• tr flag Türkçe
    • en flag İngilizce

Ara

İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 156412

İngilizce Türkçe Film Adı Film Yılı Ayrıntılar
I often imagine how people would react to my death. Sıklıkla insanların ölümüme nasıl tepki göstereceğini hayal ediyorum. Sık sık insanlar ben ölsem ne yapar diye düşünüyorum. Submarine-1 2010 info-icon
Mr Dunthorne's quavering voice as he makes the announcement. Bay Dunthorne'un duyuruyu yaparkenki titreyen sesini. Mr Dunthorne'un açıklamayı yaparken titreyen sesi. Submarine-1 2010 info-icon
The shocked faces of my classmates. Sınıf arkadaşlarımın şoke yüzlerini. Sınıf arkadaşlarımın korku dolu yüzleri. Submarine-1 2010 info-icon
A playground bedecked with flowers. Çiçeklerle bezenmiş okul bahçesi. Çiçeklere boğulmuş bir park. Submarine-1 2010 info-icon
The empty stillness of a school corridor. Okul koridorunun boş durgunluğu. Okul koridorundaki ölüm sessizliği. Submarine-1 2010 info-icon
Local news analysis. Yerel haber programlarının incelemesi. Yerel haber mensupları. Submarine-1 2010 info-icon
Oliver Tate was a popular and much loved pupil. Oliver Tate popüler ve çok sevilen bir öğrenciydi. Submarine-1 2010 info-icon
Many of the people I've spoken to here referred to him as an example. Burada konuştuğum çoğu insan ona örnek biri olarak hitap etti. Burada ki bir çok insan onu örnek insan olarak tanımlıyor. Submarine-1 2010 info-icon
He was so funny and so smart.. Çok komik ve çok zekiydi... Çok komik ve zekiydi. Submarine-1 2010 info-icon
He's gonna be really missed. It's so bad. He's so young. Çok özlenecek. Yazık oldu. Çok gençti. Onu çok özleyeceğiz. Felaket bu, çok gençti. Submarine-1 2010 info-icon
OLlVER: Tear streaked tributes. Yüzü yaşlı anımsamalar. OLlVER: Göz yaşı dolu anmalar. Submarine-1 2010 info-icon
I just wanted to hug him. I just wish I had. Ona öylece sarılmak istiyordum. Keşke sarılsaydım. Sadece ona sarılmak istemiştim. Keşke şimdi sarılabilsem. Submarine-1 2010 info-icon
I wish I could have said goodbye, but I never said anything to him. Keşke ona elveda diyebilseydim, ama onunla hiç konuşmadım. Keşke hoşçakal diyebilseydim, ama ona hiç bir şey diyemedim. Submarine-1 2010 info-icon
OLlVER: The steady stoicism of my parents. Ebeveynlerimin sakin metaneti. OLlVER: Ailemin düzenli ağır başlılığı. Submarine-1 2010 info-icon
All the girls liked him. Bütün kızlar onu severdi. Tüm kızlar ondan hoşlanıyordu. Submarine-1 2010 info-icon
Other boys respected him, looked up to him, I guess. Diğer erkekler de ona saygı duyar, takdir ederlerdi sanıyorum. Tüm erkekler de saygı duyuyordu, hepsi örnek alıyordu. Submarine-1 2010 info-icon
Candlelit vigils. Mum ışığı seremonileri. Mumlar heryerde. Submarine-1 2010 info-icon
We are witnessing incredible, unprecedented scenes of quiet devotion. Müthiş, emsalsiz mutlak bağlılık sahnelerine seyirci oluyoruz. Burada eşi benzeri görülmemiş bir sessiz bağlılığın son anlarına tanık oluyoruz. Submarine-1 2010 info-icon
Behind me a vigil that's been repeated all over the country. Arkamdaki serenomi ülkenin dört bir yanında tekrarlanıyor. Arkamda tüm ülkede yankılanan bir acı, bir yas. Submarine-1 2010 info-icon
A testimony to the love felt for Oliver Tate Oliver Tate'e duyulan sevginin, Oliver Tate için beslenen sevginin kanıtı, Submarine-1 2010 info-icon
and the loss felt by his friends... ...arkadaşlarınca ve açık konuşmak gerekirse tüm Galler'ce... ve sadece arkadaşlarını değil Submarine-1 2010 info-icon
and, frankly, by Wales on the whole. ...hissedilen kaybın kanıtı, işte bu... tüm Galleri etkileyen bir kayıp. Submarine-1 2010 info-icon
And, finally, my glorious resurrection. Ve sonunda, ihtişamlı dirilişim. Ve son olarak yeniden dirilişim. Submarine-1 2010 info-icon
Don't ask how. Just know that I'm now more powerful than ever. Nasılını sormayın. Sadece bilin ki artık her zamankinden güçlüyüm. Nasıl olduğunu sormayın. Sadece daha artık daha güçlü olduğumu bilin. Submarine-1 2010 info-icon
OLlVER: Let's get off. Yola koyulalım. OLlVER: Hadi gidelim. Submarine-1 2010 info-icon
(Whispers) Zoe. Zoe. Submarine-1 2010 info-icon
Zoe, this is for you. It's yours. It has your name on it. Take it. Zoe, bu sana. Senin. Üstünde ismin yazıyor. Alsana. Zoe bu senin için. Sana yani. Senin ismin var. Alsana. Submarine-1 2010 info-icon
It's not mine. Please take it. Bana değil. Lütfen al. Benim değil. Lütfen al. Submarine-1 2010 info-icon
That note seems fascinating, Oliver Tate. Elindeki mesaj ilgi çekici görünüyor, Oliver Tate. Çok ilginç duruyor o not, Oliver Tate. Submarine-1 2010 info-icon
You know the rules. Stand up and read it out. Kuralları biliyorsun. Ayağa kalkıp oku. Kuralları biliyorsun. Kalk ayağa ve sesli oku. Submarine-1 2010 info-icon
I can't. It's Zoe's. She gave it to me and I was gonna... Okuyamam. Zoe'nin. Bana verdi, ben de... Yapamam, not Zoe'nin. O bana verdi, ben de alıp... Submarine-1 2010 info-icon
Saved by the bell once again, Mr Tate. Yine zil sayesinde kurtuldunuz, Bay Tate. Zil tekrar sizi kurtardı, Oliver Bey. Submarine-1 2010 info-icon
All right, take your time. Pekâlâ, ağırdan alın. Tamam, acele etmeyin. Submarine-1 2010 info-icon
I know you're all gagging to get to double Biology but don't rush. Hepiniz çift biyolojiye yetişmek için pek heveslisiniz biliyorum, ama acele etmeyin. Biyoloji'ye gitmek için can atıyor olabilirsiniz ama sakin olun. Submarine-1 2010 info-icon
Jordana Bevan's only real flaws are her sporadic bouts of eczema. Jordana Bevan'ın tek gerçek kusuru, kümeler hâlindeki egzaması. Jordana Bevan'ın tek kusuru tek tük görülen egzama izleri. Submarine-1 2010 info-icon
Other than that, she has many qualities. Bunun yanı sıra pek çok niteliği var. Onun dışında pek çok özelliği var. Submarine-1 2010 info-icon
She never speaks about herself. She could be anything. Kendinden hiç bahsetmez. Nasıl biri olduğu belli değil. Hiç kendi hakkında konuşmuyor. her şey olabilir. Submarine-1 2010 info-icon
Perhaps she's a Fabian. Belki de *Fabian'dır. Belki bir Fabian'dır. Submarine-1 2010 info-icon
That would make her a socialist who advocates gradual change. Öyleyse kademeli değişimi savunan bir sosyalist demektir. Tabi o zaman sistemin yavaş yavaş değişeceğine inanan bir sosyalist olmuş olur. Submarine-1 2010 info-icon
She's moderately unpopular, which makes a romance between us more likely. Pek de popüler olmaması, aramızda aşkı daha olası kılıyor. Çok popüler değil, ki bu aramızda bir şey olabilme ihtimalini arttırıyor. Submarine-1 2010 info-icon
She's also a girl to be seen with her would improve my street cred, Ayrıca kız onunla birlikte görülmek namımı arttırır, Ayrıca bir kız onunla görünürsem sokak itibarım artar. Submarine-1 2010 info-icon
which, though high, could be higher. ...her ne kadar yüksek olsa da, daha da arttırabilir. İtibarım zaten yüksek, ama daha yüksek olabilir. Submarine-1 2010 info-icon
Lastly, she's now single, Son olarak, artık boşta, Son olarak, erkek arkadaşı yok. Submarine-1 2010 info-icon
cos Mark Pritchard cheated on her with Abby Smuts at the school disco. çünkü Mark Pritchard onu okul diskosunda Abby Smuts'la aldatmış. Mark Pritchard okul diskosunda onu Abby Smuts ile aldattı. Submarine-1 2010 info-icon
The full extent of the betrayal is still the subject of speculation. İhanetin tam kapsamı hâlâ tartışma konusu. Bu aldatma olayının ayrıntıları dedikoduların ana konusu. Submarine-1 2010 info-icon
Chips knows there's nothing more attractive than a bully. Chips, bir kabadayıdan daha çekici bir şey olmadığını biliyor. Chips zorbalıktan daha çekici bir hareket olmadığını biliyor. Submarine-1 2010 info-icon
He also knows that Zoe Preece is a legitimate target Ayrıca biliyor ki fazla kilolu ve sınıfta mesajları almadığı için... Zoe Preece'in kabul edilebilir bir hedef olduğunu da biliyor Submarine-1 2010 info-icon
because she's overweight and won't accept notes in class. ...Zoe Preece kabul gören bir hedef. çünkü fazla kilosu var ve sınıfta not kabul etmiyor. Submarine-1 2010 info-icon
Essentially, I disapprove of bullying. Esasen ben kabadayılığın karşısındayım. Esasen zorbalığı desteklemiyorum. Submarine-1 2010 info-icon
Jordana seems to enjoy it in moderation. Tadında bırakıldığı vakit Jordana'nın hoşuna gidiyor gibi görünüyor. Jordana ise böyle şeylerden hoşlanıyor. Submarine-1 2010 info-icon
I must not let my principles stand in the way of progress. Prensiplerimin, ilerlememin önüne çıkmasına izin vermemeliyim. Prensiplerimin yolumu kapamasına asla izin vermemeliyim. Submarine-1 2010 info-icon
I must be willing to adapt. Uyum sağlamaya istekli olmalıyım. Adaptasyona açık olmalıyım. Submarine-1 2010 info-icon
Keep up, Tubs! Geride kalma, Gemi Kıçlı! Daha hızlı Tubs! Submarine-1 2010 info-icon
This was the correct decision. Kararım doğruydu. Bu doğru karardı. Submarine-1 2010 info-icon
Give it back now! Hemen geri ver! Geri ver hemen! Submarine-1 2010 info-icon
This was a vivid memory of youth that l would cherish when I was old and frail. Yaşlı ve güçsüz olduğumda sevgiyle anacağım hayat dolu bir gençlik hatırasıydı. Yaşlandığımda gülümseyerek hatırlayacağım bir gençlik anısıydı. Submarine-1 2010 info-icon
Oh! Ah! Oh! Submarine-1 2010 info-icon
Catch. Straight into the hands. Yakaladım. Dosdoğru elimde. Yakala. Direk kucağımda yakaladım. Submarine-1 2010 info-icon
We were working as a team, testing each other's limits, Takım olarak çalışıyor, birbirimizin sınırlarını sınıyor, Takım haline çalışıyor, limitlerimizi ölçüyor, Submarine-1 2010 info-icon
challenging one another's bourgeois assumptions of what was acceptable. ...bir diğerimizin neyin kabullenebilir olduğuna dair burjuvazi varsayımlarıyla savaşıyorduk. Burjuvazi "kabul edilebilir" hareketleri yeniden test ediyorduk. Submarine-1 2010 info-icon
ZOE: Oh, grow up! Grow up! Yapmayın, büyüyün! Büyüyün artık! ZOE: Oh, büyüyün biraz! Büyüyün! Submarine-1 2010 info-icon
I knew that these events although hard to bear at this precise moment Bu olayların her ne kadar şu anda dayanılması zor olsa da Biliyordum ki yaptıklarımız, şimdilik katlanılması zor bile olsa, Submarine-1 2010 info-icon
would help build Zoe Preece's character in the long term. Zoe Preece'in uzun vadedeki karakterini oluşturmasında yardımcı olacağını biliyordum. Zoe Preece'in kişilik gelişimine uzun vadede çok katkı sağlayacaktı. Submarine-1 2010 info-icon
Aargh! Aaaah! Ah! Submarine-1 2010 info-icon
Wanker! Piç herif! Pezevenk! Submarine-1 2010 info-icon
Honestly, Zoe, it was an accident. Samimiyim, Zoe, kazayla oldu. Cidden Zoe, hepsi bir kazaydı. Submarine-1 2010 info-icon
I mean, it was just unlucky that you were there and that you fell in. Yani, orada olup da içine düşmen talihsizlikti. Yani orada olup gölete düşman. Tam bir talihsizlik. Submarine-1 2010 info-icon
We were playing...sort of like a game. Bir tür oyun... oynuyorduk işte. Beraber oynuyorduk... yani oyun gibiydi. Submarine-1 2010 info-icon
And you can replace the stuff that was in your bag. Hem çantandaki eşyalarının yenisini de alabilirsin. Ve çantandakilerin yenisini alabilirsin. Submarine-1 2010 info-icon
I'm not saying it's cheap... Fuck off and die! Ucuzdur demiyorum... Siktir olup geber! Yani ucuz demeye çalışmıyorum... Siktir git ve geber! Submarine-1 2010 info-icon
In many ways, I prefer my own company. Bir çok açıdan kendime eşliği tercih ediyorum. Çoğu zaman yalnız takılmayı seviyorum. Submarine-1 2010 info-icon
It gives me time to think. Bana düşünmek için zaman veriyor. Bana düşünecek zaman veriyor. Submarine-1 2010 info-icon
I suppose it's a bit of an affectation, but I often read the dictionary. Sanırım biraz yapmacık, ama sıklıkla sözlük okuyorum. Sanırım biraz yapmacık duruyor, ama bazen sözlük okuyorum. Submarine-1 2010 info-icon
My word for today is "flagitious", which means wickedly shameful. Bugünkü kelimem, alçakça demek olan, "habis". Bugünün kelimesi "nahak", yanlış, haksız, rezil anlamında. Submarine-1 2010 info-icon
I live in a large house with my parents. Büyük bir evde ebeveynlerimle yaşıyorum. Ailemle büyük bir evde yaşıyorum. Submarine-1 2010 info-icon
They tell me that our area has breathtaking scenery. Muhitimizin nefes kesici bir manzarası olduğunu söylüyorlar. Onlara göre manzaramız mükemmel. Submarine-1 2010 info-icon
I'm not sure I believe in scenery. Manzaraya önem verdiğimi pek sanmıyorum. Manzaralara inandığımı sanmıyorum. Submarine-1 2010 info-icon
However, the views allow me to spy on our new neighbours. Ancak konumu bana yeni komşularımı gözetleme imkânı sağlıyor. Yine de, görüş alanı yeni komuşları gözetlememe izin veren cinsten. Submarine-1 2010 info-icon
I don't know them yet but they seem like terrible human beings. Henüz onları tanımasam da korkunç insanlara benziyorlar. Henüz tanımıyorum, ama korkunç insanlara benziyorlar. Submarine-1 2010 info-icon
My parents have not had sex for seven months. Ebeveynlerim yedi aydır sevişmiyorlar. Annemle babam 7 aydır seks yapmadı. Submarine-1 2010 info-icon
I've been monitoring their intimacy via the dimmer switch in their bedroom. Mahremiyetlerini odalarındaki karartmalı ışık düğmesinden gözlemliyorum. Yakınlık derecelerini odalarındaki karartmalı lambadan anlayabiliyorum. Submarine-1 2010 info-icon
I know when they've been at it because the dial will be set to halfway. Yapmışlarsa ertesi sabah düğmenin kısıkta olmasından anlıyorum. Eğer lamba yarı parlaklıktaysa bir şeyler yaptıklarını anlıyorum Submarine-1 2010 info-icon
I wish life could be more like American soap operas. Keşke hayat biraz daha Amerikan pembe dizilerine benzeseydi. Keşke hayatım Amerikan pembe dizileri gibi olsaydı. Submarine-1 2010 info-icon
Then, whenever things got dramatic, Öyle olsaydı, ne zaman işler dramatikleşse, İşler dramatikleştiği zaman Submarine-1 2010 info-icon
you could just fade the picture down and pick things up again later. ...görüntü karartılıp işler sonra yoluna koyulabilirdi. ekranı karartıp sonra devam edebilirdim. Submarine-1 2010 info-icon
Can you tell your mother to hurry up? I'll be waiting in the road. Annene acele etmesini söyler misin? Yolda bekliyorum. Submarine-1 2010 info-icon
You look nice. Thank you. Hoş görünüyorsun. Sağ ol. Güzel görünüyorsun. Teşekkürler. Submarine-1 2010 info-icon
Yeah, you look good for your age. For a mum. Evet, yaşına göre iyi görünüyorsun. Bir anne için yani. Yani yaşına göre güzel görünüyorsun. Bir anneye göre. Submarine-1 2010 info-icon
Mum's getting the bus. Annem otobüse binecekmiş. Annem otobüsle gidecekmiş. Submarine-1 2010 info-icon
MAN: So...I inherited it all. Kısacası... Hepsi bana miras kaldı. KOMŞU: Evet bana miras kaldı. Submarine-1 2010 info-icon
Well, er, it's been terrific. Small world, all that. Şey, ee, çok sevindim. Küçük dünya, tabii. Mükemmel. Dünya küçük tabi. Submarine-1 2010 info-icon
It's such a lovely area. Çok hoş bir muhittir. Çok güzel bir mahalle. Submarine-1 2010 info-icon
This used to be Jill's grandmother's house, right? Burası eskiden Jill'in büyükannesinin eviydi, değil mi? Jill'in büyük annesinin eviydi değil mi? Submarine-1 2010 info-icon
The hours we spent up in that room, listening to records, hatching plans. Oradaki odada saatlerimizi harcayıp plaklar dinler, planlar yapardık. O odada plak dinleyerek öldürdüğümüz saatler... Submarine-1 2010 info-icon
Right, yes. So are you going to be selling up? Doğrudur, evet. Peki satacak mısın? Evet, doğru. Neyse, satıyor musunuz? Submarine-1 2010 info-icon
Just gonna let things take their own path. İşleri akışına bırakacağım. Hayırlısı neyse o olacak. Submarine-1 2010 info-icon
You have a good day, Lloyd. OK, cheers, Graham. İyi günler dilerim, Lloyd. Tamam, sağ ol, Graham. İyi günler Lloyd. Sağol, Graham. Submarine-1 2010 info-icon
Give my love to Jill. Will do. Jill'e sevgilerimi ilet. Olur. Jill'e selam söyle. Tamam. Submarine-1 2010 info-icon
Ciao, Lloyd. Goodbye. Çav, Lloyd. Güle güle. Ciao, Lloyd. Hoşçakal. Submarine-1 2010 info-icon
You go get 'em, killer. I will. Hadlerini bildir, aslanım. Bildiririm. İyi dersler. Sağol. Submarine-1 2010 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 156407
  • 156408
  • 156409
  • 156410
  • 156411
  • 156412
  • 156413
  • 156414
  • 156415
  • 156416
  • …
  • »
  • »»
Kısıtlı Mod:   
  • Katkıda Bulun
  • Hakkımızda
  • Sorumluluk Reddi
  • İletişim