Search
English Turkish Sentence Translations Page 177304
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| He never cared for me anyway. | Gerçi oğlum da benden pek haz etmezdi. Zaten bana bakmıyordu. Oğlum zaten beni sevmiyordu. Zaten bana bakmıyordu. Oğlum zaten beni sevmiyordu. Zaten bana bakmıyordu. Oğlum zaten beni sevmiyordu. Oğlum zaten beni sevmiyordu. | True Grit-1 | 2010 | |
| I guess I did speak awful rough to him. | Sanırım onunla çok kaba ve argo konuşuyordum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. | True Grit-1 | 2010 | |
| I did not mean anything by it. | Bunu özellikle yapmıyordum. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. | True Grit-1 | 2010 | |
| You would not want to see a clumsier child than Horace. | Konu çocuğun olunca En kötüsü de çocuğunu görememek. Çok sakar bir çocuktu zaten. En kötüsü de çocuğunu görememek. Çok sakar bir çocuktu zaten. En kötüsü de çocuğunu görememek. Çok sakar bir çocuktu zaten. Çok sakar bir çocuktu zaten. | True Grit-1 | 2010 | |
| I bet he broke forty cups. | İğneyi kendine batırmalısın önce. İddiaya varım o da çok üzülmüştür. İddiaya varım kırk bardak kırmıştır. İddiaya varım o da çok üzülmüştür. İddiaya varım kırk bardak kırmıştır. İddiaya varım o da çok üzülmüştür. İddiaya varım kırk bardak kırmıştır. İddiaya varım kırk bardak kırmıştır. | True Grit-1 | 2010 | |
| Is it, Chaney? | Bu Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? | True Grit-1 | 2010 | |
| I would not recognize the soles of his feet. | Ayaklarının tabanından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. | True Grit-1 | 2010 | |
| Well, you'll have to clamber up and look. | Öyleyse tırmanıp bakmak zorunda kalacaksın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. | True Grit-1 | 2010 | |
| I'm to old and to fat. | Ben fazla yaşlı ve şişmanım. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Now "The Green Frog" had one billiard table, | “Yeşil Kurbağa”nın milyar tane masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. | True Grit-1 | 2010 | |
| served ladies and men both, | Ben göbeğimden şikayet ediyordum. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. | True Grit-1 | 2010 | |
| mostly men. | Çoğunlukla erkekler, bir süre boyunca beni uyarmaya çalıştı... Çoğunlukla erkekler tabii. Bir süre kendim yaşamaya çalıştım... Çoğunlukla erkekler tabii. Bir süre kendim yaşamaya çalıştım... Çoğunlukla erkekler tabii. Bir süre kendim yaşamaya çalıştım... Çoğunlukla erkekler, bir süre boyunca beni uyarmaya çalıştı... Çoğunlukla erkekler tabii. Bir süre kendim yaşamaya çalıştım... | True Grit-1 | 2010 | |
| I tried to run it myself a while | Çoğu zaman, bir müddet kendim için çalışırdım. | True Grit-1 | 2010 | |
| but I couldn�t keep good help | Zinde olmak için. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Never did learn how to buy meat. | Etin iyisini seçmeyi bir türlü öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I believe not. | Sanırım değil. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. | True Grit-1 | 2010 | |
| Well, cut him down. | İpi kes. | True Grit-1 | 2010 | |
| Why? | Niye? Neden? Neden? Neden? Neden? Neden? Neden? Neden? | True Grit-1 | 2010 | |
| I might know him. | Belki tanıyorumdur. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. | True Grit-1 | 2010 | |
| That was when I went out to the staked plains of Texas, | Teksas’taki ovalara son gidişimde Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... | True Grit-1 | 2010 | |
| shooting buffalo with Vernon Shaftoe and a Flathead Indian called Olly. | Bir izci ve Kızılderili kabilesinden Malle isminde biriyle manda avladık. ...kamp papazı ve Malle adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...Vernon Shafto ve Ollie adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...kamp papazı ve Malle adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...Vernon Shafto ve Ollie adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...kamp papazı ve Malle adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...Vernon Shafto ve Ollie adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...Vernon Shafto ve Ollie adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. | True Grit-1 | 2010 | |
| The Mormons, they had run Shaftoe out of Great Salt Lake City | Bir de Mormonlar var. Büyük Tuz Gölü’nün orda barınak işletiyorlar. Şimdi Mormonlar. Salt Lake şehrinde bir yer işletiyorlar. Mormonlar, Salt Lake şehrinden Shafto'yu kovdular. Şimdi Mormonlar. Salt Lake şehrinde bir yer işletiyorlar. Mormonlar, Salt Lake şehrinden Shafto'yu kovdular. Şimdi Mormonlar. Salt Lake şehrinde bir yer işletiyorlar. Mormonlar, Salt Lake şehrinden Shafto'yu kovdular. Mormonlar, Salt Lake şehrinden Shafto'yu kovdular. | True Grit-1 | 2010 | |
| but don�t ask me what it was for. | Daha önce kimse sormamıştı. Daha önce hiç sorulmadı. Neden diye sorma. Daha önce hiç sorulmadı. Neden diye sorma. Daha önce hiç sorulmadı. Neden diye sorma. Neden diye sorma. | True Grit-1 | 2010 | |
| Call it a misunderstanding and leave it go at that. | Bir yanlış anlama olduğunu düşünüp kendi hallerine bıraktım. Bir yanlış anlama olduğunu düşündüler ve peşini bıraktılar. Bir yanlış anlamaydı. Unuttum gitti. Bir yanlış anlama olduğunu düşündüler ve peşini bıraktılar. Bir yanlış anlamaydı. Unuttum gitti. Bir yanlış anlama olduğunu düşündüler ve peşini bıraktılar. Bir yanlış anlamaydı. Unuttum gitti. Bir yanlış anlamaydı. Unuttum gitti. | True Grit-1 | 2010 | |
| Well, the big shaggies, | Çinliler’e gelince. Çinliler. Bufalolar! Çinliler. Bufalolar! Çinliler. Bufalolar! Bufalolar! | True Grit-1 | 2010 | |
| about all gone now. | Etrafta pek görünmüyorlar. Hepsi gittiler. Kaybolup gittiler. Hepsi gittiler. Kaybolup gittiler. Hepsi gittiler. Kaybolup gittiler. Kaybolup gittiler. | True Grit-1 | 2010 | |
| Damned shame. | Piyasayı düşürüyorlar. Kahrolası Çinliler. Yazık oldu. Kahrolası Çinliler. Yazık oldu. Kahrolası Çinliler. Yazık oldu. Yazık oldu. | True Grit-1 | 2010 | |
| I would give three dollars right now for a pickled buffalo tongue. | Salamura manda dili için üç dolar verin sizindir. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. | True Grit-1 | 2010 | |
| Why did they hang him so high? | Niye bu kadar yükseğe asmışlar? Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Oh, I do not know. | Bilmiyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Possibly in the belief it would make him more dead. | Muhtemelen inançlarına göre böyle daha da ölü oluyorlar. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. | True Grit-1 | 2010 | |
| I do not know this man. | Bu adamı tanımıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| You hanged him? | Sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? | True Grit-1 | 2010 | |
| Why is he taking the hanged man? | Neden cesedi aldı? Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. | True Grit-1 | 2010 | |
| Did he know him? | Onu tanıyor muymuş? Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. | True Grit-1 | 2010 | |
| He did not. | Tanımıyormuş. | True Grit-1 | 2010 | |
| But it is a dead body. | Ama ölü bir beden sonuçta. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. | True Grit-1 | 2010 | |
| Must be worth something in trade. | Ufak tefek alışverişlerde bir değeri olsa gerek. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. | True Grit-1 | 2010 | |
| Now my second wife, Edna. | İkinci karım, Edna. | True Grit-1 | 2010 | |
| She had taken a notion she wanted me to be a lawyer. | Bir hayali vardı. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. | True Grit-1 | 2010 | |
| Bought a heavy book called "Daniels on Negotiable Instruments" | Kıymetli evraklarla ilgili şu kalın kitaplardan aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. | True Grit-1 | 2010 | |
| Set to make me reading it. | Okumam için ne gerekiyorsa yaptı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. | True Grit-1 | 2010 | |
| Never could get a grip on it. | Bu hevesine bir türlü anlam veremedim. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. | True Grit-1 | 2010 | |
| I was happy enough to set it aside and leave Texas. | Bu isteğini bir kenara atıp Teksas’ı terk ettiğim için üzüntü duymadım. Onu bir kenara koyup Texas'ı terk edecek kadar mutluydum. Onu bir kenara koyup Texas'ı terk edecek kadar mutluydum. Onu bir kenara koyup Texas'ı terk edecek kadar mutluydum. Onu bir kenara koyup Texas'ı terk edecek kadar mutluydum. Onu bir kenara koyup Texas'ı terk edecek kadar mutluydum. Onu bir kenara koyup Texas'ı terk edecek kadar mutluydum. Onu bir kenara koyup Texas'ı terk edecek kadar mutluydum. | True Grit-1 | 2010 | |
| There ain't six trees between here and Canada, Nothing else grows that has stickers on it. | Burayla Kanada arasında altı ağaç yok desem yeridir, bu rahatlıkla anlaşılıyor. Buradan Kanada'ya üzerinde bir şey yetişen 6 ağaç yoktur. Buradan Kanada'ya üzerinde dikenden başka bir şey yetişen 6 ağaç yoktur. Buradan Kanada'ya üzerinde bir şey yetişen 6 ağaç yoktur. Buradan Kanada'ya üzerinde dikenden başka bir şey yetişen 6 ağaç yoktur. Buradan Kanada'ya üzerinde bir şey yetişen 6 ağaç yoktur. Buradan Kanada'ya üzerinde dikenden başka bir şey yetişen 6 ağaç yoktur. Buradan Kanada'ya üzerinde dikenden başka bir şey yetişen 6 ağaç yoktur. | True Grit-1 | 2010 | |
| Ask them... | Sorsan… Onlara sor... Aslında... Onlara sor... Aslında... Onlara sor... Aslında... Aslında... | True Grit-1 | 2010 | |
| I knew it. Knew what? | Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? Biliyordum. Neyi biliyordun? | True Grit-1 | 2010 | |
| We're being followed. | Takip ediliyoruz. Takip edildiğimizi. Takip edildiğimizi. Takip edildiğimizi. Takip edildiğimizi. Takip edildiğimizi. Takip edildiğimizi. Takip edildiğimizi. | True Grit-1 | 2010 | |
| I asked that Injun to signal with a shot if someone was on our trail. | O Kızılderili adamdan, peşimizden gelen biri olursa havaya ateş edip sinyal göndermesini istemiştim. O Kızılderili'ye, birisi peşimizden gelirse ateş ederek uyar dedim. O Kızılderili'ye, birisi peşimizden gelirse ateş ederek uyar dedim. O Kızılderili'ye, birisi peşimizden gelirse ateş ederek uyar dedim. O Kızılderili'ye, birisi peşimizden gelirse ateş ederek uyar dedim. O Kızılderili'ye, birisi peşimizden gelirse ateş ederek uyar dedim. O Kızılderili'ye, birisi peşimizden gelirse ateş ederek uyar dedim. O Kızılderili'ye, birisi peşimizden gelirse ateş ederek uyar dedim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Should we be concerned, Marshal? | Endişelenmemiz gerekir mi Şef? Endişelenmeli miyiz, Marşal? Endişelenmeli miyiz, Şerif? Endişelenmeli miyiz, Marşal? Endişelenmeli miyiz, Şerif? Endişelenmeli miyiz, Marşal? Endişelenmeli miyiz, Şerif? Endişelenmeli miyiz, Şerif? | True Grit-1 | 2010 | |
| Naw, Mr. LeBoeuf is giving us his bird dog. | Yok, Bay LaBoeuf bize misafirliğe geliyor. Hayır, Bay La Boeuf bizi av köpeği niyetine kullanıyor. Hayır, Bay La Boeuf bizi av köpeği niyetine kullanıyor. Hayır, Bay La Boeuf bizi av köpeği niyetine kullanıyor. Hayır, Bay La Boeuf bizi av köpeği niyetine kullanıyor. Hayır, Bay La Boeuf bizi av köpeği niyetine kullanıyor. Hayır, Bay La Boeuf bizi av köpeği niyetine kullanıyor. Hayır, Bay La Boeuf bizi av köpeği niyetine kullanıyor. | True Grit-1 | 2010 | |
| He wants to cut it in, once it flushed his prey. | Avını ürküttüğünü anladı, şimdi bizden medet umuyor. Avını elinden bir kez kaçırınca başka şeyden medet umuyor. Avını elinden bir kez kaçırınca başka şeyden medet umuyor. Avını elinden bir kez kaçırınca başka şeyden medet umuyor. Avını elinden bir kez kaçırınca başka şeyden medet umuyor. Avını elinden bir kez kaçırınca başka şeyden medet umuyor. Avını elinden bir kez kaçırınca başka şeyden medet umuyor. Avını elinden bir kez kaçırınca başka şeyden medet umuyor. | True Grit-1 | 2010 | |
| Perhaps we could double back over our tracks and confuse the trail in a clever way. | Belki başka yöne doğru izler bırakıp zekice onu şaşırtabiliriz. Belki de izimizi kaybettirmek için iki kez üstünden gitmeliyiz. Belki de izimizi kaybettirmek için iki kez üstünden gitmeliyiz. Belki de izimizi kaybettirmek için iki kez üstünden gitmeliyiz. Belki de izimizi kaybettirmek için iki kez üstünden gitmeliyiz. Belki de izimizi kaybettirmek için iki kez üstünden gitmeliyiz. Belki de izimizi kaybettirmek için iki kez üstünden gitmeliyiz. Belki de izimizi kaybettirmek için iki kez üstünden gitmeliyiz. | True Grit-1 | 2010 | |
| No, we will wait right here. | Hayır, tam burada bekleyeceğiz. Hayır, burada bekleyeceğiz. Hayır, burada bekleyeceğiz. Hayır, burada bekleyeceğiz. Hayır, burada bekleyeceğiz. Hayır, burada bekleyeceğiz. Hayır, burada bekleyeceğiz. Hayır, burada bekleyeceğiz. | True Grit-1 | 2010 | |
| Offer our friend a warm hello. | Arkadaşımıza sıcak bir merhaba sunacağız. Arkadaşımıza hoş geldin diyeceğiz. Dostumuza sıcak bir karşılama sunarız. Arkadaşımıza hoş geldin diyeceğiz. Dostumuza sıcak bir karşılama sunarız. Arkadaşımıza hoş geldin diyeceğiz. Dostumuza sıcak bir karşılama sunarız. Dostumuza sıcak bir karşılama sunarız. | True Grit-1 | 2010 | |
| Ask him where he's going. | Nereye gittiğini soracağız. Nereye gittiğini sorarız. Nereye gittiğini soracağız. Nereye gittiğini sorarız. Nereye gittiğini soracağız. Nereye gittiğini sorarız. Nereye gittiğini sorarız. | True Grit-1 | 2010 | |
| You are not LeBoeuf. | Sen LaBoeuf değilsin. Sen La Boeuf değilsin. Sen La Boeuf değilsin. Sen La Boeuf değilsin. Sen La Boeuf değilsin. Sen La Boeuf değilsin. Sen La Boeuf değilsin. Sen La Boeuf değilsin. | True Grit-1 | 2010 | |
| My name is Forster. | Ben Forrester. Benim adım Forrester. Benim adım Forrester. Benim adım Forrester. Benim adım Forrester. Benim adım Forrester. Benim adım Forrester. Benim adım Forrester. | True Grit-1 | 2010 | |
| I practice, | Diş hekimliği üzerine, Ülke çapında... Bölge çapında... Ülke çapında... Bölge çapında... Ülke çapında... Bölge çapında... Bölge çapında... | True Grit-1 | 2010 | |
| dentistry in the Nation. | İhtisas yapıyorum. ...dişçilik yapıyorum. ...dişçilik yapıyorum. ...dişçilik yapıyorum. ...dişçilik yapıyorum. ...dişçilik yapıyorum. ...dişçilik yapıyorum. ...dişçilik yapıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Also veterinary arts. | Veterinerlik üzerine de. Ayrıca veterinerlik de yapıyor... Ayrıca veterinerlik de yapıyor... Ayrıca veterinerlik de yapıyor... Ayrıca veterinerlik de yapıyor... Ayrıca veterinerlik de yapıyor... Ayrıca veterinerlik de yapıyor... Ayrıca veterinerlik de yapıyor... | True Grit-1 | 2010 | |
| And medicine. | Ve tıp. ...ve ilaç hazırlıyorum. ...ve ilaç hazırlıyorum. ...ve ilaç hazırlıyorum. ...ve ilaç hazırlıyorum. ...ve ilaç hazırlıyorum. ...ve ilaç hazırlıyorum. ...ve ilaç hazırlıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| On those humans that will sit still for it. | Sabit duran bedenler üzerinde çalışıyorum. İnsanlar için yatıştırıcılar. Hâlâ burada yaşayan insalar için. İnsanlar için yatıştırıcılar. Hâlâ burada yaşayan insalar için. İnsanlar için yatıştırıcılar. Hâlâ burada yaşayan insalar için. Hâlâ burada yaşayan insalar için. | True Grit-1 | 2010 | |
| You have your work cut out for you there. | Senin için biçilmiş kaftan duruyor orada. Orada senin için uygun bir iş var. Orada senin için uygun bir iş var. Orada senin için uygun bir iş var. Orada senin için uygun bir iş var. Orada senin için uygun bir iş var. Orada senin için uygun bir iş var. Orada senin için uygun bir iş var. | True Grit-1 | 2010 | |
| Traded for him with an Indian who said he came by him honestly. | Bir Kızılderili’den aldım. Onu ölü halde bulduğunu söyledi. Dürüstçe kazandığını söyleyen bir yerliden satın aldım. Dürüstçe kazandığını söyleyen bir yerliden satın aldım. Dürüstçe kazandığını söyleyen bir yerliden satın aldım. Dürüstçe kazandığını söyleyen bir yerliden satın aldım. Dürüstçe kazandığını söyleyen bir yerliden satın aldım. Dürüstçe kazandığını söyleyen bir yerliden satın aldım. Dürüstçe kazandığını söyleyen bir yerliden satın aldım. | True Grit-1 | 2010 | |
| I gave up two dental mirrors and a bottle of expectorant. | Karşılığında dişçilikte kullandığım iki ayna ve bir şişe balgam söktürücü verdim. Karşılığında iki tane diş aynası ve bir şişe balgam söktürücü verdim. Karşılığında iki tane diş aynası ve bir şişe balgam söktürücü verdim. Karşılığında iki tane diş aynası ve bir şişe balgam söktürücü verdim. Karşılığında iki tane diş aynası ve bir şişe balgam söktürücü verdim. Karşılığında iki tane diş aynası ve bir şişe balgam söktürücü verdim. Karşılığında iki tane diş aynası ve bir şişe balgam söktürücü verdim. Karşılığında iki tane diş aynası ve bir şişe balgam söktürücü verdim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Do either of you need | Bunlardan birine ihtiyacınız var mı? İkinizden birinin... İkinizden birinin... İkinizden birinin... İkinizden birinin... İkinizden birinin... İkinizden birinin... İkinizden birinin... | True Grit-1 | 2010 | |
| Medical attention? | Sıhhi müdahale? ...sağlık hizmetine ihtiyacı var mı? ...sağlık hizmetine ihtiyacı var mı? ...sağlık hizmetine ihtiyacı var mı? ...sağlık hizmetine ihtiyacı var mı? ...sağlık hizmetine ihtiyacı var mı? ...sağlık hizmetine ihtiyacı var mı? ...sağlık hizmetine ihtiyacı var mı? | True Grit-1 | 2010 | |
| No! Hey, it's fixing to get cold, | Hayır kalsın. Bizi oyalamazsan üşütmeyiz. Bir şikayetimiz yok. İyice soğudu. Bir şikayetimiz yok. İyice soğudu. Bir şikayetimiz yok. İyice soğudu. Bir şikayetimiz yok. İyice soğudu. Bir şikayetimiz yok. İyice soğudu. İkinizden birinin... Bir şikayetimiz yok. İyice soğudu. Bir şikayetimiz yok. İyice soğudu. | True Grit-1 | 2010 | |
| Do you know of anywhere to take shelter? | Sığınacak bir yer biliyor musun? | True Grit-1 | 2010 | |
| I have my bear skin. | Benim ayı postum var. | True Grit-1 | 2010 | |
| You might want to head over to the Original Greaser Bob�s. | Has Çılgın Bob’a uğramak isteyebilirsiniz. Orijinal Çılgın Bob'a gitmek isteyebilirsiniz. Orijinal Yağcı Bob'a gitmek isteyebilirsiniz. Orijinal Çılgın Bob'a gitmek isteyebilirsiniz. Orijinal Yağcı Bob'a gitmek isteyebilirsiniz. Orijinal Çılgın Bob'a gitmek isteyebilirsiniz. Orijinal Yağcı Bob'a gitmek isteyebilirsiniz. Orijinal Yağcı Bob'a gitmek isteyebilirsiniz. | True Grit-1 | 2010 | |
| He notched a dugout into a hollow along the Carrillon River. | Carolina Nehri kıyısında barınak gibi bir çukur kazmış. Carolina nehri boynunda bir mekanı var. Carrillon nehri boyunda bir mekanı var. Carolina nehri boynunda bir mekanı var. Carrillon nehri boyunda bir mekanı var. Carolina nehri boynunda bir mekanı var. Carrillon nehri boyunda bir mekanı var. Carrillon nehri boyunda bir mekanı var. | True Grit-1 | 2010 | |
| If you ride the river. | Nehir kıyısından giderseniz Nehri takip ederseniz... Nehri takip ederseniz... Nehri takip ederseniz... Nehri takip ederseniz... Nehri takip ederseniz... Nehri takip ederseniz... Nehri takip ederseniz... | True Grit-1 | 2010 | |
| You won't fail to see it. | Görmemeniz imkansız. ...kaçırmazsınız. ...kaçırmazsınız. ...kaçırmazsınız. ...kaçırmazsınız. ...kaçırmazsınız. ...kaçırmazsınız. ...kaçırmazsınız. | True Grit-1 | 2010 | |
| Greaser Bob�Original | Çılgın Bob, has. Çılgın Bob, orijinal. Yağcı Bob, orijinal. Çılgın Bob, orijinal. Yağcı Bob, orijinal. Çılgın Bob, orijinal. Yağcı Bob, orijinal. Yağcı Bob, orijinal. | True Grit-1 | 2010 | |
| Greaser Bob. | Çılgın Bob. Yağcı Bob. Çılgın Bob. Yağcı Bob. Çılgın Bob. Yağcı Bob. Yağcı Bob. | True Grit-1 | 2010 | |
| Is hunting north of the picket wire | Kablo hattının kuzeyinde bir şey yok. Picket Wire'ın kuzeyinde hiçbir şey yok. Picket Wire'ın kuzeyinde avlanır. Picket Wire'ın kuzeyinde hiçbir şey yok. Picket Wire'ın kuzeyinde avlanır. Picket Wire'ın kuzeyinde hiçbir şey yok. Picket Wire'ın kuzeyinde avlanır. Picket Wire'ın kuzeyinde avlanır. | True Grit-1 | 2010 | |
| and would not begrudge its use. | Size orada kalacak yer vermeyebilirler. Sığınmaya da izin vermezler. Sığınmanıza da sesini çıkarmaz. Sığınmaya da izin vermezler. Sığınmanıza da sesini çıkarmaz. Sığınmaya da izin vermezler. Sığınmanıza da sesini çıkarmaz. Sığınmanıza da sesini çıkarmaz. | True Grit-1 | 2010 | |
| Much obliged. Now, I have taken his teeth. | Sağ ol. Dişlerini aldım. Çok teşekkürler. Onun dişlerini söktüm. Çok teşekkürler. Adamın dişlerini söktüm. Çok teşekkürler. Onun dişlerini söktüm. Çok teşekkürler. Adamın dişlerini söktüm. Çok teşekkürler. Onun dişlerini söktüm. Çok teşekkürler. Adamın dişlerini söktüm. Çok teşekkürler. Adamın dişlerini söktüm. | True Grit-1 | 2010 | |
| I will entertain an offer, | Geri kalan için, Ondan geriye kalanlar için... Ondan geriye kalanlar için... Ondan geriye kalanlar için... Ondan geriye kalanlar için... Ondan geriye kalanlar için... Ondan geriye kalanlar için... Ondan geriye kalanlar için... | True Grit-1 | 2010 | |
| for the rest of him. | anlaşma yapabiliriz. ...bir teklif sunabilirim. ...bir teklif sunabilirim. ...bir teklif sunabilirim. ...bir teklif sunabilirim. ...bir teklif sunabilirim. ...bir teklif sunabilirim. ...bir teklif sunabilirim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Take my jacket. | Ceketimi al. | True Grit-1 | 2010 | |
| Creep up onto the roof. | Çatıya çık. Hissettirmeden çatıya yaklaş. Hissettirmeden çatıya yaklaş. Hissettirmeden çatıya yaklaş. Hissettirmeden çatıya yaklaş. Hissettirmeden çatıya yaklaş. Hissettirmeden çatıya yaklaş. Hissettirmeden çatıya yaklaş. | True Grit-1 | 2010 | |
| If they're unfriendly I'll give you a sign to damp the chimney. | Hoş karşılamazlarsa, sana işaret ettiğimde bacayı kapatırsın. Düşmanca davranırlarsa bacayı kapatman için işaret vereceğim. Düşmanca davranırlarsa bacayı kapatman için işaret vereceğim. Düşmanca davranırlarsa bacayı kapatman için işaret vereceğim. Düşmanca davranırlarsa bacayı kapatman için işaret vereceğim. Düşmanca davranırlarsa bacayı kapatman için işaret vereceğim. Düşmanca davranırlarsa bacayı kapatman için işaret vereceğim. Düşmanca davranırlarsa bacayı kapatman için işaret vereceğim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Who is out there? | Kim var orada? | True Grit-1 | 2010 | |
| We're looking for shelter. | Sığınacak yer arıyoruz. Sığınacak bir yer arıyoruz. Sığınacak bir yer arıyoruz. Sığınacak bir yer arıyoruz. Sığınacak bir yer arıyoruz. Sığınacak bir yer arıyoruz. Sığınacak bir yer arıyoruz. Sığınacak bir yer arıyoruz. | True Grit-1 | 2010 | |
| No room for you here! Ride on! | Burada bir şey yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. | True Grit-1 | 2010 | |
| Who all is in there? | Kimsiniz? İçeride kim var? Geliyorum. İçeride kim var? Geliyorum. İçeride kim var? Geliyorum. İçeride kim var? Geliyorum. İçeride kim var? Geliyorum. İçeride kim var? Geliyorum. İçeride kim var? Geliyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| I'm a federal officer. | Ben federal yetkiliyim. Ben federal görevliyim. Kim var orada? Ben federal görevliyim. Kim var orada? Ben federal görevliyim. Kim var orada? Ben federal görevliyim. Kim var orada? Ben federal görevliyim. Kim var orada? Ben federal görevliyim. Kim var orada? Ben federal görevliyim. Kim var orada? | True Grit-1 | 2010 | |
| A Methodist and a son of a bitch! | Ben kimse… orospu çocuğu. | True Grit-1 | 2010 | |
| This is Rooster Cogburn. | Ben Rooster Cogburn. | True Grit-1 | 2010 | |
| Columbus Potter and five other marshals is out here with me. | Columbus Potter ve beş polis şefi daha burada yanımdalar. Yanımda Columbus Potter ve beş Marşal daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Federal Şerif daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Marşal daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Yardımcı Şerif daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Marşal daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Yardımcı Şerif daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Yardımcı Şerif daha var. | True Grit-1 | 2010 | |
| We got a bucket of coal oil. | Bir kova gazyağımız var. | True Grit-1 | 2010 | |
| In one minute we will burn you out from both ends! | Bir dakikada evinizi kül edebiliriz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. | True Grit-1 | 2010 | |
| There's only two of you. | Sadece ki kişisiniz. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. | True Grit-1 | 2010 | |
| People did not give it credence that a young girl could leave home. | İnsanlara genç bir kızın evi terk etmesi pek inandırıcı gelmez. İnsanlar genç bir kızın, kış vakti babasının intikamını almak için... İnsanlar, genç bir kızın babasının intikamını almak için... İnsanlar, genç bir kızın babasının intikamını almak için... İnsanlar, genç bir kızın babasının intikamını almak için... İnsanlar genç bir kızın, kış vakti babasının intikamını almak için... İnsanlar, genç bir kızın babasının intikamını almak için... İnsanlar, genç bir kızın babasının intikamını almak için... | True Grit-2 | 2010 | |
| And go off in the winter time to avenge her father's blood. | Ve bir kış günü babasının kanını yerde bırakmamak için çekip gitmesi. ...evden ayrılabileceğine ihtimal vermezlerdi. ...kış vakti evden ayrılabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmezdi. ... kış vakti evden ayrılabileceğine ihtimal vermezlerdi. ...kış vakti evden ayrılabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmezdi. ...evden ayrılabileceğine ihtimal vermezlerdi. ...kış vakti evden ayrılabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmezdi. ...kış vakti evden ayrılabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmezdi. | True Grit-2 | 2010 | |
| I was just fourteen years of age when a coward by the name of Tom Chaney shot my father down. | Tom Chaney denen ödlek, babamı vurduğunda daha on dört yaşındaydım. Tom Chaney isimli bir korkak babamı vurduğunda daha 14 yaşındaydım. Tom Chaney isimli bir korkak, babamı vurduğunda daha 14 yaşındaydım. Tom Chaney isimli bir korkak babamı vurduğunda daha 14 yaşındaydım. Tom Chaney isimli bir korkak, babamı vurduğunda daha 14 yaşındaydım. Tom Chaney isimli bir korkak babamı vurduğunda daha 14 yaşındaydım. Tom Chaney isimli bir korkak, babamı vurduğunda daha 14 yaşındaydım. Tom Chaney isimli bir korkak, babamı vurduğunda daha 14 yaşındaydım. | True Grit-2 | 2010 | |
| And robbed him of his life, and his horse. | Ondan hayatını çaldı ve atını. Canını, atını ve pantolonun cebinde taşıdığı... Babamı öldürüp, atını ve... Canını, atını ve pantolununun cebinde taşıdığı iki California altınını almış. Babamı öldürüp, atını ve... Canını, atını ve pantolonun cebinde taşıdığı... Babamı öldürüp, atını ve... Babamı öldürüp, atını ve... | True Grit-2 | 2010 |