Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19136
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
What shall I do? The audition's tomorrow. | Ne yapmalıyım? Seçmeler yarın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Forget it. You're never gonna get that part. You have dance dyslexia. | Unut gitsin. Asla rolü alamazsın. Dans etme bozukluğun var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't work with you. But I thought you said... | Seninle çalışamam. Ama demiştin ki | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's before I knew what I was dealing with. | Ne dediğimi boş ver. Neyle uğraştığımı bilmeden önceydi o. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't be that bad. You're worse! | O kadar da kötü olamam. Felaketsin! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Now you're just being mean. No. I'm being honest. | Haklı olduğumu biliyordum ama hiçbir işe yaramıyordu. Kalbimi kırıyorsun. Hayır. Dürüst davranıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm saving both of us a lot of time and problems. | İkimizi de zaman harcama ve problem yaşamaktan kurtarıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You should be ashamed to call yourself an acting coach. | Kendine rol yapma koçu dediğin kendinden utanmalısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What's going on? | Nasılsın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nothing. He's in his room. | Hiç. Odasında. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben. Ben, listen to me. | Ben. Ben, beni dinle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
About Hodges' class. I know you don't believe me, but you can get an A. | Bana inanmadığını biliyorum ama Hodges'ın dersinden "A" alabilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't tell you how sure. Well, I'm not. | Ne kadar emin olduğumu anlatamam. Ben değilim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not kidding. I know you can do it. I really know. | Şaka etmiyorum. Yapabileceğini biliyorum. Gerçekten. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you want someone to study with ever... | Eğer beraber çalışmak için birine ihtiyacın varsa... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
...I could help you, if you want. | ...eğer istersen, ben sana yardım edebilirim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't think that's such a good idea. | İyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. I didn't hear you. | Selam. Geldiğini duymamıştım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you listening to? I'm listening to Hanna. It's her CD. | Ne dinliyorsun? Hanna'yı. Onun CD'si. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You bought her CD? | CD'sini mi satın aldın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. No. Well, she dropped it off. She left it at the door. | UNY'da sanat öğrencisiyim. Galerileri dolaşarak, çalışmalarımı gösteriyorum. Hayır. Bırakmış. Kapıya bırakmış. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is that her? You're working on her website? | Bu onun Onun web sitesi üzerinde mi çalışıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. Yeah. I was just... You said you weren't going to do that. | Evet. Evet. Sadece Tasarlamayacağını söylemiştin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know, but I had a couple of good ideas and I'm not spending | Biliyorum, ama birkaç fikir geldi aklıma ve zaten çok da vakit... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
much time on it and I wasn't sure why I shouldn't be doing it. | ...harcamıyorum ve neden yapmamam gerektiğini de pek anlamamıştım zaten. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Plus it's good practice. So... | Ayrıca iyi bir deneyim olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I guess I'm... I'm a little confused. | Sanırım... biraz kafam karıştı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Confused? Are you going back to Hanna? God, this can't be happening! | Kafan mı karıştı? Onunla mı çıkacaksın? Tanrım, bunun olduğuna inanamıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Calm down. I am pretty calm considering. | Sakin ol. Her şeye rağmen oldukça sakinim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You and I spent the summer together and it was incredible. | Elena şarkıyı esas söyleyenleri istiyor. Yazı beraber geçirdik ve inanılmazdı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Everything we did, we just clicked. | Yaptığımız her şeyde çok uyumluyduk. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know we click, that's why we're together. | Uyumlu olduğumuzu biliyorum ve bu yüzden beraber olmalıyız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But since that night on the roof I don't know who you are anymore. | Ama çatıdaki o geceden sonra her şey değişti, seni tanıyamıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What do you mean? I mean everything's been weird. | Bitti mi? Bitti. Ne demek istiyorsun? Her şey çok tuhaf demek istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The way we got together was weird | Çıkmaya başlama şeklimiz tuhaftı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The way you've been acting is weird. How have I been acting? | Davranışların da çok tuhaf. Nasıl davranıyorum? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Like you're in a race. Like your head's about to explode. | Yarıştaymış gibi. Sanki kafan infilak etmek üzereymiş gibi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's freaky. So I'm freaking you out? | Ürkütücü. Yani seni ürkütüyorum? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. You're freaking me out. I will stop freaking you out. | Evet. Beni ürkütüyorsun. Seni ürkütmeyi bırakırım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The way you said that still freaked me out. | Şu söyleyiş şeklin bile hâlâ ürkütücü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you want to slow things down? I can do that. | Yavaştan alalım ister misin? Bunu yapabilirim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Slow down, yes. Okay. | Yavaştan, evet. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I will do that then. Good. | Öyle yaparım o zaman. Güzel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? You're still freaking me out. | Ne var? Hâlâ ürkütücü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. I promise I'll stop. | Hayır. Söz veriyorum keseceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't believe I've come this far and all I'm doing is freaking him out. | İnanamıyorum. Bunca şeye katlandım ama tek yaptığım onu ürkütmek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What do you expect? Now he wants to slow things down. | Ne bekliyordun ki? Şimdi de yavaştan almak istiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know what you should do? | Ne yapmalısın, biliyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Go over to Hanna's place and kick her ass. | Hanna'nın evine gidip, kızı pataklamalısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not going to kick anybody's ass. | Gurur duymalısın. Ayrıca geçekten de zenci sayılmazsın. Kimseyi pataklamayacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Think how good it would feel. A good old fashioned ass kicking. | Nasıl iyi hissedeceğini bir düşün. Eski usul bir dayak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She was in amazing shape. | Maymun bavulu havaya kaldırır, kırmaya çalışır... Kızı görmedin. Acayip formda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Isn't that the point of this psychotic adventure? To do things differently? | Bu çılgın maceranın amacı bu değil mi? Geçmişe gelip, her şeyi farklı yapmak? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, the point was to do the things that I wanted to do. | Hayır, amaç geçmişe gidip, istediğim şeyleri yapmaktı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Then just go over to her house and give her a piece of your mind. | O zaman kızın evine git ve ağzının payını ver. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Tell her to back off your man. | Sevgilini rahat bırakmasını söyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. That'll work. | Evet. Çok işe yarar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If I had a CD, there's no way I'd put my picture on the cover. | Eğer bir CD'dim olsa hayatta kapağına resmimi koymazdım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Seriously... go kick her ass. | Duymak istemiyorum. Aptal mısın? Onunla konuşmuyorsun bile? Ne ahmakça. Çok ciddiyim... git bir güzel benzet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Good. Let's try the next key. | Güzel. Bir sonraki anahtarı deneyelim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hanna... | Hanna... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I didn't really come here to take piano lessons. | ...buraya piyano dersi almaya gelmedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. I kind of figured that. | Ne demek istiyorsun? Ne mi diyorum? Evet, tahmin etmiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just wanted to talk to you about Noel. | Seninle Noel hakkında konuşmak istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What about him? | Noel hakkında neyi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well... this is a little hard to explain. | Evet... anlatması biraz zor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've been through a lot, and I mean a lot, to be with him | Çok şey yaşadım, onunla olabilmek için çok şey atlattım... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and I just really want to give | ...ve ilişkimize, yani bize... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
this, us, me and Noel, a chance. | ...bir şans vermeyi çok istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But you know how guys get when ex girlfriends reappear. | Ama eski sevgililer ortaya çıkınca erkeklerin nasıl olduğunu bilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. How do they get? | Hayır. Nasıl olurlar? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, they get... confused. | Kafaları... karışır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just don't want that to happen to Noel. | Hadi, hep canıma okumak istemişsin. Hadi, vur. Noel'la da böyle olmasını istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's confused? No. | Kafası mı karıştı? Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. I don't want him to get confused. | Hayır. Kafasının karışmasını istemiyorum. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just don't know how much time I have. | Ne kadar vaktimin olduğunu bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
God, are you sick? No, no, no. I'm not. No. | Tanrım, hasta mısın? Hayır, hayır. Değilim. Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just really wanna be with him. | Onunla beraber olmayı çok istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Okay, really? | Tamam. Tamam mı? Cidden mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you and Noel are together... We are. | Eğer Noel'la beraberseniz Beraberiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
...then I don't wanna get between you. | O zaman aranıza girmek istemem. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hanna, thank you so much. I knew you would understand. | Hanna, çok teşekkür ederim. Anlayacağını biliyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No rush. | Oda 465. Acele etme. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. No. I don't want to hear any more about how terrible I am. | Hayır. Hayır. Ne kadar kötü olduğumu bir daha duymak istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Javier, I'm sorry. For what, huh? | Peynirli kraker? Hayır, sağ ol. Javier, özür dilerim. Ne için? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Being a windmill that chopped my dreams into tiny pieces. | Hayallerimi un ufak eden rüzgâr değirmeni gibi olduğun için mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Careful, it's hot. | Dikkat et, çok sıcak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, I know it is no excuse, but I got really bad news. | Bak, mazur göstermez, biliyorum ama kötü haberler almıştım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I got a letter from Tracy. He went to Zambia on a church mission. | Tracy'den bir mektup aldım. Kilise görevlisi olarak Zambia'ya gitmiş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's so far away. | Çok uzağa gitmiş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. So I was upset and I took it out on you and I'm really, really sorry. | Hayır, ben ondan bahsetmiyordum. Evet. Üzülmüştüm ve senden çıkarttım. Çok ama çok özür dilerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So if you want to try it again... No. You were right. | Yani, eğer bir daha denemek istersen... Hayır. Haklıydın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not gonna make it as an actor. | Aktör olamayacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? So you're just gonna quit? | Ne? Pes mi ediyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You said yourself I'm terrible. I can't sing, I can't dance. | Sen de söyledin, berbattım. Şarkı söyleyemiyorum, dans edemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I have an accent, some people say. I'm not even a single threat. | Aksanım varmış, bazıları öyle diyor. Tek bir özelliğim bile yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can't just give up. I mean, that was one criticism. | Hemen pes edemezsin. Tek bir eleştiri aldın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You've gotta be able to take more than that to make it. | Başarılı olmak istiyorsan, çok daha fazlasını göğüsleyebiliyor olman lazım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's your dream. You've gotta follow it. Don Quixote would. | Hayalinin peşinden koşmalısın. Don Kişot koşardı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You really think so? Yeah. | Öyle mi dersin? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |