Search
English Turkish Sentence Translations Page 177334
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| La Boeuf: He could not be dissuaded. | İkna olmayacak. Kandırılmamalı. Kandırılmamalı. Onu vazgeçirmez. Onu vazgeçirmez. | True Grit-5 | 2010 | |
| Rooster: Well Ned, how many men is with the girl? | Ned, kızın yanında kaç adam var? Ned, kızın yanında kaç adam var? Sadece Chaney. Ned, kızın yanında kaç adam var? Sadece Chaney. Selam Ned, kızın yanında kaç adam var? Sadece Chaney. Selam Ned, kızın yanında kaç adam var? Sadece Chaney. | True Grit-5 | 2010 | |
| My will is enforced. | Güç kullanılmadı. Emrim mecburiydi. Emrim mecburiydi. Anlaşmamız geçerli. Anlaşmamız geçerli. | True Grit-5 | 2010 | |
| Farrell, I want you and your brother to stay clear. | Farrell, senin ve kardeşinin açıkta durmanızı istiyorum. Farrell, senin ve kardeşinin uzak durmasını istiyorum. Farrell, senin ve kardeşinin uzak durmasını istiyorum. Farrell, senin ve kardeşinin uzak durmasını istiyorum. Farrell, senin ve kardeşinin uzak durmasını istiyorum. | True Grit-5 | 2010 | |
| Do it well, Doctor. | İyice açılın, Doktor. İyice uzaklaş, doktor Bugün seninle işim yok. İyice uzaklaş, doktor Bugün seninle işim yok. Sen de, doktor. Bugün seninle işim yok. Sen de, doktor. Bugün seninle işim yok. | True Grit-5 | 2010 | |
| You think one on four's a dogfall? | Tek gözle büyük bir hezimet yaşatacağını mı düşünüyorsun? Tek başına dördümüzü öldürebileceğini mi sanıyorsun? Tek başına dördümüzü öldürebileceğini mi sanıyorsun? Tek başına dördümüzü öldürebileceğini mi sanıyorsun? Tek başına dördümüzü öldürebileceğini mi sanıyorsun? | True Grit-5 | 2010 | |
| Wahooo! Some bully shot. | Vuhuuuu! | True Grit-5 | 2010 | |
| Well, | Eee, Şey... Şey... Şey... Şey... | True Grit-5 | 2010 | |
| They awake? | Uyanıklar mı? Uyanıklar mı? Evet. Uyanıklar mı? Evet. Fark ettiler mi? Daha değil. Fark ettiler mi? Daha değil. | True Grit-5 | 2010 | |
| He does. Took a blow to the head to silence him for only a few short minutes. | Evet. Başa gelen darbe insanı ancak birkaç dakikalığına bayıltabilir. Kurtulur. Kafasını çarpması sadece birkaç dakikalığına onu kendinden geçirir. Kurtulur. Kafasını çarpması sadece birkaç dakikalığına onu kendinden geçirir. Yaşıyor. Kafasını çarpması bile onu sadece birkaç dakikalığına susturdu. Yaşıyor. Kafasını çarpması bile onu sadece birkaç dakikalığına susturdu. | True Grit-5 | 2010 | |
| A help. | Tuttum onu. Çek. Bizi yukarı çek. Çek. Bizi yukarı çek. Çek. Bizi yukarı çek. Çek. Bizi yukarı çek. | True Grit-5 | 2010 | |
| Where's Mr. La Boeuf, get her. | Acele LaBoeuf, ata bindir kızı. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. | True Grit-5 | 2010 | |
| We're off. | Biz gidiyoruz. Gidiyoruz. Gidiyoruz. Gidiyoruz. Gidiyoruz. | True Grit-5 | 2010 | |
| We don't get you to a Doc, I says you are not going to make it. | Bir an önce doktora gitmezsek, başaramayacaksın. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın, bacım. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın, bacım. | True Grit-5 | 2010 | |
| Never doubt a Texas Ranger. | Bir Teksas korucusundan yana asla şüphen olmasın. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. | True Grit-5 | 2010 | |
| NO, no, no. | Yo, yo, yoooo! Hayır, hayır, hayır. Hayır, hayır, hayır. Hayır, hayır, hayır. Hayır, hayır, hayır. | True Grit-5 | 2010 | |
| Brief tho his note was. | Kısacık olmasına rağmen notu Özetle not bundan ibaretti. Özetle not bundan ibaretti. Özetle not bundan ibaretti. Özetle not bundan ibaretti. | True Grit-5 | 2010 | |
| Yesum? | Hanımefendi… Buyurun, hanımefendi. Buyurun, hanımefendi. Buyurun, hanımefendi. Buyurun, hanımefendi. | True Grit-5 | 2010 | |
| Cole Younger: When the show was at Jonesboro Arkansas. | Şov, Jonesboro Arkansas’tayken. | True Grit-5 | 2010 | |
| Ruben had a complaint what he referred to as, Night hawks. | Reuben, insanların ondan “gece hırsızı” olarak bahsetmesine çok içerlerdi. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. | True Grit-5 | 2010 | |
| No doubt people talked about that. | Şüphesiz, insanlar bunun hakkında konuştular. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. | True Grit-5 | 2010 | |
| And I'll tell you, frankly, Chaney's at the end of a long list of fugitives and malefactors. | Ve itiraf etmeliyim ki Chaney kaçak suçlular listesinin son sıralarında. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. | True Grit-6 | 2010 | |
| All alone. Well I am the person for it. | Tek başına? Bunu anca ben yaparım. Tek başına. Bunu yapabilecek biriyim. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. Tek başına. Bunu yapabilecek biriyim. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. Tek başına. Bunu yapabilecek biriyim. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. | True Grit-6 | 2010 | |
| My proposal was to sell those ponies back to you, that my father brought. | Babamın sizden aldığı midillileri size satmak için istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. | True Grit-6 | 2010 | |
| My Judy is a fine racing mare. | Judy iyi bir yarış kısrağıydı. | True Grit-6 | 2010 | |
| Well what did you...? No jar or nothing. | Peki siz ne yapt…? Ne kavanoz, ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. | True Grit-6 | 2010 | |
| Well, rode up to the Wharton's near where the north fork strikes the Canadian... | Atlarımıza atlayıp Wharton’ların mekanına gittik, bir traktör vardı, Kanada malı. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. | True Grit-6 | 2010 | |
| Immediate or.. Did you also shoot Dub Wharton, brother? | Sarhoş mu yoksa… Kardeşleri Dub Wharton’ı da vurmamış mıydınız? Sanırım... Sanırım... Sanırım... | True Grit-6 | 2010 | |
| Laying about a threat. And you were backing away. | Sözlü saldırıda bulundu ve tehdit etti. Ve siz o sırada geriye doğru yürüyordunuz. ...vahşice saldırdığını söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...vahşice saldırdığını söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...vahşice saldırdığını söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. ...tehditler savurduğunu söyledim. Ve siz de geri gittiniz. | True Grit-6 | 2010 | |
| Mr. Cogburn. Rooster: What is it? | Bay Cogburn. Ne istiyorsun? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? Bay Cogburn? Ne var? | True Grit-6 | 2010 | |
| Kill Tom Chaney? If the law fails to do so. | Tom Chaney’i öldürmek ki? Kanunlar bana başka şans tanımıyor. Tom Chaney mi? Kanun da böyle söylüyor. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. Tom Chaney mi? Kanun da böyle söylüyor. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. Tom Chaney mi? Kanun da böyle söylüyor. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. | True Grit-6 | 2010 | |
| Why is that? I'm going to beat you to it. | Neden? Adamım senden önce davranacak. | True Grit-6 | 2010 | |
| When I sat there watching you, I gave some thought to stealing a kiss. | Orada oturup seni seyrederken, birkaç öpücük almak aklımdan geçmedi desem yalan olur. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. | True Grit-6 | 2010 | |
| Right. You are looking at the thing in the wrong light. | Yerin dibine girsin. Duruma yanlış ışık altında bakıyorsun. | True Grit-6 | 2010 | |
| Go where? To the Indian Territory to pursue Tom Chaney. | Nereye gitmeye? Kızılderili bölgesine, Tom Chaney’i bulmaya. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. | True Grit-6 | 2010 | |
| I have nothing. You want to be kept in whiskey. | Hiçbir şeyim yok. Viski şişesinin içinde yaşamak daha çok hoşuna giderdi. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. | True Grit-6 | 2010 | |
| The creek will ice over, tonight. I'm not going down there again. | İlk çıkan ilk girer. Oraya bir daha gitmiyorum. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. | True Grit-6 | 2010 | |
| Good morning, Marshall. Morning. | Günaydın Şef. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. | True Grit-6 | 2010 | |
| You say, hooraw? That was the point. | Şebek mi dedin? Aynen öyle dedim. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. Yönlendiriliyor muyum? Aynen öyle. | True Grit-6 | 2010 | |
| And Bloody Bill Anderson. Them men were patriots, Texas trash. | Lanet olasıca Phil Amers. O adamlar vatanseverdi, Teksas çöplüğü. Kanlı Phil Amers. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Phil Amers. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Phil Amers. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. Kanlı Bill Anderson. Onlar vatanseverdi, Texas kazması. | True Grit-6 | 2010 | |
| If you had served with Captain Quantrill. | Komutan Quantrill’le görev yaptıysan… Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... | True Grit-6 | 2010 | |
| You'd had best let this go, La Boeuf. Captain of what? | Kabul et, LaBoeuf. Neyin komutanı? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? | True Grit-6 | 2010 | |
| "A love of decency, did not abide in you." | “Dırdır etmeyi severim ama, burada tahammülüm yok.” Aşkın nezaketi bir yıl bile sürmedi. "Aşkın nezaketi sena göre değil." dedi. Aşkın nezaketi bir yıl bile sürmedi. "Aşkın nezaketi sena göre değil." dedi. Aşkın nezaketi bir yıl bile sürmedi. "Aşkın nezaketi sena göre değil." dedi. "Aşkın nezaketi sena göre değil." dedi. | True Grit-6 | 2010 | |
| I knew it. Mattie: Knew what? | Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? | True Grit-6 | 2010 | |
| You know of anywhere to take shelter? | Sığınacak bir yer biliyor musun? | True Grit-6 | 2010 | |
| up in Detroit, there. Trying to get at me. | Yukarıda Detroit’te. Beni yıldırmaya çalışıyorsun. ...federal hapse atarım. Beni çözmeye çalışıyorsun. ...federal hapse atarım. Beni çözmeye çalışıyorsun. ...federal hapse atarım. Beni çözmeye çalışıyorsun. ...federal hapse atarım. Beni çözmeye çalışıyorsun. | True Grit-6 | 2010 | |
| It ain't even his leg. I was... | Dizine rağmen mi? Ben şey... Onun ayağı bile değil. Ben... Onun ayağı bile değil. Ben... Onun ayağı bile değil. Ben... Onun ayağı bile değil. Ben... | True Grit-6 | 2010 | |
| I would say if I.. We are weary trappers. | Diyeceğim o ki… Biz yorgun düşmüş iz sürücüleriz. Diyeceğim... Biz yorulmuş izcileriz. Diyeceğim... Biz yorulmuş izcileriz. Diyeceğim... Biz yorulmuş avcılarız. Diyeceğim... Biz yorulmuş avcılarız. | True Grit-6 | 2010 | |
| With the truth. We seen Ned and Haze two days ago. | Doğrusu bu. Ned ve Hayes’i iki gün önce gördük. Doğruyla. Ned ve Hays'i iki gün önce gördük. Doğruyla. Ned ve Hays'i iki gün önce gördük. Doğruyla. Ned ve Hays'i iki gün önce gördük. Doğruyla. Ned ve Hays'i iki gün önce gördük. | True Grit-6 | 2010 | |
| What will we do when they get here? | Buraya geldiklerinde ne yapacağız? | True Grit-6 | 2010 | |
| What is? One man riding at seven. | Neye? Yedi kişiye kafa tutan adama. | True Grit-6 | 2010 | |
| You cannot hit a man three hundred yards if your gun was resting on Gibraltar. | Silahınla bir kayadan destekli atış yaparak üç yüz metredeki bir adamı vuramazsın. Silahın önündeki kayalara yaslıysa 300 adımdan bir adamı vuramazsın. Silahın önündeki kayalara yaslıysa 300 adımdan bir adamı vuramazsın. At sürerken tüfekle 300 adımdan bir adamı vuramazsın. At sürerken tüfekle 300 adımdan bir adamı vuramazsın. | True Grit-6 | 2010 | |
| My clothes are all ragged and my language is rough. | ( "Greer County’den") Tüm giysilerim yırtık pırtık, dilim kaba saba Kıyafetlerim paramparça, ve dilim çok kaba. Kıyafetlerim paramparça, ve dilim çok kaba. Kıyafetlerim paramparça ve dilim çok kaba. Kıyafetlerim paramparça ve dilim çok kaba. | True Grit-6 | 2010 | |
| My bread is corn dodgers, both solid and tough | Ekmeğim mısır ekmeği, hem sert hem kaba Ekmeğim yapılmış mısırdan, sert, sanki kayadan. Ekmeğim yapılmış mısırdan, sert, sanki kayadan. Ekmeğim yapılmış mısırdan, sert sanki kayadan. Ekmeğim yapılmış mısırdan, sert sanki kayadan. | True Grit-6 | 2010 | |
| And yet I'm happy, and live at my ease | Yine de ben mutluyum, kafamda yok hile Yine de mutluyum, huzurla doluyum. Yine de mutluyum, huzurla doluyum. Yine de mutluyum, huzurla doluyum. Yine de mutluyum, huzurla doluyum. | True Grit-6 | 2010 | |
| On sorghum molasses, and bacon, and cheese | Mısır pekmezi, pastırma ve peynirimle Sorgum pekmezimle, pastırmam ve peynirimle. Sorgum pekmezimle, pastırmam ve peynirimle. Pekmezimle, pastırmam ve peynirimle. Pekmezimle, pastırmam ve peynirimle. | True Grit-6 | 2010 | |
| There. There? | Tamamdır. Tamamdır mı? İşte. işte mi? İşte. işte mi? İşte. işte mi? İşte. işte mi? | True Grit-6 | 2010 | |
| My bullet. La Boeuf: Your bullet? | Benim kurşunumdu. Senin kurşunun? Ben vurdum. Sen mi vurdun? Ben vurdum. Sen mi vurdun? Ben vurdum. Sen mi vurdun? Ben vurdum. Sen mi vurdun? | True Grit-6 | 2010 | |
| That was your initiative. He does not contribute. | Bu senin uzmanlık alanın. O senin teşebbüsündü. O senin teşebbüsündü. Sen başlattın. Bize faydan yok. Sen başlattın. Bize faydan yok. | True Grit-6 | 2010 | |
| We? It is unfair to indict a man, | Biz mi? Bir adamı çenesi şişmiş, Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... | True Grit-6 | 2010 | |
| I shall make my own camp. | Kendi kampımı kuracağım. Kendi kampımı başka bir yerde kurmalıyım. Kendi kampımı başka bir yerde kurmalıyım. Kendi kampımı başka yere kurarım. Kendi kampımı başka yere kurarım. | True Grit-6 | 2010 | |
| I'm... I'm a foolish old man who's been drawn into a wild goose chase, | Ben… Ben vahşi kaz avına sürüklenmiş aptal, yaşlı bir adamım. Ben... Ben... Ben... Ben... | True Grit-6 | 2010 | |
| Chaney: Until it locks. I know how to do it. | Sürgüle. Nasıl yapılacağını biliyorum. | True Grit-6 | 2010 | |
| I'm... AAAH! | Ben… AAAH! Ben... Ben... Ben... Ben... | True Grit-6 | 2010 | |
| What do you think now? One of my short ribs is broken. | Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. | True Grit-6 | 2010 | |
| Where is she? What are you doing here? | Nerede o? Ne yapıyorsun burada? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? | True Grit-6 | 2010 | |
| How do you like that? No you won't. | Bu hoşuna gitti mi? Sen öyle san. Buna ne dersin? Yapmayacaksın. Buna ne dersin? Yapmayacaksın. Buna ne dersin? Hayır, yapmayacaksın. Buna ne dersin? Hayır, yapmayacaksın. | True Grit-6 | 2010 | |
| Doctor: No. Nope. | Olmaz. Hadi. Olmaz. Hadi. Olmaz. Hayır. Olmaz. Hayır. Olmaz. | True Grit-6 | 2010 | |
| You're all against me, everybody... | Hepiniz bana karşısınız, herkes… Hepiniz bana karşısınız, herkes... Hepiniz bana karşısınız, herkes... Hepiniz bana karşısınız, herkes... Hepiniz bana karşısınız, herkes... | True Grit-6 | 2010 | |
| M... Mr. La Boeuf | Bay LaBoeuf! Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. | True Grit-6 | 2010 | |
| A quarter century is a long time. | (Yetişkin Mattie) Çeyrek yüzyıl uzun bir zaman. Çeyrek yüzyıl çok uzun bir süre. Çeyrek yüzyıl çok uzun bir süre. Çeyrek asır çok uzun bir süre. Çeyrek asır çok uzun bir süre. | True Grit-6 | 2010 | |
| People do not give it credence that a young girl could leave home | İnsanlar, babasının kanı yerde kalmasın diye küçük bir kızın | True Grit-7 | 2010 | |
| and go off in the wintertime to avenge her father's blood. | kışın ortasında evini terk edip yollara düşebileceğine inanmıyor. | True Grit-7 | 2010 | |
| But it did happen. | Ama bu yaşandı. | True Grit-7 | 2010 | |
| I was just 14 years of age when a coward by the name of Tom Chaney | Ben 14 yaşındayken Tom Chaney isminde bir ödlek | True Grit-7 | 2010 | |
| shot my father down | babamı vurarak | True Grit-7 | 2010 | |
| and robbed him of his life and his horse | babamın hayatını, atını | True Grit-7 | 2010 | |
| and two California gold pieces that he carried in his trouser band. | ve kuşağında sakladığı iki Kaliforniya altınını alıp kaçtı. | True Grit-7 | 2010 | |
| Chaney was a hired man | Chaney'yi babam tutmuştu. | True Grit-7 | 2010 | |
| and Papa had taken him up to Fort Smith | Onunla beraber, Fort Smith 'ten | True Grit-7 | 2010 | |
| to help lead back a string of Mustang ponies he'd bought. | satın aldığı midillileri geri getirecekti. | True Grit-7 | 2010 | |
| In town, Chaney had fallen to drink and cards | Ama Chaney, kasabada içki içip kumar oynarken | True Grit-7 | 2010 | |
| and lost all his money. | bütün parasını kaybetmiş. | True Grit-7 | 2010 | |
| He got it into his head he was being cheated | Masadakilerin hile yaptığını düşünerek | True Grit-7 | 2010 | |
| and went back to the boarding house for his Henry rifle. | tüfeğini almak için babamla kaldıkları yere dönmüş. | True Grit-7 | 2010 | |
| When Papa tried to intervene, Chaney shot him. | Babam engel olmaya kalkınca Chaney onu vurmuş. | True Grit-7 | 2010 | |
| Chaney fled. | Ben Fort Smith'e gidene kadar... Chaney kaçmış. Sonra da dört nala kaçmış. | True Grit-7 | 2010 | |
| He could have walked his horse, | Yürüyerek bile gitse | True Grit-7 | 2010 | |
| for not a soul in that city could be bothered to give chase. | o kasabada bir kişi dahi onu yakalamaya çalışmazdı. | True Grit-7 | 2010 | |
| No doubt Chaney fancied himself Scot free | Elbette, Chaney bunun cezasını çekmeyeceğini sanmış. Belli ki, Chaney bu işten paçayı kurtardığını sanıyordu. | True Grit-7 | 2010 | |
| But he was wrong. | Ama yanılıyordu. | True Grit-7 | 2010 | |
| You must pay for everything in this world, one way and another | Her şeyin bir bedeli vardır ve öyle ya da böyle, o bedel ödenir. | True Grit-7 | 2010 | |
| There is nothing free, except the grace of God. | Tanrı 'nın bahşettikleri hariç bu dünyada hiçbir şey bedava değildir. | True Grit-7 | 2010 | |
| Is that the man? | Bu adam mı? | True Grit-7 | 2010 | |
| That is my father. | Evet, bu babam. | True Grit-7 | 2010 | |
| If you would like to kiss him, it would be all right. | İçinden öpmek geliyorsa öpebilirsin. | True Grit-7 | 2010 | |
| He's gone home. Praise the Lord. | Mekanı cennet olsun. Tanrım sen büyüksün. | True Grit-7 | 2010 | |
| The quality of the casket and of the embalming. | Tabutun kalitesinden ve mumyalama işinden dolayı. Tabutun ve cenaze makyajının kalitesinden dolayı. | True Grit-7 | 2010 | |
| The lifelike appearance requires time and art. | Canlı gibi görünmesini sağlamak başlı başına bir sanattır. | True Grit-7 | 2010 | |
| And the chemicals come dear. The particulars are in your bill. | Ayrıca kullanılan kimyasallar masraflı. Detaylar faturada mevcut. | True Grit-7 | 2010 |