Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177314
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Well, Rooster! | Hey, Rooster! Rooster! Rooster! Rooster! Rooster! | True Grit-2 | 2010 | |
| Will you give us the road? | Yolun diğer tarafına geçeceğiz. Yoldan geçeceğiz. Yoldan geçeceğiz. Yoldan geçeceğiz. Yoldan geçeceğiz. | True Grit-2 | 2010 | |
| One against four, it is ill advised. | Bu geçiş biraz sorunlu olacak. | True Grit-2 | 2010 | |
| La Boeuf: He would not be dissuaded. | İkna olmayacak. Kandırılmamalı. Kandırılmamalı. Onu vazgeçirmez. Onu vazgeçirmez. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: Hello Ned, how many men is with the girl? | Ned, kızın yanında kaç adam var? Ned, kızın yanında kaç adam var? Sadece Chaney. Ned, kızın yanında kaç adam var? Sadece Chaney. Selam Ned, kızın yanında kaç adam var? Sadece Chaney. Selam Ned, kızın yanında kaç adam var? Sadece Chaney. | True Grit-2 | 2010 | |
| Lucky Ned: Just Chaney. | Sadece Chaney. | True Grit-2 | 2010 | |
| Our agreement is in force. | Güç kullanılmadı. Emrim mecburiydi. Emrim mecburiydi. Anlaşmamız geçerli. Anlaşmamız geçerli. | True Grit-2 | 2010 | |
| She was in excellent health, when last I saw her. | Sağlığı gayet yerindeydi, onu son gördüğümde. Onu son gördüğümde son derece sağlıklıydı. Onu son gördüğümde son derece sağlıklıydı. Onu son gördüğümde son derece sağlıklıydı. Onu son gördüğümde son derece sağlıklıydı. | True Grit-2 | 2010 | |
| Farrel, I want you and your brother to stay clear. | Farrell, senin ve kardeşinin açıkta durmanızı istiyorum. Farrell, senin ve kardeşinin uzak durmasını istiyorum. Farrell, senin ve kardeşinin uzak durmasını istiyorum. Farrell, senin ve kardeşinin uzak durmasını istiyorum. Farrell, senin ve kardeşinin uzak durmasını istiyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| You as well, Doctor. | İyice açılın, Doktor. İyice uzaklaş, doktor Bugün seninle işim yok. İyice uzaklaş, doktor Bugün seninle işim yok. Sen de, doktor. Bugün seninle işim yok. Sen de, doktor. Bugün seninle işim yok. | True Grit-2 | 2010 | |
| Have no interest in you today. | Bugün sizinle ilgilenmiyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| What is your intention, Rooster? | Niyetin ne, Rooster? | True Grit-2 | 2010 | |
| You think one on four is a dog fall? | Tek gözle büyük bir hezimet yaşatacağını mı düşünüyorsun? Tek başına dördümüzü öldürebileceğini mi sanıyorsun? Tek başına dördümüzü öldürebileceğini mi sanıyorsun? Tek başına dördümüzü öldürebileceğini mi sanıyorsun? Tek başına dördümüzü öldürebileceğini mi sanıyorsun? | True Grit-2 | 2010 | |
| I mean to kill you in one minute, Ned. | Niyetim bir dakika sonra seni öldürmek, Ned. Bir dakika içinde seni öldürme niyetindeyim, Ned. Bir dakika içinde seni öldürme niyetindeyim, Ned. Bir dakika içinde seni öldürme niyetindeyim, Ned. Bir dakika içinde seni öldürme niyetindeyim, Ned. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: Or see you hanged at Fort Smith at Judge Parker's convenience. | Ya da Fort Smith’te Hâkim Parker’ın kararıyla idamını seyretmek. Ya da Hakim Parker'ın kararıyla Fort Smith'te asılı görmeyi. Ya da Hakim Parker'ın kararıyla Fort Smith'te asılı görmeyi. Ya da Hakim Parker'ın kararıyla Fort Smith'te asılı görmeyi. Ya da Hakim Parker'ın kararıyla Fort Smith'te asılı görmeyi. | True Grit-2 | 2010 | |
| Which will you have? | Hangisini alırsın? Hangisini seçersin? Hangisini seçersin? Hangisini seçersin? Hangisini seçersin? | True Grit-2 | 2010 | |
| I call that, bold talk. | Buna, tek gözlü şişko bir adamın Buna tek gözlü, şişman birinin deli saçması derim. Buna tek gözlü, şişman birinin deli saçması derim. Buna tek gözlü, şişman birinin deli saçması derim. Buna tek gözlü, şişman birinin deli saçması derim. | True Grit-2 | 2010 | |
| From a one eyed fat man. | cahil cesaretiyle yaptığı konuşma diyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| Fill your hand, you son of a bitch. | Kendi horozunu korkut sen, orospu çocuğu. Silahına davran bakalım seni adi herif! Silahına davran bakalım seni adi herif! Silahınıza davranın bakalım sizi adi herifler! Silahınıza davranın bakalım sizi adi herifler! | True Grit-2 | 2010 | |
| Shoot them Mr. La Boeuf. | Vur onları Bay LaBoeuf. Vur onları, Bay La Boeuf. Çok uzak ve çok hızlı hareket ediyorlar. Vur onları, Bay La Boeuf. Çok uzak ve çok hızlı hareket ediyorlar. Vur onları, Bay La Boeuf. Çok uzak ve çok hızlı hareket ediyorlar. Vur onları, Bay La Boeuf. Çok uzak ve çok hızlı hareket ediyorlar. | True Grit-2 | 2010 | |
| To far, moving to fast. | Çok uzak, ve çok hızlı hareket ediyorlar. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well, Rooster? | Ee, Rooster. Evet, Rooster? Evet, Rooster? Evet, Rooster? Evet, Rooster? | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm shot to pieces. | Delik deşik oldum. Berbat durumdayım. Berbat durumdayım. Berbat durumdayım. Berbat durumdayım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Seems neither of us, | Görünüşe göre hiçbirimiz, Anlaşılan ikimiz de... Anlaşılan ikimiz de... Anlaşılan ikimiz de... Anlaşılan ikimiz de... | True Grit-2 | 2010 | |
| gets to see Judge Parker. | Hâkim Parker’ı göremeyeceğiz. ...Hakim Parker'ı göremeyeceğiz. ...Hakim Parker'ı göremeyeceğiz. ...Hakim Parker'ı göremeyeceğiz. ...Hakim Parker'ı göremeyeceğiz. | True Grit-2 | 2010 | |
| Mattie: Wahooo! Some bully shot. | Vuhuuuu! | True Grit-2 | 2010 | |
| That was four hundred yards at least. | Nerden baksan 350 metre var arada. | True Grit-2 | 2010 | |
| La Boeuf: Well, | Eee, Şey... Şey... Şey... Şey... | True Grit-2 | 2010 | |
| the Sharps carbine, is a... | Sharps Carbine bir… Karabina tüfeği bir Karabina tüfeği bir Karabina tüfeği bir Karabina tüfeği bir | True Grit-2 | 2010 | |
| Stand up, Tom Chaney. | Ayağa kalk, Tom Chaney. Ayağa kalk, Tom Chaney! Ayağa kalk, Tom Chaney! Ayağa kalk, Tom Chaney! Ayağa kalk, Tom Chaney! | True Grit-2 | 2010 | |
| M...Mr. La Boeuf | Bay LaBoeuf! Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. | True Grit-2 | 2010 | |
| Are you alive? | Hayatta mısınız? Hayatta mısın? Hayatta mısın? Hayatta mısın? Hayatta mısın? | True Grit-2 | 2010 | |
| Mr. La Boeuf! | Bay LaBoeuf! Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. | True Grit-2 | 2010 | |
| Mr. La Boeuf. | Bay LaBoeuf. Bay La Boeuf! Bay La Boeuf! Bay La Boeuf! Bay La Boeuf! | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: Are you there? | Orada mısın? | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: Can you clamber out? | Yukarı tırmanabilir misin? Tırmanabilir misin? Tırmanabilir misin? Tırmanabilir misin? Tırmanabilir misin? | True Grit-2 | 2010 | |
| I cannot. | Yapamam. Hayır. Yılanlar var. Hayır. Yılanlar var. Hayır. Yılanlar var. Hayır. Yılanlar var. | True Grit-2 | 2010 | |
| There are snakes. | Yılanlar var. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: They awake? | Uyanıklar mı? Uyanıklar mı? Evet. Uyanıklar mı? Evet. Fark ettiler mi? Daha değil. Fark ettiler mi? Daha değil. | True Grit-2 | 2010 | |
| Mattie: Not yet. | Evet. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm bit. | Isırıldım. Yılan soktu. Yılan soktu. Yılan soktu. Yılan soktu. | True Grit-2 | 2010 | |
| Does Mr. La Boeuf survive? | Bay LaBoeuf hayatta mı? Bay La Boeuf kurtulur mu? Bay La Boeuf kurtulur mu? Bay La Boeuf yaşıyor mu? Bay La Boeuf yaşıyor mu? | True Grit-2 | 2010 | |
| He does. Even a blow to the head could silence him for only a few short minutes. | Evet. Başa gelen darbe insanı ancak birkaç dakikalığına bayıltabilir. Kurtulur. Kafasını çarpması sadece birkaç dakikalığına onu kendinden geçirir. Kurtulur. Kafasını çarpması sadece birkaç dakikalığına onu kendinden geçirir. Yaşıyor. Kafasını çarpması bile onu sadece birkaç dakikalığına susturdu. Yaşıyor. Kafasını çarpması bile onu sadece birkaç dakikalığına susturdu. | True Grit-2 | 2010 | |
| Where you bit? | Nerenden ısırıldın? Nereden ısırıldın? Nereden ısırıldın? Nereden ısırıldın? Nereden ısırıldın? | True Grit-2 | 2010 | |
| Look away, Mattie. | Diğer tarafa bak. Başka tarafa bak. Başka tarafa bak. Başka tarafa bak. Başka tarafa bak. | True Grit-2 | 2010 | |
| I have her. | Tuttum onu. Çek. Bizi yukarı çek. Çek. Bizi yukarı çek. Çek. Bizi yukarı çek. Çek. Bizi yukarı çek. | True Grit-2 | 2010 | |
| Up with us. | Yukarı çek bizi. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: Here Mr. La Boeuf, take her. | Acele LaBoeuf, ata bindir kızı. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. | True Grit-2 | 2010 | |
| She's snake bit. | Yılan soktu. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: We are off. | Biz gidiyoruz. Gidiyoruz. Gidiyoruz. Gidiyoruz. Gidiyoruz. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'll send help for you as soon as I can. | En kısa zamanda sana yardım göndereceğim. En kısa sürede sana yardım göndereceğim. En kısa sürede sana yardım göndereceğim. En kısa sürede sana yardım göndereceğim. En kısa sürede sana yardım göndereceğim. | True Grit-2 | 2010 | |
| Don't wander off. | Fazla uzaklaşma. Bir yere ayrılma. Bir yere ayrılma. Bir yere ayrılma. Bir yere ayrılma. | True Grit-2 | 2010 | |
| We are not leaving him. | Onu bırakamayız. Onu burada bırakmayacağız. Onu burada bırakmayacağız. Onu burada bırakmayacağız. Onu burada bırakmayacağız. | True Grit-2 | 2010 | |
| I must get you to a Doctor, Sis. You are not going to make it. | Bir an önce doktora gitmezsek, başaramayacaksın. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın, bacım. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın, bacım. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm your debt for that shot, pard. | O atış kısmında senden şüphe etmiştim. O atış için sana borçlandım, ortak. O atış için sana borçlandım, ortak. O atış için sana borçlandım, ortak. O atış için sana borçlandım, ortak. | True Grit-2 | 2010 | |
| Never doubt the Texas Ranger. | Bir Teksas korucusundan yana asla şüphen olmasın. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. | True Grit-2 | 2010 | |
| Come on. | Yürü. Hadi. Hadi. Deh! Deh! | True Grit-2 | 2010 | |
| Ever stalwart. | Her zaman, sadık dostum. Hep gözüpektir. Hep gözüpektir. Hep gözüpektir. Hep gözüpektir. | True Grit-2 | 2010 | |
| We must stop. | Durmalıyız. Durmalıyız. Little Blackie yoruldu. Durmalıyız. Little Blackie yoruldu. Durmalıyız. Little Blackie yoruldu. Durmalıyız. Little Blackie yoruldu. | True Grit-2 | 2010 | |
| Little Blackie is played out. | Küçük Siyahî nefes nefese kaldı. | True Grit-2 | 2010 | |
| We've miles yet. | Daha yolumuz uzun. Daha yolumuz var. Daha yolumuz var. Daha yolumuz var. Daha yolumuz var. | True Grit-2 | 2010 | |
| Come on you. | Ha gayret! Hadi be! Hadi be! Hadi be! Hadi be! | True Grit-2 | 2010 | |
| That's it, come on now. | İşte böyle, devam et. İşte böyle. Hadi. İşte böyle. Hadi. İşte böyle. Hadi. İşte böyle. Hadi. | True Grit-2 | 2010 | |
| Mattie: No, stop. | Hayır, dur. | True Grit-2 | 2010 | |
| Who's getting, sis? | Kim kaçıyor, küçük abla? Kim kaçıyor, bacım? Kim kaçıyor, bacım? Kim kaçıyor, bacım? Kim kaçıyor, bacım? | True Grit-2 | 2010 | |
| Chaney. | Chaney. | True Grit-2 | 2010 | |
| Mattie cries: No.. NO! | Yoo. Yoo! Hayır. Hayır! Hayır. Hayır! Hayır. Hayır! Hayır. Hayır! | True Grit-2 | 2010 | |
| Mattie shouts: NO, no, no. | Yo, yo, yoooo! Hayır, hayır, hayır. Hayır, hayır, hayır. Hayır, hayır, hayır. Hayır, hayır, hayır. | True Grit-2 | 2010 | |
| I've grown old. | İhtiyarladım artık. Çok yaşlanmışım. Çok yaşlanmışım. Çok yaşlanmışım. Çok yaşlanmışım. | True Grit-2 | 2010 | |
| (Grown up Mattie narrates) A quarter century is a long time. | (Yetişkin Mattie) Çeyrek yüzyıl uzun bir zaman. Çeyrek yüzyıl çok uzun bir süre. Çeyrek yüzyıl çok uzun bir süre. Çeyrek asır çok uzun bir süre. Çeyrek asır çok uzun bir süre. | True Grit-2 | 2010 | |
| By the time we reached Bagby's store, | Baglee’nin yerine varana kadar, Bagbee'nin dükkanına ulaştığımızda elim siyaha dönmüştü. Bagbee'nin dükkanına ulaştığımızda elim siyaha dönmüştü. Bagby'nin dükkanına ulaştığımızda elim siyaha dönmüştü. Bagby'nin dükkanına ulaştığımızda elim siyaha dönmüştü. | True Grit-2 | 2010 | |
| my hand had turned black. | Elim mosmor kesildi. | True Grit-2 | 2010 | |
| I was not awake when I lost the arm. | Kolumu kaybettiğimde uyanık değildim. Kolumu kaybettiğimde kendimde değildim. Kolumu kaybettiğimde kendimde değildim. Kolumu kaybettiğimde kendimde değildim. Kolumu kaybettiğimde kendimde değildim. | True Grit-2 | 2010 | |
| The Marshall had stayed with me, I was told. | Şef yanımda kalmış, öyle söylediler. Söylediklerine göre, ben tehlikeyi atlatana kadar Marşal benimle beklemiş. Söylediklerine göre, ben tehlikeyi atlatana kadar Marşal benimle beklemiş. Söylediklerine göre, ben tehlikeyi atlatana kadar Şerif benimle beklemiş. Söylediklerine göre, ben tehlikeyi atlatana kadar Şerif benimle beklemiş. | True Grit-2 | 2010 | |
| until I was out of danger. | Tehlikeyi atlatana kadar. | True Grit-2 | 2010 | |
| But he departed before I came around. | Fakat ben kendime gelmeden önce o yola çıkmış. Ama ben kendime gelmeden ayrılmış. Ama ben kendime gelmeden ayrılmış. Ama ben kendime gelmeden ayrılmış. Ama ben kendime gelmeden ayrılmış. | True Grit-2 | 2010 | |
| Once home. I wrote him with an invitation, | Eve gider gitmez ona davetiye mektubu yazdım. Bir keresinde ona bir davetiye yolladım... Bir keresinde ona bir davetiye yolladım... Bir keresinde ona bir kart attım... Bir keresinde ona bir kart attım... | True Grit-2 | 2010 | |
| to come by, the next time he found himself near Yell county. | Bir dahaki sefere, kendisini Yell kasabasının yakınlarında bulduğunda uğraması için. ...bir daha Yell County civarına yolu düşerse beni ziyaret etmesini istedim. ...bir daha Yell County civarına yolu düşerse beni ziyaret etmesini istedim. ...Yell bölgesi civarına yolu düşerse beni ziyaret etmesini istedim... ...Yell bölgesi civarına yolu düşerse beni ziyaret etmesini istedim... | True Grit-2 | 2010 | |
| And collect the fifty dollars I still owed him. | Ve ona borcum olan diğer elli doları biriktirdim. Ona borçlu olduğum 50 doları da biriktirdim. Ona borçlu olduğum 50 doları da biriktirdim. ...ve ona borçlu olduğum 50 doları da biriktirdiğimi yazdım. ...ve ona borçlu olduğum 50 doları da biriktirdiğimi yazdım. | True Grit-2 | 2010 | |
| I did not hear back from Marshall Cogburn. | Şef Cogburn’den bir cevap alamadım. Marşal Cogburn'den bir daha haber almadım. O da hiç gözükmedi. Marşal Cogburn'den bir daha haber almadım. O da hiç gözükmedi. Şerif Cogburn'den bir daha haber almadım. Hiç gözükmedi. Şerif Cogburn'den bir daha haber almadım. Hiç gözükmedi. | True Grit-2 | 2010 | |
| And he did not appear. | Gelmedi de. | True Grit-2 | 2010 | |
| Then one day I received a note from the Marshall, with a flyer enclosed. | Sonra bir gün Şef’ten, yanına el ilanı iliştirilmiş bir not geldi. Sonraları bir gün bana Marşal'dan bir not geldi, ilişiğinde bir ilan vardı. Sonraları bir gün bana Marşal'dan bir not geldi, ilişiğinde bir ilan vardı. Sonraları günün birinde Şeriften bir not geldi, ilişiğinde bir ilan vardı. Sonraları günün birinde Şeriften bir not geldi, ilişiğinde bir ilan vardı. | True Grit-2 | 2010 | |
| He said he was traveling with the Wild West show. | Vahşi Batı Şov’uyla birlikte seyahat ettiğini söylüyordu. Wild West Gösteri Grubu'yla seyahat ettiğini yazmıştı. Wild West Gösteri Grubu'yla seyahat ettiğini yazmıştı. Wild West Gösteri Grubu'yla seyahat ettiğini yazmıştı. Wild West Gösteri Grubu'yla seyahat ettiğini yazmıştı. | True Grit-2 | 2010 | |
| Getting older and fatter. | Daha da yaşlanmış ve şişmanlamış. Gittikçe yaşlanmış ve şişmanlamış. Gittikçe yaşlanmış ve şişmanlamış. Gittikçe yaşlanmış ve şişmanlamış. Gittikçe yaşlanmış ve şişmanlamış. | True Grit-2 | 2010 | |
| Would I like to come visit him when the show came to Memphis, | Ama Şov Memphis’e geldiğinde gelip onu ziyaret etmeyi ve eski izci arkadaşımla anılarımızı tazelemeyi çok istedim. Ama gösteri Memphis'e geldiğinde onu görmek... Ama gösteri Memphis'e geldiğinde onu görmek... Ama gösteri Memphis'e geldiğinde onu görmek... Ama gösteri Memphis'e geldiğinde onu görmek... | True Grit-2 | 2010 | |
| He would understand if the journey were to long. | Yolculuk uzun sürseydi, bunu anlayışla karşılardı. Yolculuk uzun sürse bile bunu anlayışla karşılardı. Yolculuk uzun sürse bile bunu anlayışla karşılardı. Yolculuk uzun sürse bile bunu anlayışla karşılardı. Yolculuk uzun sürse bile bunu anlayışla karşılardı. | True Grit-2 | 2010 | |
| Brief though his note was. | Kısacık olmasına rağmen notu Özetle not bundan ibaretti. Özetle not bundan ibaretti. Özetle not bundan ibaretti. Özetle not bundan ibaretti. | True Grit-2 | 2010 | |
| It was rife with misspellings. | imlâ hatalarıyla doluydu. Yazım hatalarıyla doluydu. Yazım hatalarıyla doluydu. Yazım hatalarıyla doluydu. Yazım hatalarıyla doluydu. | True Grit-2 | 2010 | |
| Yes'm? | Hanımefendi… Buyurun, hanımefendi. Buyurun, hanımefendi. Buyurun, hanımefendi. Buyurun, hanımefendi. | True Grit-2 | 2010 | |
| I am, Cole Younger. | Ben, Cole Younger. Ben Cole Younger. Ben Cole Younger. Ben Cole Younger. Ben Cole Younger. | True Grit-2 | 2010 | |
| This is Mr. James. | Bu, Bay James. Bu da Bay James. Bu da Bay James. Bu da Bay James. Bu da Bay James. | True Grit-2 | 2010 | |
| It grieves me to tell you that you have missed, Rooster. | Bunu söylemek beni çok üzüyor, ama Rooster’ı kaçırdınız. Size Rooster'ı kaçırdığınızı söylemek bana büyük acı veriyor. Size Rooster'ı kaçırdığınızı söylemek bana büyük acı veriyor. Size Rooster'ı kaçırdığınızı söylemek bana büyük acı veriyor. Size Rooster'ı kaçırdığınızı söylemek bana büyük acı veriyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| He passed away three days ago. | Üç gün önce vefat etti. Üç gün önce gösteri Jonesboro, Arkansas'tayken vefat etti. Üç gün önce gösteri Jonesboro, Arkansas'tayken vefat etti. Üç gün önce gösteri Jonesboro, Arkansas'tayken vefat etti. Üç gün önce gösteri Jonesboro, Arkansas'tayken vefat etti. | True Grit-2 | 2010 | |
| When the show was at Jonesboro, Arkansas. | Şov, Jonesboro Arkansas’tayken. | True Grit-2 | 2010 | |
| Buried him there at a Confederate cemetery. | Orada bir eyalet kabrine gömdük. Oradaki bir Konfedere mezarlığına defnettik. Oradaki bir Konfedere mezarlığına defnettik. Oradaki bir Konfedere mezarlığına defnettik. Oradaki bir Konfedere mezarlığına defnettik. | True Grit-2 | 2010 | |
| Ruben had a complaint what he referred to as, "Night hoss". | Reuben, insanların ondan “gece hırsızı” olarak bahsetmesine çok içerlerdi. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. | True Grit-2 | 2010 | |
| And I believe the warm weather was to much for him. | Ve bence de “sıcakkan” onun için fazla iddialıydı. Ben de bu sıcak havanın ona fazla geldiğini düşünüyorum. Ben de bu sıcak havanın ona fazla geldiğini düşünüyorum. Ben de bu sıcak havanın ona fazla geldiğini düşünüyorum. Ben de bu sıcak havanın ona fazla geldiğini düşünüyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| We had some lively times. | Onunla çok renkli zamanlarımız oldu. Çok güzel günler geçirdik. Çok güzel günler geçirdik. Çok güzel günler geçirdik. Çok güzel günler geçirdik. | True Grit-2 | 2010 | |
| What was the nature of your acquaintance? | Tanışıklığınız nereden geliyor? Siz nereden tanışıyordunuz? Siz nereden tanışıyordunuz? Siz nereden tanışıyordunuz? Siz nereden tanışıyordunuz? | True Grit-2 | 2010 | |
| I knew the Marshall long ago. | Şef’i çok öncelerden tanıyorum. Marşal'ı uzun zaman önce tanıdım. Marşal'ı uzun zaman önce tanıdım. Şerifi uzun zaman önce tanıdım. Şerifi uzun zaman önce tanıdım. | True Grit-2 | 2010 |