Search
English Turkish Sentence Translations Page 169817
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Obviously, I am torn. | Çok açık ki mazlum taraf benim. Açık ki, aşık olan benim. | The Romantics-1 | 2010 | |
| And as your friend, I do want what is best for you. | Ve arkadaşın olarak senin için en iyiyi istiyorum. Bir arkadaşın olarak, senin için en iyisini istiyorum. | The Romantics-1 | 2010 | |
| But I can't keep putting you ahead of me forever. | Ama seni her daim kendimden önce düşünemem. Ama her zaman seni kendimden önce tutamam. | The Romantics-1 | 2010 | |
| My God, you're delusional. You actually believe you're entitled to my fiance! | Tanrım, hayal görüyorsun. Gerçekten de nişanlımın seni sevdiğine inanıyorsun. Aman Tanrım. Hayal görüyorsun. Nişanlımın seni istediğini sanıyorsun! | The Romantics-1 | 2010 | |
| This is not a difficult or complicated situation, Laura. | Zor yahut karmaşık bir durum değil bu Laura. Karmaşık ya da zor bir durum değil bu, Laura. | The Romantics-1 | 2010 | |
| This is very simple. I won and you're jealous. | Çok basit. Ben kazandım ve sen kıskandın. Gayet basit. Ben kazandım ve sen kıskanıyorsun. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Jealous? | Kıskandım? Kıskanmak mı? | The Romantics-1 | 2010 | |
| Your groom is in love with another woman. | Damadın bir başkasına aşık. Evleneceğin adam bir başkasına aşık. | The Romantics-1 | 2010 | |
| He asked me to marry him. | Bana, onunla evlenmek isteyip istemediğimi sordu. Bana evlenme teklif etti. | The Romantics-1 | 2010 | |
| All this is... | Tüm bunlar... Tüm bu olanlar... | The Romantics-1 | 2010 | |
| ...certainly tragic. | ...kesinlikle trajik. ...kesinlikle çok acıklı. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Debatably interesting, but it really doesn't matter anymore, | İlginçliği tartışılabilir ama artık umurumda bile değil, İlginç olduğu şüpheli, ama artık hiç bir önemi yok, | The Romantics-1 | 2010 | |
| because he's marrying me in ten minutes. | ...çünkü 10 dakika içinde benle evlenecek. ...çünkü on dakika sonra benimle evlenecek. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Li, he cheated on you. | Li, seni aldattı. Li, o seni aldattı. | The Romantics-1 | 2010 | |
| You did. | Sen aldattın. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Oh, my God! Can I move yet? | Aman Allah'ım! Artık gidebilir miyim? Tanrım! Gidebilir miyim artık? | The Romantics-1 | 2010 | |
| I was out of line. | Haddimi aşmıştım. Sınırımı aştım. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Yeah, you were. | Evet öyle. Evet, öyle. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Maybe I do need that ankle bracelet. | Belki de o ayak bileği kelepçesi lazımdır bana. Belki de bana ayak kelepçesi lazımdı. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Seriously. I'm really sorry. | Cidden. Çok üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Thank you. | Önemli değil. Sağ ol. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Love is like the ocean. Vast, seemingly endless. | Aşk okyanus gibidir. Engin, sanki sonsuza uzanırcasına. "Aşk bir okyanus gibidir. Sonsuza uzanır gibi engin. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Rocky, at times. Peaceful, at others. | Zamana karşı gaddar; diğerlerine karşı anlayışlıdır. Bazen hissiz. Diğer zamanlarda huzurlu. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Daunting for all its unexplored depths, | Ürkütücü onca derinliği, Keşfedilmemiş derinliği ürkütür, | The Romantics-1 | 2010 | |
| but a constant source of wonder and amazement. | ...ama her daim merak ve şaşkınlık kaynağıdır. ...ama kalıcı bir merak ve şaşkınlık kaynağıdır." | The Romantics-1 | 2010 | |
| Tom and Lila have written their own vows, | Tom ve Lila, varlıklarının ifadesiyle... Tom ve Lila kendi yaratıcı ifadeleriyle, | The Romantics-1 | 2010 | |
| in an expression of their creativity. | ...kendi yeminlerini ettiler. ...kendi yeminlerini yazdılar. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Lila, when I... | Lila, ben... | The Romantics-1 | 2010 | |
| Lila... When I look at you... | Lila... sana baktığımda, Lila... Sana baktığım zaman... | The Romantics-1 | 2010 | |
| ...l'm speechless. | ...kelimeler boğazıma düğümleniyor. ...boğazım düğümleniyor. | The Romantics-1 | 2010 | |
| I literally have nothing to say. | Kelimenin tam anlamıyla söyleyecek söz bulamıyorum. Söyleyecek söz bulamıyorum. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Did you feel that? | Sen de hissettin mi? Ne? Hayır hissetmedim. Hissettin mi? | The Romantics-1 | 2010 | |
| What? No, I didn't. | Neyi? Hayır, hissetmedim. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Lila, words fail the depth and complexity of my feelings for you. | Lila, kelimeler duygularımın derinliğini ve karmaşıklığını ifade etmekte başarısız oluyor. Lila, kelimeler duygularımın ne kadar derin ve karmaşık olduğunu anlatmakta... | The Romantics-1 | 2010 | |
| I need canons of literature, | Düzinelerce ansiklopedi, ...kifayetsiz kalıyor. Edebi eserlere, | The Romantics-1 | 2010 | |
| unwritten books, an entirely new language. | ...yazılmamış kitap ve tümüyle yeni bir lisana ihtiyacım var. ...yazılmamış kitaplara, yeni bir dile ihtiyacım var. | The Romantics-1 | 2010 | |
| But the thing is, without words, I have nothing. | Ama önemli olan, kelimeler olmadan ben bir hiçim. Esas olan, kelimeler olmadan, hiç bir şeyim yok. | The Romantics-1 | 2010 | |
| I have nothing. | Hiçbir şeyim yok. Hiç bir şeyim yok. | The Romantics-1 | 2010 | |
| You know, I... If I... | Biliyorsun, Ben... Eğer ben... | The Romantics-1 | 2010 | |
| Maybe I should say it for you. | Belki senin adına ben söylemeliyim. Belki de senin adına ben söylemeliyim. | The Romantics-1 | 2010 | |
| Get the dress! | Elbiseyi al! Gelinliği tut! | The Romantics-1 | 2010 | |
| Trip... no, no. It's okay, I got it. | Trip... hayır, hayır. Sorun değil, hallediyorum. Trip... Hayır, hayır. Tamam, sorun yok. | The Romantics-2 | 2010 | |
| All right, all right, all right, we'll have enough time tonight... | Pekâlâ, pekâlâ. Bu gece düğün öncesi yemekte... Pekâlâ, pekâlâ, bu akşam prova yemeğinde... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...to kiss your butt at the rehearsal dinner. | ...yalakalık yapacak bolca zamanımız olacak. ...kıçını öpmek için yeterli vaktimiz var. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Hey, you okay? | Baksana, sen iyi misin? Sen iyi misin? | The Romantics-2 | 2010 | |
| I'm gonna say to Lila, "It's your last chance to have Pete". | Lila'ya, "Pete'i kapmak için son şansın" diyeceğim. Lila'ya "Pete'i almak için son şansın. " diyeceğim. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Wow. Okay, you guys don't get it. That's cool. | Sizler anlayamadınız. Sorun değil. Tamam, siz tam anlayamadınız. Sorun yok. | The Romantics-2 | 2010 | |
| All right. We will do one walk through... | Pekâlâ. Bir tane... Pekâlâ. Düğün alayında sadece... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...of the wedding procession. Nice bow tie. | ...evlilik geçit töreni yapacağız. Şık papyon. ... bir sefer yürünecek. Güzel papyon. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Okay... Wait, what's happening? | Tamam... Dur, neler oluyor? Tamam... Bir dakika, neler oluyor? | The Romantics-2 | 2010 | |
| You should just have a "bring your own bottle"... | Herkese "kendi içkinizi getirin" demeliydin... Bence "İçkinizi kendiniz getirin"... | The Romantics-2 | 2010 | |
| Okay, maybe funny is the wrong word, but... strange. It's... | Tamam, "komik" yanlış bir kelime belki ama... "tuhaf". Bu... Tamam, komik yanlış kelime... garip. | The Romantics-2 | 2010 | |
| I said, "Tommy boy, you're one lucky son of a bitch!". | ...ona, "Tommy, şanslı hergelenin tekisin" demiştim. ...ona dedim ki; "Tommy evlat, seni şanslı piç!" | The Romantics-2 | 2010 | |
| attraction is a very important ingredient in any relationship". | ...hangi ilişkide olursa olsun çekicilik önemli bir bileşen." ...cazibe, ilişkinin en önemli unsurlarındandır". dedim. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Sure, folks can talk all they want about love and loyalty... | Tabii ki, dostlar aşk ve sadakat üzerine konuşabilirler, Tabi, insanlar aşk, sadakat ve diğer zırvalar hakkında... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...and all that other shit, but the important thing is... | ...ve harici şeyler üzerine ama asıl önemli olan şey... ...her şeyi konuşurlar, ama önemli olan... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...if she doesn't make your wiener hard... | ...sosisini sertleştirmiyorsa... ...kız senin sosisini sertleştirebiliyor mu... | The Romantics-2 | 2010 | |
| If you're a chick, you've spent your life fighting the urge... | Kızsanız, hayatınızı, onu uykuda öldürme... Eğer bir kızsanız, tüm hayatınızı onu uykusunda öldürmemek için... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...to kill her in her sleep. | ...hayali kurarak, ...kendinizi tutmakla harcarsınız. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Wait... do Irish people... | Bir dakika... İrlandalılar... Dur bir dakika... İrlandalılar... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...celebrate Christmas or Hanukkah? | ...Noel mi Işık Bayramı mı kutluyor? ...yıIbaşı ya da Hanukkah kutlar mıydı? | The Romantics-2 | 2010 | |
| "The lovely Lila sat on a wall... | "Sevimli Lila duvara oturdu, Sevimli Lila duvarda oturuyordu... | The Romantics-2 | 2010 | |
| When she saw Tom McDevon, her heart had a fall. | ...Tom McDevon'ı gördüğünde kalbi oracıkta durdu. ...Tom McDevon'u görünce kalbi durdu. | The Romantics-2 | 2010 | |
| He rode in on his horse and picked up the pieces... | Atına bindi ve aksamı topladı, Atına bindi ve parçaları topladı... | The Romantics-2 | 2010 | |
| But I don't think enough is said... | Ama ben hâlen Tom'un ne kadar kibar ve cömert bir... Tom'un ne kadar kibar... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...about what a truly kind and generous man Tom really is. | ...erkek olduğunun yeteri kadar söylenmediği kanısındayım. ...ve alçakgönüllü olduğunu söylesem azdır. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Many of you may not know this, but I was only point two seconds... | Birçoğunuzun bundan haber olmayabilir ama kurbağalamada... Bunu pek çoğunuz bilmez, ama sadece kurbağalama yüzüşte... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...behind Tom McDevon in the breast stroke, | ...Tom McDevon'un sadece 0.2 saniye gerisindeydim, ...Tom McDevon'ın sadece 0.2 saniye gerisindeydim. | The Romantics-2 | 2010 | |
| So I was like, "Jake, where's Tom?". He's like, "I don't know". | Ben derdim, "Jake, Tom nerede?". O, "Bilmiyorum". Ben şöyle dedim, "Jake, Tom nerede?". O da şöyle dedi, "Bilmiyorum". | The Romantics-2 | 2010 | |
| And I was like, "Pete, where's Tom?". He's like, "I don't know". | Gene ben, "Pete, Tom nerede?", o, "Bilmiyorum" derdi. Sonra şöyle dedim, "Pete, Tom nerede?". O da şöyle dedi, "Bilmiyorum". | The Romantics-2 | 2010 | |
| I love that one, so... But, okay, so one more... | Buna bayılırım, bu yüzden... Ama, tamam, bir tane daha... Bunu da seviyorum... Tamam, bir tane daha var... | The Romantics-2 | 2010 | |
| And, I said, "Yes". And she goes, "Well, didn't you bring your makeup?". | Ve, ben dedim ki, "Evet". Sonra o da dedi ki, "Makyajsız mı geldin?". Ben de, "Evet" dedim. Sonra o dedi, "Makyaj malzemelerini getirmedin mi?". | The Romantics-2 | 2010 | |
| but we realized that our differences... | ...ama farklılıklarımızı biliyorduk ve... ...ama bizi güçIü yapan şeyin... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...made us stronger, you know? We... | ...bizi güçlü kılacak olan da buydu. Bilirsiniz. Biz... ...farklılıklarımız olduğunu anladık? | The Romantics-2 | 2010 | |
| Our friends got the nickname, "The Romantics". | Arkadaşlarımız da "Romantikler" takma adını aldı. Onlar da bize, "Romantikler" dediler. | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...they fall back in love and this happens over and over again... | ...tekrar aşık olur ve bunlar sürekli olur, tekrar tekrar... ...tekrar aşık olurlar, tekrar vazgeçerler... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...for the rest of their lives. | ...ta ki hayatlarının sonuna dek. ...hayatlarını sonuna bu kadar böyle gider. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Remind the others, okay? Okay. | Diğerlerine de hatırlat tamam mı? Tamam. Ötekilere de hatırlat, tamam mı? Tamam. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Okay, yeah, yeah. That's right. | Tamam, evet, evet. Haklısınız. Evet, evet. Haklısın. | The Romantics-2 | 2010 | |
| It's okay. It was necessary. | Önemli değil. Böyle olması gerekiyordu. Sorun değil. Gerek yok. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Okay, okay, okay, okay! | Tamam, tamam! Pekâlâ, pekâlâ! | The Romantics-2 | 2010 | |
| Okay, okay. I say we vote on... | Pekâlâ, pekâlâ. Derim ki oylayalım. Tamam, tamam. Bence bu akşam... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...who had the best toast of the night. | Akşamın en iyi konuşması kimin? ...en iyi konuşmayı kim yaptı oylamalıyız. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Are you scared of Augusta? No, I was just having too much fun... | Augusta'dan mı korktun? Hayır, sadece sizleri... Augusta'dan mı korktun? Hayır, Sizin kendi kendinizi... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...watching you guys make asses of yourself. | ...seyretmek çok daha eğlenceliydi. ...göt edişinizi izlerken çok eğleniyordum. | The Romantics-2 | 2010 | |
| All right! I'll give a speech. Okay... | Pekâlâ. Konuşacağım. Tamam. Pekâlâ! Konuşacağım. Tamam... | The Romantics-2 | 2010 | |
| Right here. Okay... All right. | Tamam. İstediğiniz gibi. İşte burası. Tamam. | The Romantics-2 | 2010 | |
| As I gaze at this assembly of friends and family... | Bir araya gelmiş bu arkadaşlara ve aileye baktığımda, Bu aile ve arkadaş topluluğuna bir göz attığım zaman... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...on this momentous occasion, only one thing comes to mind... | ...bu önemli anda, aklıma tek bir şey geliyor... ...şu anki durumda aklıma sadece tek bir şey geliyor... | The Romantics-2 | 2010 | |
| Okay, okay, okay... Let me start this again. | Tamam, tamam. Tekrar başlayayım. Tamam, tamam. Baştan başIıyorum. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Weesie? The way you were walking across... | Weesie? Provada, çimlerin... Weesie mi? Prova öncesi şu çimlerde... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...the grass before the rehearsal. It was beautiful. | ...üzerindeki yürüyüşün. Çok güzeldi. ...koşturman çok güzeldi. | The Romantics-2 | 2010 | |
| A search party dinner party. Okay. | Arama partisi, yemek partisi. Tamam. Yemekli davet. Tamam. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Okay, so, wait. If you were Tom, where would you be? | Pekâlâ, bekle. Tom olsaydın, nerede olurdun? Tamam, dur. Eğer Tom olsaydın, nereye giderdin? | The Romantics-2 | 2010 | |
| Okay, yeah, but after you do your crunches. | Tamam, peki mekikten sonra. Çapkınlık yaptıktan sonra? | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...I'd probably be in Lila's bed. | ...muhtemelen Lila'nın yatağında olurdum. | The Romantics-2 | 2010 | |
| I thought you were really good in it. I... You had a really funny line... | Bence oldukça iyiydin. Ben... Sarışın olarak ölmemek... Bence gayet iyisin bu işte. Sarışınlardan beklemeyen... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...about not wanting to die a blond. That was good. | ...hakkındaki diyaloğun bence çok eğlenceliydi. Çok iyiydi. ...eğlenceli bir tavrın var. Bu güzel. | The Romantics-2 | 2010 | |
| Hey, you ever think there was something odd about the way... | Baksana, sence de Lila ile Tom'un çıkmaya başlamalarında... Lila ve Tom'un çıkmaya başlama sebeplerinin biraz garip olduğunu... | The Romantics-2 | 2010 | |
| ...Lila and Tom started dating? | ...bir gariplik yok muydu? ...hiç düşünmüş müydün? | The Romantics-2 | 2010 |