Search
English Turkish Sentence Translations Page 157808
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| The only thing I can tell you | Söyleyebileceğim tek şey... | Swindled-1 | 2004 | |
| is don't trust anybody. | hiç kimseye güvenme. | Swindled-1 | 2004 | |
| If everything stays as it is, you needn't worry. | Eğer hiç aksilik yoksa, işte o zaman endişelenmelisin. | Swindled-1 | 2004 | |
| But be very careful | Eğer Federico ona tekrar güvenmeye başlarsa, | Swindled-1 | 2004 | |
| if Federico starts to trust her again. | aman dikkatli ol. | Swindled-1 | 2004 | |
| Is that how you greet me after not seeing me for a month? | Bir ay sonra beni böyle mi karşılıyorsun? | Swindled-1 | 2004 | |
| We agreed you wouldn't come, | Anlaşmıştık, gelmeyecektin, | Swindled-1 | 2004 | |
| that you'd wait in Buenos Aires until it was over. | her şey yoluna girene kadar Buenos Aires'de beklemeliydin. | Swindled-1 | 2004 | |
| I had to come. | Gelmem gerekti. | Swindled-1 | 2004 | |
| Your presence here could endanger our plan. | Burada olman planımızı tehlikeye atabilir. | Swindled-1 | 2004 | |
| For them, you're dying. | Senin ölmek üzere olduğunu sanıyorlar. | Swindled-1 | 2004 | |
| Darling, I'm the one who lost everything | Hayatım, herşeyini kaybeden kişi benim | Swindled-1 | 2004 | |
| and my wife is risking her life with criminals for me. | ve karım, benim için hayatını tehlikeye atıyor. | Swindled-1 | 2004 | |
| The least I could do was be at your side. | En azından yanında olmam gerekliydi. | Swindled-1 | 2004 | |
| Otherwise, I'd have felt like a coward. | Aksi taktirde, kendimi ödlek gibi hissediyorum. | Swindled-1 | 2004 | |
| No, Ernesto, we'll do things the way I said! | Hayır Ernesto, benim dediğim gibi halledeceğiz! | Swindled-1 | 2004 | |
| Everything was fine, but something had changed. | Herşey yolundaydı, ancak değişen şeyler de vardı. | Swindled-1 | 2004 | |
| It was Federico. | Değişen Federico'ydu. | Swindled-1 | 2004 | |
| He became surly and distrustful, even of me, | Aşırı sinirli ve şüpheli olamaya başladı, benden bile, | Swindled-1 | 2004 | |
| and he was nearly always in a bad mood. | ve neredeyse her zaman negatif bir tutumu vardı. | Swindled-1 | 2004 | |
| Everything annoyed him. | Herşeyden rahatsız oluyordu. | Swindled-1 | 2004 | |
| He had to know everything we were doing. | Her hareketimizden haberdar olmak istiyordu. | Swindled-1 | 2004 | |
| On top of that, Gypsy had cleaned me out. | Bunların üstüne, bir de Çingene tarafından soyuldum. | Swindled-1 | 2004 | |
| What annoyed me was the gesture | Asıl sinirlendiğim şey, | Swindled-1 | 2004 | |
| because I hadn't paid for any of the stuff he took. | götürdüğü eşyaların parasını ödememiştim bile. | Swindled-1 | 2004 | |
| Tomorrow was the day. | Ertesi gün Büyük Gün'dü. | Swindled-1 | 2004 | |
| I would be Luis Onieva, Federico's informer. | Federico'nun muhbiri Luis Onieva olacaktım. | Swindled-1 | 2004 | |
| The role meant I was the axis of the farce. | Benim bu işteki rolüm saçmalığın daniskası oldu. | Swindled-1 | 2004 | |
| There are 5,000 hectares, | 5,000 hektarlık arazi, | Swindled-1 | 2004 | |
| in an area of Guadalajara crossed by a tributary of the Ebro | Guadalajara'da, Ebro nehir tarafından ikiye ayrılan, | Swindled-1 | 2004 | |
| and near the town of Brihuega. | ve Brihuega kasabası yakınında. | Swindled-1 | 2004 | |
| A North American company | Bir Kuzey Amerika şirketi... | Swindled-1 | 2004 | |
| is going to offer 700 million to the owner | arsa sahibine 700 milyon önermek üzere, | Swindled-1 | 2004 | |
| in order to build a theme park there. | arazide bir park inşa etmek istiyorlar. | Swindled-1 | 2004 | |
| What company is it? | Hangi şirketmiş bu? | Swindled-1 | 2004 | |
| The Disney group. | Disney Grubu. | Swindled-1 | 2004 | |
| How much should we offer for the land? | Arsaya ne kadar önereceğiz? | Swindled-1 | 2004 | |
| I reckon 800 million should be enough. | Sanırım 800 milyon yeterli olacaktır. | Swindled-1 | 2004 | |
| that amount is larger than the one we originally talked about. | ilk konuştuğumuz miktarın hayli üstünde. | Swindled-1 | 2004 | |
| At present, I don't have enough money to cover my share. | Bu şartlarda, işteki hisseme yetecek para bulamam. | Swindled-1 | 2004 | |
| Does that mean you're out? | Bu, ayrılmak istediğin anlamına mı geliyor? | Swindled-1 | 2004 | |
| I'm afraid so, although I regret it. | Malesef öyle, üzüntümü de belirtmek isterim. | Swindled-1 | 2004 | |
| According to our deal, I can reclaim the money I've deposited. | Anlaşmamıza göre, depozitomu geri alma hakkım var. | Swindled-1 | 2004 | |
| That is so, and I'll keep my word. | Evet öyle, ve sözümün eriyimdir. | Swindled-1 | 2004 | |
| I'll pay you the 30 million. | 30 milyonunu ödeyeceğim. | Swindled-1 | 2004 | |
| I'll give you a check now. No, don't bother. | Çekini yazıyım. Lütfen, zahmet etme. | Swindled-1 | 2004 | |
| Federico had become a real bastard | Federico gerçek bir piç olup çıkmıştı, | Swindled-1 | 2004 | |
| but he was still the best. He got rid of the old man | ama hala en iyisi de oydu. İhtiyarı başından savdı... | Swindled-1 | 2004 | |
| and gained ground with the sucker. | ve enayinin güvenini bir kez daha kazandı. | Swindled-1 | 2004 | |
| As one of you is pulling out, | Aranızdan bir kişi ayrıldığına göre, | Swindled-1 | 2004 | |
| I suggest that I come in and take the judge's place. | Hakim'in yerini almak için size bir teklif sunuyorum. | Swindled-1 | 2004 | |
| I won't object if the vote is unanimous. | Oybirliği olursa, ben varım. | Swindled-1 | 2004 | |
| For me, there's no problem. | Bence olur. | Swindled-1 | 2004 | |
| Nor for me. | Bana da uyar. | Swindled-1 | 2004 | |
| I agree, provided you pay your share or return the money | Sana ödediğimiz parayı geri verirsen, veya payına düşen miktarı | Swindled-1 | 2004 | |
| we've paid you already. Not a chance. | ödersen kabul ederim. Yapmayın. | Swindled-1 | 2004 | |
| That we let you in on the scheme and pay for you? | Seni aramıza alacağız, bir de sana para ödeyeceğiz öyle mi? | Swindled-1 | 2004 | |
| This is my offer. | Benim teklifim bu. | Swindled-1 | 2004 | |
| I join the group without changing our agreement. | Anlaşmamızda hiç bir değişiklik yapmadan, işe katılacağım. | Swindled-1 | 2004 | |
| Information for money. | Para karşılığı bilgi alacaksınız. | Swindled-1 | 2004 | |
| That complicates things | Bu, işleri zora sokuyor, | Swindled-1 | 2004 | |
| but there's no time to change. | ama zamanımız da kalmadı. | Swindled-1 | 2004 | |
| I accept if you all agree. | Kabu ediyorsanız ben varım. | Swindled-1 | 2004 | |
| I think I should get something for leaving early. | Yarın yola çıkmak için bir miktar para vermelisiniz. | Swindled-1 | 2004 | |
| You know, life is very tough | Bildiğin gibi, ağzından laf kaçırabilecek | Swindled-1 | 2004 | |
| for an old man who might say more than he should. | bir ihtiyar için hayat çok badireli olabilir. | Swindled-1 | 2004 | |
| I'm sorry, judge. | Kusura bakma Hakim. | Swindled-1 | 2004 | |
| If anyone else has doubts, back out now | Aranızda şüpheli varsa, hemen işten ayrılsın, | Swindled-1 | 2004 | |
| or else he can't do it. At least with all he put in. | yoksa sonuna kadar beraberiz. | Swindled-1 | 2004 | |
| Who owns the land? | Arsanın sahibi kim? | Swindled-1 | 2004 | |
| I'll tell you that at the moment | Diğer 50 milyonu da ödediğinizde... | Swindled-1 | 2004 | |
| you each pay me another 50 million. | bu bilgiyi elde edeceksiniz. | Swindled-1 | 2004 | |
| In two days. | İki gün zamanınız var. | Swindled-1 | 2004 | |
| Federico knows my account. | Banka hesap numaram Federico'da var. | Swindled-1 | 2004 | |
| Absolutely not! | İmkanı yok! | Swindled-1 | 2004 | |
| I refuse! It's an outrage! | Reddediyorum! Bu yaptığın zorbalık! | Swindled-1 | 2004 | |
| What a nerve! | Çok yüzsüzsün! | Swindled-1 | 2004 | |
| We kept bleeding the sucker. | Enayimiz kan kaybediyordu. | Swindled-1 | 2004 | |
| His protests didn't matter. We had to squeeze him dry. | İtirazı çok önemli değildi. Onu iliğine kadar sömürecektik. | Swindled-1 | 2004 | |
| The more money he put in, the greedier he'd get. | Hırsı yüzünden, istediğimiz parayı ortaya koyacağına emindik. | Swindled-1 | 2004 | |
| On nights like this, it should be forbidden to worry. | Bu gibi gecelerde, endişelenmek yasaklanmalı. | Swindled-1 | 2004 | |
| With a toy like that, | Öyle bir oyuncağım olsa, | Swindled-1 | 2004 | |
| I wouldn't worry too much. | ben de çok kaygılanmazdım. | Swindled-1 | 2004 | |
| You never know what can happen to a woman. | Bir kadının başına her an her şey gelebilir. | Swindled-1 | 2004 | |
| I'm prudent, but not so stupid as to have it loaded. | Tedbirliyim evet, ama dolu şarjörle dolaşacak kadar aptal da değilim. | Swindled-1 | 2004 | |
| I'm getting so old. | Yaşlanıyorum. | Swindled-1 | 2004 | |
| I can't remember the last time I drove a man home. | En son ne zaman bir erkeği evine bıraktığımı hatırlayamıyorum bile. | Swindled-1 | 2004 | |
| What's wrong with not being young? | Genç olmamanın nesi var ki? | Swindled-1 | 2004 | |
| Are you always so charming to the girls who see you home? | Seni evine bırakan bütün bayanları böyle cezbeder misin? | Swindled-1 | 2004 | |
| I mean that you're a very beautiful woman, | Aslında sen çok hoş bir bayansın, | Swindled-1 | 2004 | |
| undoubtedly more so than 10 years ago. | kuşkusuz 10 yıl önce daha da çekiciydin. | Swindled-1 | 2004 | |
| Give me a break. | Başlama. | Swindled-1 | 2004 | |
| I can imagine how Federico felt when you left him. | Federico'yu terkettiğinde, onun neler hishissettiğini anlayabiliyorum. | Swindled-1 | 2004 | |
| There's nothing between Federico and me. That's over. | Federico'yla aramda bir şey yok. Her şey bitti. | Swindled-1 | 2004 | |
| In case that was making you get out of the car. | Yani arabadan çıkıyorsun. | Swindled-1 | 2004 | |
| What a looker. You like them a bit older now. | Ne hoş karıydı o. Demek artık yetişkinlere takılıyorsun. | Swindled-1 | 2004 | |
| Waiting for you, of course. You changed the lock. | Seni bekliyordum tabiki. Kilidi değiştirmişsin. | Swindled-1 | 2004 | |
| I don't want you to rip me off again. | Kendimi tekrar soydurmayacağım. | Swindled-1 | 2004 | |
| That was just a loan. We're friends, aren't we? | Onları ödünç almıştım. Hala dostuz, değil mi? | Swindled-1 | 2004 | |
| Driver, the Ministry of Public Works. | Şöför, Bayındırlık Bakanlığı'na. | Swindled-1 | 2004 |