Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177300
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| My name is Mattie Ross. | Adım Mattie Ross. | True Grit-1 | 2010 | |
| We're located in Yell County. | Yell kasabasında ikamet ediyoruz. Yell County'de yaşıyoruz. Yell bölgesinde yaşıyoruz. Yell County'de yaşıyoruz. Yell bölgesinde yaşıyoruz. Yell County'de yaşıyoruz. Yell bölgesinde yaşıyoruz. Yell bölgesinde yaşıyoruz. | True Grit-1 | 2010 | |
| My mother is at home looking after my sister Victoria and my brother little Frank. | Annem evde, kız kardeşim Victoria ve erkek kardeşim küçük Frank’e bakıyor. Annem evde kız kardeşim Victoria ve erkek kardeşim küçük Frank'e bakıyor. Annem evde kız kardeşim Victoria ve erkek kardeşim küçük Frank'e bakıyor. Annem evde kız kardeşim Victoria ve erkek kardeşim küçük Frank'e bakıyor. Annem evde kız kardeşim Victoria ve erkek kardeşim küçük Frank'e bakıyor. Annem evde kız kardeşim Victoria ve erkek kardeşim küçük Frank'e bakıyor. Annem evde kız kardeşim Victoria ve erkek kardeşim küçük Frank'e bakıyor. Annem evde kız kardeşim Victoria ve erkek kardeşim küçük Frank'e bakıyor. | True Grit-1 | 2010 | |
| You best go home to them. | En iyisi sen de eve, onların yanına git. En iyisi onların yanına evine dönmen. Yardıma ihtiyaçları olacak. En iyisi onların yanına evine dönmen. Yardıma ihtiyaçları olacak. En iyisi onların yanına evine dönmen. Yardıma ihtiyaçları olacak. En iyisi onların yanına evine dönmen. Yardıma ihtiyaçları olacak. En iyisi onların yanına evine dönmen. Yardıma ihtiyaçları olacak. En iyisi onların yanına evine dönmen. Yardıma ihtiyaçları olacak. En iyisi onların yanına evine dönmen. Yardıma ihtiyaçları olacak. | True Grit-1 | 2010 | |
| They'll need help with the charges. | İşleri yoluna koymak için sana ihtiyaçları vardır. | True Grit-1 | 2010 | |
| There is a fugitive warrant out for Chaney. | Chaney hakkında tutuklama kararı var. Chaney için kaçak ilanı var. Chaney için kaçak ilanı var. Chaney için kaçak ilanı var. Chaney için kaçak ilanı var. Chaney için kaçak ilanı var. Chaney için kaçak ilanı var. Chaney için kaçak ilanı var. | True Grit-1 | 2010 | |
| The government will pay you two dollars for bringing him in plus ten cents a mile for each of you. | Devlet onu teslim etmeniz halinde size iki dolar veriyor ve yol gideri olarak kilometre başına 1,3 dolar. Devlet size onun teslimatı için 2 dolar ve her bir mil için 10 sent ödeyecek. Devlet size onun teslimatı için 2 dolar ve her bir mil için 10 sent ödeyecek. Devlet size onun teslimatı için 2 dolar ve her bir mil için 10 sent ödeyecek. Devlet size onun teslimatı için 2 dolar ve her bir mil için 10 sent ödeyecek. Devlet size onun teslimatı için 2 dolar ve her bir mil için 10 sent ödeyecek. Devlet size onun teslimatı için 2 dolar ve her bir mil için 10 sent ödeyecek. Devlet size onun teslimatı için 2 dolar ve her bir mil için 10 sent ödeyecek. | True Grit-1 | 2010 | |
| On top of that, I will pay you a fifty dollar reward. | Üstüne de ben elli dolar ödül vereceğim. Ek olarak, size 50 dolar mükâfat ödeyeceğim. Ek olarak, size 50 dolar mükâfat ödeyeceğim. Ek olarak, size 50 dolar mükâfat ödeyeceğim. Ek olarak, size 50 dolar mükâfat ödeyeceğim. Ek olarak, size 50 dolar mükâfat ödeyeceğim. Ek olarak, size 50 dolar mükâfat ödeyeceğim. Ek olarak, size 50 dolar mükâfat ödeyeceğim. | True Grit-1 | 2010 | |
| What are you? | Nesin sen? Kimsin sen? Kimsin sen? Kimsin sen? Kimsin sen? Kimsin sen? Kimsin sen? Kimsin sen? | True Grit-1 | 2010 | |
| What you got there in your poke? | Bu kesede ne var öyle? Torbanda ne var? Torbanda ne var? Torbanda ne var? Torbanda ne var? Torbanda ne var? Torbanda ne var? Torbanda ne var? | True Grit-1 | 2010 | |
| By God! A Colt�s dragoon! | Şu işe bak, silah kesesi. Aman Tanrım, Colt Dragoon! Aman Tanrım, Colt Dragoon! Aman Tanrım, Colt Dragoon! Aman Tanrım, Colt Dragoon! Aman Tanrım, Colt Dragoon! Aman Tanrım, Colt Dragoon! Aman Tanrım, Colt Dragoon! | True Grit-1 | 2010 | |
| You�re no bigger than a corn nubbin, what�re you doing with a pistol like that? | Boyun mısır koçanını geçmez. Böyle bir tabancayla ne işin olur? Mısır koçanı kadar boyun var, bu silahın sende işi ne? Mısır koçanı kadar boyun var, bu silahın sende işi ne? Mısır koçanı kadar boyun var, bu silahın sende işi ne? Mısır koçanı kadar boyun var, bu silahın sende işi ne? Mısır koçanı kadar boyun var, bu silahın sende işi ne? Mısır koçanı kadar boyun var, bu silahın sende işi ne? Mısır koçanı kadar boyun var, bu silahın sende işi ne? | True Grit-1 | 2010 | |
| Well I intend to kill Tom Chaney with it. | Doğrusu bununla Tom Chaney’i öldürmeye niyetliyim. Bu silahla Tom Chaney'i öldürme niyetindeyim. Bu silahla Tom Chaney'i öldürme niyetindeyim. Bu silahla Tom Chaney'i öldürme niyetindeyim. Bu silahla Tom Chaney'i öldürme niyetindeyim. Bu silahla Tom Chaney'i öldürme niyetindeyim. Bu silahla Tom Chaney'i öldürme niyetindeyim. Bu silahla Tom Chaney'i öldürme niyetindeyim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Kill Tom Chaney? Well if the law fails to do so. | Tom Chaney’i öldürmek ki? Kanunlar bana başka şans tanımıyor. Tom Chaney mi? Kanun da böyle söylüyor. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. Tom Chaney mi? Kanun da böyle söylüyor. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. Tom Chaney mi? Kanun da böyle söylüyor. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. Tom Chaney mi? Kanun yapmazsa ben yaparım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Well that piece will do the job for you. | O halde bu parça işini görür. Bu silah işini görecektir. Bu silah işini görecektir. Bu silah işini görecektir. Bu silah işini görecektir. Bu silah işini görecektir. Bu silah işini görecektir. Bu silah işini görecektir. | True Grit-1 | 2010 | |
| If you can find a high stump to rest it on and a wall to put behind you. | Tüm dünyayı arkana alır, adamı tutuklaması için de bir emniyet görevlisi bulursan neden olmasın. Senin için onu tutuklayacak birilerini bulursan herkes sana destek verecektir. Ancak üzerinde dinlenebileceğin bir kütük ile sırtını yaslayacağın bir duvar bulabilirsen. Senin için onu tutuklayacak birilerini bulursan herkes sana destek verecektir. Ancak üzerinde dinlenebileceğin bir kütük ile sırtını yaslayacağın bir duvar bulabilirsen. Senin için onu tutuklayacak birilerini bulursan herkes sana destek verecektir. Ancak üzerinde dinlenebileceğin bir kütük ile sırtını yaslayacağın bir duvar bulabilirsen. Ancak üzerinde dinlenebileceğin bir kütük ile sırtını yaslayacağın bir duvar bulabilirsen. | True Grit-1 | 2010 | |
| Nobody here knew my father and I'm, | Burada kimse babamı tanımıyordu ve ne yazık ki Burada kimse babamı tanımıyordu... Buralarda babamı kimse tanımıyordu ve korkarım ki... Burada kimse babamı tanımıyordu... Buralarda babamı kimse tanımıyordu ve korkarım ki... Burada kimse babamı tanımıyordu... Buralarda babamı kimse tanımıyordu ve korkarım ki... Buralarda babamı kimse tanımıyordu ve korkarım ki... | True Grit-1 | 2010 | |
| afraid nothing's is going to be done about Chaney except I do it. | benim haricimde kimsenin Chaney’i yakalamak için kılını bile kıpırdatacağı yok. ...ve korkarım Chaney konusunda ben bir şey yapmazsam kimse yapmayacak. ...ve korkarım Chaney konusunda ben bir şey yapmazsam kimse yapmayacak. ...ve korkarım Chaney konusunda ben bir şey yapmazsam kimse yapmayacak. | True Grit-1 | 2010 | |
| My brother is a child, and my mother is indecisive and hobbled by grief. | Kardeşim daha bir çocuk, annemse kahrından topallamaya başladı ve ne yapacağını şaşmış bir vaziyette. Kardeşim daha bir çocuk ve annem de yas tutmakla meşgul. Kardeşim daha bir çocuk ve annem de yas tutmakla meşgul. Kardeşim daha bir çocuk ve annem de yas tutmakla meşgul. Kardeşim daha bir çocuk ve annem de yas tutmakla meşgul. Kardeşim daha bir çocuk ve annem de yas tutmakla meşgul. Kardeşim daha bir çocuk ve annem de yas tutmakla meşgul. Kardeşim daha bir çocuk ve annem de yas tutmakla meşgul. | True Grit-1 | 2010 | |
| I don't believe you fifty dollars. | Elli dolar vereceğine inanmıyorum. 50 doların olduğuna inanmıyorum. 50 doların olduğuna inanmıyorum. 50 doların olduğuna inanmıyorum. 50 doların olduğuna inanmıyorum. 50 doların olduğuna inanmıyorum. 50 doların olduğuna inanmıyorum. 50 doların olduğuna inanmıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| I have a contract with Colonel Stonehill which he will make payment on tomorrow or the next day | Teğmen Stone’la kontrat imzalarım, ödemeyi yarın ya da ertesi gün yapar. Albay Stone ile anlaşmam var, yarın ya da ertesi gün ödeme yapacak. Albay Stonehill ile anlaşmam var, yarın ya da ertesi gün ödeme yapacak. Albay Stone ile anlaşmam var, yarın ya da ertesi gün ödeme yapacak. Albay Stonehill ile anlaşmam var, yarın ya da ertesi gün ödeme yapacak. Albay Stone ile anlaşmam var, yarın ya da ertesi gün ödeme yapacak. Albay Stonehill ile anlaşmam var, yarın ya da ertesi gün ödeme yapacak. Albay Stonehill ile anlaşmam var, yarın ya da ertesi gün ödeme yapacak. | True Grit-1 | 2010 | |
| once a lawyer countersigns. | Avukatımız onay verir vermez. Avukatımızın onayını bekliyoruz. Avukatımızın onayını bekliyoruz. Avukatımızın onayını bekliyoruz. Avukatımızın onayını bekliyoruz. Avukatımızın onayını bekliyoruz. Avukatımızın onayını bekliyoruz. Avukatımızın onayını bekliyoruz. | True Grit-1 | 2010 | |
| I don�t believe in fairy tales or sermons or stories about money, baby sister. But thank you for the cigarette. | Peri masallarına, dinî hikayelere ya da bebekli ajitasyonlara inanmam. Ama sigara için sağ ol. Peri masallarına ve para vaatlerine inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Para hakkındaki peri masallarına ve vaatlere inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Peri masallarına ve para vaatlerine inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Para hakkındaki peri masallarına ve vaatlere inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Peri masallarına ve para vaatlerine inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Para hakkındaki peri masallarına ve vaatlere inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. Para hakkındaki peri masallarına ve vaatlere inanma küçük bacım. Ama sigara için sağ ol. | True Grit-1 | 2010 | |
| Isn't your Mama expecting you home, dear? | Annen seni merak etmez mi hayatım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? | True Grit-1 | 2010 | |
| My business is not yet finished. | İşim henüz bitmedi. | True Grit-1 | 2010 | |
| Mrs. Floyd, have any rooms opened up? | Bayan Flor, boşalan odanız oldu mu? Bayan Flor açık odanız var mı? Bayan Flor açık odanız var mı? Bayan Flor açık odanız var mı? Bayan Flor açık odanız var mı? Bayan Flor açık odanız var mı? Bayan Flor açık odanız var mı? Bayan Flor açık odanız var mı? | True Grit-1 | 2010 | |
| Grandma Turner... the bed is quite narrow. | Büyükanne Turner… Yatak biraz dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. Büyükanne Turner'ın... Yatak çok dar. | True Grit-1 | 2010 | |
| The second floor back did open up | İkinci katta arkadaki oda boşaldı. İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... İkinci kat açıktı... | True Grit-1 | 2010 | |
| But uh, that gentleman on the porch, | Ama sundurmada oturan beyefendi, ...ama onu da az önce verandadaki bey aldı. ...ama onu da az önce verandadaki bey aldı. ...ama onu da az önce verandadaki bey aldı. ...ama onu da az önce verandadaki bey aldı. ...ama onu da az önce verandadaki bey aldı. ...ama onu da az önce verandadaki bey aldı. ...ama onu da az önce verandadaki bey aldı. | True Grit-1 | 2010 | |
| has just taken it. | az önce tuttu o odayı. | True Grit-1 | 2010 | |
| Oh but don't worry yourself, dear. | Üzme kendini hayatım. Kendin için endişelenme tatlım. Kendin için endişelenme tatlım. Kendin için endişelenme tatlım. Kendin için endişelenme tatlım. Kendin için endişelenme tatlım. Kendin için endişelenme tatlım. Kendin için endişelenme tatlım. | True Grit-1 | 2010 | |
| You're not disturbing Grandma Turner. | Büyükanne Turner’ı rahatsız etmiyorsun. Büyükanne Turner'ı rahatsız etmiyorsun. Büyükanne Turner'ı rahatsız etmiyorsun. Büyükanne Turner'ı rahatsız etmiyorsun. Büyükanne Turner'ı rahatsız etmiyorsun. Büyükanne Turner'ı rahatsız etmiyorsun. Büyükanne Turner'ı rahatsız etmiyorsun. Büyükanne Turner'ı rahatsız etmiyorsun. | True Grit-1 | 2010 | |
| My name is LeBoeuf. | Benim adım LaBoeuf. Benim adım La Boeuf. Benim adım La Boeuf. Benim adım La Boeuf. Benim adım La Boeuf. Benim adım La Boeuf. Benim adım La Boeuf. Benim adım La Boeuf. | True Grit-1 | 2010 | |
| I just come from Yell County. | Yell kasabasından yeni geldim. Yell County'den yeni geldim. Yell bölgesinden yeni geldim. Yell County'den yeni geldim. Yell bölgesinden yeni geldim. Yell County'den yeni geldim. Yell bölgesinden yeni geldim. Yell bölgesinden yeni geldim. | True Grit-1 | 2010 | |
| We have no rodeo clowns in Yell County. | Yell’de haydut arkadaşlarımız yoktur. Yell County'de rodeo soytarımız yoktur. Yell bölgesinde matadorumuz yok ki. Yell County'de rodeo soytarımız yoktur. Yell bölgesinde matadorumuz yok ki. Yell County'de rodeo soytarımız yoktur. Yell bölgesinde matadorumuz yok ki. Yell bölgesinde matadorumuz yok ki. | True Grit-1 | 2010 | |
| A saucy line will not get you far with me. | O kasaba sizi benden daha iyi bir seviyeye getiremez. Böyle konuşman benimle iyi geçinmeni sağlamaz. Böyle şımarıkça konuşman benimle iyi geçinmeni sağlamaz. Böyle konuşman benimle iyi geçinmeni sağlamaz. Böyle şımarıkça konuşman benimle iyi geçinmeni sağlamaz. Böyle konuşman benimle iyi geçinmeni sağlamaz. Böyle şımarıkça konuşman benimle iyi geçinmeni sağlamaz. Böyle şımarıkça konuşman benimle iyi geçinmeni sağlamaz. | True Grit-1 | 2010 | |
| I saw your mother yesterday morning. | Dün sabah anneni gördüm. | True Grit-1 | 2010 | |
| She said for you to come right on home. | Hemen eve dönmeni söyledi. Doğruca eve gelmeni söyledi. Doğruca eve gelmeni söyledi. Doğruca eve gelmeni söyledi. Doğruca eve gelmeni söyledi. Doğruca eve gelmeni söyledi. Doğruca eve gelmeni söyledi. Doğruca eve gelmeni söyledi. | True Grit-1 | 2010 | |
| What was your business there? | Orda ne işin vardı? Orada ne işin vardı? Orada ne işin vardı? Orada ne işin vardı? Orada ne işin vardı? Orada ne işin vardı? Orada ne işin vardı? Orada ne işin vardı? | True Grit-1 | 2010 | |
| This is a man I think you know. | Bu adamı tanıdığını düşünüyorum. Bu adamı tanıdığını sanıyorum. Bu adamı tanıdığını sanıyorum. Bu adamı tanıdığını sanıyorum. Bu adamı tanıdığını sanıyorum. Bu adamı tanıdığını sanıyorum. Bu adamı tanıdığını sanıyorum. Bu adamı tanıdığını sanıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| You called him Tom Chaney. | Sanırım sen ona Tom Chaney diyorsun. Sanırım ona Tom Chaney diyorsun. Sanırım ona Tom Chaney diyorsun. Sanırım ona Tom Chaney diyorsun. Sanırım ona Tom Chaney diyorsun. Sanırım ona Tom Chaney diyorsun. Sanırım ona Tom Chaney diyorsun. Sanırım ona Tom Chaney diyorsun. | True Grit-1 | 2010 | |
| I believe. All the months I've been tracking him he has used the name, Theron Chelmsford. | Onu aylardır takip ediyorum, farklı adlar kullanıyor; Theron Chelmsford, | True Grit-1 | 2010 | |
| John Todd Andersen, | John Todd Anderson John Todd Anderson ve başka isimler de. John Todd Anderson ve başka isimler de. John Todd Anderson ve başka isimler de. John Todd Anderson ve başka isimler de. John Todd Anderson ve başka isimler de. John Todd Anderson ve başka isimler de. John Todd Anderson ve başka isimler de. | True Grit-1 | 2010 | |
| and others. | Ve diğerleri… | True Grit-1 | 2010 | |
| He dallied in Monroe, Louisiana, and Pine Bluff, Arkansas | Monroe, Louisiana’da ve Pine Bluff, Arkansas’ta görüldü. Babanın yerine gelmeden önce... Babanın yanına gelmeden önce... Babanın yerine gelmeden önce... Babanın yanına gelmeden önce... Babanın yerine gelmeden önce... Babanın yanına gelmeden önce... Babanın yanına gelmeden önce... | True Grit-1 | 2010 | |
| Before turning up at your fathers place. | Babanın yanına gelmeden önce. ...Monroe, Louisiana ve Pine Bluff, Arkansas'a gitmiş. ...Monroe, Louisiana ve Pine Bluff, Arkansas'a gitmiş. ...Monroe, Louisiana ve Pine Bluff, Arkansas'a gitmiş. ...Monroe, Louisiana ve Pine Bluff, Arkansas'a gitmiş. ...Monroe, Louisiana ve Pine Bluff, Arkansas'a gitmiş. ...Monroe, Louisiana ve Pine Bluff, Arkansas'a gitmiş. ...Monroe, Louisiana ve Pine Bluff, Arkansas'a gitmiş. | True Grit-1 | 2010 | |
| Then why did you not catch him at, Pine Bluff, Arkansas or Monroe, Louisiana? | Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana’da yakalamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? Öyleyse neden onu Pine Bluff Arkansas veya Monroe Louisiana'da yakalayamadın? | True Grit-1 | 2010 | |
| He is a crafty one. | Tilki gibidir. Çok zeki bir adam. Çok zeki bir adam. Çok zeki bir adam. Çok zeki bir adam. Çok zeki bir adam. Çok zeki bir adam. Çok zeki bir adam. | True Grit-1 | 2010 | |
| I thought him slow witted myself. | Onun kalın kafalının teki olduğunu sanırdım. Geri zekalı olduğunu sanıyordum. Geri zekalı olduğunu sanıyordum. Geri zekalı olduğunu sanıyordum. Geri zekalı olduğunu sanıyordum. Geri zekalı olduğunu sanıyordum. Geri zekalı olduğunu sanıyordum. Geri zekalı olduğunu sanıyordum. | True Grit-1 | 2010 | |
| That was his act. | Bu rolünün bir parçası. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. | True Grit-1 | 2010 | |
| It was a good one. | İyi rol yapmış. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. | True Grit-1 | 2010 | |
| Are you some kind of law? | Hukuk adamı falan mısın sen? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? | True Grit-1 | 2010 | |
| That's right | Bu doğru. Doğru. Doğru. Doğru. Doğru. Doğru. Doğru. Doğru. | True Grit-1 | 2010 | |
| I'm a Texas Ranger. | Teksas korucusuyum. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. | True Grit-1 | 2010 | |
| That may make you a big noise in that state | O eyalette fazla yaygara olmuyor mu? Bu, seni o şehirde pek sözü geçen biri yapmaz. Bu, seni o şehirde sözü geçen biri yapabilir. Bu, seni o şehirde pek sözü geçen biri yapmaz. Bu, seni o şehirde sözü geçen biri yapabilir. Bu, seni o şehirde pek sözü geçen biri yapmaz. Bu, seni o şehirde sözü geçen biri yapabilir. Bu, seni o şehirde sözü geçen biri yapabilir. | True Grit-1 | 2010 | |
| in Arkansas you should mind that your Texas trappings and title | Bilmelisin ki siz Teksas korucularının süslü eşyaları veya unvanları Arkansas’ta Arkansas'ta Texas'lı gibi davranman ve ünvan kullanman sana hiçbir şey kazandırmaz. Arkansas'ta, Texas takılarınız ve ünvanınızın sizi eğlence aracı yapmadığını bilmelisiniz. Arkansas'ta Texas'lı gibi davranman ve ünvan kullanman sana hiçbir şey kazandırmaz. Arkansas'ta, Texas takılarınız ve ünvanınızın sizi eğlence aracı yapmadığını bilmelisiniz. Arkansas'ta Texas'lı gibi davranman ve ünvan kullanman sana hiçbir şey kazandırmaz. Arkansas'ta, Texas takılarınız ve ünvanınızın sizi eğlence aracı yapmadığını bilmelisiniz. Arkansas'ta, Texas takılarınız ve ünvanınızın sizi eğlence aracı yapmadığını bilmelisiniz. | True Grit-1 | 2010 | |
| do not make you an object of fun. | kimseyi şöhret bağımlısı haline getirmez. | True Grit-1 | 2010 | |
| Why have you been ineffectually pursuing Chaney? | Neden böyle umutsuz vaka misali Chaney’i kovalıyorsun? Neden beceriksizce Chaney'nin izini sürüyorsun? Neden beceriksizce Chaney'nin izini sürüyorsun? Neden beceriksizce Chaney'nin izini sürüyorsun? Neden beceriksizce Chaney'nin izini sürüyorsun? Neden beceriksizce Chaney'nin izini sürüyorsun? Neden beceriksizce Chaney'nin izini sürüyorsun? Neden beceriksizce Chaney'nin izini sürüyorsun? | True Grit-1 | 2010 | |
| He shot and killed a state senator named Bibbs in Waco, Texas. | Bir eyaletin senatörüne Waco Teksas’ta ateş etti ve onu öldürdü. Adı Bibs’ti. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. | True Grit-1 | 2010 | |
| Bibbs family have put out a reward. | Bibs’in ailesi sonunda ödül koydu. Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? | True Grit-1 | 2010 | |
| How came Chaney to shoot a state senator? | Bu senatörü Chaney’nin öldürdüğünü kim söylüyor? | True Grit-1 | 2010 | |
| My understanding is there was an argument about a dog. | Ben anladım. Adamın köpeğiyle ilgili bir olay oldu. Anladığım akdarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım kadarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım akdarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım kadarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım akdarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım kadarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım kadarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. | True Grit-1 | 2010 | |
| You know anything about the whereabouts of Chaney? | Chaney’nin bulunduğu yerler hakkında bir bilgin var mı? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? | True Grit-1 | 2010 | |
| He is in the Territory, and I hold out little hope for you earning your bounty. | Kızılderililerin mıntıkasında. Ve senin ikramiyeni kazanacağıma dair küçük bir umut doğdu içime. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü senin kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü senin kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü senin kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Why is that? My man will beat you to it. | Nedenmiş? Onu senden önce bulabilirim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I have hired a deputy marshal, the toughest one they have | Bu iş için bir polis şefi tuttum. Aralarında en serti o. Ellerindeki en sert Marşal'ı kiraladım. Ellerindeki en sert Federal Şerif'i kiraladım. Ellerindeki en sert Marşal'ı kiraladım. Ellerindeki en sert Yardımcı Şerif'i kiraladım. Ellerindeki en sert Marşal'ı kiraladım. Ellerindeki en sert Yardımcı Şerif'i kiraladım. Ellerindeki en sert Yardımcı Şerif'i kiraladım. | True Grit-1 | 2010 | |
| and he is familiar with the Lucky Ned Pepper gang that they say Chaney has tied up with. | Ve Chaney’nin bağlı bulunduğu Şanslı Ned Pepper çetesine de aşina. Ayrıca Chaney'nin, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine katıldığı söylentisine de aşina. Ayrıca Chaney'nin katıldığı söylenen, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine de aşina. Ayrıca Chaney'nin, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine katıldığı söylentisine de aşina. Ayrıca Chaney'nin katıldığı söylenen, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine de aşina. Ayrıca Chaney'nin, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine katıldığı söylentisine de aşina. Ayrıca Chaney'nin katıldığı söylenen, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine de aşina. Ayrıca Chaney'nin katıldığı söylenen, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine de aşina. | True Grit-1 | 2010 | |
| Well, I will throw in with you and your Marshal. | Pekâla seninle ve tuttuğun polis şefiyle işbirliği yapmaya hazırım. Peki, ben de senin Marşal'ınla giderim. Peki, ben de senin Federal Şerifinle giderim. Peki, ben de senin Marşal'ınla giderim. Peki, ben de senin Yardımcı Şerifinle giderim. Peki, ben de senin Marşal'ınla giderim. Peki, ben de senin Yardımcı Şerifinle giderim. Peki, ben de senin Yardımcı Şerifinle giderim. | True Grit-1 | 2010 | |
| No, Marshal Cogburn and I are fine. | Hayır, Şef Cogburn ve ben böyle iyiyiz. Olmaz, Marşal Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Şerif Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Marşal Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Şerif Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Marşal Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Şerif Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Şerif Cogburn ve ben iyiyiz. | True Grit-1 | 2010 | |
| It'll be to our mutual advantage. | Bu hepimizin ortak yararına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. | True Grit-1 | 2010 | |
| Your Marshal, I presume, knows the Territory. | Polis şefi o bölgeyi tanıyordur. Senin Marşal'ın bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Şerif'in bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Marşal'ın bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Şerif'in bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Marşal'ın bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Şerif'in bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Şerif'in bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| I know Chaney. It is at least a two man job taking him alive. | Ben de Chaney’yi tanırım. Onu canlı ele geçirmek en az iki kişinin yapabileceği iş. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. | True Grit-1 | 2010 | |
| When Chaney is taken he is coming back to Fort Smith to hang. | Chaney paçayı ele verdiğinde onu Fort Smith’e götürüp asacaklar. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am not having him go to Texas to hang for shooting some senator. | Onu senatörün tekini vurduğu için Teksas’a idam etmeye götürmeyeceğim. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. | True Grit-1 | 2010 | |
| It is not important where he hangs, it is? | Nerde asıldığının önemi yok, değil mi? Nerede asıldığı önemli değil. doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil, doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil. doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil, doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil. doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil, doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil, doğru mu? | True Grit-1 | 2010 | |
| It is to me. | Benim için var. Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? | True Grit-1 | 2010 | |
| Is it to you? | Senin için var mı? | True Grit-1 | 2010 | |
| It means a great deal of money to me. | Benim için işin ucunda hatırı sayılır miktarda para var. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. | True Grit-1 | 2010 | |
| It�s been many months� work. | Bu işe aylarımı verdim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I�m sorry that you are paid piecework not on wages | Para kazanmak için yapman gereken iş sana huzur vermeyeceği için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. | True Grit-1 | 2010 | |
| and that you have been eluded the winter long by a halfwit. | Ve bir ahmağın peşinden gitmek isteyecek olman için de üzgünüm. Geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. | True Grit-1 | 2010 | |
| You give out very little sugar with your pronouncements. | Söylediklerin boyundan büyük şeyler. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. | True Grit-1 | 2010 | |
| While I sat there watching you I gave some thought to stealing a kiss | Orada oturup seni seyrederken, birkaç öpücük almak aklımdan geçmedi desem yalan olur. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. | True Grit-1 | 2010 | |
| though you are very young and sick and | Ama daha çok küçüksün ve hastasın, ve Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... | True Grit-1 | 2010 | |
| unattractive to boot, but | sepetlenecek kadar çekici değilsin, ama | True Grit-1 | 2010 | |
| now I have a mind to give you five or six good licks with my belt. | şu an sana kemerimle beş altı şaplak indirmek gibi bir düşüncem var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. | True Grit-1 | 2010 | |
| One would be as unpleasant as the other. | Bu bile diğeri kadar nahoş olmazdı. O da diğeri kadar nahoş olurdu. İlk söylediğin kadar nahoş olmazdı. O da diğeri kadar nahoş olurdu. İlk söylediğin kadar nahoş olmazdı. O da diğeri kadar nahoş olurdu. İlk söylediğin kadar nahoş olmazdı. İlk söylediğin kadar nahoş olmazdı. | True Grit-1 | 2010 | |
| If you wet your comb, it might tame that cowlick. | Tarağını ıslat, böylece saçının kalkmış olan kısmını yatırabilirsin. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. | True Grit-1 | 2010 | |
| Mattie, I wish you would leave these matters | (Avukatın sesi) Madam, bu işleri tamamıyla bana bırakmanızı Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... | True Grit-1 | 2010 | |
| entirely to me or at the very least | veya hiç olmazsa böyle mühim kararlar almadan | True Grit-1 | 2010 | |
| give me the courtesy of consulting me before entering such agreements. | önce bana danışma nezaketini göstermenizi dilerim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am not scolding you, but I am saying your head strong ways, | Sizi yargılamıyorum, ama demem odur ki verdiğiniz cesur kararların gidişatı, Sizi azarlamıyorum, ama bu başı buyrukluğunuzun... Sizi azarlamıyorum, ama gittiğiniz bu yolun... Sizi azarlamıyorum, ama bu başı buyrukluğunuzun... Sizi azarlamıyorum, ama gittiğiniz bu yolun... Sizi azarlamıyorum, ama bu başı buyrukluğunuzun... Sizi azarlamıyorum, ama gittiğiniz bu yolun... Sizi azarlamıyorum, ama gittiğiniz bu yolun... | True Grit-1 | 2010 | |
| will lead you into a tight corner one day. | sizi yakın bir gelecekte zor durumda bırakabilir. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| I trust the enclosed document | Zarftaki belgenin işinizi nihayete erdirmede ve İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... | True Grit-1 | 2010 | |
| will let you conclude your business and return to Yell County. | Yell’e dönmenizde etkili olacağına inanıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Yours, J. Noble Dagget. | Saygılar, J. Mulden Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. | True Grit-1 | 2010 | |
| I was as bad yesterday as you look today. | Ben de gece senin şu an göründüğün kadar kötüydüm. Dün de ben senin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben senin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben senin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. | True Grit-1 | 2010 | |
| I was forced to share a bed with Grandma Turner. | Tabii büyükanne Turner’la aynı yatağı paylaşmak zorunda olan sen değilsin. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. | True Grit-1 | 2010 | |
| I'm not acquainted with Grandma Turner. | Büyükanne Turner’la tanışıklığımız yok. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| If she is a resident of this city it does not surprise me that she carries disease. | Şehrin sakinlerinden biri, hastalık taşıyor olması beni şaşırtmaz. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. | True Grit-1 | 2010 |