Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19087
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
That's exactly what I did. He said things | * Böyle mi olmasını istemiştin? * Ben de aynen öyle yaptım. Çalışmalarımda... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
need to be more cohesive, more like a thesis. | ...anlam bütünlüğü olmalı, tez yazar gibi dedi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I have no idea what I'm gonna choose. If you need help... | Ne seçeceğim hakkında hiçbir fikrim yok. Eğer yardıma ihtiyacın varsa Neden? Ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. I mean, I'm busy, but... | Evet. Evet, yoğunum ama Parayı ben almadım. O zaman soyulduk. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I haven't thought about it myself, but that would be great. | Üzerinde daha çok düşünmedim ama harika olur. Merhaba, Manhattan lütfen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I might take you up on that. | Bir şey değil. Teklifini kabul edebilirim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Good. | Sakinleş. Şimdi onu ararım. Etek boyu yanlış. Tamam. Güzel. Seni tanıyorum. Sağ ol, çok yardımı oldu. Başka? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm saying yes to questions that she hasn't even asked yet. | Daha sormadığı sorulara bile evet diyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why do you think that is? I don't know. | Neden sence? Bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I guess I want her to be happy. | Sanırım mutlu olmasını istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because making her happy makes me happy? She's my friend. | Çünkü onun mutlu olması, beni de mutlu ediyor. Çok yakın arkadaşımdır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We talked about this, Noel. It gets you off track. | Bunun hakkında konuşmuştuk, Noel. Yolundan sapmana sebep oluyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I guess sometimes it does. | Evet, sanırım bazen oluyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So maybe I should stop doing that? Sounds like a good idea to me. | Belki böyle davranmaktan vazgeçmeliyim. Bence iyi bir fikir olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You've been here awhile. What are you doing? | Bir süredir buradasın. Ne yapıyorsun? Herkes kötü not almadı. Arkadaşlarınızın çoğu geçti. Hatta bazıları "A" aldı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My sweaters reek of pot. You've been getting high? | Kazağım leş gibi ot kokuyor. Kafayı mı buluyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My roommate does. Not me. | Ev arkadaşım buluyor. Ben değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My God. You are becoming Mom. | Tanrım, giderek anneme benziyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, look. | Pekâlâ, bak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm your big sister, and you can tell me anything, right? | * Yayındaki müzik gibi * Ben senin ablanım ve bana her şeyi söyleyebilirsin, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Right. You know I'll help you no matter what it is. | Evet. Ne olursa olsun sana yardım edeceğimi bilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm here for you. | Yanındayım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can't tell Mom and Dad. Oh, Lila! | Annemle babama söyleyemezsin. Lila! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Promise me. Swear. | Söz ver. Yemin et. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. I had a feeling you might be here. | Selam. Hâlâ burada olabileceğin içime doğmuştu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sure. Sure. Yeah. | Tabi. Tabi. Meghan, çok tatlısın ve çok hoş vakit geçirdik... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
what do you think about pinatas? | ...pinyata için ne düşünüyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I like them? Yeah. I do, too, | Severim. Evet. Ben de, ama... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
but I was searching the dictionary for inspiration after | ...3 saat kadar taslak çizip, Walt Whitman şiirlerini... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
three hours of sketching and reading Walt Whitman poems... | ...okuduktan sonra ilham almak için sözlük karıştırıyordum... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and I came across the word "pinata," and | ...ve "pinyata" kelimesiyle karşılaştım ve rengârenk... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I thought they're colorful, they're full of surprises, | ...sürprizlerle dolu olduğunu düşündüm ki bu sürprizler... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
which you only get to once they've been knocked around. | ...ancak biraz hırpaladıktan sonra ortaya çıkar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And that's kind of how this year has felt to me, | İşin aslı, bu sene biraz bana böyle bir his verdi, mesela... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
like I've been shaken up and... | ...cidden sarsıcı şeyler yaşadım... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
...like I'm waiting for the surprise to come out. | ...ve şimdi de sürprizin ortaya çıkmasını bekliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So is that too stupid? Pinatas as a cohesive theme? | Çok mu aptalca? Pinyata bütünlülüğü olan bir tema mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, no. No, I don't. I don't... | ...seni dışarı çıkarmak istiyorum. Hayır. Hayır, değil. Bence değil | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Mm mmm. It's good. | Gayet iyi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ohh! You hate it! Oh, God! | Nefret ettin! Tanrım! Benim böyle olduğumu mu düşünüyorsun? Evet, harika değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. It's just, uh... Um... | Hayır. Sadece | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know, there's this stuff going on. | Bazı şeyler oluyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sort of emotional stuff. That's what I have to deal with, | Duygusal şeyler. Evet, ben de duygusal tarafıyla... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
the emotional aspect. The paintings would just be representational. | ...ilgilenmeliyim, tablo sadece temsili nitelikte olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is that what you meant? Not really. | Kastettiğin buydu, değil mi? Pek değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um... I mean, it's a good idea. It's a great idea. | Yani, çok iyi bir fikir. Şahane bir fikir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But I was... | Ama ben... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was sort of talking about me this time. | ...ve bittiğini söyledim ve artık görüşmeyeceğiz. ...bu sefer kendimden bahsediyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know I said that I'd | Sana çalışmalarında yardım edeceğimi... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
help you... with your stuff. And I want to. I do. | ...söylediğimi biliyorum ve yardım etmek istiyorum da. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, God. You're trying to start this business, and I just barged in here. | Tanrım. Kendi işini kurmaya çalışıyorsun ve ben aniden içeri daldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, you didn't just barge in, you know? | Merhaba. Herkes nasıl? Hayır, içeri dalmadın... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's... It's not just the business. | ...ve mesele de sadece iş kurmak değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm trying to get my life back on track. | Hayatımı yoluna koymaya çalışıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So you're saying... | Yani demek istiyorsun ki... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean... | ...yani | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That maybe we shouldn't be spending time together. | Belki de beraber vakit geçirmemeliyiz mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I love spending time with you. | Seninle beraber vakit geçirmek çok hoşuma gidiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I do. I mean... | Cidden. Demek istediğim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just can't right now. | ...şu anda geçiremem. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Anyway, I should get back to work. | Ben de işime döneyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, of course. Yeah. | Evet, elbette. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I like the pinata thing. Thanks. | Pinyata fikri hoşuma gitti. Sağ ol. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So? Is there a "P"? | Evet? "P" harfi var mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, there's no "P." Wait, wait! | Hayır, "P" yok. Dur, dur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not gonna give you this pen. | Kalemi sana vermeyeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I will give you a hint. I don' t want a hint. | Sana bir ipucu vereyim. İpucu istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don' t want a hint. Think chemistry. | İpucu istemiyorum. Kimyayı düşün. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm going to the library. | Ben kütüphaneye gidiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben? Just a second. | Ben? Bir saniye bekle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben, wait up. | Ben, beklesene. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sick of being the only one that's focused. | Bir tek dikkatini veren benim. Bıktım artık. Dalga geçerek vaktini... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You wanna waste your time screwing around, fine. But don't waste mine. | ...harcamak istiyorsan, tatlı canın bilir ama benimkini harcama. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Relax. It's just a test. I thought this was important to you. | Sakin olsana. Alt tarafı bir sınav. Önem verdiğini sanıyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It is. But this is college. There are other things besides studying. | Veriyorum ama üniversitedeyiz. Ders çalışmaktan başka şeyler de var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, there's not. Not for me. It was just a game of hangman. | Hayır, yok. Benim için yok. Sadece adam asmaca oynuyorduk. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Underneath the milky way * | * Saman Yolu'nun altında * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Visions of you from outer space * | * Senin hayalin çok uzaklarda * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Like a million shooting stars * | * Binlerce kayan yıldız misali * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* They disappear * | * Kayboluyorlar * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* From view * | * Gözden * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How about Prudence Hall, M.D? She sounds nice. | Doktor Prudence Hall'a ne dersin? İyi görünüyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thanks, Meg. You're the best. I knew you'd help me take care of this. | Sağ ol, Meg. Bir tanesin. Kurtulmama yardım edeceğini biliyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Take care of this? | Kurtulmak mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Some people think it's a sin, but I'm in | Kabul, bazıları günah olduğuna inanır ama... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
high school. I'm not gonna have a baby. | ...daha lisedeyim. Çocuk sahibi olmayacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, Lila... | Lila... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? Have you looked in the mirror lately? | Ne? Son zamanlarda hiç aynada kendine baktın mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You don't have any other options. You could have this baby tomorrow. | Başka bir seçeneğin yok. Bebeği yarın doğurabilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How about instead of calling a doctor, we call Mom and Dad? | Doktor aramak yerine annemle babamı aramaya ne dersin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I told you I don't want them to know. | Hayır. Hayır, bilmelerini istemediğimi sana söylemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But you're on their insurance. They're gonna find out sooner or later. | Ama sağlık sigortan onlarınkine bağlı. Eninde sonunda öğrenecekler. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why can't you pay the doctor? I don't have the money. | Doktorun parasını sen ver, ben sana sonra öderim? O kadar param yok. Eğer dünyayı sonraki nesiller için... ...daha iyi bir hale getiremezsek, | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I thought you were gonna help. I am! | Bana yardım edeceğini sanmıştım. Ediyorum zaten! Ya da gezegen vatandaşı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
By calling Mom and Dad? I don't need that kind of help. | Annemleri arayarak mı? Böyle bir yardım istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Don't step back * | * Bakma arkana * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Yesterday was so long ago * | * Çok uzakta kaldı dün * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* You can't look back * | * Bakamazsın arkana * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Better slow down and close your eyes * | * İyisi mi yum gözlerini ve yavaşla * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Look inside * | * Derinlere bak * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |