Search
English Turkish Sentence Translations Page 177214
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| He has, but not me. | O yedi ama ben yemedim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Only you can go then. | O hâlde sadece sen gidebilirsin. O zaman sadece sen gidebilirsin. O zaman sadece sen gidebilirsin. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Humans! Do not listen to his lies. Jump and you will die! | İnsanlar! Onun yalanlarını dinlemeyin. Atlarsanız ölürsünüz! İnsanlar! Onun yalanlarına kanmayın. Atlarsanız, ölürsünüz! İnsanlar! Onun yalanlarına kanmayın. Atlarsanız, ölürsünüz! | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| She's closing the portal! Do you want to go home or not? | Geçiti kapatıyor. Eve gitmek istiyor musun istemiyor musun? Büyük kapıyı kapatıyor! Eve gitmek istiyor musun, istemiyor musun? Büyük kapıyı kapatıyor! Eve gitmek istiyor musun, istemiyor musun? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| EARL: Sook, no! Sookie! | Sook, olamaz! Sookie! Sook, hayır! Sookie! Sook, hayır! Sookie! | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Granddaddy? | Büyük baba? Büyükbaba? Büyükbaba? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| What's wrong? | Ne oldu? Neyin var? Lumiere meyvesinden yedim. Neyin var? Lumiere meyvesinden yedim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| But I had to see you home. | Ama eve döndüğünü görmem gerekliydi. Seni evine bırakmak zorundaydım. Seni evine bırakmak zorundaydım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Your... Your mama and daddy, | Anne baban... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| your granny, are they here? | ...ve büyük annen buradalar mı? ...büyükannen, buradalar mı? ...büyükannen, buradalar mı? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Yes. Come on. | Evet, kalk hadi. Evet. Hadi bakalım. Evet. Hadi bakalım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I never meant to leave you all. | Sizleri bırakmayı hiç istememiştim. Sizi terk etmeyi hiç istememiştim. Bizi terk ettiğine hiç inanmadık. Sizi terk etmeyi hiç istememiştim. Bizi terk ettiğine hiç inanmadık. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| We never believed you abandoned us. | Bizi terk ettiğine inanmadık ki hiç. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| None of us ever stopped loving you. | Hiçbirimiz seni sevmekten vazgeçmedik. Seni sevmekten hiç vazgeçmedik. Bu iyi. Seni sevmekten hiç vazgeçmedik. Bu iyi. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Your gran's gonna give me what for in heaven, I guarantee ya. | Büyük annen cennette bunun hesabını soracaktır ama, orası kesin. Seni temin ederim ki büyük annen bana cenneti yaşatacak. Seni temin ederim ki büyük annen bana cennette soracaktır bunu. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I'm dyin', Pumpkin. | Ölüyorum, güzelim. Ben ölüyorum, Balkabağım. Büyükbaba, hayır. Ben ölüyorum, Balkabağım. Büyükbaba, hayır. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Granddaddy, no. | Büyük baba, hayır. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I can feel it. | Hissediyorum. Hissedebiliyorum. Hissedebiliyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Give this to Jason. | Bunu Jason'a ver. Bunu Jason'a ver. Bir erkek iyi bir saate sahip olmalı. Bunu Jason'a ver. Bir erkek iyi bir saate sahip olmalı. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Man ought to own a good watch. | Bir erkeğin iyi bir saati olmalı. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Now I'm happy. I'm where I belong. | Mutluyum artık. Ait olduğum yerdeyim. Artık mutluyum. Çünkü ait olduğum yerdeyim. Artık mutluyum. Çünkü ait olduğum yerdeyim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| (PAINED) You be good, Sookie. I love you. | Kendine iyi bak, Sookie. Seni seviyorum. Uslu ol, Sookie. Seni seviyorum. Uslu ol, Sookie. Seni seviyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| MAN: Just use the one you got up there right now. | Biraz önce kullandığını dene. Elinde ne varsa onu kullan. Elinde ne varsa onu kullan. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| SOOKIE: What the... | Bu ne be? N'oluyor... N'oluyor... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Sweetheart, where do you think you're goin'? | Güzelim, nereye gidiyorsun sorması ayıp? Tatlım, nereye gittiğini sanıyorsun sen? Tatlım, nereye gittiğini sanıyorsun sen? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| It's my house. | Benim evim burası. Evime. Evime. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Hey, you can't go in there! | İçeri giremezsin! Hey, oraya giremezsin! Hey, oraya giremezsin! | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| SOOKIE: Oh my God. | Aman Tanrım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| SOOKIE: Um, excuse me? | Affedersiniz? Pardon? Pardon? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Honey, if you don't come back out, I'm callin' the police. | Tatlım, eğer dışarı çıkmazsan polisi arayacağım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Do it! Call the cops, 'cause I would love an explanation! | Hiç durma, çağır polisleri. Biri bana olanları açıklarsa çok sevinirim. Ara hadi! Ara polisi, çünkü bir açıklama duymayı çok isterim! Ara hadi! Ara polisi, çünkü bir açıklama duymayı çok isterim! | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| JASON: Hello! | Merhaba! | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Jason? | Jason. Jason? Jason? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Sook, Sookie. | Sook, Sookie. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Look, I can't believe it's you. | Seni gördüğüme inanamıyorum. Sen olduğuna inanamıyorum. Sen olduğuna inanamıyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Jason, why are you dressed like a cop? | Jason, neden polis üniforması giydin? Jason, sen neden polis gibi giyindin? Jason, sen neden polis gibi giyindin? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Jesus Christ, we thought you were dead! We've been lookin' everywhere for you. | Tanrım, seni öldü sandık. Her yerde seni arıyorduk. Yüce İsa! Öldüğünü zannediyorduk. Her yerde seni aradık. Yüce İsa! Öldüğünü zannediyorduk. Her yerde seni aradık. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| We, we figured a vampire must have did it. | Vampirin teki yaptı diye düşündük. Vampirin bir tanesinin yaptığını sandık. Vampirin bir tanesinin yaptığını sandık. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Bill or, or maybe that crazy tall one. | Bill ya da şu deve gibi olan manyağın. Bill ya da şu uzun boylu, çılgın olan. Bill ya da şu uzun boylu, çılgın olan. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Hold on, hold on. Stop a second. | Dur, dur biraz. Bekle, bekle. Bir saniye dur. Bekle, bekle. Bir saniye dur. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| What is today's date? | Bugünün tarihi ne? Bugün günlerden ne? Bugün günlerden ne? Bugün 21 Ekim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Today is uh, October twenty first. | 21 ekim. Bugün 21 Ekim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I've been gone two weeks? | İki haftadır mı yoktum? İki haftadır mı yokum? İki haftadır mı yokum? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Uh, Sook... | Sook... Sook | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| You've been gone twelve and a half months. | 12 ay iki haftadır yoktun. 12 buçuk aydır yoksun. 12 buçuk aydır yoksun. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| SOOKIE: You sold my house? | Evimi mi sattın? Eşyalarının hepsi halen burada. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Now, I packed it, but I didn't get a chance to... | Eşyalarını toparladım fakat onları götürme fırsatı... Evet, gördüm. Eşyalarını toparladım fakat onları götürme fırsatı. Evet, gördüm. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Yeah, I saw. | Evet, belli. En azından atmadım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Well, at least I didn't throw it away. | Sokağa atmadık ya. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Look, Sook, you have been gone for a year, | Sook, bir yıldır ortalıkta yoktun. Bak, Sook, bir seneye yakındır ortalarda yoksun. Bak, Sook, bir seneye yakındır ortalarda yoksun. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| and it killed me even thinkin' about all the people who should still be livin' here, | Onca insanın halen burada yaşıyor olması gerekirken hepsinin yok olup gittiğini... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| and how they're all gone. | ...düşünüyor olmak içimi yiyip bitiriyordu. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I just couldn't take it no more. | Daha fazla katlanamadım. Daha fazla katlanamazdım. Daha fazla katlanamazdım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Who bought the place? | Evi kim aldı? Evi kim satın aldı? Evi kim satın aldı? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Uh, a real estate company with a bunch of initials. | İsmi kısaltmalı bir emlak şirketi. Sektörün ilklerinden bir gayrimenkul şirketi. Adı AIK'di sanırım. Harflerden oluşan bir gayrimenkul şirketi. Adı AIK'di sanırım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| AIK, I think. | AIK'ydi galiba. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Look, they had the cash, they was offerin' more than I was askin', and I just... | Paraları vardı. İstediğimden fazlasını teklif ettiler. Adamların parası vardı, istediğim paradan daha fazlasını teklif ediyorlardı,... Adamların parası vardı, istediğim paradan daha fazlasını teklif ediyorlardı, | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| just wanted to be done with it. | Bu iş artık bitsin istedim. ...tek istediğim bu işin bir an önce bitmesiydi. ...tek istediğim bu işin bir an önce bitmesiydi. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I can't believe you gave up on me. | Benden ümidi kestiğine inanamıyorum. Benden vazgeçtiğine inanamıyorum. Başka bir çarem mi vardı ki? Benden vazgeçtiğine inanamıyorum. Başka bir çarem mi vardı ki? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Sook, you ain't the type to just skip off without tellin' no one. | Sook, sen kimseye söylemeden ortalıktan kaybolacak biri değilsin. Sook, hiç kimseye haber vermeden aniden çekip gidecek bir tip değilsin ki sen. Sook, hiç kimseye haber vermeden aniden çekip gidecek bir tip değilsin ki sen. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Plus, you'd been all mixed up with vampires. Look, we put up fliers, | Hem vampirlerin içine karışmıştın. Hem sen vampirlerle içli dışlıydın. El ilanları dağıttık... Hem sen vampirlerle içli dışlıydın. El ilanları dağıttık... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| we called TV stations, | ...televizyon programlarına bağlandık. Aklına gelebilecek her şeyi denedim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I did everything I could think of. | ...aklına gelebilecek her şeyi yaptık. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| We even made up a website! | İnternet sitesi bile kurduk. Adına web sayfası bile oluşturduk! Adına web sayfası bile oluşturduk! | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| But after you were gone so long... | Yokluğunun ardından uzun süre geçince... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I swear it felt like ten, fifteen minutes at the most! | Yemin ederim, bana on, en fazla 15 dakika gibi geldi. Yeminle sanki 10, çok çok 15 dakikadır yokmuşum gibi hissettirdi! Yeminle sanki 10, en fazla 15 dakikadır yokmuşum gibi hissettirdi! | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| The place where I went, time just works differently. | Gittiğim yerde zaman farklı işliyordu. Gittiğim yerde zaman akışı farklıydı. Gittiğim yerde zaman akışı farklıydı. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I believe you. | İnanıyorum. Sana inanıyorum. Sana inanıyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I do, but Sook, if you start tellin' people that you time traveled | Gerçekten, Sook ama millete zaman yolculuğuyla... Gerçekten, ama Sook, millete zamanda yolculuk yaparak... Gerçekten, ama Sook, millete zamanda yolculuk yaparak... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| to a land full of faeries, | ...periler diyarına gittiğini söylemeye başlarsan, dışlarlar seni. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Where the hell did you get that? | Nereden buldun bunu? Onu nereden buldun? Büyükbaba’yı gördüm. Onu nereden buldun? Büyükbabamızı gördüm. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I saw Granddaddy. | Büyük babamı gördüm. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| He was there. | Oradaydı. Bunu senin almanı istiyordu. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| He wanted you to have it. | Senin almanı istedi. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| He swore he'd only been there a few hours. | Sadece birkaç saat durduğuna yemin etti. Sadece birkaç saattir orada olduğuna yemin etti. Sadece birkaç saattir orada olduğuna yemin etti. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Jason, he looked just like we remember him. | Jason, onu nasıl hatırlıyorsak öyleydi. Jason, tıpkı onu hatırladığımız gibi görünüyordu. Jason, tıpkı onu hatırladığımız gibi görünüyordu. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Time stands still there, and no one knows it. | Orada zaman akmıyor ama kimse bunun farkında değil. Orada zaman ilerlemiyor ve bundan kimsenin haberi yok. Orada zaman ilerlemiyor ve bundan kimsenin haberi yok. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| It's how I lost a year of my life, and Granddaddy lost twenty. | Bu yüzden ben bir yılımı büyük babam da 20 yılını kaybetti. Ömrümün bir yılını, Büyükbaba'da 20 yılını böyle kaybetti işte. Ömrümün bir yılını, Büyükbaba'da 20 yılını böyle kaybetti işte. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| But where, where is he? | Peki o nerede? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Well, you didn't leave him there, did you? | Yoksa onu orada mı bıraktın? Onu orada bırakmadın değil mi? Jason, o öldü. Üzgünüm. Onu orada bırakmadın değil mi? Jason, o öldü. Üzgünüm. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Jason, he's gone. I'm sorry. | Jason, öldü o. Üzgünüm. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Like, he wanted you to have that watch so that | Bu saati senin almanı istiyordu böylece... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| you'd always know that he never meant to leave you. | ...seni asla terk etmek istemediğini her zaman bilecektin. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| What time you got? | Saat kaç? Saatin kaç? 18:35. Saat kaç? 18:35. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| 6:35. | 18.35. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Which means... | Bu demek oluyor ki... Bu demek oluyor ki | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| My God. | Aman Tanrım. Tanrım. Sookie! Tanrım. Sookie! | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Sookie! | Sookie. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Forgive me. I know I'm not welcome. | Bağışla beni, istenmediğimi biliyorum. Affet beni. İstenmediğimi biliyorum. Affet beni. İstenmediğimi biliyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I have not felt your presence for over a year. | Bir yıldan fazla bir süre varlığına dair bir şey hissetmedim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Well, I'm fine. | İyiyim ben. Ben iyiyim. Claudine ile mi birlikteydin? Ben iyiyim. Claudine ile mi birlikteydin? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| It's none of your business where I go or what I do. | Nereye gidip ne yaptığım seni ilgilendirmez. Nereye gittiğim yahut ne yaptığım seni ilgilendirmez. Nereye gittiğim yahut ne yaptığım seni ilgilendirmez. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Sookie, for over twelve months I was so empty. | Sookie, sensiz beyhude geçti 12 ay. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| It was as if... | Sanki... Sanki | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I thought you had died. | Senin öldüğünü sanıyordum. Ben ölmediğini biliyordum ama. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Well, I knew you weren't dead. | Ben ölmediğini biliyordum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Eric, not now. | Eric, şimdi olmaz. Umudumu hiç kaybetmedim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I never lost hope. | Umudumu hiç yitirmedim. Fangtasia'da yapacak işin yok muydu? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Don't you have an obligation at Fangtasia? | Fangtasia'da bir işin yok mu senin? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I don't think so. I believe you do. | Hiç sanmam. Kesin öyledir. | True Blood She's Not There-1 | 2011 |