Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177309
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| A Methodist and a son of a bitch. | Ben kimse… orospu çocuğu. | True Grit-2 | 2010 | |
| Columbus Potter and five other Marshall�s is out here with me. | Columbus Potter ve beş polis şefi daha burada yanımdalar. Yanımda Columbus Potter ve beş Marşal daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Federal Şerif daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Marşal daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Yardımcı Şerif daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Marşal daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Yardımcı Şerif daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Yardımcı Şerif daha var. | True Grit-2 | 2010 | |
| In one minute we will burn your house from both ends. | Bir dakikada evinizi kül edebiliriz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. Bir dakika içinde evinizi iki taraftan ateşe vereceğiz. | True Grit-2 | 2010 | |
| Go ahead and bet your life on it. | Devam et ve gör gününü. | True Grit-2 | 2010 | |
| How many of you is in there? | Siz kaç kişisiniz? İçeride kaç kişisiniz? Sadece iki kişiyiz. İçeride kaç kişisiniz? Sadece iki kişiyiz. İçeride kaç kişisiniz? Sadece iki kişiyiz. İçeride kaç kişisiniz? Sadece iki kişiyiz. | True Grit-2 | 2010 | |
| Just the two of us. | Sadece iki kişiyiz. | True Grit-2 | 2010 | |
| But my partner's hit. | Ama ortağım yaralı. Ama ortağım vuruldu. Yürüyemez. Ama ortağım vuruldu. Yürüyemez. Ama ortağım vuruldu. Yürüyemez. Ama ortağım vuruldu. Yürüyemez. | True Grit-2 | 2010 | |
| And he can't walk. | Ve yürüyemiyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| Is that Emmet Quincy? | Emmet Quincy misin sen? Emmet Quincy mi o? Emmet Quincy mi o? Emmet Quincy mi? Emmet Quincy mi? | True Grit-2 | 2010 | |
| You said it was a man on the roof. | Çatıdakinin bir adam olduğunu söylemiştin. Çatıda adam var demiştin. Ben de Potter zannettim. Çatıda adam var demiştin. Ben de Potter zannettim. Çatıda adam var demiştin. Ben de Potter zannettim. Çatıda adam var demiştin. Ben de Potter zannettim. | True Grit-2 | 2010 | |
| I thought it was Potter. | Potter’dır diye düşündüm. | True Grit-2 | 2010 | |
| You were always dumb Quincy, and remain true to form. | Kendimi inandırmak için hep aynı numarayı kullanırım Quincy. Her zamanki gibi tam formundasın Quincy. Her zamanki gibi tam formundasın Quincy. Her zamanki gibi aptalsın Quincy, arkadaşlığa sadakat mi kaldı? Her zamanki gibi aptalsın Quincy, arkadaşlığa sadakat mi kaldı? | True Grit-2 | 2010 | |
| Seems an awful lot of sofky. | Bu et berbat ve sizin için fazla gibi görünüyor. Bu berbat bir sığır eti, güneyliler. Bu berbat bir sığır eti, güneyliler. Burada amma da çok sofky var. Burada amma da çok sofky var. | True Grit-2 | 2010 | |
| You boys looking for company? | Misafir mi bekliyordunuz? Birini mi bekliyorsunuz? Birini mi bekliyorsunuz? Birini mi bekliyorsunuz? Birini mi bekliyorsunuz? | True Grit-2 | 2010 | |
| That is our supper and breakfast both. | Hayır, o hem akşam yemeği hem de kahvaltı. Hayır, bu akşam yemeği ve kahvaltı için. Hayır, bu akşam yemeği ve kahvaltı için. Hayır, bu akşam yemeği ve kahvaltı için. Hayır, bu akşam yemeği ve kahvaltı için. | True Grit-2 | 2010 | |
| I like a big breakfast. | Sağlam kahvaltı ederim. Kahvaltıda çok yerim. Kahvaltıda çok yerim. Kahvaltıda çok yerim. Kahvaltıda çok yerim. | True Grit-2 | 2010 | |
| Sofky always cooks up bigger than you think. | Güneyliler hep lazım olandan daha çok pişirirler. Güneyliler her zaman düşündüklerinden fazla pişirirler. Güneyliler her zaman düşündüklerinden fazla pişirirler. Sofky her zaman düşündüğünden fazla pişer. Sofky her zaman düşündüğünden fazla pişer. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: And a good store of whiskey here as well. | Hmm, viskiyi de zulalamışsınız. Burada bayağı viski varmış. Burada bayağı viski varmış. Burada bayağı viski varmış. Burada bayağı viski varmış. | True Grit-2 | 2010 | |
| What are you boys up to outside of cooking banquets? | Burada oturmuş kendinize ziyafet mi çekiyordunuz? Burada ziyafet yemeği yapmanın dışında ne yapıyordunuz? Burada ziyafet yemeği yapmanın dışında ne yapıyordunuz? Burada ziyafet yemeği yapmanın dışında ne yapıyordunuz? Burada ziyafet yemeği yapmanın dışında ne yapıyordunuz? | True Grit-2 | 2010 | |
| We were just having our supper. | Sadece akşam yemeğimizi yiyoruz. Akşam yemeğimizi yiyorduk. Böyle bir havada kimse dışarı çıkmaz. Akşam yemeğimizi yiyorduk. Böyle bir havada kimse dışarı çıkmaz. Akşam yemeğimizi yiyorduk. Böyle bir havada kimse dışarı çıkmaz. Akşam yemeğimizi yiyorduk. Böyle bir havada kimse dışarı çıkmaz. | True Grit-2 | 2010 | |
| We didn't know who was out there, weather like this. | Bu havada dışarıda baykuş bile uçmuyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| Might have been some crazy man. | Kafayı yemiş olmalısın. Belki birkaç çılgın adam. Herkes Marşal olduğunu söyleyebilir. Belki birkaç çılgın adam. Herkes Marşal olduğunu söyleyebilir. Belki birkaç çılgın adam. Herkes Şerif olduğunu söyleyebilir. Belki birkaç çılgın adam. Herkes Şerif olduğunu söyleyebilir. | True Grit-2 | 2010 | |
| Anyone can say that he is a Marshall. | Kim der ki bu adam polis şefi? | True Grit-2 | 2010 | |
| My leg hurts. | Dizim ağrıyor. Ayağım acıyor. Eminim acıyordur. Ayağım acıyor. Eminim acıyordur. Ayağım acıyor. Eminim acıyordur. Ayağım acıyor. Eminim acıyordur. | True Grit-2 | 2010 | |
| I bet it does. | Buna şüphe yok. | True Grit-2 | 2010 | |
| When was the last time you see your old pard, Ned Pepper? | Eski dostun Ned Pepper’ı en son ne zaman gördün? Eski dostunuz Ned Pepper'ı en son ne zaman gördünüz? Eski dostunuz Ned Pepper'ı en son ne zaman gördünüz? Eski dostunuz Ned Pepper'ı en son ne zaman gördünüz? Eski dostunuz Ned Pepper'ı en son ne zaman gördünüz? | True Grit-2 | 2010 | |
| I do not know him. Who is he? | Öyle birini tanımıyorum. O kim? Bilmiyorum. O kim? Bilmiyorum. O kim? Tanımıyorum. O kim? Tanımıyorum. O kim? | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm surprised you don't remember him. | Hatırlamamana şaşırdım. Onu hatırlamamana şaşırdım. Onu hatırlamamana şaşırdım. Hatırlamamana şaşırdım. Hatırlamamana şaşırdım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Skinny fellow, nervous and quick, his lips all messed up. | Sıska bir adam, tütün çiğneyip durur, suratı darmadağın. Sıska, kaba ve sinirli biri, façası da bozuk bir tip. Sıska, kaba ve sinirli biri, façası da bozuk bir tip. Sıska, kaba, sinirli biri ve dudakları da bozuk bir tip. Sıska, kaba, sinirli biri ve dudakları da bozuk bir tip. | True Grit-2 | 2010 | |
| That don't bring anybody to mind. | Bana kimseyi çağrıştırmadı. Öyle birini hatırlamıyorum. Yeni bir çocuk var. Öyle birini hatırlamıyorum. Yeni bir çocuk var. Öyle birini hatırlamıyorum. Yeni bir çocuk var. Öyle birini hatırlamıyorum. Yeni bir çocuk var. | True Grit-2 | 2010 | |
| There's a new boy. | Yeni bir eleman var. | True Grit-2 | 2010 | |
| Might be running with Ned. | Ned’le çalışıyor olabilir. Ned'le birlikte çalışıyor olabilir. Ned'le birlikte çalışıyor olabilir. Ned'le birlikte çalışıyor olabilir. Ned'le birlikte çalışıyor olabilir. | True Grit-2 | 2010 | |
| He'll have a powder mark on his face, black place. | Siyah cilayla yapılmış bir iz var yüzünde. Yüzünde siyah boyalı bir leke var. Yüzünde siyah boyalı bir leke var. Yüzünde siyah boyalı bir leke var. Yüzünde siyah boyalı bir leke var. | True Grit-2 | 2010 | |
| Call's himself Chaney. | Kendine Chaney diyor. Kendini Chaney diye tanıtıyor. Kendini Chaney diye tanıtıyor. Kendini Chaney diye tanıtıyor. Kendini Chaney diye tanıtıyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| Or Chelmsford sometimes. | Bazen Chelmsford dediği de oluyor. Ara sıra da Chelmsford. Bir Henry tüfeği taşıyor. Ara sıra da Chelmsford. Bir Henry tüfeği taşıyor. Ara sıra da Chelmsford. Henry marka tüfeği taşıyor. Ara sıra da Chelmsford. Henry marka tüfeği taşıyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| Carries a Henry rifle. | Henry tüfeği taşıyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| That don't bring anybody to mind. | Aklıma kimse gelmiyor. Öyle birini tanımıyorum. Siyah leke görsem hatırlardım. Öyle birini tanımıyorum. Siyah leke görsem hatırlardım. Öyle birini tanımıyorum. Siyah leke görsem hatırlardım. Öyle birini tanımıyorum. Siyah leke görsem hatırlardım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Black mark, I would remember that. | Siyah iz, bilsem hatırlardım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: You don't remember nothing right now, do you Quincy? | Şimdi hiçbir şey hatırlamıyorsun, değil mi Quincy? Demek hiçbir şey hatırlamıyorsun, öyle mi Quincy? Demek hiçbir şey hatırlamıyorsun, öyle mi Quincy? Demek hiçbir şey hatırlamıyorsun, öyle mi Quincy? Demek hiçbir şey hatırlamıyorsun, öyle mi Quincy? | True Grit-2 | 2010 | |
| What do you know, Moon? | Sen ne biliyorsun, Moon? Sen ne biliyorsun, Moon? O senin aradığın kişileri tanımıyor. Sen ne biliyorsun, Moon? O senin aradığın kişileri tanımıyor. Sen ne biliyorsun, Moon? O senin aradığın kişileri tanımıyor. Sen ne biliyorsun, Moon? O senin aradığın kişileri tanımıyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| He don't know those boys you're looking for. | Aradığın adamları o da tanımıyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| I don't know those boys. | Onları tanımıyorum. Onları tanımıyorum. Her zaman kanuna yardım etmeye çalıştım. Onları tanımıyorum. Her zaman kanuna yardım etmeye çalıştım. Onları tanımıyorum. Her zaman kanuna yardım etmeye çalıştım. Onları tanımıyorum. Her zaman kanuna yardım etmeye çalıştım. | True Grit-2 | 2010 | |
| I always try to help out the law. | Her zaman kanundan yana olmuşumdur. | True Grit-2 | 2010 | |
| Know by the time I get to Fort Smith, | Ben Fort Smith’e gidene kadar bilsen iyi olur, Ben Fort Smith'e gidene kadar... Ben Fort Smith'e gidene kadar... Fort Smith'te yaşadığım zamandan biliyorum... Fort Smith'te yaşadığım zamandan biliyorum... | True Grit-2 | 2010 | |
| that leg will be swelled up tight as Dick's hat band. | O diz bu şapkanın üstü kadar şişecek. ...o bacak şişip bu şapka şeridi kadar sıkılaşacak. ...o bacak şişip bu şapka şeridi kadar sıkılaşacak. ...o bacak Dick'in şapkası kadar şişecek. ...o bacak Dick'in şapkası kadar şişecek. | True Grit-2 | 2010 | |
| It'll be mortified. | Kangren olacaksın. Kangren olacak. Onu kesmek zorunda kalacaklar. Kangren olacak. Onu kesmek zorunda kalacaklar. Kangren olacak. Onu kesmek zorunda kalacaklar. Kangren olacak. Onu kesmek zorunda kalacaklar. | True Grit-2 | 2010 | |
| Then they'll have to cut it off. | O zaman da kesmek zorunda kalacaklar. | True Grit-2 | 2010 | |
| Then if you live, I will get you two or three years in the federal house, | Ola ki hâla yaşıyor olursan, iki ya da üç yıl ıslahevinde tutarım seni. Yaşarsan da seni iki ya da üç yıl Detroit'teki bir... Yaşarsan da seni iki ya da üç yıl Detroit'teki bir... Yaşarsan da seni iki ya da üç yıl Detroit'teki bir... Yaşarsan da seni iki ya da üç yıl Detroit'teki bir... | True Grit-2 | 2010 | |
| up in Detroit, there. Trying to get at me. | Yukarıda Detroit’te. Beni yıldırmaya çalışıyorsun. ...federal hapse atarım. Beni çözmeye çalışıyorsun. ...federal hapse atarım. Beni çözmeye çalışıyorsun. ...federal hapse atarım. Beni çözmeye çalışıyorsun. ...federal hapse atarım. Beni çözmeye çalışıyorsun. | True Grit-2 | 2010 | |
| They'll teach you how to read and write up there. | Sana orada okuma yazma öğretenler olacak. Sana orada okuma yazma öğretirler. Sana orada okuma yazma öğretirler. Sana orada okuma yazma öğretirler. Sana orada okuma yazma öğretirler. | True Grit-2 | 2010 | |
| The rest, won't be so good. | Geriye kalanlarsa o kadar iyi olmayacak. Ama gerisi pek iyi olmaz. O adamlar bazen çok sert olabiliyorlar. Ama gerisi pek iyi olmaz. O adamlar bazen çok sert olabiliyorlar. Ama gerisi pek iyi olmaz. O herifler sakatlara karşı sert olabiliyorlar. Ama gerisi pek iyi olmaz. O herifler sakatlara karşı sert olabiliyorlar. | True Grit-2 | 2010 | |
| Them boys, they can be hard on a gimp. | O elemanlar, topallara karşı pek nazik davranmazlar. | True Grit-2 | 2010 | |
| You're trying to get at me. | Gözümü korkutmaya çalışıyorsun. Beni çözmeye çalışıyorsun. Şimdi. Beni çözmeye çalışıyorsun. Şimdi. Beni çözmeye çalışıyorsun. Şimdi. Beni çözmeye çalışıyorsun. Şimdi. | True Grit-2 | 2010 | |
| Now. | Şimdi, | True Grit-2 | 2010 | |
| You give me some good information on Ned. | Ned’le ilgili işimize yarayacak bilgiler ver. Bana Ned'le ilgili bilgi vereceksin. Bana Ned'le ilgili bilgi vereceksin. Bana Ned'le ilgili bilgi vereceksin. Bana Ned'le ilgili bilgi vereceksin. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'll take you down to Bagby store tomorrow, and get that ball taken out of your leg. | Yarın seni arka tarafa götüreyim, Bacağındaki kurşunu çıkarayım. Seni yarın Bagbee'nin dükkana götüreyim, orada bacağındaki şişi indirirler. Seni yarın Bagbee'nin dükkana götüreyim, orada bacağındaki şişi indirirler. Seni yarın Bagby'nin dükkana götüreyim, orada bacağındaki mermiyi çıkartırlar. Seni yarın Bagby'nin dükkana götüreyim, orada bacağındaki mermiyi çıkartırlar. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: Then I'll give you three days to clear the territory. | Sonra üç günde yaranın etrafı tertemiz olur. Sonra da bölgeyi temizlemen için üç gün müsaade ederim. Sonra da bölgeyi temizlemen için üç gün müsaade ederim. Sonra da bölgeyi temizlemen için üç gün müsaade ederim. Sonra da bölgeyi temizlemen için üç gün müsaade ederim. | True Grit-2 | 2010 | |
| We don't know those boys you're looking for. | Aradığınız adamları tanımıyoruz. Aradığınız kişileri tanımıyoruz. Aradığınız kişileri tanımıyoruz. Aradığınız kişileri tanımıyoruz. Aradığınız kişileri tanımıyoruz. | True Grit-2 | 2010 | |
| It ain't even his leg. I was... | Dizine rağmen mi? Ben şey... Onun ayağı bile değil. Ben... Onun ayağı bile değil. Ben... Onun ayağı bile değil. Ben... Onun ayağı bile değil. Ben... | True Grit-2 | 2010 | |
| Don't go flapping your mouth now, it's best you let me do the talking. | Sen sus, en iyisi bırak konuşma işini ben yapayım. Sessiz ol, en iyisi konuşmayı bana bırak. Sessiz ol, en iyisi konuşmayı bana bırak. Sessiz ol, en iyisi konuşmayı bana bırak. Sessiz ol, en iyisi konuşmayı bana bırak. | True Grit-2 | 2010 | |
| I would say if I.. We are weary trappers. | Diyeceğim o ki… Biz yorgun düşmüş iz sürücüleriz. Diyeceğim... Biz yorulmuş izcileriz. Diyeceğim... Biz yorulmuş izcileriz. Diyeceğim... Biz yorulmuş avcılarız. Diyeceğim... Biz yorulmuş avcılarız. | True Grit-2 | 2010 | |
| Who worked you over with the ugly stick? | Seni bu işlere kim bulaştırdı peki? Size bu çirkin kumpası kim kurdu? Size bu çirkin kumpası kim kurdu? Sizi bu işe kim bulaştırdı? Sizi bu işe kim bulaştırdı? | True Grit-2 | 2010 | |
| The man Chaney with the marked face, killed my father. | Yüzünde iz olan adam, Chaney, babamı öldürdü. Şu yüzü lekeli olan adam Chaney, babamı öldürdü. Şu yüzü lekeli olan adam Chaney, babamı öldürdü. Şu yüzü lekeli olan adam Chaney, babamı öldürdü. Şu yüzü lekeli olan adam Chaney, babamı öldürdü. | True Grit-2 | 2010 | |
| Mattie: He was a whiskey drinker like you and I'd rather kill him in the end. | O da senin gibi viski bağımlısıydı ve sonunda onu öldürmeyi yeğlerim. O da sizin gibi viski müptelasıydı ve onun yüzünden babamı öldürdü. O da sizin gibi viski müptelasıydı ve onun yüzünden babamı öldürdü. O da sizin gibi viski müptelasıydı ve onun yüzünden babamı öldürdü. O da sizin gibi viski müptelasıydı ve onun yüzünden babamı öldürdü. | True Grit-2 | 2010 | |
| If you answer the Marshall's questions, he will help you. | Şefin sorularını yanıtlarsanız, size yardım eder. Marşal'ın sorularına cevap verirsen sana yardım eder. Marşal'ın sorularına cevap verirsen sana yardım eder. Şerifin sorularına cevap verirsen sana yardım eder. Şerifin sorularına cevap verirsen sana yardım eder. | True Grit-2 | 2010 | |
| I have a good lawyer, and I know he will help you too. | İyi bir avukatım var, ve biliyorum o da size yardım eder. İyi bir avukatım var, o da size yardım eder. İyi bir avukatım var, o da size yardım eder. İyi bir avukatım var, o da size yardım eder. İyi bir avukatım var, o da size yardım eder. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm puzzled by this. | Kafam karıştı. Kafam karıştı. Onun burada ne işi var? Kafam karıştı. Onun burada ne işi var? Kafam karıştı. Onun burada ne işi var? Kafam karıştı. Onun burada ne işi var? | True Grit-2 | 2010 | |
| Why is she here? | O niye burada? | True Grit-2 | 2010 | |
| Don't go jawing with these people, Moon. Don't you go jawing with that runt. | Joe, bu insanlarla konuşup çeneni yorma. Joe, bu insanlar. Bu kızla çene çalmayı bırak. Joe, bu insanlar. Bu kızla çene çalmayı bırak. Bu insanlarla konuşma Moon. Şu cücyeyle de çene çalma. Bu insanlarla konuşma Moon. Şu cücyeyle de çene çalma. | True Grit-2 | 2010 | |
| I don't like you. I hope you go to jail my lawyer will not help you. | Seni sevmedim. Umarım hapse girersin, avukatım sana yardımcı olmayacak. Seni sevmedim. Umarım kodese gidersin ve avukatım sana yardım etmez. Bu insanlarla konuşma Moon. Şu cücyeyle de çene çalma. Seni sevmedim. Umarım kodese gidersin ve avukatım sana yardım etmez. Seni sevmedim. Umarım kodese girersin ve avukatım sana yardım etmez. Seni sevmedim. Umarım kodese girersin ve avukatım sana yardım etmez. | True Grit-2 | 2010 | |
| My leg is giving me fits. | Dizim beni mahvediyor. Ayağım beni rahatsız ediyor. Ayağım beni rahatsız ediyor. Bacağım çok rahatsız ediyor. Bacağım çok rahatsız ediyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| A young fellow like don't want to loose his leg. | Sanki genç bir adam bacağını kaybetmek istemiyor. Senin gibi bir genç ayağını kaybetmek istemez. Senin gibi bir genç ayağını kaybetmek istemez. Senin gibi bir genç bacağını kaybetmek istemez. Senin gibi bir genç bacağını kaybetmek istemez. | True Grit-2 | 2010 | |
| Easy, now. | Moon... Yapma ya! Moon, yalan söylüyor. Haklı ama. Moon, yalan söylüyor. Haklı ama. Sakinleş artık. Seni çözmeye çalışıyor. Sakinleş artık. Seni çözmeye çalışıyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| He's trying to get at you. | Seni kandırmaya çalışıyor. Seni çözmeye çalışıyor. Seni çözmeye çalışıyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| With the truth. We seen Ned and Haze two days ago. | Doğrusu bu. Ned ve Hayes’i iki gün önce gördük. Doğruyla. Ned ve Hays'i iki gün önce gördük. Doğruyla. Ned ve Hays'i iki gün önce gördük. Doğruyla. Ned ve Hays'i iki gün önce gördük. Doğruyla. Ned ve Hays'i iki gün önce gördük. | True Grit-2 | 2010 | |
| Quincy: Don't you act the fool, if you blow, I will kill you. | Aptallaşma, konuşmaya devam edersen seni öldürürüm. Aptallık etme, anlatırsan seni öldürürüm. Aptallık etme, anlatırsan seni öldürürüm. Aptallık etme, anlatırsan seni öldürürüm. Aptallık etme, anlatırsan seni öldürürüm. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm played out, I need a doctor. | Artık dayanamıyorum, doktora gitmem gerek. Ben vaz geçtim, doktora ihtiyacım var. Nate Hayes ile iki gün önce karşılaştık. Ben vaz geçtim, doktora ihtiyacım var. Nate Hayes ile iki gün önce karşılaştık. Tükendim artık, doktora ihtiyacım var. Nate Hayes ile iki gün önce karşılaştık. Tükendim artık, doktora ihtiyacım var. Nate Hayes ile iki gün önce karşılaştık. | True Grit-2 | 2010 | |
| We met Ned and Haze two days ago. | Hayes’i iki gün önce gördük. | True Grit-2 | 2010 | |
| Moon: Oh Lord. | Tanrım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Do something. | Bir şeyler yap. Bir şey yap. Yardım et. Bir şey yap. Yardım et. Bir şey yap. Yardım et. Bir şey yap. Yardım et. | True Grit-2 | 2010 | |
| I can do nothing for you, son. | Yapabileceğim bir şey yok evlat. Senin için bir şey yapamam, evlat. Senin için bir şey yapamam, evlat. Senin için bir şey yapamam, evlat. Senin için bir şey yapamam, evlat. | True Grit-2 | 2010 | |
| Your partner's killed you, and I have done for him. | Partnerin seni öldürdü, ben de onu. Ben ortağını vururken o da seni öldürdü. Ben ortağını vururken o da seni öldürdü. Ben ortağını vururken o da seni öldürdü. Ben ortağını vururken o da seni öldürdü. | True Grit-2 | 2010 | |
| Don't leave me lying here. | Beni burada bu halde bırakmayın. Beni burada böylece bırakma. Beni burada böylece bırakma. Beni burada böylece bırakma. Beni burada böylece bırakma. | True Grit-2 | 2010 | |
| Don't let the wolves rip me up. | Beni kurtlara yem etmeyin. Kurtların beni parçalamasına izin verme. Kurtların beni parçalamasına izin verme. Kurtların beni parçalamasına izin verme. Kurtların beni parçalamasına izin verme. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'll see you're buried right. | Seni toprağa gömeceğim. Seni düzgün bir şekilde gömeceğim. Seni düzgün bir şekilde gömeceğim. Seni düzgün bir şekilde gömeceğim. Seni düzgün bir şekilde gömeceğim. | True Grit-2 | 2010 | |
| Tell me about Ned, where'd you see him? | Ned hakkında bir şey konuşuyordun, onu nerede gördün? Ned'den bahsediyordun, onu nerede gördün? Ned'den bahsediyordun, onu nerede gördün? Ned'den bahsediyordun, onu nerede gördün? Ned'den bahsediyordun, onu nerede gördün? | True Grit-2 | 2010 | |
| Two days ago. | İki gün önce. İki gün önce. Barbett'in dükkanında. İki gün önce. Barbett'in dükkanında. İki gün önce. Bagby'in dükkanında. İki gün önce. Bagby'in dükkanında. | True Grit-2 | 2010 | |
| Bagby's store. | Babbett’in dükkanında. | True Grit-2 | 2010 | |
| They are coming here tonight to get remounts and sofky. | Bu gece atları almak için buraya gelecekler. Bu gece buraya yedek at almaya geleceklerdi. Bu gece buraya yedek at almaya geleceklerdi. Bu gece buraya et ve yedek at almaya geleceklerdi. Bu gece buraya et ve yedek at almaya geleceklerdi. | True Grit-2 | 2010 | |
| They just robbed the Katy Flyer at the Wagoner's switch. | Az önce haber gönderdiler. Daha yeni ray değiştirirken bir treni soydular. Daha yeni ray değiştirirken bir treni soydular. Geçenlerde Wagoner's Switch'de Katy Flyer'ı soydular. Geçenlerde Wagoner's Switch'de Katy Flyer'ı soydular. | True Grit-2 | 2010 | |
| Moon: I'm gone. | Ölüyorum. Öldüm ben. Öldüm ben. Öldüm ben. Öldüm ben. | True Grit-2 | 2010 | |
| Send the news to my brother, George Garrett. | Kardeşim George Garrett’e öldüğümü haber edin. Kardeşim George Garrett'a haber verin. Kardeşim George Garrett'a haber verin. Kardeşim George Garrett'a haber verin. Kardeşim George Garrett'a haber verin. | True Grit-2 | 2010 | |
| He is a Methodist Circuit rider in south Texas. | Güney Teksas’ta "methodist" mezhebinin gezici rahibidir. Texas'ın güneyinde gezgin bir Metodist rahibi. Texas'ın güneyinde gezgin bir Metodist rahibi. Texas'ın güneyinde gezgin bir Metodist rahibi. Texas'ın güneyinde gezgin bir Metodist rahibi. | True Grit-2 | 2010 | |
| Shall I tell him you was outlawed up. | Kanun kaçağı olduğunu söyleyeyim mi? | True Grit-2 | 2010 | |
| Moon: It don't matter. | Önemi yok. Önemli değil. Yeteneksizin biri olduğumu biliyor. Önemli değil. Yeteneksizin biri olduğumu biliyor. Önemli değil. Keşifte olduğumu biliyor. Önemli değil. Keşifte olduğumu biliyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| He knows I am on the scout. | Bir işe yaramadığımı biliyor. | True Grit-2 | 2010 | |
| I will meet him later, walking the streets of glory. | Onunla sonra görüşürüz, cennetin sokaklarında yürürken. Onunla cennetin sokaklarında yürürken görüşürüm. Onunla cennetin sokaklarında yürürken görüşürüm. Onunla cennetin sokaklarında yürürken görüşürüm. Onunla cennetin sokaklarında yürürken görüşürüm. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well don't be looking for Quincy. | Quincy’yi arama ama. Oralarda Quincy'i arama sakın. Oralarda Quincy'i arama sakın. Oralarda Quincy'i arama sakın. Oralarda Quincy'i arama sakın. | True Grit-2 | 2010 | |
| (Whispers) What will we do when they get here? | Buraya geldiklerinde ne yapacağız? | True Grit-2 | 2010 | |
| When they ride up, | Atlarla gelecekler. Yukarı çıkacaklar. Umarım sığınakta işlerini bitiririz. Yukarı çıkacaklar. Umarım sığınakta işlerini bitiririz. Geldiklerinde, işlerini sığınakta bitirmeye bakarız. Geldiklerinde, işlerini sığınakta bitirmeye bakarız. | True Grit-2 | 2010 |