Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 163332
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| You had to torture me. | Bana işkence ettin. Bana eziyet ettin. | The Final-1 | 2010 | |
| You have nobody to blame for this but yourself. | Şimdi beni suçlayamazsın. Suçlu sensin. Bunun için kimseyi suçlayamasın. Kendin hariç. | The Final-1 | 2010 | |
| Open up, please. Open up. I need some help. | Açın lütfen açın.. Yardım gerek. Kapıyı açın lütfen. Yardıma ihtiyacım var. | The Final-1 | 2010 | |
| Open up, please. | Açın lütfen açın.. Kapıyı açın lütfen! | The Final-1 | 2010 | |
| What the hell are you doing banging on my door? | Kapımda ne işin var? Kapımın önünde ne arıyorsun? | The Final-1 | 2010 | |
| Please, sir, I just need some help. Drop your gun. | Lütfen bayım yardım edin. Silahını bırak. Lütfen bayım. Yardımın gerek. Silahını bırak. | The Final-1 | 2010 | |
| Look, they're killing everybody. Shut up, punk. | Bakın herkesi öldürüyorlar Kapa çeneni. Dinle, herkesi öldürüyorlar. Kapa çeneni, serseri! | The Final-1 | 2010 | |
| Look, please just... I said shut up. | Bakın herkesi öldürüyorlar Kapa çeneni dedim. Bak lütfen... Kapa çeneni dedim. | The Final-1 | 2010 | |
| Now turn around. Put your hands above your head. | Kapa çeneni dön arkanı, kaldır ellerini. Şimdi arkanı dön. Ellerini başının üstüne koy. | The Final-1 | 2010 | |
| Man, there's still time to save everybody. I told you once, I told you too often. | Herkesi kurtarmak için vakit var Ben sana sus dersem sus. Onları kurtarmak için hala vaktimiz var. Sana bin kere söyledim. | The Final-1 | 2010 | |
| Don't do this. | Bunu yapmayın! Yapma bunu. | The Final-1 | 2010 | |
| Don't hurt me, please. | Lütfen canımı yakmayın. Lütfen beni incitme. | The Final-1 | 2010 | |
| Don't hurt me, please. | Lütfen canımı yakmayın. Bana zarar verme lütfen. | The Final-1 | 2010 | |
| Don't beg. Don't give them the pleasure. | Onlara bu zevki verme. Yalvarma. Onlara haz veriyorsun. | The Final-1 | 2010 | |
| Please don't hurt me. | Lütfen canımı yakmayın. Lütfen bana zarar verme. | The Final-1 | 2010 | |
| You're that girI from schooI, Emily. | Sen okuldaki kızsın. Emily. Sen okuldaki Emily'sin. | The Final-1 | 2010 | |
| Now I'm Emily. | Şimdi Emily'yim. Şimdi Emily'im. | The Final-1 | 2010 | |
| And I'm Jack. | Ve ben de Jack. Ben de Jack. | The Final-1 | 2010 | |
| Are you doing this to get even with us? | Bize yaptıklarımızı ödetmek için mi yapıyorsunuz bunu? Bize, yaptıklarımızı mı ödetiyorsunuz? | The Final-1 | 2010 | |
| For how we treated you? | Sizi incittiklerimiz için? Bu yüzden mi işkence ediyorsunuz? | The Final-1 | 2010 | |
| Can you think of a better reason? | Daha iyi bir neden var mı aklında? Aklında daha iyi bir sebep var mı? | The Final-1 | 2010 | |
| I'm sorry for what we did. | Yaptıklarımız için üzgünüm. Yaptıklarımız için özür dilerim. | The Final-1 | 2010 | |
| You didn't deserve it. | Hak etmemiştin. Bunu hakketmemiştiniz. | The Final-1 | 2010 | |
| I didn't. | Etmedim. Hakketmedim. | The Final-1 | 2010 | |
| Hurting us won't make you feeI better. It won't fix anything. | Biliyorum kendini daha iyi hissetmiyorsun bu hiçbir şeyi düzeltmiyor. Bizi incitmen seni daha iyi hissettirmeyecek. Hiçbir şeyi düzeltmeyecek. | The Final-1 | 2010 | |
| Please, just end it now. | Lütfen.. Sadece bırak gidelim. Lütfen buna bir son verin. | The Final-1 | 2010 | |
| Let us all go. | Bırakın gidelim. | The Final-1 | 2010 | |
| Since you apologized, | Özür dilediğin sürece.. Özür dilediğin için... | The Final-1 | 2010 | |
| I won't hurt you. | Sana zarar vermem. ...seni incitmeyeceğim. | The Final-1 | 2010 | |
| But for my generosity, you must do me a favor. | Ama kibarlığımın bir örneği bu. Ama benim iyiliğime karşılık sen de bir iyilik yapacaksın. | The Final-1 | 2010 | |
| I'm gonna need you to cut all of Bradley's fingers off. | Bradley'nin bir kaç kemiğini kırman gerekecek. Bredley'in parmaklarını kesmeni isteyeceğim. | The Final-1 | 2010 | |
| Either way, he gets what is due him. | Her şekilde de bu ona yapılacak. Aksi halde bunun bedelini daha ağır öder. | The Final-1 | 2010 | |
| You do it, | Sen yaparsın. Ya sen yapacaksın... | The Final-1 | 2010 | |
| or we do it. | .. Ya da biz yaparız. ...ya da biz yapacağız. | The Final-1 | 2010 | |
| It's the only way you can save yourself. | Kendini kurtarmanın tek yolu bu. | The Final-1 | 2010 | |
| I can't do this. I can't hurt anyone. | Bunu yapamam.. Kimseye zarar veremem ben. Bunu yapamam. Kimseyi incitemem. | The Final-1 | 2010 | |
| Sure you can. | Elbette yapabilirsin. Tabii ki yapabilirsin. | The Final-1 | 2010 | |
| You hurt me. | Bana zarar verdin. Beni incittiğin gibi. | The Final-1 | 2010 | |
| Without even blinking an eye. | Hem de gözünü kırpmadan. Hem de gözünü hiç kırpmadan. | The Final-1 | 2010 | |
| I can't, I just can't. | Yapamam. Yapamam. İnan ki yapamam. | The Final-1 | 2010 | |
| That's really a shame. | Ne kadar ayıp. Çok utanç verici. | The Final-1 | 2010 | |
| I bet Bradley would cut your fingers off to save himself. | Bradley senin parmaklarını keser eminim. Bahse girerim, Bradley kendini kurtarmak için senin parmaklarını keser. | The Final-1 | 2010 | |
| Wouldn't you? | Değil mi? Kesmez misin? | The Final-1 | 2010 | |
| What do you say, Bradley? | Ne dersin Bradley? Ne diyorsun, BradIey? | The Final-1 | 2010 | |
| Save yourself from unimaginable pain | Kendini bu acıdan kurtar. Kendini, bu dayanılmaz... | The Final-1 | 2010 | |
| by inflicting it. | Olması gereken bu. ...acıdan kurtar. | The Final-1 | 2010 | |
| Bradley, please don't. Please. | Bradley lütfen yapma lütfen. Bradley, lütfen yapma. Lütfen. | The Final-1 | 2010 | |
| Bradley, it's you or her. | Bradley.. Ya sen ya o. Bradley. Sen ya da o. | The Final-1 | 2010 | |
| I know you'll need those fingers to play football. | Futbol oynarken o parmaklara ihtiyacın var biliyorum. Futbol oynayabilmen için parmaklarına ihtiyacın olduğunu biliyorum. | The Final-1 | 2010 | |
| What would your life be without people cheering you on? | İnsanlar sana tezahürat yapmazsa, hayatın ne olur senin? İnsanların sana tezahürat yapmadığı bir hayatı nasıl yaşayacaksın? | The Final-1 | 2010 | |
| Hey, wake up. | Hey uyan! Uyan. | The Final-1 | 2010 | |
| Sir, we could still save them. | Bak onları hala kurtarabiliriz bayım. Bayım onları hala kurtarabiliriz. | The Final-1 | 2010 | |
| Only person we need to think about saving is yourself. | Önce kendini kurtar sen. Kurtarılması gereken tek kişi sensin. | The Final-1 | 2010 | |
| Please, just call the police. No. You gotta understand something. | Lütfen polisi arayın. Bir şeyi anlaman gerek. Lütfen polisi ara. Hayır, bazı şeyleri anlamalısın. | The Final-1 | 2010 | |
| Anytime you show up on my property with a gun in your hand and try to rob me, | Topraklarıma girip beni soymak istersen... Elinde bir silahla istediğin zaman evimi soyabileceğini sandın... | The Final-1 | 2010 | |
| there are consequences. Sir, I was not trying to rob you. | Bir bedeli olur. Ben sizi soymaya çalışmıyordum.. ...ama öyle sonuçlanmadı. Bayım seni soymaya çalışmıyordum. | The Final-1 | 2010 | |
| I was just trying to get some help. Sure. | Yardım bulmaya çalışıyordum. Evet.. Yardım istiyordum. Tabii. | The Final-1 | 2010 | |
| You came here in the middle of the night with a gun in your hand to ask for help. | Gecenin bir körü elinde silahla yardım istemeye mi geldin? Gecenin ortasında, elinde bir silahla yardım istemeye geldin. | The Final-1 | 2010 | |
| Happens all the time. | Ne hoş.. Her zaman öyle olur. | The Final-1 | 2010 | |
| You know what those military medals are for, boy? | Şuradaki ordu resimlerini görüyor musun? Buradaki madalyaları nasıl aldığımı biliyor musun, evlat? | The Final-1 | 2010 | |
| For not being stupid. I was a fine, fine soldier. | Aptal değilim ben.. Çok iyi bir askerdim. Bunlar aptallara verilmez. Ama ben zeki bir askerdim. | The Final-1 | 2010 | |
| If it weren't for those politicians without any backbone, | Politikacılar şimdi kıymet bilmese de... Başımızdaki siyasetçiler egolarına yenik düşmeselerdi... | The Final-1 | 2010 | |
| we would have won that war and I'd be a generaI by now. | ...o zamanlar bir kahramandım. ...savaşı kaybetmezdik. Ben de çoktan general olmuştum. | The Final-1 | 2010 | |
| Look, just let me go and I can help them. Imagine. | Bırakın onlara yardım edeyim. Düşünsene.. En azından beni bırak, onlara yardım edeyim. | The Final-1 | 2010 | |
| Fighting a war, bleeding for your country, | Savaşmak.. hiç de kolay bir şey değil. Ülken için savaşıp, kan döküyorsun... | The Final-1 | 2010 | |
| only to be treated like a maggot by the very nation that sent you there in the first place. | Senin gibi bir hain ancak her şeyi mahvedebilir. ...ama onlar seni unutup kıyıda köşede sefil bir hayat yaşıyorsun. | The Final-1 | 2010 | |
| You understand what I'm saying? I was a hero. | Ne dediğimi anladın mı? Ben kahramandım. Ne dediğimi anlıyor musun? Bir zamanlar kahramandım. | The Final-1 | 2010 | |
| I saved lives. | Hayat kurtardım ben.. Bir çok hayat kurtardım. | The Final-1 | 2010 | |
| Look, and you can be a hero again. Just call the police. | Yine kahraman olabilirsin, polisi ara. Bak, tekrar kahraman olabilirsin. Hemen polisi ara. | The Final-1 | 2010 | |
| In time. | Arayacağım.. | The Final-1 | 2010 | |
| First we gotta figure out who you are. | Önce kim olduğunu bir öğrenelim de. Önce senin kim olduğunu araştıracağım. | The Final-1 | 2010 | |
| Pick them up. | Kaldır. Kaldır onu. | The Final-1 | 2010 | |
| Bradley. Bradley! | Bradley.. Bradley.. Bradley. Bradley! | The Final-1 | 2010 | |
| Please, please, no! | Lütfen hayır. Lütfen, lütfen yapma! | The Final-1 | 2010 | |
| I have to. No. No! | Mecburum Hayır. Mecburum. Hayır. Hayır! | The Final-1 | 2010 | |
| They're gonna hurt me if I don't. | Yapmalıyım. Yapmazsam bana zarar verecekler. | The Final-1 | 2010 | |
| They're gonna hurt me. | Bana zarar verecekler yoksa. Canımı yakacaklar. | The Final-1 | 2010 | |
| Bradley. | Bradley! Bradley. | The Final-1 | 2010 | |
| Show some fortitude. | Senin yaptığın bu zaten. Bize cesaretini göster. | The Final-1 | 2010 | |
| No! Get started, man. I'm waiting on you. | Hayır. Hadi bakalım.. Seni bekliyoruz. Hayır! Hadi başla dostum. Seni bekliyorum. | The Final-1 | 2010 | |
| Attaboy, Bradley. | Aferin Bradley. | The Final-1 | 2010 | |
| I knew you could do it. I knew you could hurt someone else. | Yapabileceğini biliyordum.. Başkalarını kırabileceğini de. Yapacağını biliyordum. Başkasının canını yakacağını biliyordum. | The Final-1 | 2010 | |
| One down, | Biri gitti... Birini kopardık. | The Final-1 | 2010 | |
| nine more fingers to go. | ...Geriye kaldı dokuz.. Geriye 9 parmak kaldı. | The Final-1 | 2010 | |
| Ain't got all night. | Gece boyunca biter mi? Bütün gece sürmeyecek. | The Final-1 | 2010 | |
| Do you want him to stop? | Durmasını ister misin? Durmasını istiyor musun? | The Final-1 | 2010 | |
| All you have to do is find it in yourself to inflict pain. | Tek yapman gereken içinde bu acıyı hissetmeyi durdurmak. Tek yapman gerek, acıyı iliklerine kadar hissetmek. | The Final-1 | 2010 | |
| We all have a point when we can do the unimaginable. | Hepimiz hayal edemediğimiz şeyleri yapabiliyoruz. Hepimiz, mantığa sığmayan şeyler yaptığımızda ortak noktada buluşuyoruz. | The Final-1 | 2010 | |
| Look, if you'll just call the police, I'll confess to them. | Bak polisi ara, ben itiraf ederim. Bak polisi ararsan tüm olanları anlatacağım. | The Final-1 | 2010 | |
| All in good time, boy. | Aferin sana. Hepsi iyi vakit geçiyor, evlat. | The Final-1 | 2010 | |
| You know, my grandfather was in Vietnam. | Dedem de Vietnamdaydı. Benim de büyükbabam Vietnam’daydı. | The Final-1 | 2010 | |
| My dad was two when he was gunned down in the jungle. | Ormanda 2 kişiyi haklamış. Ormanda dolaşırken iki kişiyi yere sermişti. | The Final-1 | 2010 | |
| Is that right? | Öyle mi? Bu doğru mu? | The Final-1 | 2010 | |
| You're not the only one who's made sacrifices for his country. | Ülkesi için fedakarlık yapan bir tek sen değilsin. Ülkesi için fedakarlık yapan tek sen değilsin. | The Final-1 | 2010 | |
| My dad was in Desert Storm. | Babam çöle gitti.. Babam Çöl Fırtınası operasyonuna katılmıştı. | The Final-1 | 2010 | |
| He came back with that Gulf strain. He was never the same since. | Yakın zaman önce geri geldi. Ve hiç eskisi gibi olmadı. Geri döndü dönmesine ama bir daha eski haline dönemedi. | The Final-1 | 2010 | |
| How do I know you're telling the truth? | Doğruyu söylediğini bilemem. Nasıl kanıtlayacağım? Ama gerçek bu. Doğruyu söylediğini nereden bileceğim? | The Final-1 | 2010 | |
| I don't know how to prove it to you, sir, but I'm telling you the truth. | O çocukların yardıma ihtiyacı var, derken de doğruyu söylüyorum. Bunu sana ispatlayamam ama doğruyu söylüyorum. | The Final-1 | 2010 | |
| And I'm telling you the truth when I say | Ama gerçek bu. Size gerçeği söylüyorum.. Arkadaşlarımın yardıma ihtiyacı olduğunu söylerken de... | The Final-1 | 2010 | |
| there's some kids that need your help. | O çocukların yardıma ihtiyacı var. ...doğruyu söylüyorum. | The Final-1 | 2010 |