Ara

İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 167987

İngilizce	Türkçe	Film Adı	Film Yılı	Ayrıntılar
I think he's had a little too much to drink.	Sanırım içkiyi biraz fazla kaçırdı.	The Notebook-1	2004
I don't get it. Pay attention.	Anlamadım. Dikkat et.	The Notebook-1	2004
So, what do you do, Noah?	Ee, sen ne iş yapıyorsun, Noah?	The Notebook-1	2004
I work at the lumber yard with Fin.	Fin'le birlikte kereste deposunda çalışıyorum.	The Notebook-1	2004
Mainly milling and receiving logs... and stripping the bark.	Genelde odun alıyor ve işliyoruz. Ağaç kabuğu sıyırıyoruz.	The Notebook-1	2004
Oh, that's lovely, dear.	Ah, çok hoş, canım.	The Notebook-1	2004
If you don't mind my asking, uh, how much do you make at your job?	Sormamın sakıncası yoksa, işinizden ne kadar alıyorsunuz?	The Notebook-1	2004
Uh, how much money do I make?	Ne kadar mı para kazanıyorum?	The Notebook-1	2004
About 40 cents an hour.	Saatte 40 sent kadar.	The Notebook-1	2004
Yeah, it's not much, but I don't need a lot.	Evet, çok değil, ama fazlasına da ihtiyacım yok.	The Notebook-1	2004
And I... I save most of it.	Ve ben... Çoğunu da biriktiriyorum.	The Notebook-1	2004
Let's eat. Shall we?	Hadi yemeğimizi yiyelim, olmaz mı?	The Notebook-1	2004
Yes! Oh, it looks delicious.	Evet! Ah, çok lezzetli görünüyor.	The Notebook-1	2004
So Noah, you and Allie have been spending a lot of time together.	Ee Noah, Allie'yle sen birlikte oldukça fazla zaman geçiriyorsunuz.	The Notebook-1	2004
You must be very fond of each other.	Birbirinize çok düşkün olmalısınız.	The Notebook-1	2004
It's getting pretty serious, huh?	Gayet ciddileşiyor, değil mi?	The Notebook-1	2004
Well, summer's almost gone. What will you do?	Eh, yaz bitmek üzere. Ne yapacaksınız?	The Notebook-1	2004
You know, Charleston's only a couple of hours away.	Charleston yalnızca birkaç saat uzaklıkta.	The Notebook-1	2004
But Allie's going to Sarah Lawrence.	Ama Allie Sarah Lawrence'a gidiyor.	The Notebook-1	2004
No, she didn't tell me that.	Hayır, bana bunu söylememişti.	The Notebook-1	2004
I just got the letter. I was going to tell you.	Mektubu yeni aldım. Sana söyleyecektim.	The Notebook-1	2004
And Sarah Lawrence is in New York.	Ve Sarah Lawrence New York'ta.	The Notebook-1	2004
Anne, this conversation's too stuffy for the dinner table.	Anna, bu konuşma yemek masasının tadını kaçırıyor.	The Notebook-1	2004
Let the children have fun without bringing in the Spanish Inquisition.	Ahiret sorgusunu bir yana bırak da çocuklar eğlensinler.	The Notebook-1	2004
My lips are buttoned, right now.	Şu andan itibaren dudaklarım mühürlü.	The Notebook-1	2004
I do know another joke about the Nun and the full standing bishop.	Rahibe ve piskoposla ilgili bir fıkra daha biliyorum.	The Notebook-1	2004
Stop That wasn't me.	Kes. Ben değildim.	The Notebook-1	2004
I'm leaving the table if you tell another joke.	Bir fıkra daha anlatırsan masadan kalkarım.	The Notebook-1	2004
That child's got too much spirit for a girl of her circumstance.	Bu çocuk onun konumundaki bir kız için aşırı hevesli.	The Notebook-1	2004
Nah, it's just summer love.	Bu sadece yaz aşkı.	The Notebook-1	2004
Trouble is what it is.	Bu baş belası.	The Notebook-1	2004
Is that Allie out there?	Oradaki Allie mi?	The Notebook-1	2004
Do you want to go somewhere?	Başka bir yere gitmek ister misin?	The Notebook-1	2004
Allie!	Allie!	The Notebook-1	2004
All right, take a step.	Hadi bakalım, bir adım at.	The Notebook-1	2004
Step. No, don't...	Br tane daha. Dur...	The Notebook-1	2004
All right, just stay there.	Pekala, burada bekle.	The Notebook-1	2004
The Windsor Plantation.	İşte Windsor Çiftliği.	The Notebook-1	2004
It was built in 1772.	1772'de inşa edilmiş.	The Notebook-1	2004
Rumor has it that Francis Marion... Mm hmm?	Rivayete göre Francis Marion...	The Notebook-1	2004
Proposed to his wife right here under these... uh, these steps.	karısına evlenme teklifini tam... bu basamakların altında etmiş.	The Notebook-1	2004
Huh? Watch out.	Öyle mi? Dikkat et.	The Notebook-1	2004
You be careful, these are broken. Look at that.	Dikkatli ol, bunlar kırık. Şuna bak.	The Notebook-1	2004
This place is gigantic.	Burası devasa bir yer.	The Notebook-1	2004
Yeah, a gigantic piece of crap.	Evet, devasa bir döküntü.	The Notebook-1	2004
But I'm gonna buy it one day and I'm gonna fix it up.	Bir gün bunu satın alıp tamir edeceğim.	The Notebook-1	2004
All it needs is a new floor.	Tek ihtiyacı yeni bir zemin.	The Notebook-1	2004
And new walls and a roof.	Ve yeni duvarlar, bir de çatı.	The Notebook-1	2004
Is that all? And plumbing and electric.	O kadar mı? Bir de su tesisatı ile elektrik.	The Notebook-1	2004
And furniture. Yes, and furniture.	Bir de mobilya. Evet, bir de mobilya.	The Notebook-1	2004
But it's right on the water.	Ama hemen suyun yakınında.	The Notebook-1	2004
And there's a big old barn out there...	Dışarıda da büyük bir depo var...	The Notebook-1	2004
I could turn that into my workshop.	Orayı kendim için bir atölyeye çevirebilirim.	The Notebook-1	2004
Well, what about me?	Peki ya ben ne olacağım?	The Notebook-1	2004
Now don't I get any say in this?	Bunun içinde benim yerim yok mu?	The Notebook-1	2004
You want a say in this?	Yerin olsun ister misin?	The Notebook-1	2004
I want a white house...	Mavi panjurlu...	The Notebook-1	2004
with blue shutters... Mm hmm.	beyaz bir ev istiyorum... Hı hıh.	The Notebook-1	2004
And a room overlooking the river so I can paint.	Ve resim yapabilmem için nehre bakan bir oda.	The Notebook-1	2004
I want a big old porch that wraps around the entire house.	Bütün evi çevreleyen kocaman bir veranda istiyorum.	The Notebook-1	2004
We can drink tea... Whoa, whoa, whoa...	Çay içeriz...	The Notebook-1	2004
and watch the sun go down.	güneşin batışını seyrederiz.	The Notebook-1	2004
Mm hmm, I promise.	Söz.	The Notebook-1	2004
Where are you going? In here.	Nereye gidiyorsun? Buraya.	The Notebook-1	2004
I can't play chopsticks if you're doing that.	Sen bunu yaparsan çalamam ki.	The Notebook-1	2004
Oh, make love to me.	Seviş benimle.	The Notebook-1	2004
Noah. Yeah?	Noah. Efendim?	The Notebook-1	2004
I know I said that I wanted you to make love to me,	Sana benimle sevişmeni söyledim ama,	The Notebook-1	2004
but I think you... Yeah?	ama bence sen... Evet?	The Notebook-1	2004
You're gonna have to talk me through this.	Bunu yaparken benimle konuşman gerekiyor.	The Notebook-1	2004
Right. You all right? Yeah.	Tamam. İyi misin? Evet.	The Notebook-1	2004
Did I hurt you? No, no.	Canını mı yaktım? Yo, yo.	The Notebook-1	2004
I'm just... I'm just having a lot of thoughts.	Ben sadece... Ben sadece bir sürü şey düşünüyorum.	The Notebook-1	2004
I'm just... I'm just having a lot of...	Ben sadece... Ben sadece bir sürü...	The Notebook-1	2004
Like what are you thinking? What are you thinking, right now?	Sen ne düşünüyorsun? Şu anda ne düşünüyorsun?	The Notebook-1	2004
You know, right this second?	Yani tam şu saniyede?	The Notebook-1	2004
Did you know that this was going to happen when you brought me here?	Beni buraya getirdiğinde bunun olacağını biliyor muydun?	The Notebook-1	2004
No. No?	Hayır. Bilmiyor muydun?	The Notebook-1	2004
No. No, you didn't think about it?	Hayır. Hiç aklından geçmemiş miydi?	The Notebook-1	2004
Of course I thought about it. You did?	Elbette geçmişti. Geçmiş miydi?	The Notebook-1	2004
Uh huh. Well, what did you think?	Hı hıh. Peki ne düşünmüştün?	The Notebook-1	2004
Uh, I'm talking too much, aren't I?	Ah, çok konuşuyorum, değil mi?	The Notebook-1	2004
Okay, okay, I'm just going to shut up.	Peki, peki, çenemi kapatacağım.	The Notebook-1	2004
Mum's the word.	Söz.	The Notebook-1	2004
Uh huh. All right.	Hı hıh. Pekala.	The Notebook-1	2004
I just don't understand how come you're so quiet.	Nasıl bu kadar sessiz olabildiğini anlayamıyorum.	The Notebook-1	2004
You don't have one thought?	Hiç mi birşey düşünmüyorsun?	The Notebook-1	2004
I'm going crazy over here,	Ben burada kafayı yiyorum...	The Notebook-1	2004
but no, with you, everything's fine.	ama yok, senin için hava hoş.	The Notebook-1	2004
You don't have a care in the world?	Hiçbir şeyi umursamaz mısın sen?	The Notebook-1	2004
I wanted this to be so perfect.	Bunun mükemmel olmasını istemiştim.	The Notebook-1	2004
Now I can't shut up.	Şimdi çenemi kapatamıyorum.	The Notebook-1	2004
You don't have to do this if you don't want to.	İstemiyorsan, bunu yapmak zorunda değilsin.	The Notebook-1	2004
No, no, I want to, I do.	Yo, yo, istiyorum, gerçekten. Noah'la görüşmeyi keseceksin. Ann. Hayır.	The Notebook-1	2004
What? Fin, get out of here!	Ne? Fin, çık dışarı!	The Notebook-1	2004
Look, I'm sorry, but Allie's parents are going crazy.	Bak, üzgünüm, ama Allie'nin ailesi deliye döndü.	The Notebook-1	2004
They got every cop in town out looking for her.	Kasabadaki bütün polisler onu arıyor.	The Notebook-1	2004
You sent the police for me? Yes.	Peşimden polis mi gönderdiniz? Evet.	The Notebook-1	2004
It is two in the morning. We sent the police.	Saat sabahın ikisi. Polis gönderdik tabii.	The Notebook-1	2004
Thank God you're all right. Where you been?	Tanrı'ya şükür iyisin. Nerelerdeydin?	The Notebook-1	2004