Search
English Turkish Sentence Translations Page 177301
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| This malarial place has ruined my health. | Bu sıtma şehri sağlığımı mahvetti. Bu sıtma sağlığımı, mali durum gibi berbat edecek. Bu sıtmalı kasaba sağlığımı da mali durum gibi mahvetti. Bu sıtma sağlığımı, mali durum gibi berbat edecek. Bu sıtmalı kasaba sağlığımı da mali durum gibi mahvetti. Bu sıtma sağlığımı, mali durum gibi berbat edecek. Bu sıtmalı kasaba sağlığımı da mali durum gibi mahvetti. Bu sıtmalı kasaba sağlığımı da mali durum gibi mahvetti. | True Grit-1 | 2010 | |
| As it has my finances. | Aynı şekilde ekonomimi de. | True Grit-1 | 2010 | |
| I owe you money. | Sana borcum var. Sana para borçluyum. Fakirmiş gibi davranmayın. Sana para borçluyum. Zararlı çıkmadınız. Sana para borçluyum. Fakirmiş gibi davranmayın. Sana para borçluyum. Zararlı çıkmadınız. Sana para borçluyum. Fakirmiş gibi davranmayın. Sana para borçluyum. Zararlı çıkmadınız. Sana para borçluyum. Zararlı çıkmadınız. | True Grit-1 | 2010 | |
| You have not traded poorly. | Ben değeri neyse onu istedim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Oh, certainly not. | Ne demezsin. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| I'm paying you for a horse | Sana, almadığım atın | True Grit-1 | 2010 | |
| I do not possess. | parasını ödüyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| And have bought back a string of useless ponies | Ve bir dizi işe yaramaz midilliyi geri aldım. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Which I cannot sell again. | Ki tekrardan satamayacağım kesin. | True Grit-1 | 2010 | |
| You're forgetting the Grey horse. | Kır atı unutuyorsun. Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! | True Grit-1 | 2010 | |
| Crowbait. You are looking at the thing in the wrong light. | Yerin dibine girsin. Duruma yanlış ışık altında bakıyorsun. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am looking at it in the light of God�s eternal truth. | Tanrının ebedî doğruluğu ışığı altında bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışığa bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışıkta bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışığa bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışıkta bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışığa bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışıkta bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışıkta bakıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Your illness is putting you �down in the dumps.� | Hastalığın böyle kederlenmene neden oluyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. | True Grit-1 | 2010 | |
| You will soon find another buyer for the ponies. | Yakında midillileri satacak bir alıcı bulacaksın. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. | True Grit-1 | 2010 | |
| Well I have a tentative offer of ten dollars per head. | Pazarlık payı olmakla birlikte tanesine on dolar veren oldu. Little Rock'daki sabun yapımhanesinden at başına 10 dolarlık geçici bir teklif aldım. Little Rock'taki Pfitzer sabun fabrikasından... Little Rock'daki sabun yapımhanesinden at başına 10 dolarlık geçici bir teklif aldım. Little Rock'taki Pfitzer sabun fabrikasından... Little Rock'daki sabun yapımhanesinden at başına 10 dolarlık geçici bir teklif aldım. Little Rock'taki Pfitzer sabun fabrikasından... Little Rock'taki Pfitzer sabun fabrikasından... | True Grit-1 | 2010 | |
| From the Pfitzer Soap Works of Little Rock. | Little Rock’ta sabun taşıyıcılığı yapan biri. | True Grit-1 | 2010 | |
| It would be a shame to destroy such spirited horseflesh. | Yazık edersin. Bu, at ırkının ruhuna ve tabiatına aykırı olur. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. | True Grit-1 | 2010 | |
| So it would. I'm confident the deal will fall through. | Olursa olsun. Eminim bu fiyata bile başka kimse almayacak. Öyle de olacak. Eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle olurdu ama eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle de olacak. Eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle olurdu ama eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle de olacak. Eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle olurdu ama eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle olurdu ama eminim ki anlaşma suya düşecek. | True Grit-1 | 2010 | |
| Look here, I need a pony and I will pay ten dollars for one of them. | Şu işe bak, bir midilliye ihtiyacım var ve onun için on dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. | True Grit-1 | 2010 | |
| No. That was lot price. No no. | Bir anda ucuzladı, yok, hayır. Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... | True Grit-1 | 2010 | |
| Are we trading again? | Yine mi alışveriş yapıyoruz? | True Grit-1 | 2010 | |
| This one is beautiful. | Bu güzel. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. | True Grit-1 | 2010 | |
| He don't know he got a rider. | Üzerinde binici olduğunun farkında değil. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. | True Grit-1 | 2010 | |
| You're to light. | Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. Çok hafifsin. Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. Sakin ol. Sakin ol. Çok hafifsin. Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. Sakin ol. Sakin ol. Çok hafifsin. Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. | True Grit-1 | 2010 | |
| He think he got a horsefly on him. | Dizginleri atın doğrultusunda tut. Atını sürmek için kamçını kullan. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. Atını sürmek için kamçını kullan. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. Atını sürmek için kamçını kullan. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. | True Grit-1 | 2010 | |
| He's very spirited. | Çok tez canlı. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. | True Grit-1 | 2010 | |
| I'll call him 'Little Blackie'. | Ona “Küçük Siyahî” diyorum. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Das a good name. | Güzel bir isim. | True Grit-1 | 2010 | |
| What does he like for a treat? | Yemek olarak kendisine ne ikram edilmesinden hoşlanır. Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? | True Grit-1 | 2010 | |
| Well ma'am, he's a horse. | Hanımefendi, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. | True Grit-1 | 2010 | |
| So he likes apples. | Yani elma yemeyi sever. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. | True Grit-1 | 2010 | |
| Thank Mr. Stonehill for me. | Bay Stonehill’e benim adıma teşekkür et. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. | True Grit-1 | 2010 | |
| No ma�am... I ain�t s�posed to utter your name. | Olmaz hanımefendi, adınızı ağzıma almam bile yasak. | True Grit-1 | 2010 | |
| See. Sleep. | Gördünüz mü, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. | True Grit-1 | 2010 | |
| That is fine, I will wake him. | Sorun değil, ben uyandırırım onu. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Marshal Cogburn. | Şef Cogburn. Marşal Cogburn. Şerif Cogburn. Marşal Cogburn. Şerif Cogburn. Marşal Cogburn. Şerif Cogburn. Şerif Cogburn. | True Grit-1 | 2010 | |
| It is I, Mattie Ross, your employer. | Benim, Mattie Ross, işvereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. | True Grit-1 | 2010 | |
| How long til you are ready to go? | Gitmeye hazır olmanız ne kadar sürer? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? | True Grit-1 | 2010 | |
| Go where? Into the Indian Territory. In pursuit of Tom Chaney. | Nereye gitmeye? Kızılderili bölgesine, Tom Chaney’i bulmaya. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. | True Grit-1 | 2010 | |
| Oh, You're the bereaved girl with stories of El Dorado. | Aa, sen şu El Dorado hikayeleri anlatan müteessir kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. | True Grit-1 | 2010 | |
| Huh, how much money you got there? | Hah, ne kadar para getirdin? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? | True Grit-1 | 2010 | |
| I said fifty dollars to retrieve Chaney. You did not believe me? | Chaney’in izini sürmek için elli dolar demiştim, bana inanmadınız mı? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamıştınız. Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamıştınız. Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamıştınız. Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? | True Grit-1 | 2010 | |
| Well, I did not know. | Nerden bileyim. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. | True Grit-1 | 2010 | |
| You are a hard one to figure. | Bunu ispatlayacak olan sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. | True Grit-1 | 2010 | |
| How long for you to make ready to depart? | Yola çıkmaya hazır olman ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? | True Grit-1 | 2010 | |
| Well uh, hold on sis. | Ağır ol küçük abla. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. | True Grit-1 | 2010 | |
| I remember your offer but do not remember agreeing to it. | Teklifini hatırlıyorum da kabul ettiğimi hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| If I'm to go up against, Ned Pepper. | Ned Pepper’a ters düşeceksem, Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... | True Grit-1 | 2010 | |
| Then I'll need a hundred dollars. That much I can tell you. A hundred dollars. | o zaman yüz dolar isterim. Yapabileceğim bu. Yüz dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. | True Grit-1 | 2010 | |
| To retrieve your man, a hundred dollars. | Adamını bulmak için, yüz dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. | True Grit-1 | 2010 | |
| I will take that fifty dollars in advance. There will be expenses. | Elli dolarını da peşin alırım, harcamalar için. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. | True Grit-1 | 2010 | |
| You are trying to take advantage of me. | Beni kazıklamaya çalışıyorsun. Benden faydalanmaya çalışıyorsun. Benden faydalanmaya çalışıyorsunuz. Benden faydalanmaya çalışıyorsun. Benden faydalanmaya çalışıyorsunuz. Benden faydalanmaya çalışıyorsun. Benden faydalanmaya çalışıyorsunuz. Benden faydalanmaya çalışıyorsunuz. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am giving you the children's rate. | Sana çocuk fiyatı veriyorum. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am not a sharper, I am an old man sleeping in a rope bed in a room behind a Chinese grocery. | Ben esnaf değilim. İp yatakta yatan, bir Çinli dükkânının arkasında yaşayan yaşlı bir adamım. Müşteri değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Müşteri değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Müşteri değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. | True Grit-1 | 2010 | |
| I have nothing You want to be kept in whiskey. | Hiçbir şeyim yok. Viski şişesinin içinde yaşamak daha çok hoşuna giderdi. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. | True Grit-1 | 2010 | |
| I don�t have to buy that, | Yine de o viskiyi satın almazdım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. | True Grit-1 | 2010 | |
| I confiscate it. | Birilerininkine al koyardım. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am an officer of the court. | Litrelik bile yeterdi. Bir çeyrek yeter. Sağ ol. Kanun adamıyım. Sağ ol. Bir çeyrek yeter. Sağ ol. Kanun adamıyım. Sağ ol. Bir çeyrek yeter. Sağ ol. Kanun adamıyım. Sağ ol. Kanun adamıyım. Sağ ol. | True Grit-1 | 2010 | |
| Hundred dollars, that�s the rate. | Yüz dolar, fiyat bu. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| I shall not niggle. | O zaman pazarlık etmeyeyim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Can we depart this afternoon? | Öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? | True Grit-1 | 2010 | |
| We? | Miyiz? | True Grit-1 | 2010 | |
| You're not going, that is no part of it. | Sen gitmiyorsun, bu işte yoksun. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. | True Grit-1 | 2010 | |
| You have misjudge me if you think I am silly enough to give you fifty dollars and simply watch you ride off. | Sana elli dolar verdikten sonra sen atına binip giderken arkandan el sallayacak kadar aptal olduğumu düşünüyorsan beni hiç tanımamışsın. Sana 50 doları verip atına binip gidişini izleyecek kadar... Sİze 50 doları verip atınıza binip gidişinizi izleyecek kadar... Sana 50 doları verip atına binip gidişini izleyecek kadar... Sİze 50 doları verip atınıza binip gidişinizi izleyecek kadar... Sana 50 doları verip atına binip gidişini izleyecek kadar... Sİze 50 doları verip atınıza binip gidişinizi izleyecek kadar... Sİze 50 doları verip atınıza binip gidişinizi izleyecek kadar... | True Grit-1 | 2010 | |
| I am a bonded U.S. Marshal. | Teminatım rütbem. Amerikan Marşal'ına bağlıyım. Federal Şerifler'e bağlıyım. Amerikan Marşal'ına bağlıyım. Yardımcı Şerifler'e bağlıyım. Amerikan Marşal'ına bağlıyım. Yardımcı Şerifler'e bağlıyım. Yardımcı Şerifler'e bağlıyım. | True Grit-1 | 2010 | |
| That weighs but little with me. | Nefesini boşa tüketme. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I will see the thing done. | Onu yakaladığını gözlerimle göreceğim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Damn ducks. I can't go after Ned Pepper | Lanet ördekler. Ned Pepper’ın peşine bu şekilde düşülmez. Lanet olası ördekler, bir yandan bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, bir yandan bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, bir yandan bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... | True Grit-1 | 2010 | |
| and a band of hard men and look after a baby at the same time. | Bu adamlar şakaya gelmez. Bir yandan bebek bakıcılığı yapamam. ...Ned Pepper gibi zorlu birinin peşinden gidemezsin. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. ...Ned Pepper gibi zorlu birinin peşinden gidemezsin. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. ...Ned Pepper gibi zorlu birinin peşinden gidemezsin. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am not a baby. | Ben bebek değilim. Bebek falan değilim. Bebek falan değilim. Bebek falan değilim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I will not be stopping at boarding houses where there is warm beds and hot grub on the table. | Tek kişilik yatakları olan, sıcak yemeklerin önümüze servis edileceği pansiyonlarda kalmayacağız. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. | True Grit-1 | 2010 | |
| I'll be traveling fast and eating light. | Eyeri tutup kumanyamızı yiyeceğiz. Kumda seyahat edip az yiyeceksin. Devamlı at üstünde olup az yiyeceksin. Kumda seyahat edip az yiyeceksin. Devamlı at üstünde olup az yiyeceksin. Kumda seyahat edip az yiyeceksin. Devamlı at üstünde olup az yiyeceksin. Devamlı at üstünde olup az yiyeceksin. | True Grit-1 | 2010 | |
| What little sleeping is done will take place on the ground. | Yatacağımız tek mekânsa yer olacak. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. | True Grit-1 | 2010 | |
| Well I have slept out a night before. | Bir gece önce dışarıda yatmıştım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Papa took me and Little Frank coon hunting last summer on the Petit Jean. | Babam geçen yaz beni rakun avına götürmüştü, Petty G.’de. Babam geçen yaz Petty G.'nin rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz Petty G.'nin rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz Petty G.'nin rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. | True Grit-1 | 2010 | |
| We were in the woods all night. | Tüm gece avlandık. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. | True Grit-1 | 2010 | |
| We sat around a big fire and Yarnell told ghost stories. | Koca bir ateşin etrafında oturup hayalet hikayeleri anlattık. Büyük bir ateş yakıp hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yakıp hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yakıp hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. | True Grit-1 | 2010 | |
| Coon hunting!? | Rakun avı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? | True Grit-1 | 2010 | |
| This ain't no coon hunt! | Bu işi rakun avıyla karıştırma. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. | True Grit-1 | 2010 | |
| It is the same idea as a coon hunt. | Bir sürü ortak noktası var. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. | True Grit-1 | 2010 | |
| It don�t come within forty miles of being a coon hunt! | Doyurulması gereken çok fazla mide var. Alakası bile yok. Rakun avı için 65 km yol gelme. Alakası bile yok. Rakun avı için 65 km yol gelme. Alakası bile yok. Rakun avı için 65 km yol gelme. Rakun avı için 65 km yol gelme. | True Grit-1 | 2010 | |
| You are just trying to make your work sound harder than it is. | İşini olduğundan daha çetrefilli göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. | True Grit-1 | 2010 | |
| Here is the money. | Para burada. İşte paran. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte para. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte paran. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte para. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte paran. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte para. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte para. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... | True Grit-1 | 2010 | |
| Now I aim to get Tom Chaney, | Amacım Tom Chaney’i ele geçirmek, | True Grit-1 | 2010 | |
| and if you are not game, I will find somebody who is game. | Partiye katılmak istemiyorsan, katılacak birilerini bulurum. ...sen bu işi yapmayacaksan yapacak başkasını bulurum. ...siz bu işi yapmayacaksanız yapacak başkasını bulurum. ...sen bu işi yapmayacaksan yapacak başkasını bulurum. ...siz bu işi yapmayacaksanız yapacak başkasını bulurum. ...sen bu işi yapmayacaksan yapacak başkasını bulurum. ...siz bu işi yapmayacaksanız yapacak başkasını bulurum. ...siz bu işi yapmayacaksanız yapacak başkasını bulurum. | True Grit-1 | 2010 | |
| All I have heard out of you so far is talk. | Şu ana kadar senden duyduğum tek şey konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığın konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığınız konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığın konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığınız konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığın konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığınız konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığınız konuşmak. | True Grit-1 | 2010 | |
| I know you can drink whiskey and snore and spit and wallow in filth and bemoan your station. | Viski içebildiğini biliyorum, ve horlayabildiğini, tükürebildiğini ve pislik içinde yüzdüğünü ve hâlinden sızlandığını. Viski içip horladığını, tükürüp çamurda yuvarlandığını... Viski içip horladığınızı, tükürüp çamurda yuvarlandığınızı... Viski içip horladığını, tükürüp çamurda yuvarlandığını... Viski içip horladığınızı, tükürüp çamurda yuvarlandığınızı... Viski içip horladığını, tükürüp çamurda yuvarlandığını... Viski içip horladığınızı, tükürüp çamurda yuvarlandığınızı... Viski içip horladığınızı, tükürüp çamurda yuvarlandığınızı... | True Grit-1 | 2010 | |
| The rest has been braggadocio. | Gerisi yalan dolan. Gerisi beni ilgilendirmez. Gerisi palavra. Gerisi beni ilgilendirmez. Gerisi palavra. Gerisi beni ilgilendirmez. Gerisi palavra. Gerisi palavra. | True Grit-1 | 2010 | |
| They told me you had grit and that is why I came to you. | Cesur yürek olduğunu söylemişlerdi, bu yüzden sana geldim. Senin cesur olduğunu söylediler o yüzden sana geldim. Sizin cesur biri olduğunuzu söylediler, o yüzden size geldim. Senin cesur olduğunu söylediler o yüzden sana geldim. Sizin cesur biri olduğunuzu söylediler, o yüzden size geldim. Senin cesur olduğunu söylediler o yüzden sana geldim. Sizin cesur biri olduğunuzu söylediler, o yüzden size geldim. Sizin cesur biri olduğunuzu söylediler, o yüzden size geldim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am not paying for talk. I can get all the talk I need and more at the Monarch Boarding House. | Sana konuşman için para ödemiyorum. İhtiyacım olan dırdırın tamamını pansiyonda dinleyebilirim. Konuşman için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşman için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşman için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Leave your money. | Parayı koy oraya. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. | True Grit-1 | 2010 | |
| Meet me here tomorrow morning at seven o�clock and we will begin our coon hunt. | Yarın sabah saat yedide burada buluşup “rakun avı”mıza başlayalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Dearest mother, | (Mattie) Canım annem, Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I'm about to embark on a great adventure. | Yeni bir maceranın eşiğindeyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I have learned that Tom Chaney has fled into the wild. | Öğrendim ki Tom Chaney vahşi doğada gizleniyormuş. Tom Chaney'nin uzaklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin vahşi topraklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin uzaklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin vahşi topraklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin uzaklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin vahşi topraklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin vahşi topraklara kaçtığını öğrendim... | True Grit-1 | 2010 | |
| And I shall assist the authorities in pursuit. | Ve onun izini sürerken yetkililere yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. | True Grit-1 | 2010 | |
| You know that Papa would want me to be firm in the right. | Biliyorsun babam hep doğru olana sıkı sıkıya bağlı olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam doğru yolda olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam daima kararlı biri olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam doğru yolda olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam daima kararlı biri olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam doğru yolda olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam daima kararlı biri olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam daima kararlı biri olmamı isterdi. | True Grit-1 | 2010 | |
| As he always was. | Kendisinin yaptığı gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. | True Grit-1 | 2010 | |
| So do not fear on my account. | Yani bana dair bir endişen olmasın. Bu yüzden benim için endişelenme. Yani benim için endişelenme. Bu yüzden benim için endişelenme. Yani benim için endişelenme. Bu yüzden benim için endişelenme. Yani benim için endişelenme. Yani benim için endişelenme. | True Grit-1 | 2010 | |
| Tho I walk through the valley, of the shadow of death. | Ölüm vadisinden yürüyerek geçmem gerekirse bunu yaparım. Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyorum. Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyor olsam bile... Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyorum. Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyor olsam bile... Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyorum. Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyor olsam bile... Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyor olsam bile... | True Grit-1 | 2010 |