• tr flag Türkçe
    • en flag İngilizce

Ara

İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 171960

İngilizce Türkçe Film Adı Film Yılı Ayrıntılar
We never had a chance. Başından beri hiç şansımız yoktu zaten. Başından beri şansımız yoktu. The Snow Walker-1 2003 info-icon
We were dead the minute we hit the ground. Yere düştüğümüz anda zaten ölmüştük. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Leave me alone. Git başımdan. Beni rahat bırak. The Snow Walker-1 2003 info-icon
I said leave me alone. Beni yalnız bırak. Beni rahat bırak, dedim. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Here. İşte. Devam et. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Looks like fat. bir yağ gibi görünüyor. Yağa benziyor. Yağa benziyor. The Snow Walker-1 2003 info-icon
You eat this? Bunu yiyor musunuz? Bunu yiyor musun? The Snow Walker-1 2003 info-icon
Pretty good. Baya güzelmiş. Bayağı güzelmiş. The Snow Walker-1 2003 info-icon
I was just thinking about this... Ne düşünüyorum, biliyor musun... Montreal'da bir biftek restoranı vardı. Birden aklıma o geldi. The Snow Walker-1 2003 info-icon
steak house in Montreal. şu Montreal'deki biftek lokantası. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Called Moishe's. "Moishe'nin yeri". Adı "Moishes"di. The Snow Walker-1 2003 info-icon
I use to always go there with the fellas from my outfit. Bizim takımdan arkadaşlarla hep giderdik. Askerden arkadaşlarımla sürekli oraya giderdik. The Snow Walker-1 2003 info-icon
I'm tellin' ya, the steaks in this joint Yemin ederim, oradaki biftekler... Oradaki bifteklerin her biri... The Snow Walker-1 2003 info-icon
were at least five inches thick. en az 10 santim kalınlığındaydı. ...en az 10 cm kalınlığındaydı. The Snow Walker-1 2003 info-icon
They had it all, boy. They had... Her tür vardı be. İnsanın damak zevkine hitap eden her şey vardı. The Snow Walker-1 2003 info-icon
top sirloin, New York, rib eye... sığır filetosu, New York usülü, pirzola... Sığır filetosu, New York kavurması, pirzola... The Snow Walker-1 2003 info-icon
and you walk in there, and you could smell it... ve içeri girdiğinde, bütün kokular burnuna gelirdi... İçeri girer girmez kokuyu alırdın... The Snow Walker-1 2003 info-icon
waft into the joint, sizzling on the grill. buram buram, ızgaranın üzerinde cızırdayan etin kokusu. Izgarada cızırdayan etin kokusu mekana yayılırdı. The Snow Walker-1 2003 info-icon
They come to the table with these giant spuds... Masaya dev patates kızartmasıyla birlikte gelirdi... Yemeğin yanında kocaman patatesler servis edilirdi. The Snow Walker-1 2003 info-icon
just swimming in butter and sour cream... yağın içinde yüzerdi, kremasıyla birlikte... Haşlanmış ve üzerine ekşi krema sürülmüş şekilde. The Snow Walker-1 2003 info-icon
and chives, and fried onions and mushrooms... frenk soğanı, kızarmış soğan ve mantar... Soslar, kızarmış soğanlar, mantarlar... The Snow Walker-1 2003 info-icon
and the wine, just... ve şarap elbette... Şaraba gelince... The Snow Walker-1 2003 info-icon
flowing like bloody spring water. İlkbahar yağmuru gibi akardı... Kırmızı bahar yağmuru gibi durmadan akıyordu. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Course, the fellas would get a little tight... tabii ki çocuklar biraz şapşallaşırlardı. Tabi biz, biraz fazla kaçırırdık... Tabii masadakilerin de içtikçe dili çözülüyor ve sonra da... The Snow Walker-1 2003 info-icon
gettin' lit up on the sauce, and start jaw waggin' about... ekşi sosun da etkisiyle, çenemiz düşerdi... The Snow Walker-1 2003 info-icon
all the crazy, dumb ass shit we did during the war. ve savaşta yaptığımız bütün o aptal, çılgın zırvalıkları anlatır dururduk. ...savaş esnasında yaptığımız saçmalıklardan bahsediyorduk. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Those were good times. Güzel zamanlardı. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Funny thing, you know, what war does to some people. Savaşın bazı insanları nasıl değiştirdiği çok ilginç. Savaşın bazı insanları ne hâle getirdiğini bilsen şaşarsın. The Snow Walker-1 2003 info-icon
You know, you think you know a fella... Birini tanıdığını sanıyorsun... The Snow Walker-1 2003 info-icon
seems perfectly normal, then one day... tamamen normal gözüküyor, ama bir bakmışsın... Gayet normal görünüyor, sonra bir gün... The Snow Walker-1 2003 info-icon
the hammer drops, and he snaps, you know? sanki kafasına bişey düşmüş gibi, ve adam tamamen dağılmış. ...aniden tüfeği yere düşüyor ve o anda her şey bitiyor. The Snow Walker-1 2003 info-icon
He falls all to pieces. Tamamen farklı biri olmuş. Parçalara ayrılıyor. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Just because a... Sadece orada... Sadece orada bulunmak bile... The Snow Walker-1 2003 info-icon
what we saw over there, you know, what we saw during the war. orada gördüklerimiz, bilirsin, savaşta gördüğümüz şeyler. Orada yaşadığımız şeyler, savaşta gördüklerimiz... The Snow Walker-1 2003 info-icon
Never in your wildest dreams thought you'd see stuff like that. En vahşi rüyalarında bile bunun gibisini göremezsin. En kötü kâbuslarında bile göremeyeceğin şeyler. The Snow Walker-1 2003 info-icon
You never thought you could do the things you did. Yaptığın şeyleri yapabileceğini hayal bile edemezsin. Aklının ucundan bile geçmeyecek şeyleri yapar hâle geliyorsun. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Things you just grow to hate yourself for. Kendinden nefret edeceğini bile bile. Günden güne kendinden daha fazla nefret etmene yol açan şeyler. The Snow Walker-1 2003 info-icon
But somehow you know you'll make your peace with it. Ama bilirsinki, kendinle bir şekilde barışacaksın. Ama bir şekilde bununla yaşamayı öğreniyorsun. The Snow Walker-1 2003 info-icon
At least you try. En azından denersin. En azından çaba gösteriyorsun. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Soon, we walk. Yakında, gitmek gerek. Yakında yola koyulacağız. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Put this around you. Bunu sırtına koy. Bunu üstüne geçir. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Oh, damn. O, hayır. Tanrım! The Snow Walker-1 2003 info-icon
That's enough for today. bu günlük bu kadar yeter. Bugünlük yeter. Bugünlük bu kadar yeter. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Oh shit, you're burning up. Tanrım, sen yanıyorsun. Ateş gibi yanıyorsun. The Snow Walker-1 2003 info-icon
You just pushed yourself too hard today. Bugün kendini biraz fazla zorladın, hepsi o. Kendini biraz fazla zorladın. The Snow Walker-1 2003 info-icon
It's Ok. It's Ok. Tamam her şey yolunda. Bir şey yok. Geçti. The Snow Walker-1 2003 info-icon
How you doing? You alright? Nasılsın? İyi misin? Nasıl oldun? İyi misin? The Snow Walker-1 2003 info-icon
I'm Ok. Good. idare eder. İyiyim. Güzel. İyiyim. Güzel. The Snow Walker-1 2003 info-icon
There was small girl. Küçük bi kız vardı. Bir zamanlar küçük bir kız vardı. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Family. Family hunting? She was hunting with her family? Aile. Aile avı mı? Ailesiyle mi avlanıyordu. Aile. Aile avcılığı. Ailecek ava mı çıkmışlardı? The Snow Walker-1 2003 info-icon
Father was hurt? Couldn't hunt. Baba yaralandı mı? Avlanamadı. Babası yaralı mıydı? Avlanamıyordu. The Snow Walker-1 2003 info-icon
The storm... snow... Fırtına... kar... Fırtına. Kar mı vardı? The Snow Walker-1 2003 info-icon
Many days never eat. Çok gün yemek yok. Birçok gün aç kaldılar. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Tarquiup Inua took father... Takhı, babayı aldı... Tarquiup Inua, babayı götürdü... The Snow Walker-1 2003 info-icon
mother... Anne... Anneyi de. The Snow Walker-1 2003 info-icon
She went away to die because there was no food? Ölmeye mi gitti? Yemek olmadığı için mi? Yemek olmadığı için mi öldü? The Snow Walker-1 2003 info-icon
More food for her. Sure. Tabi yemek harcamamak için. Anladım. Kıza daha fazla yemek kalır. Elbette. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Sister was dying. Kız kardeş ölüyordu. The Snow Walker-1 2003 info-icon
So the girl... Ve abla... O yüzden kız... The Snow Walker-1 2003 info-icon
You fed her with your blood. Onu kanınla besledin. Onu kendi kanınla besledin. The Snow Walker-1 2003 info-icon
People came. İnsanlar geldi. The Snow Walker-1 2003 info-icon
But Tarquiup never came. Ama Takhı hiç gelmedi. Ama Tarquiup gelmedi. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Tricked him. Onu kandırdım. Onu kandırdı. The Snow Walker-1 2003 info-icon
You are not going to freeze. Donmayacaksın. Soğuktan donmayacaksın. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Yeah, I figure just keep headin' north... Evet anladım, kuzeye doğru gideceğiz... Düşündüm ki, kuzeye doğru devam edersek... The Snow Walker-1 2003 info-icon
We're bound to run into a hunting party, or a village. eninde sonunda bir av partisine, ya da bir köye varırız. ...belki bir av partisine ya da köye rastlarız. The Snow Walker-1 2003 info-icon
I can radio from Medivac and get straight into a hospital. Sıhhiyeden telsizle haber veririm, ve seni doğruca bir hastaneye yollarız. Medivac'dan telsizle haberleşebilir ve seni hastaneye ulaştırabilirim. The Snow Walker-1 2003 info-icon
They'll take care of you in a hospital. Hastanede sana iyi bakarlar. Hastanede seninle ilgilenirler. The Snow Walker-1 2003 info-icon
They got good medicine since the war. Savaştan beri ilaçlar çok iyi. Savaş zamanından beri ellerinde etkili ilaçlar var. The Snow Walker-1 2003 info-icon
I'll tell you another thing. We're not going to Yellowknife, either. Ve bişey daha, Yellowknife'a da gitmiyoruz. Sana şunu da söyleyeyim: Yellowknife'a gitmeyeceğiz. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Take you to the big city, like Edminton. Seni büyük şehre götüreceğim, Edminton mesela. Seni Edminton tarzı büyük bir şehre götüreceğim. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Ever been to the city? Hiç şehre gittin mi? Daha önce herhangi bir şehirde bulundun mu? The Snow Walker-1 2003 info-icon
You wouldn't believe your eyes. Gözlerine inanamazsın. Görsen, şaşırır kalırsın. The Snow Walker-1 2003 info-icon
There's cars and people, everywhere all over the streets. Sokaklar, her yer araba ve insan doludur. Sokaklar araba ve insanlarla dolu. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Millions of cabunas everywhere. Milyonlarca "cabuna" heryerde. Her yerde "cabuna"lar var. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Moishe's? Moishe's? "Moishe'nin yeri"? "Moishe's"? The Snow Walker-1 2003 info-icon
Moishe's "Moishe'nin yeri" "Moishe's". The Snow Walker-1 2003 info-icon
No, that's in Montreal. Hayır o Montreal'de. Hayır, orası Montreal'de. The Snow Walker-1 2003 info-icon
But, they have the same thing in Edminton. Ama Edminton'da da benzeri vardır. Ama aynısından Edminton'da da var. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Plus, I'll tell you what... Hatta bak ne diyeceğim... Bak sana ne diyeceğim... The Snow Walker-1 2003 info-icon
soon as you get out of the hospital, I'll take you for a big steak dinner. sen hastaneden çıkar çıkmaz, sana kocaman bi biftek ısmarlarım. Hastaneden çıkar çıkmaz, seni biftek yemeğe götüreceğim. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Alright? Tamam mı? Anlaştık mı? The Snow Walker-1 2003 info-icon
Mushrooms... potatoes and onions... Mantarlı... patatesli ve soğanlı... Mantarlar, patatesler, soğanlar... The Snow Walker-1 2003 info-icon
I didn't know Charlie Holladay for very long... Charlie Holladay'i iyice tanıma fırsatım olmadı... Charlie Holladay'yi tanıyalı fazla zaman olmadı. The Snow Walker-1 2003 info-icon
but I do know he was a good pilot... Ama iyi bir pilot olduğunu biliyorum... Ama iyi bir pilot... The Snow Walker-1 2003 info-icon
and a good friend. ve iyi bir de dost. ...ve vefalı bir dost olduğunu bilecek kadar tanıyordum. The Snow Walker-1 2003 info-icon
We are gathered here today because he was taken from us. Bugün burada toplandık, çünkü o bizden alındı. Bugün burada, ona veda etmek için toplandık. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Much too soon. Hem de çok erken. Olması gerekenden çok daha erken. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Words are cold comfort when a young life is cut so short. genc bir hayat bittiğinde kelimeler yetersiz kalıyor. Genç bir hayat bu kadar kısa sürdüğünde, sözler sadece teselli olabiliyor. Bir insanın böyle gencecik yaşta hayata veda etmesi insanın boğazını düğümlüyor. The Snow Walker-1 2003 info-icon
But I thought I might read from a poem I found, Ama düşündümki, bulduğum bi şiiri okuyabilirim. Ben de bir şiir okumaya karar verdim. The Snow Walker-1 2003 info-icon
written by a young Canadian flight lieutenant named John McGee during the war Kanadalı genç bir uçuş subayı John McGee tarafından savaş sırasında yazılmış. Savaş sırasında Kanadalı teğmen pilot John McGee tarafından yazılmış... The Snow Walker-1 2003 info-icon
and found in his locker after he was shot down. Uçağı düştükten sonra, dolabında buldum. ...ve uçağı düşürüldükten sonra dolabında bulunmuş. The Snow Walker-1 2003 info-icon
Oh, I have slipped the surly bonds of Earth, "Ben ki, dünyanın haşin semalarında süzüldüm, "Dünyadaki zincirlerimden kurtuldum... The Snow Walker-1 2003 info-icon
and danced the skies on laughter silvered wings. neşe dolu gümüş kanatlarla göklerde dans ettim. ...ve gümüş kanatlarımın üzerinde gökyüzüyle dans ettim." The Snow Walker-1 2003 info-icon
Sunward I've climbed, Güneşe tırmandım, "Güneşe doğru ilerledim... The Snow Walker-1 2003 info-icon
and joined the tumbling mirth of sun split clouds ışığın deldiği bulutlarla, neşeli taklalar attım ...ve bulutlar arasındaki baş döndürücü şenliğe katıldım." The Snow Walker-1 2003 info-icon
and done a hundred things you have not dreamed of Ve sizin hayal bile edemeyeceğiniz, yüzlerce şeyi yaptım. "Hayalini bile kuramayacağınız şeyler yaptım." The Snow Walker-1 2003 info-icon
wheeled and soared and swung high in the sunlit silence. Güneşin aydınlattığı ufuklara havalandım, yükseldim ve süzüldüm. "Semaya doğru süzüldüm ve güneşin sükunetine tanıklık ettim." The Snow Walker-1 2003 info-icon
Hov'ring there, I've chased the shouting wind along, Çığlıklar atan rüzgarı takip ettim, "Oralarda dolandım, yol boyunca rüzgârın sesini kovaladım." The Snow Walker-1 2003 info-icon
and flung my eager craft through footless halls of air. Ve tutkulu uçağımı, havanın asi geçitlerinde savurdum . "Ve o rüzgâr beni gökyüzünün bilinmeyen yerlerine savurdu." The Snow Walker-1 2003 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 171955
  • 171956
  • 171957
  • 171958
  • 171959
  • 171960
  • 171961
  • 171962
  • 171963
  • 171964
  • …
  • »
  • »»
Kısıtlı Mod:   
  • Katkıda Bulun
  • Hakkımızda
  • Sorumluluk Reddi
  • İletişim