• en flag English
    • tr flag Turkish

Search

English Turkish Sentence Translations Page 177311

English Turkish Film Name Film Year Details
(Rooster Sings "Greer County") *My clothes are all ragged and my language is rough.* ( "Greer County’den") Tüm giysilerim yırtık pırtık, dilim kaba saba Kıyafetlerim paramparça, ve dilim çok kaba. Kıyafetlerim paramparça, ve dilim çok kaba. Kıyafetlerim paramparça ve dilim çok kaba. Kıyafetlerim paramparça ve dilim çok kaba. True Grit-2 2010 info-icon
*My bread is corn dodgers, both solid and tough* Ekmeğim mısır ekmeği, hem sert hem kaba Ekmeğim yapılmış mısırdan, sert, sanki kayadan. Ekmeğim yapılmış mısırdan, sert, sanki kayadan. Ekmeğim yapılmış mısırdan, sert sanki kayadan. Ekmeğim yapılmış mısırdan, sert sanki kayadan. True Grit-2 2010 info-icon
*And yet I'm happy, and live at my ease* Yine de ben mutluyum, kafamda yok hile Yine de mutluyum, huzurla doluyum. Yine de mutluyum, huzurla doluyum. Yine de mutluyum, huzurla doluyum. Yine de mutluyum, huzurla doluyum. True Grit-2 2010 info-icon
*On sorghum molasses, and bacon, and cheese* Mısır pekmezi, pastırma ve peynirimle Sorgum pekmezimle, pastırmam ve peynirimle. Sorgum pekmezimle, pastırmam ve peynirimle. Pekmezimle, pastırmam ve peynirimle. Pekmezimle, pastırmam ve peynirimle. True Grit-2 2010 info-icon
Greer county bantler. Greer County’ye. Greer County marşı. Tam benlik. Greer County marşı. Tam benlik. Greer bölgesi marşı. Tam benlik. Greer bölgesi marşı. Tam benlik. True Grit-2 2010 info-icon
I do not believe he slept. Bunun uyuyup uyandığına inanmıyorum. Uyuduğuna inanmıyorum. Uyuduğuna inanmıyorum. Uyuduğuna inanmıyorum. Uyuduğuna inanmıyorum. True Grit-2 2010 info-icon
Fort Smith is a healthy distance, La Boeuf, Sen bu hale geldikten sonra Bay LaBoeuf Dilin doğranmış ve servis edilmiş Bay La Boeuf. Dilin doğranmış ve servis edilmiş Bay La Boeuf. Fort Smith çok uzakta, Bay La Boeuf. Fort Smith çok uzakta, Bay La Boeuf. True Grit-2 2010 info-icon
But I would encourage the creature you ride, güneye doğru gitmene duacı olurdum. Yerinde olsam hiç durmaz güneye doğru giderdim. Yerinde olsam hiç durmaz güneye doğru giderdim. Yerinde olsam atımı gazlayıp dönerdim. Yerinde olsam atımı gazlayıp dönerdim. True Grit-2 2010 info-icon
to heads over. Out here a one armed man looks like easy prey. Buralarda tek kollu bir adam kolay bir av gibi görünür. True Grit-2 2010 info-icon
And a one eyed man who can't shoot. Ya tek gözlü bir adam, hem de ateş edemeyen? Peki ya ateş etmeyi bilmeyen tek gözlü bir adam? Peki ya ateş etmeyi bilmeyen tek gözlü bir adam? Peki ya ateş etmeyi bilmeyen tek gözlü bir adam? Peki ya ateş etmeyi bilmeyen tek gözlü bir adam? True Grit-2 2010 info-icon
Why don't you turn back, Cogburn? Neden geri dönmüyorsun, Cogburn? Neden geri dönmüyorsun, Cogburn? Başımın çaresine bakarım. Neden geri dönmüyorsun, Cogburn? Başımın çaresine bakarım. Neden geri dönmüyorsun, Cogburn? Başımın çaresine bakarım. Neden geri dönmüyorsun, Cogburn? Başımın çaresine bakarım. True Grit-2 2010 info-icon
I'll do fine. Ben gayet iyiyim. True Grit-2 2010 info-icon
I know where the Parmalee's claim is. I'm uninjured, well provisioned and we agreed to separate. Benzer durumlarda olmanın ne demek olduğunu bilirim. Ben yaralı değilim, tedarikliyim ve ikimiz de yollarımızı ayırmak konusunda hemfikiriz. Parmalee madeninin yerini biliyorum. Parmalee madeninin yerini biliyorum. Parmalee madeninin yerini biliyorum. Parmalee madeninin yerini biliyorum. True Grit-2 2010 info-icon
In conscious you cannot shy our agreement. You're the one who shot me. Anlaşmayı bu kadar kolay yok sayamazsın. Hem beni vuran da sendin. İttifakımızla gizliden alay edemezsin. Sonuçta beni vuran sendin. İttifakımızla gizliden alay edemezsin. Sonuçta beni vuran sendin. Anlaşmayı bu şekilde bozamazsın. Sonuçta beni vuran sendin. Anlaşmayı bu şekilde bozamazsın. Sonuçta beni vuran sendin. True Grit-2 2010 info-icon
Mr. La Boeuf has a point, Marshall. Bay LaBoeuf’e katılıyorum, Şef. Bay La Boeuf haklı, Marşal. Bay La Boeuf haklı, Marşal. Bay La Boeuf haklı, Şerif. Bay La Boeuf haklı, Şerif. True Grit-2 2010 info-icon
It is an unfair leg up in any competition to shoot your opposite member. Karşındakini vurarak ona üstünlük kurmak hiçbir rekabette adil değildir. Hangi yarışma olursa olsun avantaj sağlamak için rakibini vurmak haksızlıktır. Hangi yarışma olursa olsun avantaj sağlamak için rakibini vurmak haksızlıktır. Hangi yarışma olursa olsun rakibini vurmak haksız bir yardımdır. Hangi yarışma olursa olsun rakibini vurmak haksız bir yardımdır. True Grit-2 2010 info-icon
God damn it. I do not accept it as a given that I did shoot La Boeuf. Lanet olsun. LaBoeuf’i vurduğumu kabul etmiyorum. Lanet olsun. La Boeuf'a ateş etme ithamını kabul etmiyorum. Hangi yarışma olursa olsun rakibini vurmak haksız bir yardımdır. Lanet olsun. La Boeuf'a ateş etme ithamını kabul etmiyorum. Lanet olsun. La Boeuf'a ateş etme ithamını kabul etmiyorum. Lanet olsun. La Boeuf'a ateş etme ithamını kabul etmiyorum. True Grit-2 2010 info-icon
There were plenty of guns going off. Patlayan bi dolu silah vardı. Orada çok fazla silahla ateş edildi. Orada çok fazla silahla ateş edildi. Orada çok fazla silahla ateş edildi. Orada çok fazla silahla ateş edildi. True Grit-2 2010 info-icon
I heard the rifle, and I felt the ball. Tüfeğin sesini duydum ve mermiye hissettim. Tüfek sesini duyduğum anda mermiyi hissettim. Tüfek sesini duyduğum anda mermiyi hissettim. Tüfek sesini duyduğum anda mermiyi hissettim. Tüfek sesini duyduğum anda mermiyi hissettim. True Grit-2 2010 info-icon
La Boeuf: You missed your shot, Cogburn. Hedefi ıskaladın, Cogburn. Karavana attın, Cogburn. Karavana mı? Karavana attın, Cogburn. Karavana mı? Karavana attın, Cogburn. Karavana mı? Karavana attın, Cogburn. Karavana mı? True Grit-2 2010 info-icon
Missed my shot! Hedefi ıskaladım ha! True Grit-2 2010 info-icon
You are more handicapped without the eye, then I without the arm. Sen gözsüz, benim kolsuz halimden daha özürlüsün. Gözsüz halinle, kolsuz halimden daha yetersizsin. Gözsüz halinle, kolsuz halimden daha yetersizsin. Gözsüz halinle, kolsuz halimden daha yetersizsin. Gözsüz halinle, kolsuz halimden daha yetersizsin. True Grit-2 2010 info-icon
I can hit a gnat's eye at ninety yards. Seksen metre öteden sivrisineği gözünden vurabilirim. 90 adımdan sineği gözünden vururum. 90 adımdan sineği gözünden vururum. 90 adımdan sineği gözünden vururum. 90 adımdan sineği gözünden vururum. True Grit-2 2010 info-icon
That Chinaman is running them cheap shells on me again. Bu sefer şişeyi attıktan sonra atım hareket etti durdu. Şu Çinli herif yine bana ucuz mermileri kakalamış. Şu Çinli herif yine bana ucuz mermileri kakalamış. Şu Çinli herif yine bana ucuz mermileri kakalamış. Şu Çinli herif yine bana ucuz mermileri kakalamış. True Grit-2 2010 info-icon
I thought you were going to say, the sun was in your eyes. Güneş gözlerini kamaştırdı diyeceksin sanmıştım. Ben de güneş gözlerime vurdu diyeceksin sandım. Ben de güneş gözlerime vurdu diyeceksin sandım. Ben de güneş gözlerime vurdu diyeceksin sandım. Ben de güneş gözlerime vurdu diyeceksin sandım. True Grit-2 2010 info-icon
That is to say, "your eye". Yoksa “gözünü” mü demeliydim? Yani "gözünü" demek istedim. Yani "gözünü" demek istedim. Yani "gözünü" demek istedim. Yani "gözünü" demek istedim. True Grit-2 2010 info-icon
Rooster: Two at one time. Bir taşla iki kuş. Bir seferde iki tane. Bir seferde iki tane. Bir seferde iki tane. Bir seferde iki tane. True Grit-2 2010 info-icon
I'm going to chuck one high. Çok yükseğe atacağım. Oldukça yükseğe atacağım. Oldukça yükseğe atacağım. Oldukça yükseğe atacağım. Oldukça yükseğe atacağım. True Grit-2 2010 info-icon
Go far. Geri çekil. Uzaklara doğru. Uzaklara doğru. Birini daha yükseğe, daha uzağa atacağım. Birini daha yükseğe, daha uzağa atacağım. True Grit-2 2010 info-icon
There. There? Tamamdır. Tamamdır mı? İşte. işte mi? İşte. işte mi? İşte. işte mi? İşte. işte mi? True Grit-2 2010 info-icon
My bullet. La Boeuf: Your bullet? Benim kurşunumdu. Senin kurşunun? Ben vurdum. Sen mi vurdun? Ben vurdum. Sen mi vurdun? Ben vurdum. Sen mi vurdun? Ben vurdum. Sen mi vurdun? True Grit-2 2010 info-icon
If you hit what you aim at, explain my shoulder. Hedefindeki şeyi vuruyorsan, omzumu açıkla. Hedeflediğini vuruyorsan, omuzumu nasıl vurdun onu söyle. Hedeflediğini vuruyorsan, omuzumu nasıl vurdun onu söyle. Hedeflediğini vuruyorsan, omuzumu nasıl vurdun onu söyle. Hedeflediğini vuruyorsan, omuzumu nasıl vurdun onu söyle. True Grit-2 2010 info-icon
Gentlemen, shooting corn bread out here on the prairie is getting us no closer to the Ned Pepper gang. Beyler, düzlükte mısır ekmeğini vurmak Pepper çetesine yaklaşmamızı sağlamıyor. Beyler, çayırda mısır ekmeği vurmak bizi Pepper çetesine yaklaştırmıyor. Beyler, çayırda mısır ekmeği vurmak bizi Pepper çetesine yaklaştırmıyor. Beyler, çayırda mısır ekmeği vurmak bizi Ned Pepper çetesine yaklaştırmıyor. Beyler, çayırda mısır ekmeği vurmak bizi Ned Pepper çetesine yaklaştırmıyor. True Grit-2 2010 info-icon
One more. This will prove it. Bir tane daha. Bu kanıtlayacak. Son bir kez. Bu sefer belli olacak. Son bir kez. Bu sefer belli olacak. Son bir kez. Bu sefer belli olacak. Son bir kez. Bu sefer belli olacak. True Grit-2 2010 info-icon
Please hold fire. Lütfen ateş etme. True Grit-2 2010 info-icon
Rooster: Find our way back. Dönüş yolumuzu buluruz. Dönüş yolumuzu bulmak için. Dönüş yolumuzu bulmak için. Dönüş yolumuzu bulmak için. Dönüş yolumuzu bulmak için. True Grit-2 2010 info-icon
Lucky Ned? Şanslı Ned? True Grit-2 2010 info-icon
Rooster screams: LUCKY NED! Şanslı Ned! True Grit-2 2010 info-icon
La Boeuf: Very good, Cogburn. Çok iyi, Cogburn. Aferin, Cogburn. Şimdi ne olacak? Aferin, Cogburn. Şimdi ne olacak? Aferin, Cogburn. Şimdi ne olacak? Aferin, Cogburn. Şimdi ne olacak? True Grit-2 2010 info-icon
Oh, god damn it. Ah, lanet olsun. Lanet olsun. Lanet olsun. Lanet olsun. Lanet olsun. True Grit-2 2010 info-icon
Cogburn did not want me eating out of his store. Cogburn kendi kumanyasından yememi istemeyebilir. Cogburn, sizin erzaktan yememi istemeyebilir. Cogburn, sizin erzaktan yememi istemeyebilir. Cogburn, kendi erzağından yememi istemeyebilir. Cogburn, kendi erzağından yememi istemeyebilir. True Grit-2 2010 info-icon
That is silly, you have not eaten the whole day. It is my store not his. Doğru tahmin ediyorsam aç olmalısın. Hem bu benim kumanyamdan, onun değ… Aptallık etme, bütün gün aç gezdin ve benim erzağım da... Aptallık etme, bütün gün aç gezdin ve benim erzağım da... Aptallık etme, bütün gün aç gezdin ve erzak bana ait. Aptallık etme, bütün gün aç gezdin ve erzak bana ait. True Grit-2 2010 info-icon
Let him starve. Bırak açlıktan ölsün. Bırak acından ölsün. Bırak acından ölsün. Bırak acından ölsün. Bırak acından ölsün. True Grit-2 2010 info-icon
He does not track. İz sürmedi. İz sürmedi. Ateş etmedi. İz sürmedi. Ateş etmedi. İz süremez. Ateş edemez. İz süremez. Ateş edemez. True Grit-2 2010 info-icon
He does not shoot. Kimseyi vurmadı. True Grit-2 2010 info-icon
except at food stuffs. Yiyecek malzemelerinden yararlandı. Devamlı yemek yiyor. Devamlı yemek yiyor. Erzak tüketmekten başka işe yaramaz. Erzak tüketmekten başka işe yaramaz. True Grit-2 2010 info-icon
That was your initiative. He does not contribute. Bu senin uzmanlık alanın. O senin teşebbüsündü. O senin teşebbüsündü. Sen başlattın. Bize faydan yok. Sen başlattın. Bize faydan yok. True Grit-2 2010 info-icon
A man, who walks in front of bullets. Kurşunların önünde yürüyen adam. True Grit-2 2010 info-icon
Mr. La Boeuf drew single handed upon the Lucky Ned Pepper gang, Bay LaBoeuf, Şanslı Ned Pepper çetesine karşı tek elle direndi. Biz siper almış şekilde ateş ederken Bay La Boeuf tek eliyle... Biz siper almış şekilde ateş ederken Bay La Boeuf tek eliyle... Biz siper almış şekilde ateş ederken Bay La Boeuf tek eliyle... Biz siper almış şekilde ateş ederken Bay La Boeuf tek eliyle... True Grit-2 2010 info-icon
while we fired safely from cover. O sırada biz siperden rahatça ateş ediyorduk. ...Şanslı Ned Pepper çetesine silah çekti. ...Şanslı Ned Pepper çetesine silah çekti. ...Şanslı Ned Pepper çetesine silah çekti. ...Şanslı Ned Pepper çetesine silah çekti. True Grit-2 2010 info-icon
We? It is unfair to indict a man, Biz mi? Bir adamı çenesi şişmiş, Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... Biz mi? Çenesi şişmiş ve dili ezilmiş... True Grit-2 2010 info-icon
when his jaw is swollen, and tongue mangled and who is therefore unable to rise to his own defense. dili ezilmiş ve o halde gardı düşmüşken yargılamak hiç adil değil. ...olduğundan dolayı kendini savunamayan bir adamı suçlamak hiç adil değil. ...olduğundan dolayı kendini savunamayan bir adamı suçlamak hiç adil değil. ...olduğundan dolayı kendini savunamayan bir adamı suçlamak hiç adil değil. ...olduğundan dolayı kendini savunamayan bir adamı suçlamak hiç adil değil. True Grit-2 2010 info-icon
I can speak for myself. Kendi adıma konuşabilirim. Ben kendi adıma konuşurum. Ben kendi adıma konuşurum. Kendi adıma konuşabilirim. Kendi adıma konuşabilirim. True Grit-2 2010 info-icon
I am hardly obliged to answer the ravings of a drunkard, who is beneath me. Seviyesi benden düşük olan bir ayyaşın zırvalarına cevap vermeyi nazikçe reddediyorum. Yanımda gezen ayyaşların boş konuşmalarına kibarca karşılık vermek de bana düşer. Yanımda gezen ayyaşların boş konuşmalarına kibarca karşılık vermek de bana düşer. Yanımda gezen bir ayyaşın boş konuşmalarına kibarca karşılık vermek mecburiyetindeyim. Yanımda gezen bir ayyaşın boş konuşmalarına kibarca karşılık vermek mecburiyetindeyim. True Grit-2 2010 info-icon
I shall make my own camp. Kendi kampımı kuracağım. Kendi kampımı başka bir yerde kurmalıyım. Kendi kampımı başka bir yerde kurmalıyım. Kendi kampımı başka yere kurarım. Kendi kampımı başka yere kurarım. True Grit-2 2010 info-icon
It is you who has nothing to offer, Cogburn. Asıl bir şey yapmayan sensin, Cogburn. Asıl senin kaybedecek bir şeyin kalmamış, Cogburn. Asıl senin kaybedecek bir şeyin kalmamış, Cogburn. Asıl senin söyleyecek bir şeyin yok, Cogburn. Asıl senin söyleyecek bir şeyin yok, Cogburn. True Grit-2 2010 info-icon
A sad picture indeed. Gerçekten üzücü bir durum. Gerçekten mutsuz bir tablo. Gerçekten mutsuz bir tablo. Gerçekten mutsuz bir tablo. Gerçekten mutsuz bir tablo. True Grit-2 2010 info-icon
La Boeuf: This is no longer a man hunt. Artık bu iş insan avı olmaktan çıktı. Bu artık insan avı olmaktan çıktı. Bu artık insan avı olmaktan çıktı. Bu artık insan avı olmaktan çıktı. Bu artık insan avı olmaktan çıktı. True Grit-2 2010 info-icon
It is a debauch. Zevk i sefa halini aldı. Doğru yoldan saptık. Doğru yoldan saptık. Doğru yoldan saptık. Doğru yoldan saptık. True Grit-2 2010 info-icon
The Texas Ranger. Teksas korucusu, Texas Ranger yalnız başına yoluna gider. Texas Ranger yalnız başına yoluna gider. Texas Ranger yalnız başına yoluna gider. Texas Ranger yalnız başına yoluna gider. True Grit-2 2010 info-icon
Presses on, alone. tek başına devam edecek. True Grit-2 2010 info-icon
Take the girl. Kızı da götür. Kızı da al. Bırakıyorum. Kızı da al. Bırakıyorum. Kızı da al. Bırakıyorum. Kızı da al. Bırakıyorum. True Grit-2 2010 info-icon
I bow out. Ben bırakıyorum. True Grit-2 2010 info-icon
A fine thing to decide once you brought her into the middle of the Choctaw nation. Bunu, kızı Choctaw kabilesinin orta yerine getirmeden önce düşünecektin. Çok akıllıca bir karar, hele de onu Choctaw Nation'un ortasına getirdikten sonra. Çok akıllıca bir karar, hele de onu Choctaw Nation'un ortasına getirdikten sonra. Çok akıllıca bir karar, hele de onu Choctaw topraklarının ortasına getirdikten sonra. Çok akıllıca bir karar, hele de onu Choctaw topraklarının ortasına getirdikten sonra. True Grit-2 2010 info-icon
I bow out, I wash my hands. Bırakıyorum, elimi eteğimi çekiyorum. Ben bıraktım, ellerimi yıkadım. Beyler bu şekilde ayrılamayız. Ben bıraktım, ellerimi yıkadım. Beyler bu şekilde ayrılamayız. Ben bıraktım, ellerimi yıkadım. Beyler, bu şekilde ayrılamayız. Ben bıraktım, ellerimi yıkadım. Beyler, bu şekilde ayrılamayız. True Grit-2 2010 info-icon
Gentlemen we cannot fall out in this fashion. Beyler bu şekilde kavga edip ayrılamayız. True Grit-2 2010 info-icon
Not so close to our goal, with Tom Chaney nearly in hand. Tom Chaney neredeyse elimizdeyken, bu durum amacımıza hiç uygun olmaz. Hele de amacımıza bu kadar yaklaşmışken, Tom Chaney'yi nerdeyse elimize düşmüşken. Hele de amacımıza bu kadar yaklaşmışken, Tom Chaney'yi nerdeyse elimize düşmüşken. Hele de amacımıza bu kadar yaklaşmışken, Tom Chaney'yi nerdeyse elimize düşmüşken. Hele de amacımıza bu kadar yaklaşmışken, Tom Chaney'yi nerdeyse elimize düşmüşken. True Grit-2 2010 info-icon
Rooster: In hand? Elimizdeyken mi? Elimize mi? Elimize mi? Elimize mi? Elimize mi? True Grit-2 2010 info-icon
If he is not in a shallow grave somewhere between here and Fort Smith, Burayla Fort Smith arasında bir yerde sükûnet içinde bir mezar taşının altında değilse tabi. Buraya Forth Smith arasında sessiz bir mezar vardır muhakkak. Buraya Forth Smith arasında sessiz bir mezar vardır muhakkak. Burayla Fort Smith arasındaki sığ bir mezarda değilse... Burayla Fort Smith arasındaki sığ bir mezarda değilse... True Grit-2 2010 info-icon
he is gone. O artık yok. O gitti. Çok uzağa gitti. O gitti. Çok uzağa gitti. ...gitmiştir. Çoktan gitmiştir. ...gitmiştir. Çoktan gitmiştir. True Grit-2 2010 info-icon
Long gone. Uzaklara gitti. True Grit-2 2010 info-icon
Rooster: Thanks to Mr. La Boeuf, we missed our shot. Bay LaBoeuf sağ olsun, hedefi ıskaladık. Bay La Boeuf sağ olsun, fırsatımızı kaçırdık. Bay La Boeuf sağ olsun, fırsatımızı kaçırdık. Bay La Boeuf sağ olsun, fırsatımızı kaçırdık. Bay La Boeuf sağ olsun, fırsatımızı kaçırdık. True Grit-2 2010 info-icon
We have barked, and the birds have flown. Bob’la birlikte diğer elemanlar da uçtu gitti. Havladı ve kuşlar kaçıp gitti. Gitti, gitti, gitti. Havladı ve kuşlar kaçıp gitti. Gitti, gitti, gitti. Havladık ve kuşlar kaçıp gitti. Gitti, gitti, gitti. Havladık ve kuşlar kaçıp gitti. Gitti, gitti, gitti. True Grit-2 2010 info-icon
Gone, gone, gone. Gitti, gitti, gitti. True Grit-2 2010 info-icon
Lucky Ned and his cohort's gone. Şanslı Ned müfrezesi gitti. Şanslı Ned'in ekibi gitti. Senin 50 doların da gitti. Şanslı Ned'in ekibi gitti. Senin 50 doların da gitti. Şanslı Ned ve ekibi gitti. Senin 50 doların da gitti. Şanslı Ned ve ekibi gitti. Senin 50 doların da gitti. True Grit-2 2010 info-icon
Your fifty dollars, gone. Senin elli dolar, gitti. True Grit-2 2010 info-icon
Gone the whiskey, Viskiye gitti. Viskiyle gitti. Bunu anlamışsındır. Viskiyle gitti. Bunu anlamışsındır. Viski de gitti. Zaten belli. Viski de gitti. Zaten belli. True Grit-2 2010 info-icon
seized in evidence. Ama bunu biliyorsun galiba. True Grit-2 2010 info-icon
The trail is cold, if there ever was one. İzler donuk, hava gibi. Yol da hava gibi soğuk. Yol da hava gibi soğuk. İz sürmek zorlaştı, tabii sürdüğümüz bir iz varsa. İz sürmek zorlaştı, tabii sürdüğümüz bir iz varsa. True Grit-2 2010 info-icon
I'm....I'm a foolish old man who's been drawn into a wild goose chase, Ben… Ben vahşi kaz avına sürüklenmiş aptal, yaşlı bir adamım. Ben... Ben... Ben... Ben... True Grit-2 2010 info-icon
by a harpy in trousers, and a nincompoop. Pantolon giymiş kuş gövdeli bir kız (harpy) ve kuş beyinli bir adam tarafından. ...olmayacak bir işin peşinden gitmek için sürüklenmiş aptal ve yaşlı bir adamım. ...olmayacak bir işin peşinden gitmek için sürüklenmiş aptal ve yaşlı bir adamım. ...olmayacak bir işin peşinden gitmek için sürüklenmiş aptal ve yaşlı bir adamım. ...olmayacak bir işin peşinden gitmek için sürüklenmiş aptal ve yaşlı bir adamım. True Grit-2 2010 info-icon
Well, Mr. La Boeuf. Ah, Bay LaBoeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. Bay La Boeuf. True Grit-2 2010 info-icon
He can wander the Choctaw nation for as long as he likes. Choctaw dolaylarında istediği kadar gezinebilir. Choctaw Nation'da istediği kadar dolaşabilir. Choctaw Nation'da istediği kadar dolaşabilir. Choctaw topraklarında istediği kadar dolaşabilir. Choctaw topraklarında istediği kadar dolaşabilir. True Grit-2 2010 info-icon
Perhaps the local Indians will take him in. Bakarsın yerli Kızılderililer onu aralarına alırlar. Belki yerli Kızılderililer onu yanlarına alırlar. Belki yerli Kızılderililer onu yanlarına alırlar. Belki yerli Kızılderililer onu yanlarına alırlar. Belki yerli Kızılderililer onu yanlarına alırlar. True Grit-2 2010 info-icon
and honor his gibbering by making him Chief. Onu Şef yapıp onurlandırırlar. Onu Şef yaparak onurlandırırlar. Onu Şef yaparak onurlandırırlar. Belki de o anlaşılmaz konuşmasından dolayı Şef yaparak onurlandırırlar. Belki de o anlaşılmaz konuşmasından dolayı Şef yaparak onurlandırırlar. True Grit-2 2010 info-icon
You sister, may go where you like. Kıza gideceği yolu göster, sonra nereye istersen git. Onu da al ve nereye istersen git. Onu da al ve nereye istersen git. Bacım, nereye istersen gidebilirsin. Bacım, nereye istersen gidebilirsin. True Grit-2 2010 info-icon
Our engagement is terminated. Sözleşmemiz feshedildi. Anlaşmamız sonlandı. Anlaşmamız sonlandı. Anlaşmamız sonlandı. Anlaşmamız sonlandı. True Grit-2 2010 info-icon
I bow out. Çekiliyorum. True Grit-2 2010 info-icon
I am going with you. Seninle geliyorum. Seninle geliyorum. Hayır, bu olanaksız. Seninle geliyorum. Hayır, bu olanaksız. Seninle geliyorum. Hayır, bu olanaksız. Seninle geliyorum. Hayır, bu olanaksız. True Grit-2 2010 info-icon
Oh, that is not possible. Hayır, bu imkansız. True Grit-2 2010 info-icon
Have I held you back? Seni yolundan ettim mi? Seni alı mı koyarım? Seni alı mı koyarım? Seni alı mı koyarım? Seni alı mı koyarım? True Grit-2 2010 info-icon
I have a Colt Dragoon revolver, and I know how to use it. Çantamda bir Colt (tabanca markası) var, ve nasıl kullanılacağını biliyorum. Yanımda bir tabancam var, kullanmayı biliyorum. Yanımda bir tabancam var, kullanmayı biliyorum. Yanımda Colt Dragoon revolverim var ve kullanmayı da biliyorum. Yanımda Colt Dragoon revolverim var ve kullanmayı da biliyorum. True Grit-2 2010 info-icon
And I will be no more of a burden to you, as I was to the Marshall. Ve artık sana yük olmayacağım, Şefe olduğum gibi. Marşal'a yük olmadığım gibi sana da yük olmayacağım. Marşal'a yük olmadığım gibi sana da yük olmayacağım. Şerife yük olmadığım gibi sana da yük olmam. Şerife yük olmadığım gibi sana da yük olmam. True Grit-2 2010 info-icon
That's not my worry. Bu benim derdim değil. Endişem bu değil. Endişem bu değil. Endişem bu değil. Endişem bu değil. True Grit-2 2010 info-icon
You've earned your spurs. Senin de mahmuzların var artık. Mahmuzlarını hak ettin. Bu çok aşikar. Mahmuzlarını hak ettin. Bu çok aşikar. Mahmuzlarını hak ettin. Bu çok aşikar. Mahmuzlarını hak ettin. Bu çok aşikar. True Grit-2 2010 info-icon
That is clear now. Bunu kanıtladın. True Grit-2 2010 info-icon
You've been an regular old hand on the trail. İz sürme konusunda tecrübe kazandın. İz peşindeyken tecrübeli biri gibiydin. İz peşindeyken tecrübeli biri gibiydin. İz peşindeyken tecrübeli biri gibiydin. İz peşindeyken tecrübeli biri gibiydin. True Grit-2 2010 info-icon
But Cogburn's right. Ama Cogburn haklı. Ama Cogburn haklı. Böyle söyleyerek ona bu mutluluğu yaşatmak istemedim. Ama Cogburn haklı. Böyle söyleyerek ona bu mutluluğu yaşatmak istemedim. Ama Cogburn haklı. Böyle söyleyerek ona bu mutluluğu yaşatmak istemedim. Ama Cogburn haklı. Böyle söyleyerek ona bu mutluluğu yaşatmak istemedim. True Grit-2 2010 info-icon
Even if I would not give him the satisfaction of conceding it. Bunu onun yanında söyleyerek ona tatmin olma şansı vermek istemedim. True Grit-2 2010 info-icon
The trail is cold. İzler donuk. İz sürmek çok zor. İz sürmek çok zor. İz sürmek çok zor. İz sürmek çok zor. True Grit-2 2010 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 177306
  • 177307
  • 177308
  • 177309
  • 177310
  • 177311
  • 177312
  • 177313
  • 177314
  • 177315
  • …
  • »
  • »»
Restricted Mode:   
  • Contribute
  • About Us
  • Disclaimer
  • Contact