• en flag English
    • tr flag Turkish

Search

English Turkish Sentence Translations Page 169476

English Turkish Film Name Film Year Details
I'm sorry, the trip didn't work. Üzgünüm, yolculuk başarılı geçmedi. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Lizzie, that ain't what we sent you for. Jimmy, please. Lizzie, seni bunu için göndermedik. Jimmy, lütfen. The Rainmaker-1 1956 info-icon
She's right. That's what we sent her for. Nothing come of it. Doğru söylüyor. Bunun için gönderdik. Bir sonuç çıkmadı. The Rainmaker-1 1956 info-icon
What I want to know is why did nothing come of it? Bilmek istediğim, neden bir sonuç çıkmadı? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Let it alone, Noah. No, Pop, an investment's an investment. Yeter, Noah. Hayır, Baba, yatırım yatırımdır. The Rainmaker-1 1956 info-icon
If we put money in a heifer and she don't turn out, we got to ask questions. Para bağladığın düve iş görmezse, soru sormak hakkımızdır. Bir düve’ye para bağlar da o dişi iş görmezse, soru sormak hakkımızdır. The Rainmaker-1 1956 info-icon
That's very well put, Noah. What happened in Sweet River, Lizzie? Çok uygun anlattın, Noah. Sweet River’de ne oldu, Lizzie? The Rainmaker-1 1956 info-icon
That's the awful thing. Bu berbat bir şey. Bu berbat birşey. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Just nothing at all. Bir şey olmadı işte. The Rainmaker-1 1956 info-icon
What did you do? Where'd you go? Ne yaptın? Nereye gittin? The Rainmaker-1 1956 info-icon
The first three or four days I was there, I stayed in my room, mostly. İlk üç dört gün genelde odamdan dışarı çıkmadım. İlk üç dört gün oradayken genelde odamda kaldım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Why'd you do that? Niye böyle yaptın ki? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Because I was embarrassed. Embarrassed about what? Utandım da ondan. Neden utandın? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Noah, use your head. I knew what I was there for... Yapma, Noah. Neden oradaydım biliyordum. Tüm aile de biliyordu. Noah, aklını kullan. Neden orada olduğumu biliyordum... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and that whole family knew it, too. Tüm aile de bunu biliyordu. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I couldn't stand the way they were looking me over. Beni baştan aşağı süzmelerine katlanamıyordum. The Rainmaker-1 1956 info-icon
So I'd go downstairs for my meals, and then I'd rush right back to my room. Onun için yemeğe iniyordum, sonra hemen odama geri dönüyordum. Onun için yemeğe aşağı iniyordum, sonra hemen odama geri dönüyordum. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I packed, unpacked, washed my hair a dozen times... Eşyamı topladım, boşalttım, saçımı defalarca yıkadım... The Rainmaker-1 1956 info-icon
read the Sears Roebuck Catalog from cover to cover. Sears Roebuck Katalog’unu baştan sonuna okudum. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Finally, I said to myself, "Lizzie Curry, snap out of this." Sonunda, dedim ki kendime, "Lizzie Curry, kendine gel. " Sonunda, dedim ki kendime, "Lizzie Curry, kendine gel." The Rainmaker-1 1956 info-icon
It was a Saturday night and they were all going to the rodeo dance. Bir cumartesi gecesiydi, onlar da Rodeo dansına gidiyorlardı. The Rainmaker-1 1956 info-icon
So I got myself all decked out in my highest heels and my lowest cut dress... Ben de en yüksek topuklu iskarpinlerimle, yırtmacı en derin elbisemi giydim... Ben de en yüksek topuklu iskarpinlerimle, dekoltesi en derin elbisemi giydim... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and I walked down to that supper table... Aşağı indim, masaya oturdum... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and those boys looked at me as if I was stark naked. ...oğlanlar bana çırılçıplakmışım gibi bakmazlar mı? ...oğlanlar bana çırılçıplakmışım gibi bakmazlar mı? The Rainmaker-1 1956 info-icon
For the longest while, there wasn't a sound except Uncle Ned slopping his soup. Bir an, Ned amcanın çorbasını höpürdeterek içmesi dışında ses çıkmadı. Bir müddet, Ned amcanın çorbasını höpürdeterek içmesi dışında ses çıkmadı. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And then suddenly, like a gunshot, I heard Ned Jr. Say: Sonra birden, Küçük Ned patladı: Sonra birden, Ned Jr patladı: The Rainmaker-1 1956 info-icon
"Lizzie, how much do you weigh?" "Lizzie, kaç kilosun?" The Rainmaker-1 1956 info-icon
What did you say to that? Ne cevap verdin? The Rainmaker-1 1956 info-icon
I said I weight 119 pounds, my teeth are all my own... Dedim ki, 60 kiloyum, tüm dişler benim ve 17 karış boyundayım. Dedim ki, 60 kiloyum, tüm dişler benim ve... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and I stand 17 hands high. ...17 karış boyundayım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
That wasn't very smart of you. He was just trying to open the conversation. Pek yerinde konuşmamışsın. Bir konu açmaya çalışıyormuş. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Well, I guess I closed it. Eh, ben de kapatmış oldum, herhalde. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And then about 10 minutes later... Ve 10 dakika kadar sonra, küçük Pete aceleyle yemeğe indi. Ve 10 dakika kadar sonra... The Rainmaker-1 1956 info-icon
little Pete came hurrying in to the supper table. ...küçük Pete aceleyle yemeğe indi. The Rainmaker-1 1956 info-icon
He was carrying a geography book, and he said: Elinde Coğrafya kitabı vardı, dedi ki: The Rainmaker-1 1956 info-icon
"Hey, Pop, where's Madagascar?" "Hey, Pop, Madagaskar nerededir?" "Hey, Pop, Madagascar nerededir?" The Rainmaker-1 1956 info-icon
Well, everybody ventured an opinion and they were all dead wrong. Eh, herkes bir fikir beyan etti, hepsi de yalan yanlıştı. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And suddenly I heard myself say: Ansızın şunları dediğimi duydum: The Rainmaker-1 1956 info-icon
"It's an island in the Indian Ocean off the coast of Africa... "Afrika sahili açığında, Hint Okyanusunda, Mozambik’in de tam karşısında bir adadır. " "Afrikanın sahili açığında, Hint Okyanusunda bir adadır... The Rainmaker-1 1956 info-icon
"right opposite Mozambique." ..."Mozambik’in de tam karşısında." The Rainmaker-1 1956 info-icon
Can I help it if I was good in geography? Coğrafyam kuvvetliyse ne yapayım? The Rainmaker-1 1956 info-icon
What happened? Ne oldu sonra? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Nothing. Not a doggone thing. Hiç. Hiç bir şey olmadı. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And then I heard Ned Jr.'s voice: Sonra Küçük Ned'in sesini duydum: Sonra Ned Jr.'un sesini duydum: The Rainmaker-1 1956 info-icon
"Lizzie, you fixing to be a schoolmarm?" "Lizzie, sen 'örtmen' hanım olmayı mı aklına koydun?" "Lizzie, sen (örtmen) hanım olmayı mı aklına koydun ?" The Rainmaker-1 1956 info-icon
Oh, no. Oh, yes. Yapma! Yaptı bile! Yapma. Yaptı bile. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Well, from that time on, I knew it was no go... Ondan sonra anladım ki, bu iş olmayacak. Rodeo dansına da gitmedim. İşte ondan sonra anladım ki, bu iş olmayacak... The Rainmaker-1 1956 info-icon
so I didn't go to the rodeo dance. Rodeo dansına da gitmedim. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I stayed home and made up poems about what was on sale at Sears, Roebuck. Evde kalıp, Sears'ta satılan mallar için bir şiir düzdüm. Evde kalıp, Sears, Roebuck’ta satılan mallar için şiir düzdüm. The Rainmaker-1 1956 info-icon
You and little Pete, huh? Yeah, me and little Pete. Küçük Pete ile beraber ha? Evet, ben ve küçük Pete. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And you know the funniest thing. En hoşu da ne biliyor musunuz? The Rainmaker-1 1956 info-icon
The day I left Sweet River, little Pete was crying... Sweet River’dan ayrıldığım gün, küçük Pete ağlıyordu... Sweet River’dan ayrıldığım gün, küçük Pete ağlıyordu ve... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and he said to me: Bana dedi ki: The Rainmaker-1 1956 info-icon
"Lizzie, you're the beautifulest girl I ever saw." "Lizzie, sen gördüğüm kızların en güzelisin. " "Lizzie, sen gördüğüm kızların en güzelisin." The Rainmaker-1 1956 info-icon
And he's right, you are. Haklıdır da. Öylesin. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Yeah, I'm beautiful to you, and I'm beautiful to Pete. Evet, size güzel görünüyorum, Pete’e de öyle. The Rainmaker-1 1956 info-icon
But I'm plain to the big brothers. Because you didn't show yourself right. Ama ağabeylerine göre öyle değil! Gayret etmemişin de ondan. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I tried, Pop. I tried. No, you didn't. You hid behind your books. Denedim, Baba. Denedim. Hayır, kitapların arkasına saklandın. Denedim, Baba. Denedim. Hayır, yapmadın. Kitapların arkasına saklandın. The Rainmaker-1 1956 info-icon
You hid behind your eyeglasses that you don't even wear no more. Gözlüklerinin arkasına saklandın. Zaten artık takmıyorsun bile. The Rainmaker-1 1956 info-icon
You're afraid of being beautiful. Güzel olmaktan korkuyorsun. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I'm afraid to think I am, and I know I'm not. Böyle düşünmekten korkuyorum; Güzel olmadığımı biliyorum çünkü. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I let you all down. I'm sorry. Hepinizi hayal kırıklığına uğrattım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
You didn't do anything of the kind, Lizzie. Hiç de öyle bir şey yapmadın, Lizzie. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Not a sign of a cloud. Bir bulut bile yok! Bir bulut bile yok. The Rainmaker-1 1956 info-icon
No rain tomorrow. Yarın da yağmur yağmaz. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I guess I'll go to bed. Goodnight, Noah. Ben yatayım bari. İyi geceler, Noah. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Me, too. Goodnight, Jimmy. Ben de yatayım. İyi geceler, Jimmy. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Well, I think I'll go to bed, too. Yeah. Eh, ben de yatayım. Tamam. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Welcome home, Lizzie. Thank you, Pop. Evine hoş geldin, Lizzie. Sağ ol, Baba. Evine hoş geldin, Lizzie. Sağol, Baba. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Look at them cattle. Şu sığırlara bak. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Down and out. Yere yıkılmış, bitmişler. The Rainmaker-1 1956 info-icon
That makes 12 steers we lost out here. Bunlarla tam 12 sığır kaybetmiş olduk. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And 62 in the gully. Yeah. Çukurda da 62 tane gitti. Ya! Çukurda da 62 tane gitti. Ya. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And nothing we can do about it. Elimizden bir şey gelmiyor. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Howdy. Selâm. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Need any help? Who are you? Yardıma ihtiyacınız var mı? Kimsiniz? The Rainmaker-1 1956 info-icon
My name's Starbuck. Starbuck's the name. İsmim Starbuck. Starbuck’dır adım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
What can we do for you? That's the wrong question, mister. Ne istiyorsunuz? Yanlış soru bayım. Size ne yapabiliriz? Soru yanlış bayım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
The question is, what can I do for you? Soru şu olmalı; ben sizin için ne yapabilirim? Soru şu olmalı, ben sizin için ne yapabilirim? The Rainmaker-1 1956 info-icon
I don't remember we called for anybody to do anything. Kimseyi bir şey yapması için çağırmamıştık. Kimseyi bir şey yapması için çağırdığımızı hatırlamıyorum. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Well, you should have, mister. You sure should have. Çağırmalıydınız, bayım. Mutlaka çağırmalıydınız. Eh, çağırmalıydınız, mister. Mutlaka çağırmalıydınız. The Rainmaker-1 1956 info-icon
What are you going to do about them cattle? Şu sığırlar için ne yapabilirsiniz ki? The Rainmaker-1 1956 info-icon
If there's something we could do, you think we wouldn't do it? Yapabileceğimiz bir şey olsaydı, biz yapmaz mıydık? Yapabileceğimiz bir şey olsaydı, biz yapmaz mıydık ? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Well, maybe you can't. Vallaha, belki de yapamazdınız. Valla, belki de yapamazdınız. The Rainmaker-1 1956 info-icon
You can, I suppose. Maybe. Siz yaparsınız, öyle mi? Belki de. The Rainmaker-1 1956 info-icon
What's your game, mister? Dümeniniz ne bayım? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Well, I can see you're not ready for help. Not yet. Giddyup. Görüyorum ki henüz yardım almaya hazır değilsiniz. Deh! The Rainmaker-1 1956 info-icon
Hey, wait a minute. Later, boy. Maybe I'll see you later. Hey, dur biraz. Sonra, evlât. Belki sonra görüşürüz. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Morning, Noah, Pop, Jim. Good morning, Lizzie. Günaydın, Noah, Pop, Jim. Günaydın, Lizzie. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Morning, honey. Morning, Lizzie. Günaydın, hayatım. Günaydın, Lizzie. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Sure is good to be home again. Yuvaya dönmek iyi geldi. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Yeah, just what the boys were saying. Evet, çocuklar da böyle diyor. The Rainmaker-1 1956 info-icon
"Sure is good to have Lizzie home again." Yeah. "Lizzie’ nin yuvaya dönmesi iyi geldi. " Evet. "Lizzie’ nin yuvaya dönmesi iyi geldi." Evet. The Rainmaker-1 1956 info-icon
So they don't have to eat my cooking. Pişirdiğim yemeklerden kurtuldular. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I didn't say that, Pop. I like the way you cook. Öyle demedim, Baba. Pişirdiklerini beğeniyordum. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Everything sloshed on nice and greasy. Yağlı, mağlı, hepsi ayni tabakta. The Rainmaker-1 1956 info-icon
How do you want your eggs, Jim? Any old way. Yumurtalar nasıl olsun, Jim? Fark etmez. Yumurtalar nasıl olsun, Jim? Farketmez. The Rainmaker-1 1956 info-icon
How many? Five or six will do. Kaç tane? Beş altı tane yeter. The Rainmaker-1 1956 info-icon
He ain't so hungry today. Bugün o kadar aç değilmiş! Bugün o kadar aç değilmiş. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I dreamed we had a rain, a great big rain. Rüyamda yağmur yağdığını gördüm. Hem de bolca yağmur. The Rainmaker-1 1956 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 169471
  • 169472
  • 169473
  • 169474
  • 169475
  • 169476
  • 169477
  • 169478
  • 169479
  • 169480
  • …
  • »
  • »»
Restricted Mode:   
  • Contribute
  • About Us
  • Disclaimer
  • Contact