Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 164348
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| You can hear each other like you were in the same room. | Aynı odadaymış gibi birbirinizi duyabilirsiniz. Sanki aynı odadaymışsınız gibi birbirinizi duyarsınız. | The Happening-1 | 2008 | |
| So, what's with you two? | Sizin ikinizin arasında ne var? Peki, siz ikinizden ne haber? | The Happening-1 | 2008 | |
| Who's chasing who? | Kim kimin peşinde? Kim av, kim avcı? | The Happening-1 | 2008 | |
| Ain't no time two people staring at each other, or standing still... | Hiç bir zaman iki insan birbirine öylece gözlerine... Hiçbir zaman yoktur ki, iki insan aynı anda birbirlerine baksın... | The Happening-1 | 2008 | |
| loving both with their eyes are equal. | ...bir şey söylemeden aynı anda bakmaz.. ...veya aynı anda sevgi dolu gözleri birbirleri ile buluşsun. | The Happening-1 | 2008 | |
| Truth is, someone is chasing someone. That's the way we's built. | İşin aslı birisi birisini kovalıyor demek. İşin aslı, biri avdır diğer avcı. Budur yaradılışımızın özü. | The Happening-1 | 2008 | |
| So, who's chasing? | Kim kovalıyor? Evet, avcı kim? | The Happening-1 | 2008 | |
| I knew that. I knew that! | Biliyordum. Bunu biliyordum! Biliyordum. Biliyordum. | The Happening-1 | 2008 | |
| You don't touch things that aren't yours. | Senin olmayan şeylere, dokunma. Senin olmayan şeylere dokunma. | The Happening-1 | 2008 | |
| Do you have a radio, Mrs. Jones? No. | Radyonuz var mı Bayan Jones? Hayır. Radyonuz var mı, Bayan Jones? Hayır. | The Happening-1 | 2008 | |
| I got enough to fill my time right here. | Burada zamanımı dolduracak yeterince işim var. Radyo dinlemek için hiç vaktim yok. | The Happening-1 | 2008 | |
| I mend my own things. I grow my own food. | Kendi eşyalarımı onarıyorum. Kendi yiyeceğimi yetiştiriyorum. Eşyalarımı kendim onarırım. Yiyeceklerimi kendim yetiştiririm. | The Happening-1 | 2008 | |
| Although I ain't got the touch. | Yapmak zorunda olmamama rağmen. Hem de yetiştirme üslubunu bilmeden. | The Happening-1 | 2008 | |
| Gardens don't grow the way they should. Never have. | Bahçe bitki yetiştirmek için müsait değil. Asla olmadı. Bahçe olması gerektiği gibi olmuyor. Hiç. | The Happening-1 | 2008 | |
| How do you stay in contact with others? | Diğer insanlarla nasıl bağlantı kuruyorsunuz? İnsanlar ile nasıl iletişim kuruyorsunuz? | The Happening-1 | 2008 | |
| I don't. | Kurmuyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| How would you know if something would happened, like a world event? | Neler olup bittiğini nasıl öğreniyorsunuz? Dünyadaki bir olayı mesela? Dünyada bir olay olduğunda, nasıl haberiniz oluyor? | The Happening-1 | 2008 | |
| Mrs. Jones, um, something's happened along the east coast. | Bayan Jones,Doğu kıyısında bir şey oldu. Bayan Jones, Doğu kıyısında bir şeyler oluyor. | The Happening-1 | 2008 | |
| Whatever it is that you think is so important that you need to tell me... | Önemli olduğunu düşünüp de bana söylemek istediğiniz şey her neyse... Bana söylemek istediğin şey ne kadar önemli olursa olsun,... | The Happening-1 | 2008 | |
| don't. | ...söylemeyin. ...söyleme. | The Happening-1 | 2008 | |
| Just keep it to yourself. | Bunu kendinize saklayın. Kendine sakla. | The Happening-1 | 2008 | |
| The world don't care about me. I don't care about it. | Dünya beni umursamıyor, bende onu. Dünya beni umursamaz, ben de dünyayı. | The Happening-1 | 2008 | |
| I suppose I have to let you spend the night. | Sanırım geceyi burada geçirmenize izin vereceğim. Sanırım geceyi burada geçirmenize müsaade etmek zorundayım. | The Happening-1 | 2008 | |
| Guest rooms are up, on the left. Mind the steps. | Misafir odası yukarıda solda. Adımlarınıza dikkat edin. Misafir odası yukarıda, solda. Basamaklara dikkat edin. | The Happening-1 | 2008 | |
| I'm scared, Elliot. It's okay. | Korkuyorum, Elliot. Sorun yok. | The Happening-1 | 2008 | |
| I'm sorry about everything. That Joey thing, I was being stupid. | Özür dilerim her şey ve Joey için. Ben aptallık ettim. Her şey için özür dilerim. Joey olayı için. Aptallık ettim. | The Happening-1 | 2008 | |
| You've been great, taking care of Jess. | Jess'e bakma konusunda harikaydın. Jess'le çok iyi ilgileniyorsun. | The Happening-1 | 2008 | |
| I don't like this woman. | Bu kadından hiç hoşlanmadım. | The Happening-1 | 2008 | |
| There's something "exorcisty" about her. | Onda "şeytani" bir şey var. Onda şeytanî bir şeyler var. | The Happening-1 | 2008 | |
| How could she hit Jess like that? | Jess'e nasıl öyle vurabilir? Jess'e nasıl vurabildi? | The Happening-1 | 2008 | |
| We need to stay in this house. You wanted me to protect you. | Bu evde kalmamız gerekiyor. Sizi korumamı istiyorsanız... Bu evde kalmalıyız. Sizi korumam gerek. | The Happening-1 | 2008 | |
| This is how we have to do it. Just deal with her. | ...böyle yapmak zorundayız. Onu idare et. O yüzden böyle olacak. Suyuna gitmelisin. | The Happening-1 | 2008 | |
| I hear you whispering. | Fısıldamalarınızı duyuyorum. Fısıltılarınızı duyuyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| Planning on stealing something? | Bir şey çalmayı mı düşünüyorsunuz? | The Happening-1 | 2008 | |
| No, we're not! | Hayır bayan, düşünmüyoruz. Hayır, hanımefendi. Kesinlikle. | The Happening-1 | 2008 | |
| Plan on murdering me in my sleep? | Uykumda beni öldürmeyi mi düşünüyorsunuz? Beni uykumda mı öldüreceksiniz? | The Happening-1 | 2008 | |
| What? No! | Ne? Hayır. Ne? Hayır! | The Happening-1 | 2008 | |
| Crazy lady... | Deli kadın... Çatlak kadın... | The Happening-1 | 2008 | |
| You're trying to steal my things! | Eşyalarımı çalmaya çalışıyorsun! Benim eşyalarımı çalacaksınız! | The Happening-1 | 2008 | |
| No, no, Mrs. Jones. I actually wanted to talk with you. | Hayır, Bayan Jones. Aslında sizinle konuşmak istedim. Hayır, Bayan Jones. Ben sadece sizinle konuşacaktım. | The Happening-1 | 2008 | |
| You are all going to leave right now! | Hemen burayı terk edin! Şimdi! Hemen buradan gideceksiniz. | The Happening-1 | 2008 | |
| You don't understand. | Bayan, anlamıyorsunuz. Anlamıyorsunuz. | The Happening-1 | 2008 | |
| There's something happening in a few states. In this region, it's not safe! | Birkaç eyalette bir şeyler oluyor. Bu bölge güvenli değil. Birkaç şehirde bir şeyler oluyor. Bu bölgede, burası güvenli değil. | The Happening-1 | 2008 | |
| Leave, now! | Hemen gidin! | The Happening-1 | 2008 | |
| Mrs. Jones, can we talk calmly for a second? | Bayan Jones, sakince birkaç saniye konuşabilir miyiz? Bayan Jones, sakince bir konuşabilir miyiz? | The Happening-1 | 2008 | |
| Just hear me out. See, I'm a teacher... | Sadece sonuna kadar beni dinleyin. Bakın ben bir öğretmenim... Beni dinleyin. Ben bir öğretmenim... | The Happening-1 | 2008 | |
| Alma, shut the windows and the doors! | Alma, bütün kapı ve pencereleri kapat! Alma, kapı ve pencereleri kapat. | The Happening-1 | 2008 | |
| Alma? Jess? | Alma? Jess? | The Happening-1 | 2008 | |
| How old do you think he is? Is he a baby? I think he's a baby. | Sence kaç yaşında? Bebek mi? Sanırım bir bebek. Sence kaç yaşında? Bebek mi? Bence daha bebek. | The Happening-1 | 2008 | |
| He's so tiny! | Bu çok ufacık. Çok küçük! | The Happening-1 | 2008 | |
| Isn't this a cool house? | Burası bir soğuk oda, değil mi? Çok güzel bir ev değil mi? | The Happening-1 | 2008 | |
| If we had this house we could make it look so pretty. | Eğer bu ev bizim olsaydı, onu çok hoş yapardık. Eğer bizim olsaydı, bu evi çok güzel hale getirirdik. | The Happening-1 | 2008 | |
| Get him again. Get him again. | Yine al. Yine al. Getir onu. Getir. | The Happening-1 | 2008 | |
| Hey, frogie... Alma? | Selam kurbağacık... Alma? Selam, kurbağacık. Alma? | The Happening-1 | 2008 | |
| Good morning, Elliot. It sounds like you're right here. | Günaydın Elliot. Sesin gerçekten buradaymışsın gibi geliyor. Günaydın, Elliot. Sesin bu buradaymışsın gibi geliyor. | The Happening-1 | 2008 | |
| Close the windows and the doors, Alma. | Kapıları ve pencereleri kapatın Alma. Kapı ve pencereleri kapat, Alma. | The Happening-1 | 2008 | |
| Why? Mrs. Jones just died. | Neden? Bayan Jones öldü. Neden? Bayan Jones biraz önce öldü. | The Happening-1 | 2008 | |
| Close the windows! | Pencereleri kapat. Kapat pencereleri. | The Happening-1 | 2008 | |
| Close the door, Jess! | Kapıyı kapat, Jess! Kapıyı kapat, Jess. | The Happening-1 | 2008 | |
| Is everything closed? Yes. | Her yer kapalı mı? Evet. Her yeri kapattınız mı? Evet. | The Happening-1 | 2008 | |
| I'm sorry, Alma. What's going on, Elliot? | Üzgünüm Alma. Neler oluyor Elliot? Çok üzgünüm, Alma. Neler oluyor, Elliot? | The Happening-1 | 2008 | |
| It's happening here. | Burada da oluyor. | The Happening-1 | 2008 | |
| It could be the grass and the trees that are doing this now. | Bunu yapan şimdi ağaçlar ve çimenler olabilir. Çimler veya ağaçlar da yapmış olabilir. | The Happening-1 | 2008 | |
| She was alone when it happened. | Bu olduğu zaman kadın yalnızdı. Ama bu olduğunda o yalnızdı. | The Happening-1 | 2008 | |
| Seems like it become more sensitive. | Daha hassas hale gelmiş gibi gözüküyor. Görünüşe göre en hassas durumuna geldi. | The Happening-1 | 2008 | |
| It's too dangerous to go outside, isn't it? | Dışarı çıkmak çok tehlikeli değil mi? Dışarı çıkmak çok tehlikeli, değil mi? | The Happening-1 | 2008 | |
| This is the end, isn't it? | Bu son değil mi? Sona geldik, değil mi? | The Happening-1 | 2008 | |
| I wish you were here. | Burada olmanı dilerdim. Keşke burada olsaydın. | The Happening-1 | 2008 | |
| Me too. | Ben de. Keşke. | The Happening-1 | 2008 | |
| Do you remember our first date? | İlk buluşmamızı hatırlıyor musun? İlk randevumuzu hatırlıyor musun? | The Happening-1 | 2008 | |
| You were so quiet. You bought me the mood ring. | Çok sessizdin. Bana ruh hali yüzüğü almıştın. Hiç konuşmuyordun. Bana ruh hali yüzüğü almıştın. | The Happening-1 | 2008 | |
| It turned purple when you wore it. | Taktığında mora dönüşmüştü. Taktığında pembe rengi almıştı. | The Happening-1 | 2008 | |
| Then you said "that means you're in love". | Sen de ''Bu, aşık olduğun anlamına gelir.'' demiştin. Sen de "Bu demek oluyor ki, âşıksın" demiştin. | The Happening-1 | 2008 | |
| Got you to talk, didn't it? | Seni konuşturmuştu ama, değil mi? Konuşmanı sağladı ama, değil mi? | The Happening-1 | 2008 | |
| But then we checked the little paper chart... | Sonra kitapçığına bakmıştık... Ama sonra çizelgesine baktığımızda... | The Happening-1 | 2008 | |
| and it turned out that it meant that I was horny. | ...morun azgın olduğum anlamına geldiğini öğrenmiştik. ...pembenin anlamının azmak olduğunu görmüştük. | The Happening-1 | 2008 | |
| You loved that. I had no idea. | Çok hoşuna gitmişti. Bilmiyordum. Çok hoşuna gitmişti. Hiçbir fikrim yoktu. | The Happening-1 | 2008 | |
| Yours was blue. Peaceful, right? | Senin ki maviydi. Huzurlu, değil mi? Seninki maviydi. Uysal, değil mi? | The Happening-1 | 2008 | |
| What color was love? | Aşk ne renkti? Aşk hangi renkti? | The Happening-1 | 2008 | |
| I don't remember. Me neither. | Hatırlamıyorum. Ben de. | The Happening-1 | 2008 | |
| Elliot... Yeah? | Elliot... Evet? | The Happening-1 | 2008 | |
| I was just making sure you're there. | Sadece orada olduğuna emin olmak istedim. Sadece orada olduğundan emin olmak istedim. | The Happening-1 | 2008 | |
| Is not right for it to end like this. | Böyle bitmesi adil değil. Böyle bitmemeliydi. | The Happening-1 | 2008 | |
| If we are going to die, I want to be with you. | Eğer öleceksek. Seninle olmak istiyorum. Eğer öleceksek, senin yanında olmak istiyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| I want to be with you, and I'm going to come be with you. | Seninle olmak için gelmek istiyorum. Yanında olmak istiyorum ve yanına geleceğim. | The Happening-1 | 2008 | |
| Elliot, don't! | Elliot, yapma. Elliot, hayır. | The Happening-1 | 2008 | |
| The event must've ended before we went out today. | Olanlar biz dışarı çıkmadan önce bitmiş olmalı. Evet. Olanlar biz oradan çıkmadan önce son bulmuş olmalıydı. | The Happening-1 | 2008 | |
| I found the hair clip! | Tokanı buldum. | The Happening-1 | 2008 | |
| You don't want to be late for the first day schools are open. | Okulların açıldığı ilk gün geç kalmak istemezsin. Daha ilk günden okula geç kalma. | The Happening-1 | 2008 | |
| Oh, wait. | Bekle. Bekle! | The Happening-1 | 2008 | |
| I'm just going to put this right here. | Tam buraya koyuyorum. Resmi buraya koyacağım. | The Happening-1 | 2008 | |
| Are you okay? Yes, aunt Alma. | İyi misin? Evet, Alma teyze. | The Happening-1 | 2008 | |
| I love you, too. | Ben de seni seviyorum. Ben de seni. | The Happening-1 | 2008 | |
| All right. I'll pick you up after you done with school, okay? | Pekala. Okul çıkışında seni alacağız, tamam mı? Evet, okul çıkışı seni alırım, tamam mı? | The Happening-1 | 2008 | |
| As everyone knows by now, traces of the neurotoxin... | Artık herkesin bildiği gibi, nörotoksin kalıntıları... Artık herkesin bildiği üzere, nevrotoksin izleri... | The Happening-1 | 2008 | |
| had been found is some plants and trees. | bazı ağaç ve bitkilerin üzerinde bulundu. ...bazı ağaç ve bitkilerde bulundu. | The Happening-1 | 2008 | |
| Most environmentalists feel disadvantages like the red tide in the ocean. | Birçok çevreci bu olayın okyanustaki kırmızı alg olayı gibi olduğunu söylüyor. Birçok çevre bilimci bunu, okyanustaki alglerin birden artmasına benzetiyor. | The Happening-1 | 2008 | |
| But instead of algea killing fish, this happened on land. | Alglerin balık öldürmesi yerine, karada oluyor. Ama burada algler balıkları öldürmedi, bu olay karada gerçekleşti. | The Happening-1 | 2008 | |
| Plants and trees just can't pick up a move when they feel threaten like other species. | Bitkiler ve ağaçlar türlerinin tehlike altında... Bitki ve ağaçlar diğer türlerden gelen tehdidi algıladıklarında öylece çoğalamazlar. | The Happening-1 | 2008 | |
| They have only one option: to rapidly evolve their chemestry. | Tek bir seçenekleri vardır. Çabucak kimyalarını değiştirmek. Onların tek seçenekleri vardır; Kendi kimyasallarını geliştirmek. | The Happening-1 | 2008 |