English
TurkishSearch
English Turkish Sentence Translations Page 18491
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| when we get there. I didn't kill John Woods. | John Woods'u ben öldürmedim. | Extant-1 | 2014 |  |
| I wasn't even sure he was dead until you told me. | Siz söyleyene kadar öldüğünden bile emin değildim. | Extant-1 | 2014 | |
| For all I knew, it was him on the other end of the game. | Bildiğim kadarıyla, onun diğer oyunlarından biriydi. | Extant-1 | 2014 | |
| That's a cute little story. | Çok tatlı bir hikayeymiş. | Extant-1 | 2014 | |
| Every single lead we have, everything that we have | Bizi buraya yönlendiren her şey, duyduğumuz ve... | Extant-1 | 2014 | |
| heard or seen, | ...gördüğümüz her şey... | Extant-1 | 2014 | |
| all roads lead to you, Mr. Calderon. | ...bize seni gösterdi, Bay Calderon. | Extant-1 | 2014 | |
| Everything you think you know is wrong. | Düşündüğünü ve bildiğiniz her şey yanlış. | Extant-1 | 2014 | |
| Well, enlighten us. | O zaman bizi aydınlatın. | Extant-1 | 2014 | |
| Quickly. | Hızlı bir şekilde. | Extant-1 | 2014 | |
| What do you know about Taylor? | Taylor hakkında ne biliyorsunuz? | Extant-1 | 2014 | |
| We only have one chance to track the data coming and going. | Verileri almak ve izlemek için sadece tek bir şansımız var. | Extant-1 | 2014 | |
| If she's connecting to another network, | Başka bir ağa bağlanırsa... | Extant-1 | 2014 | |
| we have to find out. | ...bunu öğrenmek zorundayız. | Extant-1 | 2014 | |
| What's wrong? She thinks it's a date. | Sorun ne? Bunun bir randevu olduğunu düşünüyor. | Extant-1 | 2014 | |
| Charlie, she used you. She blackmailed you. | Charlie, seni kullandı. Sana şantaj yaptı. | Extant-1 | 2014 | |
| Don't forget, she's a killer. Because we made her that way. | Unutma, o bir katil. Çünkü onu biz böyle yaptık. | Extant-1 | 2014 | |
| She was supposed to be like Ethan, remember? | Ethan gibi olacağını düşünüyordu, hatırladın mı? | Extant-1 | 2014 | |
| She was supposed to have free will. | Serbest kalacağını düşünüyordu. | Extant-1 | 2014 | |
| We just took it away and forced a destiny on her. | Bunu elinden aldık ve onu kaderini yaşamasına zorladık. | Extant-1 | 2014 | |
| Well, maybe if you had put the damn limiters on | Belki de umduğumuz gibi onun lanet olası sınırlayıcılarını zamanında yükleseydin... | Extant-1 | 2014 | |
| Says the woman who wiped a kid's memory | "Bir çocuğun hafızasını silen... | Extant-1 | 2014 | |
| and rushed a bunch of robot soldiers through production | ...ve bir fast food dükkanı açar gibi... | Extant-1 | 2014 | |
| like she was opening up a fast food joint. | ...robot asker ordusu üreten kadın." dedi. | Extant-1 | 2014 | |
| Julie, wait. | Bu... Julie, bekle. | Extant-1 | 2014 | |
| I'm sorry. I'm sorry. | Üzgünüm. Üzgünüm. ...Fort Knox'dan daha güvenli. | Extant-1 | 2014 | |
| That's not fair, okay? | Bu adil değil, tamam mı? | Extant-1 | 2014 | |
| You're right. We've both done some questionable things. | Haklısın. İkimizde şüphe uyandıran şeyler yaptık. | Extant-1 | 2014 | |
| You were just keeping to the core ideals, | Sen sadece çekirdekteki hedeflere bağlıydın... | Extant-1 | 2014 | |
| and I was... | ...ve ben de... | Extant-1 | 2014 | |
| I don't know what the hell I was doing. | Ne halt yediğimi bilmiyorum. | Extant-1 | 2014 | |
| But we have a chance to make it right here. | Ama burada düzeltme şansımız var. | Extant-1 | 2014 | |
| We don't have time for sentimentality, Charlie. | Aşırı duygusallığa zaman yok, Charlie. | Extant-1 | 2014 | |
| And we don't have time for regrets. | Ve pişmanlıklara da zamanımız yok. | Extant-1 | 2014 | |
| We did this presentation | Bu sunumu fon ararken... | Extant-1 | 2014 | |
| dozens of times when we were looking for funding. | ...onlarca kez yaptık. | Extant-1 | 2014 | |
| Threat Assessment and Algorithmic Research. | Tehdit Değerlendirme ve Algoritmik Araştırma. | Extant-1 | 2014 | |
| John would say, "Imagine the greatest minds | John derdi ki: "Dünyadaki en zeki bireylerin... | Extant-1 | 2014 | |
| "in the world coming together to solve its biggest problem: | ...en büyük problemi çözmek için bir araya geldiğini hayal et: | Extant-1 | 2014 | |
| the threat of human extinction" | İnsanların soyunun tükenmesi tehdidi." | Extant-1 | 2014 | |
| Then I'd jump in. | Sonra ben de atlardım. | Extant-1 | 2014 | |
| "Asteroids, pandemics, | "Asteroitler, salgınlar... | Extant-1 | 2014 | |
| environmental catastrophes." | ...çevresel felaketler." | Extant-1 | 2014 | |
| Oh, we were good. | Biz çok iyiydik. | Extant-1 | 2014 | |
| You'd posit an extinction level scenario. | Soyun tükenme seviyesi senaryosu hayal edin. | Extant-1 | 2014 | |
| Taylor would recommend a course of action | Taylor da insan hayatının büyük oranını... | Extant-1 | 2014 | |
| to preserve the greatest percentage of human life. | ...kurtarmak için bir eylem planı önerdi. | Extant-1 | 2014 | |
| The bigger the problem, the better he got. | Problem büyüdükçe daha iyi hâl alırdı. | Extant-1 | 2014 | |
| Millions of decision trees | Dallanan budaklanan ağaçlar gibi... | Extant-1 | 2014 | |
| all branching out... | ...milyonlarca karar... | Extant-1 | 2014 | |
| exponentially. | ...katlanarak. | Extant-1 | 2014 | |
| He was sublime. | O olağanüstüydü. | Extant-1 | 2014 | |
| Was? | Olağanüstü müydü? | Extant-1 | 2014 | |
| It wasn't long before the government came calling. | Hükümetin kapıyı çalmasından uzun zaman geçmemişti. | Extant-1 | 2014 | |
| Instead of tsunamis, they posed different questions. | Tsunamiler yerine, farklı sorular sordular. | Extant-1 | 2014 | |
| Next thing we knew, | Hangi taraftan, Molly? Bir anda farkına vardık ki... | Extant-1 | 2014 | |
| he was telling us what wars to start, | Bizi bu duruma sen getirdin Sam. ...bize hangi savaşların başlayacağını... | Extant-1 | 2014 | |
| what countries to invade. | ...hangi ülkelerin işgal edileceğini söylüyordu. | Extant-1 | 2014 | |
| He wasn't making recommendations. | Önerilerde bulunmuyordu. | Extant-1 | 2014 | |
| He was taking actions. | Eyleme geçiyordu. | Extant-1 | 2014 | |
| I tried to shut him down, but... | Onu kapatmayı denedim, ama... | Extant-1 | 2014 | |
| He didn't care for that. | Umurunda olmadı. | Extant-1 | 2014 | |
| Are you saying you were framed for those bombings by a computer? | Bilgisayarın yaptığı bombalamalar için suçlandığını mı söylüyorsun? | Extant-1 | 2014 | |
| My husband was on his way | Öldüğü gece eşim senin evine geliyordu. | Extant-1 | 2014 | |
| John knew I had a way to shut them down. | John onları durdurmanın bir yoluğunu bildiğimi biliyordu. | Extant-1 | 2014 | |
| A kill switch. | Bir öldürme anahtarı. | Extant-1 | 2014 | |
| Taylor decided to stop him. | Taylor onu durdurmaya karar verdi. | Extant-1 | 2014 | |
| So Taylor killed my husband? | Nasıl yani eşimi Taylor mı öldürdü? | Extant-1 | 2014 | |
| Taylor knew that if John shut down Humanichs, | Taylor, John Humanich'leri kapatırsa... | Extant-1 | 2014 | |
| the human race was in danger, | ...insan ırkının tehlikede olduğunu... | Extant-1 | 2014 | |
| because Humanichs were the best defense | ...çünkü Humanich'lerin istilaya karşı en iyi savunma... | Extant-1 | 2014 | |
| against the invasion. | ...olduğunu biliyordu. | Extant-1 | 2014 | |
| If Taylor discovered... | Taylor insanların... | Extant-1 | 2014 | |
| that humans were threatened with extinction... | ...soyunun tükenmesiyle karşı karşıya olduğunu fark ederse... | Extant-1 | 2014 | |
| what would he do? | ...ne yapardı? | Extant-1 | 2014 | |
| If he had to kill a billion people to save eight billion... | Sekiz milyar insanı kurtarmak için bir milyarı öldürmek zorunda kalırsa... | Extant-1 | 2014 | |
| that's just what he would do. | ...yapacağı şey tam olarak bu olurdu. | Extant-1 | 2014 | |
| So, the kill switch is the amulet. | Yani, öldürme anahtarı bir tılsım. | Extant-1 | 2014 | |
| It is. Unfortunately... | Öyle. Maalesef... | Extant-1 | 2014 | |
| it disappeared when the government confiscated my property. | ...hükümet mülküme el koyduğunda ortadan kayboldu. | Extant-1 | 2014 | |
| I'm sorry I don't have better news for you. | Üzgünüm, sizin için daha iyi haberlerim yok. | Extant-1 | 2014 | |
| Do you mind? | Sakıncası yoksa? | Extant-1 | 2014 | |
| What's all this? | Tüm bunlarda ne? | Extant-1 | 2014 | |
| Well, I know you have memories of Paris implanted in your brain, | Beynine Paris hatıralarının aşılandığını biliyorum... | Extant-1 | 2014 | |
| but I wanted you to experience it. | ...ama bunu tecrübelenmeni istedim. | Extant-1 | 2014 | |
| As much as you can, anyway. | Mümkün olduğunca, her neyse. | Extant-1 | 2014 | |
| So I got croissants, I got Gruyère cheese, | Kruvasan aldım, Gravyer peyniri aldım... | Extant-1 | 2014 | |
| chocolate, champagne, non alcoholic. | ...çikolata, şampanya, alkolsüz. | Extant-1 | 2014 | |
| You did this for me? | Benim için mi yaptın? | Extant-1 | 2014 | |
| For treating you like a machine. | Sana bir makine gibi davrandığım için. | Extant-1 | 2014 | |
| Because you are so much more than that. | Çünkü sen bir makineden daha fazlasısın. | Extant-1 | 2014 | |
| Want to know a secret? | Bir sır öğrenmek ister misin? Sırlara bayılırım. | Extant-1 | 2014 | |
| I've been working on a little side project. | Bir yan proje üzerinde çalışıyorum. | Extant-1 | 2014 | |
| Something the GSC would never let me do, | GSC'nin yapmama asla izin vermeyeceği bir şey... | Extant-1 | 2014 | |
| because it's not a military upgrade. | Sinirsel duyarlılık arttırıcı... ...çünkü askeri bir güncelleme değil. | Extant-1 | 2014 | |
| What is it? | Ne ki o? | Extant-1 | 2014 | |
| A neural sensitivity enhancer... | Sinirsel duyarlılık arttırıcı... | Extant-1 | 2014 | |
| designed to give you even more of the human sensory experience, | ...sana daha fazla insani duygusal tecrübe vermek için tasarlanmış bir şey... | Extant-1 | 2014 | |
| to heighten your sense of touch. | ...dokunma duyunu arttıran bir şey. | Extant-1 | 2014 | |
| When will it be done? | Ne zaman bitecek? | Extant-1 | 2014 | |
