Search
English Turkish Sentence Translations Page 177330
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| <b>Mattie: Yes.</b> | Evet. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm bit.</b> | Isırıldım. Yılan soktu. Yılan soktu. Yılan soktu. Yılan soktu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Does Mr. La Boeuf survive?</b> | Bay LaBoeuf hayatta mı? Bay La Boeuf kurtulur mu? Bay La Boeuf kurtulur mu? Bay La Boeuf yaşıyor mu? Bay La Boeuf yaşıyor mu? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He does. Even a blow to the head could silence him for only a few short minutes.</b> | Evet. Başa gelen darbe insanı ancak birkaç dakikalığına bayıltabilir. Kurtulur. Kafasını çarpması sadece birkaç dakikalığına onu kendinden geçirir. Kurtulur. Kafasını çarpması sadece birkaç dakikalığına onu kendinden geçirir. Yaşıyor. Kafasını çarpması bile onu sadece birkaç dakikalığına susturdu. Yaşıyor. Kafasını çarpması bile onu sadece birkaç dakikalığına susturdu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Where you bit?</b> | Nerenden ısırıldın? Nereden ısırıldın? Nereden ısırıldın? Nereden ısırıldın? Nereden ısırıldın? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Look away now.</b> | Diğer tarafa bak. Başka tarafa bak. Başka tarafa bak. Başka tarafa bak. Başka tarafa bak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have her.</b> | Tuttum onu. Çek. Bizi yukarı çek. Çek. Bizi yukarı çek. Çek. Bizi yukarı çek. Çek. Bizi yukarı çek. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Up with us.</b> | Yukarı çek bizi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Here Mr. La Boeuf, take her.</b> | Acele LaBoeuf, ata bindir kızı. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. Hadi Bay La Boeuf, kızı tut. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>She's snake bit.</b> | Yılan soktu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: We are off.</b> | Biz gidiyoruz. Gidiyoruz. Gidiyoruz. Gidiyoruz. Gidiyoruz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'll send help for you as soon as I can.</b> | En kısa zamanda sana yardım göndereceğim. En kısa sürede sana yardım göndereceğim. En kısa sürede sana yardım göndereceğim. En kısa sürede sana yardım göndereceğim. En kısa sürede sana yardım göndereceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Don't wander off.</b> | Fazla uzaklaşma. Bir yere ayrılma. Bir yere ayrılma. Bir yere ayrılma. Bir yere ayrılma. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We are not leaving him.</b> | Onu bırakamayız. Onu burada bırakmayacağız. Onu burada bırakmayacağız. Onu burada bırakmayacağız. Onu burada bırakmayacağız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I must get you to a Doc, Sis. You are not going to make it.</b> | Bir an önce doktora gitmezsek, başaramayacaksın. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın, bacım. Doktora yetişemezsek hayatta kalamazsın, bacım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm in your debt for that shot, pard.</b> | O atış kısmında senden şüphe etmiştim. O atış için sana borçlandım, ortak. O atış için sana borçlandım, ortak. O atış için sana borçlandım, ortak. O atış için sana borçlandım, ortak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Never doubt the Texas Ranger.</b> | Bir Teksas korucusundan yana asla şüphen olmasın. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. Bir Texas Ranger'dan asla şüphe etme. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Come on.</b> | Yürü. Hadi. Hadi. Deh! Deh! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Ever stalwart.</b> | Her zaman, sadık dostum. Hep gözüpektir. Hep gözüpektir. Hep gözüpektir. Hep gözüpektir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie sobs: We must stop.</b> | Durmalıyız. Durmalıyız. Little Blackie yoruldu. Durmalıyız. Little Blackie yoruldu. Durmalıyız. Little Blackie yoruldu. Durmalıyız. Little Blackie yoruldu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Little Blackie is played out.</b> | Küçük Siyahî nefes nefese kaldı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We've miles yet.</b> | Daha yolumuz uzun. Daha yolumuz var. Daha yolumuz var. Daha yolumuz var. Daha yolumuz var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Come on you.</b> | Ha gayret! Hadi be! Hadi be! Hadi be! Hadi be! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>No. (Blackie screams)</b> | Hayır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That's it, come on now.</b> | İşte böyle, devam et. İşte böyle. Hadi. İşte böyle. Hadi. İşte böyle. Hadi. İşte böyle. Hadi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: No! Stop!</b> | Hayır, dur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He's getting away.</b> | Kaçıyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Who's getting away, sis?</b> | Kim kaçıyor, küçük abla? Kim kaçıyor, bacım? Kim kaçıyor, bacım? Kim kaçıyor, bacım? Kim kaçıyor, bacım? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Chaney.</b> | Chaney. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie cries: No.. No!</b> | Yoo. Yoo! Hayır. Hayır! Hayır. Hayır! Hayır. Hayır! Hayır. Hayır! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie shouts: No, no, no!</b> | Yo, yo, yoooo! Hayır, hayır, hayır. Hayır, hayır, hayır. Hayır, hayır, hayır. Hayır, hayır, hayır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>No..stop!</b> | Hayır, dur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have grown old.</b> | İhtiyarladım artık. Çok yaşlanmışım. Çok yaşlanmışım. Çok yaşlanmışım. Çok yaşlanmışım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>(Grown up Mattie narrates) A quarter century is a long time.</b> | (Yetişkin Mattie) Çeyrek yüzyıl uzun bir zaman. Çeyrek yüzyıl çok uzun bir süre. Çeyrek yüzyıl çok uzun bir süre. Çeyrek asır çok uzun bir süre. Çeyrek asır çok uzun bir süre. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>By the time we reached Bagby's store,</b> | Baglee’nin yerine varana kadar, Bagbee'nin dükkanına ulaştığımızda elim siyaha dönmüştü. Bagbee'nin dükkanına ulaştığımızda elim siyaha dönmüştü. Bagby'nin dükkanına ulaştığımızda elim siyaha dönmüştü. Bagby'nin dükkanına ulaştığımızda elim siyaha dönmüştü. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>my hand had turned black.</b> | Elim mosmor kesildi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I was not awake when I lost the arm.</b> | Kolumu kaybettiğimde uyanık değildim. Kolumu kaybettiğimde kendimde değildim. Kolumu kaybettiğimde kendimde değildim. Kolumu kaybettiğimde kendimde değildim. Kolumu kaybettiğimde kendimde değildim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The Marshall had stayed with me, I was told.</b> | Şef yanımda kalmış, öyle söylediler. Söylediklerine göre, ben tehlikeyi atlatana kadar Marşal benimle beklemiş. Söylediklerine göre, ben tehlikeyi atlatana kadar Marşal benimle beklemiş. Söylediklerine göre, ben tehlikeyi atlatana kadar Şerif benimle beklemiş. Söylediklerine göre, ben tehlikeyi atlatana kadar Şerif benimle beklemiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>until I was out of danger.</b> | Tehlikeyi atlatana kadar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But he departed before I came around.</b> | Fakat ben kendime gelmeden önce o yola çıkmış. Ama ben kendime gelmeden ayrılmış. Ama ben kendime gelmeden ayrılmış. Ama ben kendime gelmeden ayrılmış. Ama ben kendime gelmeden ayrılmış. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Once home. I wrote him with an invitation,</b> | Eve gider gitmez ona davetiye mektubu yazdım. Bir keresinde ona bir davetiye yolladım... Bir keresinde ona bir davetiye yolladım... Bir keresinde ona bir kart attım... Bir keresinde ona bir kart attım... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>to come by, the next time he found himself near Yell county.</b> | Bir dahaki sefere, kendisini Yell kasabasının yakınlarında bulduğunda uğraması için. ...bir daha Yell County civarına yolu düşerse beni ziyaret etmesini istedim. ...bir daha Yell County civarına yolu düşerse beni ziyaret etmesini istedim. ...Yell bölgesi civarına yolu düşerse beni ziyaret etmesini istedim... ...Yell bölgesi civarına yolu düşerse beni ziyaret etmesini istedim... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And collect the fifty dollars I still owed him.</b> | Ve ona borcum olan diğer elli doları biriktirdim. Ona borçlu olduğum 50 doları da biriktirdim. Ona borçlu olduğum 50 doları da biriktirdim. ...ve ona borçlu olduğum 50 doları da biriktirdiğimi yazdım. ...ve ona borçlu olduğum 50 doları da biriktirdiğimi yazdım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I did not hear back from Marshall Cogburn,</b> | Şef Cogburn’den bir cevap alamadım. Marşal Cogburn'den bir daha haber almadım. O da hiç gözükmedi. Marşal Cogburn'den bir daha haber almadım. O da hiç gözükmedi. Şerif Cogburn'den bir daha haber almadım. Hiç gözükmedi. Şerif Cogburn'den bir daha haber almadım. Hiç gözükmedi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>and he did not appear.</b> | Gelmedi de. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Then one day I received a note from the Marshall, with a flyer enclosed.</b> | Sonra bir gün Şef’ten, yanına el ilanı iliştirilmiş bir not geldi. Sonraları bir gün bana Marşal'dan bir not geldi, ilişiğinde bir ilan vardı. Sonraları bir gün bana Marşal'dan bir not geldi, ilişiğinde bir ilan vardı. Sonraları günün birinde Şeriften bir not geldi, ilişiğinde bir ilan vardı. Sonraları günün birinde Şeriften bir not geldi, ilişiğinde bir ilan vardı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He said he was traveling with the Wild West show.</b> | Vahşi Batı Şov’uyla birlikte seyahat ettiğini söylüyordu. Wild West Gösteri Grubu'yla seyahat ettiğini yazmıştı. Wild West Gösteri Grubu'yla seyahat ettiğini yazmıştı. Wild West Gösteri Grubu'yla seyahat ettiğini yazmıştı. Wild West Gösteri Grubu'yla seyahat ettiğini yazmıştı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Getting older and fatter.</b> | Daha da yaşlanmış ve şişmanlamış. Gittikçe yaşlanmış ve şişmanlamış. Gittikçe yaşlanmış ve şişmanlamış. Gittikçe yaşlanmış ve şişmanlamış. Gittikçe yaşlanmış ve şişmanlamış. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Would I like to come visit him when the show came to Memphis,</b> | Ama Şov Memphis’e geldiğinde gelip onu ziyaret etmeyi ve eski izci arkadaşımla anılarımızı tazelemeyi çok istedim. Ama gösteri Memphis'e geldiğinde onu görmek... Ama gösteri Memphis'e geldiğinde onu görmek... Ama gösteri Memphis'e geldiğinde onu görmek... Ama gösteri Memphis'e geldiğinde onu görmek... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He would understand if the journey were to long.</b> | Yolculuk uzun sürseydi, bunu anlayışla karşılardı. Yolculuk uzun sürse bile bunu anlayışla karşılardı. Yolculuk uzun sürse bile bunu anlayışla karşılardı. Yolculuk uzun sürse bile bunu anlayışla karşılardı. Yolculuk uzun sürse bile bunu anlayışla karşılardı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Brief though his note was.</b> | Kısacık olmasına rağmen notu Özetle not bundan ibaretti. Özetle not bundan ibaretti. Özetle not bundan ibaretti. Özetle not bundan ibaretti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It was rife with misspellings.</b> | imlâ hatalarıyla doluydu. Yazım hatalarıyla doluydu. Yazım hatalarıyla doluydu. Yazım hatalarıyla doluydu. Yazım hatalarıyla doluydu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Yes'm..</b> | Hanımefendi… Buyurun, hanımefendi. Buyurun, hanımefendi. Buyurun, hanımefendi. Buyurun, hanımefendi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I am, Cole Younger.</b> | Ben, Cole Younger. Ben Cole Younger. Ben Cole Younger. Ben Cole Younger. Ben Cole Younger. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Cole Younger: This is Mr. James.</b> | Bu, Bay James. Bu da Bay James. Bu da Bay James. Bu da Bay James. Bu da Bay James. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It grieves me to tell you that you have missed, Rooster.</b> | Bunu söylemek beni çok üzüyor, ama Rooster’ı kaçırdınız. Size Rooster'ı kaçırdığınızı söylemek bana büyük acı veriyor. Size Rooster'ı kaçırdığınızı söylemek bana büyük acı veriyor. Size Rooster'ı kaçırdığınızı söylemek bana büyük acı veriyor. Size Rooster'ı kaçırdığınızı söylemek bana büyük acı veriyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He passed away three days ago.</b> | Üç gün önce vefat etti. Üç gün önce gösteri Jonesboro, Arkansas'tayken vefat etti. Üç gün önce gösteri Jonesboro, Arkansas'tayken vefat etti. Üç gün önce gösteri Jonesboro, Arkansas'tayken vefat etti. Üç gün önce gösteri Jonesboro, Arkansas'tayken vefat etti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Cole Younger: When the show was at Jonesboro, Arkansas.</b> | Şov, Jonesboro Arkansas’tayken. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Buried him there in a Confederate cemetery.</b> | Orada bir eyalet kabrine gömdük. Oradaki bir Konfedere mezarlığına defnettik. Oradaki bir Konfedere mezarlığına defnettik. Oradaki bir Konfedere mezarlığına defnettik. Oradaki bir Konfedere mezarlığına defnettik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Ruben had a complaint what he referred to as, "Night hoss".</b> | Reuben, insanların ondan “gece hırsızı” olarak bahsetmesine çok içerlerdi. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. Ruben onun gece kuşu olarak adlandırılmasından yakınıyordu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I believe the warm weather was too much for him.</b> | Ve bence de “sıcakkan” onun için fazla iddialıydı. Ben de bu sıcak havanın ona fazla geldiğini düşünüyorum. Ben de bu sıcak havanın ona fazla geldiğini düşünüyorum. Ben de bu sıcak havanın ona fazla geldiğini düşünüyorum. Ben de bu sıcak havanın ona fazla geldiğini düşünüyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We had some lively times.</b> | Onunla çok renkli zamanlarımız oldu. Çok güzel günler geçirdik. Çok güzel günler geçirdik. Çok güzel günler geçirdik. Çok güzel günler geçirdik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What was the nature of your acquaintance?</b> | Tanışıklığınız nereden geliyor? Siz nereden tanışıyordunuz? Siz nereden tanışıyordunuz? Siz nereden tanışıyordunuz? Siz nereden tanışıyordunuz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I knew the Marshall long ago.</b> | Şef’i çok öncelerden tanıyorum. Marşal'ı uzun zaman önce tanıdım. Marşal'ı uzun zaman önce tanıdım. Şerifi uzun zaman önce tanıdım. Şerifi uzun zaman önce tanıdım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We too had, lively times.</b> | Bizim de renkli zamanlarımız oldu. Biz de güzel zamanlar geçirdik. Biz de güzel zamanlar geçirdik. Biz de güzel zamanlar geçirdik. Biz de güzel zamanlar geçirdik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Thank you, Mr. Younger.</b> | Teşekkür ederim, Bay Younger. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Keep your seat, trash.</b> | Sen kalkmak için zahmet etme, hödük. Hiç keyfini bozma, işe yaramaz. Hiç keyfini bozma, işe yaramaz. Hiç keyfini bozma, işe yaramaz. Hiç keyfini bozma, işe yaramaz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie Narrates: I had the body removed to our plot and I had visited it over the years.</b> | O muhite doğru yol aldım ve yıllar boyunca da ziyaret ettim. Cesedi bizim bölgemize taşıttırdım ve yıllarca ziyaret ettim. Cesedi bizim bölgemize taşıttırdım ve yıllarca ziyaret ettim. Cesedi bizim bölgemize taşıttırdım ve yıllarca ziyaret ettim. Cesedi bizim bölgemize taşıttırdım ve yıllarca ziyaret ettim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>No doubt people talk about that.</b> | Şüphesiz, insanlar bunun hakkında konuştular. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They say, "Well, she hardly knew the man".</b> | Diyorlar ki: “Adamı zar zor tanıyormuş”. "Adamı çok az tanıyordu." "Garip bir dul değil mi?" dediler. "Adamı çok az tanıyordu." "Garip bir dul değil mi?" dediler. "Adamı çok az tanıyordu." "Garip bir dul değil mi?" dediler. "Adamı çok az tanıyordu." "Garip bir dul değil mi?" dediler. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>"Isn't she a cranky old maid".</b> | "O kadın aksi bir kız kurusu değil mi?". | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It is true, I have not married.</b> | Bu doğru, hiç evlenmedim. Bu doğru, hiç evlenmedim. O işlerle uğraşacak vaktim hiç olmadı. Bu doğru, hiç evlenmedim. O işlerle uğraşacak vaktim hiç olmadı. Bu doğru, hiç evlenmedim. O işlerle uğraşacak vaktim hiç olmadı. Bu doğru, hiç evlenmedim. O işlerle uğraşacak vaktim hiç olmadı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I never had time to fool with it.</b> | Hiç flört edecek vakit bulamadım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I heard nothing more of the Texas officer, La Boeuf.</b> | Teksas korucusu LaBoeuf hakkında da bir şey duymadım. Texas görevlisi La Boeuf'dan hiç haber almadım. Texas görevlisi La Boeuf'dan hiç haber almadım. Texas görevlisi La Boeuf'dan hiç haber almadım. Texas görevlisi La Boeuf'dan hiç haber almadım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If he is yet alive. I would be pleased to hear from him.</b> | Eğer halâ hayattaysa, ondan haber almak beni çok memnun eder. Hayattaysa, ondan haber almaktan çok mutluluk duyardım. Hayattaysa, ondan haber almaktan çok mutluluk duyardım. Hayattaysa, ondan haber almaktan çok mutluluk duyardım. Hayattaysa, ondan haber almaktan çok mutluluk duyardım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I judge he would be in his seventies now.</b> | Hesabıma göre şimdi yetmişli yaşlarında. Tahminimce şimdilerde yetmişli yaşlarda ve seksene merdiven dayamıştır. Tahminimce şimdilerde yetmişli yaşlarda ve seksene merdiven dayamıştır. Tahminimce şimdilerde yetmişli yaşlarda ve seksene merdiven dayamıştır. Tahminimce şimdilerde yetmişli yaşlarda ve seksene merdiven dayamıştır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And nearer eighty than seventy.</b> | Ve yetmişlerin seksene yakın yarısında. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I expect some of the starch has gone out of that cowlick.</b> | Umuyorum ki havaya kalkmış olan o bir tutam saç da artık inmiştir. Sanırım o inatçı saçlarından bir kısmı dökülmüştür. Sanırım o inatçı saçlarından bir kısmı dökülmüştür. Sanırım o inatçı saçlarından bir kısmı dökülmüştür. Sanırım o inatçı saçlarından bir kısmı dökülmüştür. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Time just gets away from us.</b> | Zaman bizden kaçıp duruyor. Zaman bizden alıp götürüyor. Zaman bizden alıp götürüyor. Zaman uçup gidiyor. Zaman uçup gidiyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| And of the embaming. | Bir de tahnit işlemleri var. | True Grit-5 | 2010 | |
| Thank you, the spirit does flow. | Sağ ol, ruh bedende durmaz. Sağ ol, öldükten sonra ruh uçup gider. Sağ ol, öldükten sonra ruh uçup gider. Sağ ol, öldükten sonra ruh uçup gider. Sağ ol, öldükten sonra ruh uçup gider. Sağ ol, öldükten sonra ruh uçup gider. Sağ ol, öldükten sonra ruh uçup gider. Sağ ol, öldükten sonra ruh uçup gider. | True Grit-5 | 2010 | |
| Yarnell you concede to the body's transport to the train station, and accompany it home. | Yarnell, tabutun tren istasyonunda aktarılması, sonrasında eve götürülmesi işlemleriyle sen ilgilen. Yarnell cesedin tren istasyonuna nakil işini hallet ve eve kadar eşlik et. Yarnell, cesedin tren istasyonuna nakil işini hallet ve eve kadar eşlik et. Yarnell, cesedin tren istasyonuna nakil işini hallet ve eve kadar eşlik et. Yarnell, cesedin tren istasyonuna nakil işini hallet ve eve kadar eşlik et. Yarnell cesedin tren istasyonuna nakil işini hallet ve eve kadar eşlik et. Yarnell, cesedin tren istasyonuna nakil işini hallet ve eve kadar eşlik et. Yarnell, cesedin tren istasyonuna nakil işini hallet ve eve kadar eşlik et. | True Grit-5 | 2010 | |
| It is business mama didn't know about. It's all right Yarnell, I dismiss you. | Annemin henüz bilmediği bir iş. Sen endişelenme Yarnell sorumluluğu üzerime alıyorum. Annemin bilmediği işler bunlar. O yüzden Yarnell, gidebilirsin. Annemin bilmediği işler bunlar. Annemin bilmediği işler bunlar. Sorun yok Yarnell, gidebilirsin. Annemin bilmediği işler bunlar. Annemin bilmediği işler bunlar. O yüzden Yarnell, gidebilirsin. Annemin bilmediği işler bunlar. Annemin bilmediği işler bunlar. | True Grit-5 | 2010 | |
| Ladies and gentlemen, be aware. | Bayanlar baylar farkına varın. Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... | True Grit-5 | 2010 | |
| Could you point out the sheriff? | Şerifi gösterebilir misiniz? Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. Şerif'i gösterebilir misiniz? Bıyıklı olan. | True Grit-5 | 2010 | |
| I killed the wrong man, as the which why I'm here. | Yanlış adamı öldürdüm, burada olmamın sebebi de bu. Yanlış adamı öldürdüğüm için buradayım. Yanlış adamı öldürdüğüm için buradayım. Yanlış adamı öldürdüğüm için buradayım. Yanlış adamı öldürdüğüm için buradayım. Yanlış adamı öldürdüğüm için buradayım. Yanlış adamı öldürdüğüm için buradayım. Yanlış adamı öldürdüğüm için buradayım. | True Grit-5 | 2010 | |
| Before I am hanged, I would like to say. Although... | Asılmadan önce şunu söylemek isterim... Asılmadan önce, şunu söylemek istiyorum Asılmadan önce, şunu söylemek istiyorum Asılmadan önce, şunu söylemek istiyorum Asılmadan önce, şunu söylemek istiyorum Asılmadan önce, şunu söylemek istiyorum Asılmadan önce, şunu söylemek istiyorum Asılmadan önce, şunu söylemek istiyorum | True Grit-5 | 2010 | |
| They caught up to him, but he lit out to the territory. | Ona yetişmişlerdi ama sınırı geçmeyi başardı. Ona yetişmişler ama topraklarımızın dışına kaçmış. Ona yetişmişler ama topraklarımızın dışına kaçmış. Ona yetişmişler ama topraklarımızın dışına kaçmış. | True Grit-5 | 2010 | |
| I ain't no authority in the Indian Nation. | Kızılderili halkı üzerinde herhangi bir yetkim yok. Kızılderili bölgesine girme yetkim yok. Kızılderili bölgesine girme yetkim yok. | True Grit-5 | 2010 | |
| And I'll tell you, frankly, Chaney is at the end of a long list of fugitives and malefactors. | Ve itiraf etmeliyim ki Chaney kaçak suçlular listesinin son sıralarında. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. Açıkçası, Chaney kaçaklar ve suçlulardan oluşan uzunca bir listenin sonunda. | True Grit-5 | 2010 | |
| He's half Comanche, and it is something to see him cut the signs. | Yarı Comanche’dir, ve onunla iş yapmak her yiğidin harcı değildir. Adam yarı Komançi ve onu iz sürerken izlemek apayrı bir şey. Adam yarı Komançi ve onu iz sürerken izlemek apayrı bir şey. Adam yarı Komançi ve onu iz sürerken izlemek apayrı bir şey. Adam yarı Komançi ve onu iz sürerken izlemek apayrı bir şey. Adam yarı Komançi ve onu iz sürerken izlemek apayrı bir şey. Adam yarı Komançi ve onu iz sürerken izlemek apayrı bir şey. Adam yarı Komançi ve onu iz sürerken izlemek apayrı bir şey. | True Grit-5 | 2010 | |
| Hmm, lots of pulled cork. | Sayısız leşi var. Mantarı çok sever. Ayrıca içkiye de bayılır. Ama çok içer. Tetiği çekmeyi çok sever. Mantarı çok sever. Tetiği çekmeyi çok sever. Tetiği çekmeyi çok sever. | True Grit-5 | 2010 | |
| The place is occupied. | Dolu. İçerisi dolu. Kenef dolu. İçerisi dolu. Kenef dolu. İçerisi dolu. Kenef dolu. Kenef dolu. | True Grit-5 | 2010 | |
| There is no call for my business. | Benim işime kimse burnunu sokamaz. Benim işim kimseyi ilgilendirmez. İşimin saati yok! Benim işim kimseyi ilgilendirmez. İşimin saati yok! Benim işim kimseyi ilgilendirmez. İşimin saati yok! İşimin saati yok! | True Grit-5 | 2010 | |
| The hell with you. How did you spot me here? | Canın cehenneme. Benim burada olduğumu nerden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? | True Grit-5 | 2010 | |
| The saloon had afforded me here, we must talk. | Ordan da burada olduğunuzu öğrendim, konuşmamız gerek. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. | True Grit-5 | 2010 | |
| The place is occupied. | Şu an burası dolu. Tuvalet dolu. Kenef dolu. Tuvalet dolu. Kenef dolu. Tuvalet dolu. Kenef dolu. Kenef dolu. | True Grit-5 | 2010 | |
| I don't think I'm surprise by that, really. | İşte bu sürpriz oldu, gerçekten. Ben de şaşıracağımı sanmıştım. Çoğunu elimizden çıkarttık. Ben de şaşıracağımı sanmıştım. Çoğunu elimizden çıkarttık. Ben de şaşıracağımı sanmıştım. Çoğunu elimizden çıkarttık. Çoğunu elimizden çıkarttık. | True Grit-5 | 2010 | |
| I sold to the Wizten brothers in Little Rock for eleven cents. | Little Rock’ta Witzen kardeşlere on bir sentten sattım. Little Rock'daki Witzen kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'taki Woodson kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'daki Witzen kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'taki Woodson kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'daki Witzen kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'taki Woodson kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'taki Woodson kardeşlere on bir sentten satmıştım. | True Grit-5 | 2010 | |
| Then I suggest you take the balance of it to the Witzen brothers. | O zaman Witzen kardeşlere daha makul bir satış politikası uygulamanı tavsiye ederim. Öyleyse Witzen kardeşlere satmanı öneriyorum. Öyleyse Woodson kardeşlerle anlaşmanı öneriyorum. Öyleyse Witzen kardeşlere satmanı öneriyorum. Öyleyse Woodson kardeşlerle anlaşmanı öneriyorum. Öyleyse Witzen kardeşlere satmanı öneriyorum. Öyleyse Woodson kardeşlerle anlaşmanı öneriyorum. Öyleyse Woodson kardeşlerle anlaşmanı öneriyorum. | True Grit-5 | 2010 |