Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177310
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| what we want is to get them all in the dugout. | Umalım da hepsi bizim yer altı sığınağına girsin. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'll kill them the last one that goes in, then we'll have them in a barrel. | Onlar içeri girdikleri sırada vuracağım, bu şekilde hepsini avucumuzun içine alacağız. En son içeri gireni öldürürüm böylece onları tümsekte kıstırırız. En son içeri gireni öldürürüm böylece onları tümsekte kıstırırız. Son gireni öldürürüm ve onları içeride sıkıştırmış oluruz. Son gireni öldürürüm ve onları içeride sıkıştırmış oluruz. | True Grit-2 | 2010 | |
| You will shoot them in the back? | Onları sırtlarından mı vuracaksın? Arkalarından mı vuracaksın? Arkalarından mı vuracaksın? Arkalarından mı vuracaksın? Arkalarından mı vuracaksın? | True Grit-2 | 2010 | |
| Mmm, will give them the know our intentions is serious. | Niyetimizin ciddi olduğunu anlamalarını sağlayacağız. | True Grit-2 | 2010 | |
| Then I'll call down. | Ardından yere yığılacaklar. O zaman düşerler. Belki de canlı ele geçiririz. O zaman düşerler. Belki de canlı ele geçiririz. Sonra da azarlarım. Canlı çıkmak istiyorlar mı diye bakarız. Sonra da azarlarım. Canlı çıkmak istiyorlar mı diye bakarız. | True Grit-2 | 2010 | |
| See if they'll be taken alive. | Ölüp ölmediklerine bakacağım. | True Grit-2 | 2010 | |
| If they won't. | Ölmemişlerse ve... Tabii isterlerse. Dışarı çıkarlarsa ateş ederim. Tabii isterlerse. Dışarı çıkarlarsa ateş ederim. İstemezlerse, dışarı çıkarlarken ateş ederim. İstemezlerse, dışarı çıkarlarken ateş ederim. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'll shoot them as they come out. | Dışarı çıkarlarsa onları vuracağım. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm hoping that three of their party being dead will take the starch out of them. | Umuyorum üç tanesini yere indirince mesajı alacaklar. Umarım üç kurşun onları etkisiz hale getirir. Umarım üç kurşun onları etkisiz hale getirir. Umarım içlerinden üçünü öldürüp bunları rezil rüsva edebilirim. Umarım içlerinden üçünü öldürüp bunları rezil rüsva edebilirim. | True Grit-2 | 2010 | |
| You display great poise. | Gerçekten işinin piriymişsin. İyi plan yapmışsın. İyi plan yapmışsın. Kendine çok iyi hakim oluyorsun. Kendine çok iyi hakim oluyorsun. | True Grit-2 | 2010 | |
| Aw, it's just a turkey shoot. | Sadece üçünü aynı anda vuracak kadar. Üç el birden ateş ederim. Üç el birden ateş ederim. Durumdan kendime avantaj sağlıyorum. Durumdan kendime avantaj sağlıyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| One time, in New Mexico, | Bir gün Meksika’ya doğru, Bir keresinde, Meksika'da... Bir keresinde, Meksika'da... Bir keresinde, Meksika'da... Bir keresinde, Meksika'da... | True Grit-2 | 2010 | |
| we was being pursued by seven men. | Yedi adam tarafından takip ediliyorduk. ...yedi kişi tarafından takip ediliyorduk. ...yedi kişi tarafından takip ediliyorduk. ...yedi kişi tarafından takip ediliyorduk. ...yedi kişi tarafından takip ediliyorduk. | True Grit-2 | 2010 | |
| I turned Bo around and taken them reins in my teeth, | Bir anda ters yöne doğru manevra yaptım ve dizginleri dişlerimin arasına aldım. Silahlarımı elime alıp dizginleri de dişlerimin arasına sıkıştırıp... Silahlarımı elime alıp dizginleri de dişlerimin arasına sıkıştırıp... Silahlarımı elime alıp dizginleri de dişlerimin arasına sıkıştırıp... Silahlarımı elime alıp dizginleri de dişlerimin arasına sıkıştırıp... | True Grit-2 | 2010 | |
| rode right at them boys firing them two navy sixes I carry in my saddle. | Atımı dosdoğru üzerlerine sürdüm. Eyerden çıkardığım iki 86’lıkla onları kurşun yağmuruna tuttum. ...atımı üzerlerine sürdüm. Eyerimde taşıdığım iki altı patlarla ateş ettim. ...atımı üzerlerine sürdüm. Eyerimde taşıdığım iki altı patlarla ateş ettim. ...atımı üzerlerine sürdüm. Eyerimde taşıdığım iki altı patlarla ateş ettim. ...atımı üzerlerine sürdüm. Eyerimde taşıdığım iki altı patlarla ateş ettim. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well.. | Sanırım… Şey... Şey... Şey... Şey... | True Grit-2 | 2010 | |
| I guess they was all married men who loved their families, as they scattered and run for home. | Ailesini seven ama onlardan kopmuş ve kaçmakta olan yaşlı ve evli bir adam bu. Sanırım onlardan kaçarak perişan ettiği halde ailelerini seven yaşlı adamlar var. Sanırım onlardan kaçarak perişan ettiği halde ailelerini seven yaşlı adamlar var. Sanırım hepsi ailseni seven evli adamlardı, arkalarına bakmadan kaçtılar. Sanırım hepsi ailseni seven evli adamlardı, arkalarına bakmadan kaçtılar. | True Grit-2 | 2010 | |
| That is hard to believe. | Buna inanmak çok zor. Buna inanmak zor. Neye? Buna inanmak zor. Neye? Buna inanmak zor. Neye? Buna inanmak zor. Neye? | True Grit-2 | 2010 | |
| What is? One man riding at seven. | Neye? Yedi kişiye kafa tutan adama. | True Grit-2 | 2010 | |
| You go for a man hard enough and fast enough, | Birinin üstüne yeterince hızlı ve hırçın gittin mi, Bir adamın üzerine yeterince sert ve hızlı şekilde gidersen... Bir adamın üzerine yeterince sert ve hızlı şekilde gidersen... Bir adamın üzerine yeterince sert ve hızlı şekilde gidersen... Bir adamın üzerine yeterince sert ve hızlı şekilde gidersen... | True Grit-2 | 2010 | |
| He don't have time to think about how many is with him, he thinks about himself. | kaç kişi olduklarını düşünecek kadar vaktin olmaz, sadece kendini düşünürsün. ...diğerlerini düşünecek zamanı yoktur, kendini düşünmeye başlar. ...diğerlerini düşünecek zamanı yoktur, kendini düşünmeye başlar. ...diğerlerini düşünecek zamanı yoktur, kendini düşünmeye başlar. ...diğerlerini düşünecek zamanı yoktur, kendini düşünmeye başlar. | True Grit-2 | 2010 | |
| And how he might get clear of that wrath that's about to set down on him. | Ve bundan dolayı aklanabilirsin. Bu işe başladığımdan dolayı bu beladan kurtulmak üzere olabilirim. Bu işe başladığımdan dolayı bu beladan kurtulmak üzere olabilirim. Üzerine gelen bu öfkeden nasıl kurtulacağını düşünür. Üzerine gelen bu öfkeden nasıl kurtulacağını düşünür. | True Grit-2 | 2010 | |
| Why were they pursuing you? | Neden seni kovalıyorlardı? Neden seni takip ediyorlardı? Neden seni takip ediyorlardı? Neden seni takip ediyorlardı? Neden seni takip ediyorlardı? | True Grit-2 | 2010 | |
| I robbed a high interest bank. | Yüksek gelirli bir bankayı soydum. Büyük bir bankayı soymuştum. Büyük bir bankayı soymuştum. Büyük faziler veren bir bankayı soymuştum. Büyük faziler veren bir bankayı soymuştum. | True Grit-2 | 2010 | |
| Can't rob a thief, can you? | Hırsızdan çalarsan buna hırsızlık denmez, değil mi? Bir hırsızı soyamazsın, değil mi? Bir hırsızı soyamazsın, değil mi? Bir hırsızı soyamazsın, değil mi? Bir hırsızı soyamazsın, değil mi? | True Grit-2 | 2010 | |
| Never robbed a citizen. | Asla bir vatandaşı soymadım. Hiçbir zaman bir vatandaşı soymadım. Hiçbir adamın saatini bile almadım. Hiçbir zaman bir vatandaşı soymadım. Hiçbir adamın saatini bile almadım. Asla bir vatandaşı soymadım. Bir saat bile çalmadım. Asla bir vatandaşı soymadım. Bir saat bile çalmadım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Never took a mans watch. | Hiç kimseden saatini almadım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Mattie: It is all stealing. | Her türlü çalmış oluyorsun. Hepsi çalmak. Hepsi çalmak. Hepsi çalmak işte. Hepsi çalmak işte. | True Grit-2 | 2010 | |
| That's the position they took in New Mexico. | New Mexico’da durum böyle. New Mexico'da aldıkları pozisyon buydu. New Mexico'da aldıkları pozisyon buydu. New Mexico'da aldıkları pozisyon buydu. New Mexico'da aldıkları pozisyon buydu. | True Grit-2 | 2010 | |
| One man. | Bir kişi. Onlar değildi. Onlar değildi. Bir kişi. Bir kişi. | True Grit-2 | 2010 | |
| Did not figure them to send a scout. | İzci gönderiyorlarsa onlardan korkma. Onlardan gözcü gönderecek kadar korkma. Onlardan gözcü gönderecek kadar korkma. Keşif için birini göndereceklerini düşünememişim. Keşif için birini göndereceklerini düşünememişim. | True Grit-2 | 2010 | |
| It is La Boeuf. | Bu LaBoeuf. Bu La Boeuf. Bu La Boeuf. Bu La Boeuf. Bu La Boeuf. | True Grit-2 | 2010 | |
| We have to warn him, Marshall. | Onu uyarmalıyız, Şef. Onu uyarmalıyız, Marşal. Onu uyarmalıyız, Marşal. Onu uyarmalıyız, Şerif. Onu uyarmalıyız, Şerif. | True Grit-2 | 2010 | |
| What will we do, Marshall? | Ne yapacağız Şef? Ne yapacağız, Marşal? Ne yapacağız, Marşal? Ne yapacağız, Şerif? Ne yapacağız, Şerif? | True Grit-2 | 2010 | |
| We sit. What does he do? | Yerimizde kalacağız, o ne yapıyor? Oturacağız, o ne yapıyor? Oturacağız, o ne yapıyor? Oturacağız, o ne yapıyor? Oturacağız, o ne yapıyor? | True Grit-2 | 2010 | |
| Him in the woolly chaps is Lucky Ned. | Belki sohbet etmek istiyorlardır. Bu Şanslı’nın adamı. Belki de konuşmak isterler. Bunlar Şanslı'nın adamları. Belki de konuşmak isterler. Bunlar Şanslı'nın adamları. Yünlü şeyi giyen adam Şanslı Ned. Yünlü şeyi giyen adam Şanslı Ned. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well, that's that. | Buraya kadar. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well that didn't pan out. | Tam olarak başardık denemez. Bu hiç iyi olmadı. Bu hiç iyi olmadı. Bu hiç iyi olmadı. Bu hiç iyi olmadı. | True Grit-2 | 2010 | |
| You managed to put a kink in my rope, partner. | Planımı suya düşürmeyi başardın yoldaş. Ayağıma dolaşmayı başardın, ortak. Ayağıma dolaşmayı başardın, ortak. Ayağıma dolaşmayı başardın, ortak. Ayağıma dolaşmayı başardın, ortak. | True Grit-2 | 2010 | |
| I am severely injured. | Ağır yara aldım. Çok fena yaralandım. Çok fena yaralandım. Çok fena yaralandım. Çok fena yaralandım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: Yes, you got drug some. | Evet, başın biraz belada. Evet, takım taklavat hala yerinde. Evet, takım taklavat hala yerinde. Evet, mermiyi yemişsin. Evet, mermiyi yemişsin. | True Grit-2 | 2010 | |
| I was also shot. | Bir de vuruldum. Üstelik tüfekle vuruldum da. Üstelik tüfekle vuruldum da. Üstelik tüfekle vuruldum. Üstelik tüfekle vuruldum. | True Grit-2 | 2010 | |
| By a rifle. | Tüfekle. | True Grit-2 | 2010 | |
| That is quite possible. The scheme did not developed as I had planned. | Çünkü işler planladığım gibi gelişmedi. Bu yüzdem kurduğum pusu planıma göre işlemedi. Bu yüzdem kurduğum pusu planıma göre işlemedi. Muhtemeldir, işler planıma göre gitmedi. Muhtemeldir, işler planıma göre gitmedi. | True Grit-2 | 2010 | |
| You've been shot in the shoulder, but the bullet passed through. | Omzundan vurulmuşsun, kurşun delip çıkmış. Omuzundan vurulmuşsun ama kurşun delip geçmiş. Omuzundan vurulmuşsun ama kurşun delip geçmiş. Omuzundan vurulmuşsun ama kurşun delip geçmiş. Omuzundan vurulmuşsun ama kurşun delip geçmiş. | True Grit-2 | 2010 | |
| What happened to your mouth? | Ağzına ne oldu? | True Grit-2 | 2010 | |
| I believe I bit myself. | Galiba kendim ısırdım. Sanırım kendimi ısırdım. Sanırım kendimi ısırdım. Sanırım kendimi ısırdım. Sanırım kendimi ısırdım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Couple of teeth loose, and ah yeah. | Birkaç dişin kırılmış, evet, işte. Birkaç dişini de kaybetmişsin. Birkaç dişini de kaybetmişsin. Birkaç dişini de kaybetmişsin. Birkaç dişini de kaybetmişsin. | True Grit-2 | 2010 | |
| Tongue, bit almost through. | Dilini de nerdeyse delmişsin. Dilini de biraz ısırmışsın. Dilini de biraz ısırmışsın. Dilini de biraz ısırmışsın. Dilini de biraz ısırmışsın. | True Grit-2 | 2010 | |
| Do you want to see if it will knit, or should I just yank it free? | Kopmak üzere, bu yüzden çekeceğim. Çok küçük bir parça çekip koparayım bari. Çok küçük bir parça çekip koparayım bari. Birleştirmeye mi çalışsam yoksa çekip koparsam mı? Birleştirmeye mi çalışsam yoksa çekip koparsam mı? | True Grit-2 | 2010 | |
| I know a teamster. | Bir kamyon şoförü tanıyorum. Tanıdığım bir yük arabacısı var. Tanıdığım bir yük arabacısı var. Tanıdığım bir yük arabacısı var. Tanıdığım bir yük arabacısı var. | True Grit-2 | 2010 | |
| Bit his tongue off being thrown from a horse. | Adamı atın üstünden yere atarlarken dilini ısırdı. Attan düştüğünde dilini ısırarak koparmıştı. Attan düştüğünde dilini ısırarak koparmıştı. Attan düştüğünde dilini ısırarak koparmıştı. Attan düştüğünde dilini ısırarak koparmıştı. | True Grit-2 | 2010 | |
| After a time he learned to make himself more or less understood. | Bir süre sonra anlaşılabilir yedi tane falan ses çıkarmayı öğrendi. Bir süre sonra bir şekilde de olsa derdini anlatmayı öğrendi. Bir süre sonra bir şekilde de olsa derdini anlatmayı öğrendi. Bir süre sonra bir şekilde de olsa derdini anlatmayı öğrendi. Bir süre sonra bir şekilde de olsa derdini anlatmayı öğrendi. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'll just yank it free. | Çekiyorum. Çekip kopartacağım. Çekip kopartacağım. Çekip kopartacağım. Çekip kopartacağım. | True Grit-2 | 2010 | |
| What's that now? | Ne oldu? | True Grit-2 | 2010 | |
| Knit. Let it knit. | Tamam çıktı artık. Bırak öyle kalsın. Sen bilirsin. Bırak öyle kalsın. Sen bilirsin. Bırak öyle kalsın. Sen bilirsin. Bırak öyle kalsın. Sen bilirsin. | True Grit-2 | 2010 | |
| Ah, very well. | Güzel. | True Grit-2 | 2010 | |
| It's impossible to bind a tongue wound. | Dil yarasına pansuman yapmak imkansız. Yırtılmış bir dili dikmek imkansız. Yırtılmış bir dili dikmek imkansız. Yırtılmış bir dili dikmek imkansız. Yırtılmış bir dili dikmek imkansız. | True Grit-2 | 2010 | |
| To bad, we just run across a Doctor. | Çok kötü, daha yeni bir doktora rastlamıştık. Ne yazık, daha yeni bir doktorla karşılaşmıştık. Ne yazık, daha yeni bir doktorla karşılaşmıştık. Ne yazık, daha yeni bir doktorla karşılaşmıştık. Ne yazık, daha yeni bir doktorla karşılaşmıştık. | True Grit-2 | 2010 | |
| La Boeuf: I saw him too, that's how I came to be here. | Ben de onu gördüm, buraya gelme sebebim de oydu. Onu ben de gördüm, onun sayesinde buraya geldim. Onu ben de gördüm, onun sayesinde buraya geldim. Onu ben de gördüm, onun sayesinde buraya geldim. Onu ben de gördüm, onun sayesinde buraya geldim. | True Grit-2 | 2010 | |
| Neither of these men are Chaney. | Bu adamların hiçbiri Chaney değil. Bu adamların hiçbiri Chaney değil. Biliyorum, ikisini de tanıyorum. Bu adamların hiçbiri Chaney değil. Biliyorum, ikisini de tanıyorum. Bu adamların hiçbiri Chaney değil. Biliyorum, ikisini de tanıyorum. Bu adamların hiçbiri Chaney değil. Biliyorum, ikisini de tanıyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: I know it, I know them both. | Biliyorum, ikisini de tanıyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| That ugly one is Coke Hayes. | Şu çirkin olan Poke Hayes. Çirkin olanı Poke Hayes. Çirkin olanı Poke Hayes. Çirkin olanı Poke Hayes. Çirkin olanı Poke Hayes. | True Grit-2 | 2010 | |
| Him uglier still is Clement Parmalee | Daha çirkin olan ceset de Clement Permalee. Daha çirkin olan ceset ise Clement Permalee. Daha çirkin olan ceset ise Clement Permalee. Daha çirkin olan ceset ise Clement Permalee. Daha çirkin olan ceset ise Clement Permalee. | True Grit-2 | 2010 | |
| Parmalee and his brothers have a silver claim in the winding stair mountains. | Permalee ve kardeşlerinin taraçalı dağlarda bir alacak meseleleri var. Permalee ve kardeşlerinin Winding Stair dağlarında bir gümüş madenleri var. Permalee ve kardeşlerinin Winding Stair dağlarında bir gümüş madenleri var. Permalee ve kardeşlerinin Winding Stair dağlarında bir gümüş madeni var. Permalee ve kardeşlerinin Winding Stair dağlarında bir gümüş madeni var. | True Grit-2 | 2010 | |
| And I bet that's where Lucky Ned's gang is waiting. | Ve iddia ederim Şanslı Ned’in çetesinin at koşturduğu yer de orasıdır. İddiaya varım, Şanslı Ned'in çetesi oraya gidiyordur. İddiaya varım, Şanslı Ned'in çetesi oraya gidiyordur. İddiaya varım, Şanslı Ned'in çetesi orada bekliyordur. İddiaya varım, Şanslı Ned'in çetesi orada bekliyordur. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well, we'll sleep here. | Bu gece burada yatacağız. Burada uyuyacağız. Sabah takip ederiz. Burada uyuyacağız. Sabah takip ederiz. Burada uyuyacağız. Sabah takip ederiz. Burada uyuyacağız. Sabah takip ederiz. | True Grit-2 | 2010 | |
| We'll follow in the morning. | Sabah izlerini süreriz. | True Grit-2 | 2010 | |
| But we promised to bury the poor soul inside. | Ama içerdeki zavallıya cesedini gömeceğimize dair söz verdik. Ama içerideki zavallıyı gömeceğimize söz verdik. Ama içerideki zavallıyı gömeceğimize söz verdik. Ama içerideki zavallıyı gömeceğimize söz verdik. Ama içerideki zavallıyı gömeceğimize söz verdik. | True Grit-2 | 2010 | |
| Grounds to hard. | Zemin çok sert. Toprak çok sert. Toprak çok sert. Toprak çok sert. Toprak çok sert. | True Grit-2 | 2010 | |
| If them men wanted a decent burial, they should have gotten themselves killed in summer. | Nezih bir defin istiyorsa, kendini yazın öldürtmeliydi. Adam düzgünce gömülmek istiyorsa kendini yazın öldürtmeliydi. Adam düzgünce gömülmek istiyorsa kendini yazın öldürtmeliydi. Adam düzgünce gömülmek istiyorsa kendini yazın öldürtmeliydi. Adam düzgünce gömülmek istiyorsa kendini yazın öldürtmeliydi. | True Grit-2 | 2010 | |
| Sleep well, Little Blackie. | İyi uykular, Küçük Siyahî. İyi uykular, Little Blackie. İyi uykular, Little Blackie. İyi uykular, Little Blackie. İyi uykular, Little Blackie. | True Grit-2 | 2010 | |
| I have a notion that tomorrow we will reach our objective. | İçimden bir his yarın amacımıza ulaşacağımızı söylüyor. İçimde yarın hedefimizi bulacağımıza dair bir his var. İçimde yarın hedefimizi bulacağımıza dair bir his var. İçimde yarın hedefimizi bulacağımıza dair bir his var. İçimde yarın hedefimizi bulacağımıza dair bir his var. | True Grit-2 | 2010 | |
| We're hot on the trail. | Yakın takipteyiz. Doğru iz üstündeyiz. Doğru iz üstündeyiz. Doğru iz üstündeyiz. Doğru iz üstündeyiz. | True Grit-2 | 2010 | |
| Seems that we'll overtake Tom Chaney at winding stairs mountains. | Tom Chaney’i taraçalı dağlarda kıskıvrak ele geçireceğiz gibi görünüyor. Öyle görünüyor ki Chaney'ye Winding Stair dağlarının orada yetişeceğiz. Öyle görünüyor ki Chaney'ye Winding Stair dağlarının orada yetişeceğiz. Öyle görünüyor ki, Tom Chaney'ye Winding Stair dağlarının orada yetişeceğiz. Öyle görünüyor ki, Tom Chaney'ye Winding Stair dağlarının orada yetişeceğiz. | True Grit-2 | 2010 | |
| I would not want to be in his shoes. | Onun yerinde olmayı hiç istemezdim. Onun yerinde olmak istemezdim. Onun yerinde olmak istemezdim. Onun yerinde olmak istemezdim. Onun yerinde olmak istemezdim. | True Grit-2 | 2010 | |
| Shot the Senator's dog. | Senatörün köpeğini vurdu. Senatörün köpeğini öldürdü. Senatörün köpeğini öldürdü. Senatörün köpeğini öldürmüş Senatörün köpeğini öldürmüş | True Grit-2 | 2010 | |
| When the Senator remonstrated. | Senatör bu olaya tepki gösterirken Senatör buna kızınca... Senatör buna kızınca... Senatör buna kızınca... Senatör buna kızınca... | True Grit-2 | 2010 | |
| Chelmsford shot him as well. | Chelmsford onu da vurdu. ...Chelmsford onu da öldürdü. ...Chelmsford onu da öldürdü. ...Chelmsford onu da öldürmüş. ...Chelmsford onu da öldürmüş. | True Grit-2 | 2010 | |
| Now you could argue that the shooting of the dog was merely an instance of Malum prohibitum. | Köpeği vurmanın açık bir kanun suçu olup olmadığını tartışabilirsiniz. Şimdi köpek öldürmenin bir dava olması konusunu tartışabilirsiniz. Şimdi köpek öldürmenin bir dava olması konusunu tartışabilirsiniz. Şimdi köpek öldürmenin kanunen suç olması konusunu tartışabilirsiniz. Şimdi köpek öldürmenin kanunen suç olması konusunu tartışabilirsiniz. | True Grit-2 | 2010 | |
| But the shooting of the Senator is indubitably an instance of Malum in se. | Fakat Senatörü vurmak tartışmasız bir "mali misit"tir. Ama Senatör öldürmek kesinlikle bir dava konusudur. Ama Senatör öldürmek kesinlikle bir dava konusudur. Ama Senatör öldürmek kesinlikle ahlaki bir suçtur. Ama Senatör öldürmek kesinlikle ahlaki bir suçtur. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: Malla men what? | Tartışmasız bir mali ne? Ne davası? Ne davası? Ne suç? Ne suç? | True Grit-2 | 2010 | |
| Malum in se. | Mali misit. İkisi de kesin değil. İkisi de kesin değil. Ahlaki suç. Ahlaki suç. | True Grit-2 | 2010 | |
| The distinction is between an act that is wrong in itself. | Tamamen kanunlara aykırı olan bir davranışla, Aralarındaki fark biri eylem olarak yanlış. Aralarındaki fark biri eylem olarak yanlış. Aralarındaki fark biri eylem olarak yanlış... Aralarındaki fark biri eylem olarak yanlış... | True Grit-2 | 2010 | |
| And an act that is wrong only according to our laws and mores. | Kendi içinde etik olarak yanlış olan bir davranış arasındaki fark anlamına gelir. Diğeri ise bizim yasalarımıza ve haklarımıza göre yanlış. Diğeri ise bizim yasalarımıza ve haklarımıza göre yanlış. ...diğeri ise yasalarımıza ve geleneklerimize göre yanlış. ...diğeri ise yasalarımıza ve geleneklerimize göre yanlış. | True Grit-2 | 2010 | |
| It is Latin. | Latince. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm struck. | Kendimden geçtim. Anladım. Anladım. Şua şaşırdım... Şua şaşırdım... | True Grit-2 | 2010 | |
| that La Boeuf. | LaBoeuf… | True Grit-2 | 2010 | |
| And not only does he not cease to talk. But he spills the banks of English. | Ama az konuşmayı bir kenara bırak, dilin tüm zenginliklerini kullanmaktan da geri kalmıyor. Konuşmayı bırak şöyle dursun adam edebiyat parçalıyor. Konuşmayı bırak şöyle dursun adam edebiyat parçalıyor. ...konuşmayı bırak şöyle dursun, adam edebiyat parçalıyor. ...konuşmayı bırak şöyle dursun, adam edebiyat parçalıyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| I was within three hundred yards of Chelmsford once. | Theron Chelmsford’a yaklaşık üç yüz metre uzaklıktaydım. Ona 300 adım kadar yaklaşmıştım. Ona 300 adım kadar yaklaşmıştım. Bir keresinde Chelmsford'a 300 adım kadar yaklaşmıştım. Bir keresinde Chelmsford'a 300 adım kadar yaklaşmıştım. | True Grit-2 | 2010 | |
| The closest I have been. | En çok bu kadar yaklaşabildim. En yakın olduğum zaman. En yakın olduğum zaman. En yakın olduğum zamandı. En yakın olduğum zamandı. | True Grit-2 | 2010 | |
| With a Sharps carbine that is within range. | Sharps Carbine’imle onu o mesafeden mıhlayabilirdim. Karabina tüfeğimin menzilindeydi. Karabina tüfeğimin menzilindeydi. Sharps karabina tüfeğimin menzilindeydi. Sharps karabina tüfeğimin menzilindeydi. | True Grit-2 | 2010 | |
| But I was mounted, and had the choice of firing off hand. | Zor pozisyondaydım ve nişan alma şansım yoktu. Ama yapmadım, elinden vurmayı seçtim. Ama yapmadım, elinden vurmayı seçtim. Ama atımın sırtındaydım, ya hazırlıksız ateş etmeyi... Ama atımın sırtındaydım, ya hazırlıksız ateş etmeyi... | True Grit-2 | 2010 | |
| Or dismounting to shoot from rest. | Gizlice peşinden gidip bir kayanın arkasına siper aldım. Geri kalanına ateş edemedim. Geri kalanına ateş edemedim. ...ya da atımdan inmeyi seçecektim. ...ya da atımdan inmeyi seçecektim. | True Grit-2 | 2010 | |
| which would allow Chelmsford to augment the distance. | O mesafeden uygun pozisyonu aldığımda Sakince durup yaklaşmasını bekledim. Sakince durup yaklaşmasını bekledim. Bu da Chelmsford'a mesafeyi artırma fırsatı sağlıyacaktı. Bu da Chelmsford'a mesafeyi artırma fırsatı sağlıyacaktı. | True Grit-2 | 2010 | |
| I fired mounted, | ateş ettim. Ben ona ateş ettim. Ben ona ateş ettim. Ben de ateş etmeyi seçtim. Ben de ateş etmeyi seçtim. | True Grit-2 | 2010 | |
| and fired wild. | O da ateş etti. O da bana etti. O da bana etti. Çok fena ıskaladım. Çok fena ıskaladım. | True Grit-2 | 2010 | |
| You cannot hit a man three hundred yards if your gun was resting on Gibraltar. | Silahınla bir kayadan destekli atış yaparak üç yüz metredeki bir adamı vuramazsın. Silahın önündeki kayalara yaslıysa 300 adımdan bir adamı vuramazsın. Silahın önündeki kayalara yaslıysa 300 adımdan bir adamı vuramazsın. At sürerken tüfekle 300 adımdan bir adamı vuramazsın. At sürerken tüfekle 300 adımdan bir adamı vuramazsın. | True Grit-2 | 2010 | |
| A Sharps carbine is an instrument of uncanny balance and precision. | Carbine olağanüstü güçlü ve hassasiyeti yüksek bir alettir. Sharps karabinalar çok acayip şekilde dengeli ve duyarlı aletlerdir. Sharps karabinalar çok acayip şekilde dengeli ve duyarlı aletlerdir. Sharps karabinalar çok acayip şekilde dengeli ve hassas aletlerdir. Sharps karabinalar çok acayip şekilde dengeli ve hassas aletlerdir. | True Grit-2 | 2010 | |
| I have no doubt that the gun is sound. | Sağlam bir silah olduğundan şüphem yok. Silahın etkili olduğundan yana şüphem yok. Silahın etkili olduğundan yana şüphem yok. Silahın sağlamlığından yana şüphem yok. Silahın sağlamlığından yana şüphem yok. | True Grit-2 | 2010 |