Search
English Turkish Sentence Translations Page 156679
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Do you live with your parents? No, they're divorced. | Ailenle beraber mi yaşıyorsun? Hayır, boşandılar. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I've never seen my mum, and my dad's with another woman. | Annemi hiç görmedim, babam ise başka bir kadınla beraber. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| He gives me money to stay out of the way. I'd like to do the same to him. | İşine karışmamam için bana para verir. Ben de ona aynısını yapmak isterdim. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Where do you and Gruffman live? With an old hag... lady. | Sen ve Gruffman nerede yaşıyorsunuz? Yaşlı cadının yanında...bayan. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| She's got a moustache. | Bıyıkları var da. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I love blind kittens. Don't you? | Yeni doğmuş kedi yavrularını çok severim. Ya sen? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| And babies, and people who other people think are ugly. | Ve bebekler, ve diğer insanların çirkin gördükleri insanlar. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| And mice, of course. And poodles. | Ve fareler elbette. Ve kanişler. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| It's not as bad as that. | O kadar da kötü değil. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| It's just that people don't take me seriously. | Sadece insanlar beni ciddiye almıyorlar. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Oh dear, oh dear, is it that sad? | Vah vah, bu seni üzüyor mu? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| No one cares about me, no one but Gruffman. | Kimse beni önemsemiyor, Gruffman dışında. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Really, no one? No, only Gruffman. | Gerçekten mi? Hiç kimse mi? Hayır, sadece Gruffman. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| What about me? Do you care about me? | Peki ya ben? Beni önemsiyor musun? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Would I have brought you here otherwise? | Öyle olmasa seni neden buraya getireyim? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I need to think about that. | Bunun hakkında düşünmeliyim. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I'm never going to die. | Asla ölmeyeceğim. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I'll get really, really old, but I'm not going to die. | Çok ama çok yaşlı olacağım, ama ölmeyeceğim. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I'm scared. Scared that I, Henrik... | Korkuyorum. Henrik'in... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| will tip over the edge into something black, something unknown. | ...birşeylerin kıyısında olmasından korkuyorum, karanlık, bilinmeyen şeylerin. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Why do you talk about that? I don't know. | Neden bundan bahsediyorsun? Bilmiyorum. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| It's something I'm struck by now and again. | Kendimi sürekli bunu düşünürken buluyorum. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| But it's interesting, don't you think? | İlginç ama öyle değil mi? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| And you started it. | Ve bunu sen başlattın. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Hey... the wild strawberries! | Bak... Yaban çilekleri! | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Oh yes, them... | Ah evet, çilekler... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Hey, Henrik... | Hey, Henrik... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I think we'll become friends. I think so, too. | Sanırım iyi arkadaş olacağız. Sanırım öyle. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Hey... Marie. | Hey... Marie. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Uncle Erland came for a visit. | Erland Amca ziyarete geldi. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| He gave me a bracelet, and kissed my hand. | Bana bir bilezik verdi ve elimi öptü. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| He was very courteous | Oldukça nazikti... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| and charming. | ve çekici. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| We had wine with dinner. Aunt Elisabeth drank a lot. | Akşam yemeğinde şarap içtik. Elizabeth Teyze çok fazla içti. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| She went on about how things were when my mother was alive. | Annem hayattayken işlerin nasıl gittiğinden bahsedip durdu. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| But no one paid any attention. | Ama kimse ilgilenmedi. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I'll get the coffee. | Kahve getireceğim. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Don't call me "uncle". | Bana "amca" demene gerek yok. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| At my age it's less agreeable to be "uncle" to a beautiful young woman. | Benim yaşımdayken genç ve güzel kadınların "amca"sı olmak pek istenilen bir şey değil. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| So you think I'm a beautiful young woman? | Benim güzel bir genç kadın olduğumu mu düşünüyorsun? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| You're very like your mother. Did you bring her gifts, too? | Annene çok benziyorsun. Onun hediyelerini de getirdin mi? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Everyone did, as a token of admiration for her art. | Herkes getirdi, sanatına duyulan hayranlığın bir simgesi olarak. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I think you were in love with her. She was an outstanding actress. | Sanırım ona aşıktın. O seçkin bir aktristti. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| And this bracelet, | Ve bu bilezik, | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| is it a token of admiration for my art? | bu da sanatımın bir simgesi mi? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| if you weren't my old friend's daughter, | eğer eski arkadaşımın kızı olmasaydın, | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I'd tell you something. | Sana bir şey söylerdim. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| But I won't. I can't, and I daren't, my dear little girl. | Fakat söylemeyeceğim. Yapamam, cesaret edemem, benim sevgili tatlı kızım. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Pretend I'm someone else, like my mother. | Başkasıymışım gibi davran, annem gibi. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| We'd run away, you and I. Run away? | Kaçardık, sen ve ben. Kaçmak mı? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Go far, far away and live life to the full. | Çok, çok uzaklara gider ve hayatı dolu dolu yaşardık. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Live life to the full... | Hayatı dolu dolu yaşamak... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Seize the moment and hold it. | An'ı yakalar ve asla bırakmazdık. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I do seize the moment. You think so, poor girl? | Ben an'ı yakalıyorum. Öyle mi zavallı şey? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Lucky is he... lucky is the man who will teach you. | Ne kadar şanslı... Sana öğretecek adam ne kadar da şanslı. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Life... is so much. But Uncle Erland, my dancing... | Hayat... öyle geniş ki. Ama Erland Amca, dansım... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| If you stop calling me "uncle", I'll stop calling you... | Eğer bana "amca" demeyi bırakmazsan ben de sana... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| "My little girl." | "Benim küçük kızım" demeyi bırakırım. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| There's a time for dancing. | Dans etmek için belirli bir zaman vardır. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Surely you have a little dancer boy with downy cheeks | Muhakkak ki yumuşak yanaklı, genç dansçı bir sevgilin olacak... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| with whom you dream and argue, plan the future with? | ...hayalini kurduğun ve kavga ettiğin, belki de gelecek planları yaptığın? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| We in the ballet haven't the time for it, nor the inclination. | Biz baledekilerin bunun için zamanı yok, hevesimiz bile yok. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Don't be too sure, dear Erland. | Fazla emin olma, sevgili Erland. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I'm not sure about you at all, dear Marie. | Senin hakkında asla emin olamam sevgili Marie. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| One day you may get to take care of me, and marry me. | Bir gün bana dikkat etmen gerekecek, ve benimle evlenmen. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Dare I hope? | Ümit etmeye cesaret edeyim mi? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| You talk like an old book. Of course you can hope! | Eski kitaplar gibi konuştun. Tabi ki ümit edebilirsin! | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| One day you may take me. | Bir gün beni alabilirsin. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I have to dash! But we're having such a nice time. | Ah, koşmam gerekecek! Ama güzel vakit geçiriyorduk. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| I really have to dash. Can't I come with you? | Gerçekten gitmeliyim. Senle gelemez miyim? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| No, you can't, Uncle Erland. But Marie... | Hayır Erland Amca. Ama Marie... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| She's run off, and you can't catch up with her. | Kaçıyor ve sen onu yakalayamıyorsun bile. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Are you sulking? No, I'm not. | Bana surat mı asıyorsun? Hayır, asmıyorum. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Gruffman, why is he sulking? I told you, I'm not. | Gruffman, neden surat asıyor? Sana surat asmadığımı söyledim. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| If you say so... But we can both see that the master's sulking. | Öyle diyorsan... Ama ikimiz de sahibinin surat astığını görebiliyoruz. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Don't be silly. | Ah, aptal olma. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Is it because I'm late? Not in the least. | Geç kaldığım için mi? Tam olarak değil. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| So it's something we don't know about. | O zaman bilmediğimiz başka şeyler var. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Who's Uncle Erland? | Erland Amca kim? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Why do you two have so much fun? Do you fancy him? | Neden bu kadar iyi vakit geçriyorsunuz? Ondan hoşlanıyor musun? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Uncle Erland, that old codger! | Şu antika Erland Amca'mı! | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Not that old. And he fancies you, any fool could see that. | O kadar da yaşlı değil. Ve senden hoşlanıyor, bir aptal bile bunu farkeder. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| So you can see that. So I'm a fool now? | O zaman sen farkedebildin demek. Ben bir aptalım yani? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| If he fancies me, that's his business. | Eğer benden hoşlanıyorsa, bu onun problemi. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| He's always running after you. I saw him at the show. | Her zaman peşinden koşuyor. Onu şovda da görmüştüm. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Is it that bad? | Bu çok mu kötü? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Come on now, tell me all about your jealousy. | Haydi bana şu kıskançlığından bahset bakalım. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Dear, oh dear... | Canım benim... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Is it that bad? | Çok mu kıskandın? | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Serves you right! | Bunu haketmiştin! | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| One night, | Bir akşam, | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| following a scorching summer's day of blazing sunlight... | yaz günlerinin kavurucu güneş ışıklarını izlerken... | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| The silence was vast, | her yerde sessizlik hakimken, | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| reaching all the way to the vault of heaven. | cennetin kapılarına uzanan yoldaydık. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| The silence between us was also vast. | Aramızda da büyük bir sessizlik hakimdi. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| The rocks are still warm. | Taşlar hala ılık. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Everything seems unreal tonight. | Bu akşam her şey inanılmaz görünüyor. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| Don't you think? It's beautiful. | Sen de öyle düşünmüyor musun? Çok güzel. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| We're inside the same bubble. | İkimiz de aynı eksendeyiz. | Summer Interlude-1 | 1951 | |
| It's so beautiful I could burst. | Her şey o kadar güzel ki şu an yok olabilirim. | Summer Interlude-1 | 1951 |