• en flag English
    • tr flag Turkish

Search

English Turkish Sentence Translations Page 172977

English Turkish Film Name Film Year Details
You could have written for the show, Gösterin için yazabilirsin. Bir şov programında yazabilirdin. Gösterin için yazabilirsin. The Trip-2 2010 info-icon
'cause it's so up there with the best stuff. Çünkü oraya en iyi şeylerle çıkılır. Çünkü orada her şey yüksek standartta ve en iyi kalitede. çünkü oraya en iyi şeylerle çıkılır. The Trip-2 2010 info-icon
I've love to quote your own stuff back at you, Senin sözlerini sana öylemek isterdim... Senin kendi repliklerinden alıntı yapmayı çok isterdim Senin sözlerini sana öylemek isterdim. The Trip-2 2010 info-icon
but I just don't know any. ...ama hiç bilmiyorum. Ama hiç bir tanesini bilmiyorum. ama hiç bilmiyorum. The Trip-2 2010 info-icon
Odd, 'cause you were executive producer on a lot of it. Tuhaf, çünkü sen bunun üzerinde çalışan bir yapımcısın. Tuhaf, çünkü sen çoğu kısmında idari yapımcıydın. Tuhaf, 'çünkü sen bunun üzerinde çalışan bir yapımcısın. The Trip-2 2010 info-icon
And I still don't know any. Ve hâlâ hiç birini bilmiyorum. Ve ben hâlâ bir tane bile bilmiyorum. Ve hâlâ hiç birini bilmiyorum. The Trip-2 2010 info-icon
You never were that attentive at work, were you? İşinde hiç özenli değildin, değil mi? İşinde hiçbir zaman özenli değildin, değil mi? İşinde hiç özenli değildin öyle miydin? The Trip-2 2010 info-icon
So this is it, just kind of, you know... Yani, bu bildiğin gibi. Bu yalnızca, bir tür, bilirsin... Yani,bu bildiğin gibi. The Trip-2 2010 info-icon
Nice. Yeah, it's whatever. Harika. Evet, bu neyse. Hoş. Evet, her neyse. Harika. Evet,bu herneyse. The Trip-2 2010 info-icon
It's creamy. Kremsi. Kaymak gibi. Kremsi. The Trip-2 2010 info-icon
You like cream, then you'll be happy. Kremaya seviyorsun, yani mutlu olacaksın. Kaymak seviyorsan, memnun kalacaksındır. Kremaya seviyorsun, yani mutlu olacaksın. The Trip-2 2010 info-icon
I guess just a little seating area there Burada küçük bir oturma yeri var diye tahmin ediyorum... Sanırım yalnızca ufacık bir oturma kısmı... Burada küçük bir oturma yeri tahmin ediyorum. The Trip-2 2010 info-icon
and a bathroom. ...ve bir banyo. Ve tuvaleti var. ve bir banyo. The Trip-2 2010 info-icon
Wow. It's very nice. Vaay. Çok güzel. Vay. Çok hoş be. Wow. Çok güzel. The Trip-2 2010 info-icon
Don't know why I'm telling you. Sana neden söylediğimi bilmiyorum. Sana ne diye söylediğimi bilmiyorum. Sana neden söylediğimi bilmiyorum. The Trip-2 2010 info-icon
Petit four. Why are they called petit fours? Petit dört, Pedit dörtleri nasıl adlandırıyorlar? 4 Küçükler. Neden Dört tane Küçük diyorlar buna? Petit dört Pedit dörtleri nasıl adlandırıyorlar? The Trip-2 2010 info-icon
Little oven. "Four" is French for "oven." Küçük fırın. Dört Fransızca'da fırın. Mini fırın. Fıransızca'da dört fırın anlamına geliyor. Küçük fırın. Dört Fransızca'da fırın. The Trip-2 2010 info-icon
Ah. Ah. Ha. Ah. The Trip-2 2010 info-icon
Yolanda, did... have we met before? Yolanda, önceden tanışmışlığımız var mı? Yolanda, biz... Biz daha önceden tanışmış mıydık? Yolanda, önceden tanışmışlığımız var mı? The Trip-2 2010 info-icon
Yes, we have. Evet tanışıyoruz. Evet, tanışmıştık. Evet tanışıyoruz. The Trip-2 2010 info-icon
It was five years ago. Beş yıl önceydi. Beş sene önceydi. Beş yıl önceydi. The Trip-2 2010 info-icon
It was a photo shoot for Time Out. rTime Out için fotoğraf çekimiydi. Time Out dergisi fotoğraf çekimlerinde. rTime Out için fotoğraf çekimiydi. The Trip-2 2010 info-icon
Right, and did we do something afterwards? Tamam, sonra bir şeyler yaptık mı? Doğru, peki daha sonrasında bir takım şeyler yaptık mı beraber? Tamam,sonra bir şeyler yaptık mı? The Trip-2 2010 info-icon
Yes, we did. Okay. Evet yaptık. Anladım. Evet, yaptık. Pekala. Evet yaptık. Anladım. The Trip-2 2010 info-icon
You don't remember? No, I do remember. Hatırlamıyor musun? Yok hatırlıyorum. Hatırlamıyor musun? Hayır, hatırlıyorum. Hatırlamıyor musun? Yok hatırlıyorum. The Trip-2 2010 info-icon
How are you? I'm okay. I'm fine, yeah. Nasılsın? İyiyim, iyiyim. Nasılsın? İyiyim, iyi. Evet... Nasılsın? İyiyim,iyiyim. The Trip-2 2010 info-icon
Good. Yeah. Güzel. Tamam. Güzel. Evet. Güzel. Tamam. The Trip-2 2010 info-icon
Listen, I think I'm gonna have a line. Dinle, ben bir şeyler yapmak istiyorum? Dinle, sanırım biraz uçacağım. Dinle,ben bir şeyler yapmak istiyorum? The Trip-2 2010 info-icon
Coke? Yeah. Kola? Evet. Kokain? Evet. Cola? Evet. The Trip-2 2010 info-icon
No. No. No. Hayır. Hayır. Hayır Hayır. Hayır. Hayır. Hayır.Hayır.Hayır The Trip-2 2010 info-icon
Do you mind if I do? Oh, no. Yapmamı ister misin? Hayır. Ben içersem sıkıntı olur mu? Oh, hayır. Yapmamı ister misin? Hayır. The Trip-2 2010 info-icon
There's a bathroom there with lots of marble, so... Orada bir banyo var yani... Orda bir sürü mermerli banyo var, o yüzden... Orada bir banyo var yani... The Trip-2 2010 info-icon
Okay. All right. Thank you. Pekâlâ, tamam teşekkür ederim. Tamam. Pekâla. Sağ ol. Pekâlâ tamam teşekkür ederim. The Trip-2 2010 info-icon
So they're picking clothes. Kıyafet seçiyordur. Kıyafetleri seçiyorlar, işte. Kıyafet seçiyordur. The Trip-2 2010 info-icon
He's probably wearing the crampons now. Muhtemelen şuan kramponlarını giyiyordur. Şimdi kesin kramponlarını giyiyordur. Muhtemelen şuan kramponlarını giyiyordur. The Trip-2 2010 info-icon
He's up the side of the wardrobe. Gardıropun yanında. Gardrobun karşısında dikilmiştir. Gardırop'un yanında. The Trip-2 2010 info-icon
What do you think? What do you think? Ne düşünüyorsun? Ne düşünüyorsun? Nasıl olmuş? Nasıl olmuş? Ne düşünüyorsun? Ne düşünüyorsun? The Trip-2 2010 info-icon
Does this look good? Bu iyi görünüyor mu? Kıyak duruyor mu? Bu iyi görünüyor mu? The Trip-2 2010 info-icon
Like Tom Cruise in Mission: Impossible II. Tıp kı Mission:Impossible II'deki Tom Cruise gibi Tıpkı Görevimiz Tehlike 2'deki Tom Cruise gibi olmuşsun maşallah. Tıp kı Mission:Impossible II'deki Tom Cruise gibi The Trip-2 2010 info-icon
Yolanda? Mm hmm? Yolanda? Mm hmm? Yolanda? Yolanda? Mm hmm? The Trip-2 2010 info-icon
I mean, this is kind of, sort of, you know, outdoorsy. Demek istediğim bu bir tür açıkhavamsı anlıyor musun? Bak, buna, yani açık hava kıyafeti aslında bir bakıma. Demek istediğim bu bir tür açıkhavamsı anlıyor musun? The Trip-2 2010 info-icon
Bit of the Shackleton... Birazcık Shackleton... Shackleton tarzı biraz da... Birazcık Shackleton... The Trip-2 2010 info-icon
It's a bit too bright. Biraz da çok parlak. Bayağı da parlak. Biraz da çok parlak. The Trip-2 2010 info-icon
Well, this is what I would wear if I was, Pekâlâ, gerçekten dışarıda yürüseydim... Şey bu gerçekten de dışarıda yürüyüşe çıksaydım Pekâlâ bu eğer gerçekten dışarıda yürüseydim, The Trip-2 2010 info-icon
you know, genuinely out walking. ...giyeceğim şey bu olurdu. giyeceğim türde bir şey olurdu. giyeceğim şey olurdu. The Trip-2 2010 info-icon
The red's just for safety reasons, really. Kırmızı sadece, güvenli nedenlerden gerçekten... Kırmızı renk yalnızca güvenlik için, gerçekten. Kırmızı sadece,güvenli nedenlerden gerçekten.. The Trip-2 2010 info-icon
I've got darker stuff. That's fine. Daha koyu kıyafetlerim var. Güzel. Daha koyu kıyafetlerim de var. Sorun değil. Daha koyu kıyafetlerim var. Güzel. The Trip-2 2010 info-icon
Okay. You sure you don't want one? Tamam. Bir tane istemediğine emin misin? Tamam. Bir tane istemediğin konusunda kararlı mısın? Tamam. Bir tane istemediğine emin misin? The Trip-2 2010 info-icon
Uh... no? Hayır? Ah... Hayır? Hayır? The Trip-2 2010 info-icon
No. Hayır? Hayır. Hayır? The Trip-2 2010 info-icon
Reminds me of the kind of place where, Burası bana şeyi.. Burası bir tür ''Uğultulu Tepeler''i Burası bana bir tür The Trip-2 2010 info-icon
like, Wuthering Heights... Wuthering Heights'ı hatırlattı. anımsattı bana. Wuthering Heights...'ı hatırlattı. The Trip-2 2010 info-icon
Oh, Wuthering Heights. Yeah. Oh, Wuthering Heights. Evet. Ah, Uğultulu Tepeler. Evet. Oh, Wuthering Heights. Evet. The Trip-2 2010 info-icon
No, that's not far from here. Oh, really? Buraya çok uzak değil. Gerçekten mi? Hayır, buradan fazla uzak değil. Oh, sahi mi? Buraya çok uzak değil. Gerçekten mi? The Trip-2 2010 info-icon
Yeah, it's the Yorkshire Moors. Evet. Şu Yorkshire Moors... Hı hıh, Şurası Yorkshire Moors. Evet, Şu Yorkshire Moors. The Trip-2 2010 info-icon
That's... yeah. A place called Howarth. ...Howarth diye adlandırılan yer. Evet, Howarth adında bir yer. Howarth diye adlandırılan yer. The Trip-2 2010 info-icon
Oh, okay. Peki. Oh, anladım. Peki. The Trip-2 2010 info-icon
Wuthering Heights. Wuthering Heights. Uğultulu Tepeler. Wuthering Heights. The Trip-2 2010 info-icon
So do you think I could play Heathcliff? Heathcliff'i oynayabileceğimi düşünüyor musun? Eee, Heatchliff'i oynayabileceğimi düşünüyor musun? Heathcliff'i oynayabileceğimi düşünüyor musun? The Trip-2 2010 info-icon
Definitely. Kesinlikle. Elbette. Kesinlikle. The Trip-2 2010 info-icon
I'd have to me more, like... Kendimi daha fazla şey olarak görmek isterdim. Kendimi biraz daha... Kendimi daha fazla şey olarak görmek isterdim,... The Trip-2 2010 info-icon
I'd like to play... Oynamak isterdim. The Trip-2 2010 info-icon
I think he's, you know, he's interesting. Bence çok ilginç. Bence o, bilirsin çok sıradışı birisi. Bence o çok ilginç The Trip-2 2010 info-icon
Very interesting. Çok ilginç. Oldukça! Çok ilginç. The Trip-2 2010 info-icon
Kind of cruel. Mm hmm. Zalim. Mm hmm. Bir bakıma gaddar Mm hmm. Bir tür zalim. Mm hmm. The Trip-2 2010 info-icon
Cruel, but, I don't know, compelling, I guess, is... Zalim, fakat,bilmiyorum. zorlayıcı, düşünüyorum da... Gaddar, ama ne bileyim, zorlu, galiba... Zalim, fakat,bilmiyorum. zorlayıcı, Tahmin ediyorum ki.. The Trip-2 2010 info-icon
There is something very attractive about him. Onunla ilgili bir şeyler cezbedici. Onda şeytan tüyü var resmen. Onun hakkında bir şeyler cezbedici. The Trip-2 2010 info-icon
Think I'm a little old to play him, but I'd like to. Onu oynamak için çok yaşlı olduğumu düşünüyorum ama isterim. Sanırım onu oynamak için biraz yaşlıyım, fakat yine de istiyorum. Onu oynamak için çok yaşlı olduğumu düşünüyorum ama isterim. The Trip-2 2010 info-icon
Are you sad not to be in the picture? O karede olmadığın için üzgün müsün? Filmde oynamadığın için üzgün müsün? O karede olmadığın için üzgün müsün? The Trip-2 2010 info-icon
I'm a tiny bit hurt that he didn't want me to, Beni istemediği için nebze kadar incinmedim. Beni istemediği için birazcık da olsa üzülmedim Beni istemediği için nebze kadar incinmedim. The Trip-2 2010 info-icon
but I'm only saying that because it's you. Fakat, diyorum ki, ben senin... fakat yalnızca senin yüzünden olduğunu söylüyorum. fakat,sadece söylüyorum ki bu senin.. The Trip-2 2010 info-icon
I'm not at a level that any human could notice. Her insanın fark edebileceği bir seviyede değilim. The Trip-2 2010 info-icon
Only dogs could detect my hurt. Sadece köpekler yaramı anlar. Yalnıca köpekler acılarımı hissedebilirler. sadece köpekler yaramı anlar. The Trip-2 2010 info-icon
Dogs and me. Köpekler ve ben. The Trip-2 2010 info-icon
Yes, and you're not a... Ve bir köpek değilsin... Ve evet, tabi sen köpek... Ve bir köpek değilsin... The Trip-2 2010 info-icon
[as Grant] If you were a dog, Eğer bir köpek olsaydın... Bir köpek olsaydın, Eğer bir köpek olsaydın, The Trip-2 2010 info-icon
then I should be very happy for you to... ...senin sepetime kıvrılmanı... tanrım, hasırımın üzerine kıvrılıp kemiğimi kemirdiğin... Senin sepetime kıvrılmanı, The Trip-2 2010 info-icon
gosh, to curl up in my basket ...kemiklerimi çiğnemeni... için senin adına kemiklerimi çiğnemeni The Trip-2 2010 info-icon
and chew my bone. ...isterdim. sevinirdim. isterdim. The Trip-2 2010 info-icon
[normal voice] That sounds... Yeah, sorry. Şey gibi. Üzgünüm. Kulağa şey geliyor... Evet, üzgünüm. Şey gibi. Üzgünüm. The Trip-2 2010 info-icon
It's all right. Sorun değil. Önemli değil. Sorun değil. The Trip-2 2010 info-icon
What's that? Bu da ne? O da ne? Bu da ne? The Trip-2 2010 info-icon
Sorry, that's... Can I take this? Pardon, bunu açabilir miyim? Pardon, bu... Telefona bakabilir miyim? Pardon, bunu açabilir miyim? The Trip-2 2010 info-icon
It's my American agent. Sure. Amerikalı temsilcim. Tabi. Amerikalı temsilcim. Elbette. Amerikalı temsilcim. Tabi. The Trip-2 2010 info-icon
Hello. Merhaba. Alo. Merhaba. The Trip-2 2010 info-icon
Steve Coogan. Hey, man. Steve Coogan. Selam adamım. Steve Coogan. Selam, adamım. Steve Coogan. Selam adamım,. The Trip-2 2010 info-icon
Matt, how are you doing? I'm doing good. Matt, nasılsın? İyiyim. Nasılsın Matt? İyidir. Matt, nasılsın? İyiyim. The Trip-2 2010 info-icon
What's the weather like in Steve Coogan land? Hava nasıl Steve Coogan arazisinde? Havalar nasıl Steve Coogan topraklarında? Hava nasıl? Steve Coogan arazisinde The Trip-2 2010 info-icon
It's frigging cold. Dondurucu soğuk. Buz gibi! Dondurucu soğuk. The Trip-2 2010 info-icon
Well, it's hot in Hollywood. I'll tell you that. Peki, Hollywood'da sıcak. Sana şunu diyeceğim. Şey, Hollywood'da havalar sıcak. Bu kadarını diyebilirim. Peki, Hollywood'da sıcak.. Sana şunu diyeceğim. The Trip-2 2010 info-icon
I wish I was. I know the weather is. Keşke ben olsam. Biliyorum hava... Keşke ben de sıcak olsaydım. Biliyorum, hava da... Keşke ben olsam. Biliyorum hava. The Trip-2 2010 info-icon
Cut to the chase. Cut to the chase. Saadete gel. Saadete gel. Sadede gelelim. Sadede gelelim. Saadete gel. Saadete gel. The Trip-2 2010 info-icon
You have got co lead in a drama series. Dizilerde yardımcı yönetmensin. Bir TV dizisinde yardımcı oyunculuk rolü kaptın. Dizilerde yardımcı yönetmensin. The Trip-2 2010 info-icon
It's called... let me give you the info here. Sana buradan bilgi vereyim. Adı da şey, dur şimdi söyleyeceğim. Sana buradan bilgi vereyim. The Trip-2 2010 info-icon
It's called... Şöyle adlandırılıyor. Şey... Şöyle adlandırılıyor. The Trip-2 2010 info-icon
Yeah, it's called Pathological. Evet Patojik böyle adlandırılıyor. Evet adı da Pathological. Evet Patojik böyle adlandırılıyor. The Trip-2 2010 info-icon
Okay, you play a pathologist. Tamam, bir patolojisti oynuyorsun. Evet, bir patolojisti oynuyorsun. Tamam,bir patolojisti oynuyorsun. The Trip-2 2010 info-icon
If it goes, it's seven years. Tutarsa, yedi yıl. Eğer tutarsa, yedi yıl devam eder. Tutarsa,yedi yıl. The Trip-2 2010 info-icon
If it goes, you're a household name. Tutarsa, her gün kullanılan bir isimsin. Eğer tutarsa, herkesin dilindeki isim sen olursun. Tutarsa, Her gün kullanılan bir isimsin. The Trip-2 2010 info-icon
I think the pork belly made me a little... Bence domuz göbeği beni biraz... Sanırım yediğim pork belly (domuz etinden yapılan yemek) beni... Bence domuz göbeği beni biraz.. The Trip-2 2010 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 172972
  • 172973
  • 172974
  • 172975
  • 172976
  • 172977
  • 172978
  • 172979
  • 172980
  • 172981
  • …
  • »
  • »»
Restricted Mode:   
  • Contribute
  • About Us
  • Disclaimer
  • Contact