Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158245
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| You won't know I'm there. I'm very good at being invisible. | Orada olduğumu bile farketmezsiniz. Görünmez olma konusunda çok iyiyimdir. Varlığımı fark etmezsin bile. Görünmezlik konusunda oldukça başarılıyımdır. Varlığımı fark etmezsin bile. Görünmezlik konusunda oldukça başarılıyımdır. | Taken-19 | 2008 | |
| As you so amply demonstrated for most of her life. | Kızının hayatının büyük kısmında başarıyla yaptığın gibi. Bunu ilk elden yaşayarak öğrendi zaten. Bunu ilk elden yaşayarak öğrendi zaten. | Taken-19 | 2008 | |
| Just sign the paper, Bryan. | İmzala şunları Bryan. Belgeyi imzala, Bryan. Belgeyi imzala, Bryan. | Taken-19 | 2008 | |
| I'll think about it. | Bunu düşüneceğim. Düşüneceğim. Düşüneceğim. | Taken-19 | 2008 | |
| Everyone at this table knows what that means. | Bu masadaki herkes bunun ne anlama geldiğini biliyor. O sözün ne anlama geldiğini bu masadaki herkes biliyor. O sözün ne anlama geldiğini bu masadaki herkes biliyor. | Taken-19 | 2008 | |
| Hey, Kimmy, there's something else. | Kimmy, başka bir şey söyleyeceğim. Kimmy, sana başka bir haberim var. Kimmy, sana başka bir haberim var. | Taken-19 | 2008 | |
| I don't want anything else. Kim. | Başka bir şey istemiyorum. Kim. | Taken-19 | 2008 | |
| I don't get you. What?. | Seni anlamıyorum. Ne? Seni hiç anlamıyorum. Nedenmiş o? Seni hiç anlamıyorum. Nedenmiş o? | Taken-19 | 2008 | |
| You sacrificed our marriage in the service of the country. | Ülkene hizmet için evliliğimizi feda ettin. Ülkene hizmet etmek uğruna evliliğimizi feda ettin. Ülkene hizmet etmek uğruna evliliğimizi feda ettin. | Taken-19 | 2008 | |
| You made a mess of your life in service of your country. | Ülkene hizmet için hayatının içine ettin. Ülkene hizmet etmek uğruna kendi hayatını cehenneme çevirdin. Ülkene hizmet etmek uğruna kendi hayatını cehenneme çevirdin. | Taken-19 | 2008 | |
| Can't you sacrifice a little this time for your daughter?. | Bu sefer de kızın için ufacık bir fedakârlık göstersen? Kızın uğruna da bir şeyler feda edemez misin? Kızın uğruna da bir şeyler feda edemez misin? | Taken-19 | 2008 | |
| I would sacrifice anything for her. What's your problem?. | Onun için her şeyimi feda ederim. Sorun ne peki? Onun için feda edemeyeceğim şey yok. Derdin ne peki? Onun için feda edemeyeceğim şey yok. Derdin ne peki? | Taken-19 | 2008 | |
| I'm not comfortable putting my daughter at risk. | Kızımı riske atma konusunda içim rahat değil. Kızımı riske atmak içime sinmiyor. Kızımı riske atmak içime sinmiyor. | Taken-19 | 2008 | |
| Putting our daughter at risk by going to Paris?. | Paris'e göndererek kızını riske mi atıyorsun? Kızımızı Paris'e gönderince onu riske mi atmış oluyoruz? Kızımızı Paris'e gönderince onu riske mi atmış oluyoruz? | Taken-19 | 2008 | |
| You're pathetic. | Acınası durumdasın. Sen bir zavallısın. Sen bir zavallısın. | Taken-19 | 2008 | |
| She's coming. Thanks. | Geliyor. Teşekkürler. Birazdan geliyor. Teşekkürler. Birazdan geliyor. Teşekkürler. | Taken-19 | 2008 | |
| Three conditions. | Üç şartım var. | Taken-19 | 2008 | |
| The address and phone number of where you're staying. | Kalacağın yerin telefon numarası ve adresi. Kalacağın yerin adresini ve telefon numarasını istiyorum. Kalacağın yerin adresini ve telefon numarasını istiyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| You move, I wanna know where and with whom you'll be staying. | Başka yere gidersen, nerede ve kiminle kaldığını bilmek istiyorum. Yer değiştirirsen, kiminle ve nerede kalacağını bilmek istiyorum. Yer değiştirirsen, kiminle ve nerede kalacağını bilmek istiyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| Call me when you land. Call me every night before you go to sleep. | İndiğin zaman beni arayacaksın. Her gece uyumadan önce beni arayacaksın. İnince beni ara. Her gece yatmadan önce beni ara. İnince beni ara. Her gece yatmadan önce beni ara. | Taken-19 | 2008 | |
| It's international. My number is in. | Uluslararasına açık. Telefonum içinde kayıtlı. Uluslararasıdır. Numaram kayıtlı. Uluslararasıdır. Numaram kayıtlı. | Taken-19 | 2008 | |
| Okay, awesome. Kimmy, you're not focused. | Tamam, bu harika. Kimmy, beni dinlemiyorsun. Tamam. Süper. Kimmy, dikkatini vermiyorsun. Tamam. Süper. Kimmy, dikkatini vermiyorsun. | Taken-19 | 2008 | |
| I am. What did I say?. | Dinliyorum. Ne dedim az önce? Veriyorum. Az önce ne söyledim peki? Veriyorum. Az önce ne söyledim peki? | Taken-19 | 2008 | |
| You said call you when I land, every night before I go to sleep... | İndiğimde ve her gece uyumadan seni aramamı... İnince ve her gece yatmadan önce seni aramamı söyledin. İnince ve her gece yatmadan önce seni aramamı söyledin. | Taken-19 | 2008 | |
| ...your phone's international, the number's programmed in. | ...telefonun uluslarası aramaya açık olduğunu ve numaranın kayıtlı olduğunu. Ayrıca telefonun uluslararası, numaran da kayıtlı. Ayrıca telefonun uluslararası, numaran da kayıtlı. | Taken-19 | 2008 | |
| Okay, one last thing. I get to take you to the airport. | Tamam, son bir şey daha. Sen havaalanına ben götüreceğim. Pekâlâ, son bir şey daha var. Seni havaalanına ben götüreceğim. Pekâlâ, son bir şey daha var. Seni havaalanına ben götüreceğim. | Taken-19 | 2008 | |
| Okay. | Tamam. Anlaştık. Anlaştık. | Taken-19 | 2008 | |
| There you go. Yes. | Al bakalım. Evet! | Taken-19 | 2008 | |
| Thank you, Daddy. Thank you, thank you, thank you. | Teşekkür ederim babacığım. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim, babacığım. Çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. Teşekkür ederim, babacığım. Çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. | Taken-19 | 2008 | |
| I love you, Dad. | Seni seviyorum baba! Seni seviyorum, baba. Seni seviyorum, baba. | Taken-19 | 2008 | |
| Mom, he signed it, he signed it. I'm gonna go call Amanda! | Anne, babam imzalamış. İmzalamış. Amanda'yı arayacağım hemen! Anne, imzaladı, imzaladı. Amanda'yı arayacağım! Anne, imzaladı, imzaladı. Amanda'yı arayacağım! | Taken-19 | 2008 | |
| Wouldn't it have been easier to sign the first time?. | İlk seferde imzalasan daha kolay olmaz mıydı? İlk seferinde imzalasan daha kolay olmaz mıydı? İlk seferinde imzalasan daha kolay olmaz mıydı? | Taken-19 | 2008 | |
| Wouldn't it have been easier if you and I had talked about it first?. | Önce ikimiz konuşmuş olsaydık daha kolay olmaz mıydı? Önce ikimiz oturup konuşsaydık daha kolay olmaz mıydı? Önce ikimiz oturup konuşsaydık daha kolay olmaz mıydı? | Taken-19 | 2008 | |
| Certain areas in Paris you should avoid. I've written them down. | Paris'te bazı bölgelere yaklaşmaman gerek. Bir liste yaptım. Paris'te uzak durman gereken bazı yerler var. Kağıda yazdım. Paris'te uzak durman gereken bazı yerler var. Kağıda yazdım. | Taken-19 | 2008 | |
| Dad. Come on, take it. | Baba. Haydi, al şunu. Baba. Hadi, al şunu. Baba. Hadi, al şunu. | Taken-19 | 2008 | |
| We're gonna be spending 90 percent of our time in museums. Don't worry. | Zamanımızın yüzde 90'ını müzelerde geçireceğiz. Merak etme. Zamanımızın büyük bir kısmı müzelerde geçecek. Merak etme. Zamanımızın büyük bir kısmı müzelerde geçecek. Merak etme. | Taken-19 | 2008 | |
| That's like telling water not to be wet, sweetie. | Bu, suya ıslak olmamasını söylemek gibi bir şey tatlım. Bu, suya elini sokup beni ıslatma demekle eş değer, bebeğim. Bu, suya elini sokup beni ıslatma demekle eş değer, bebeğim. | Taken-19 | 2008 | |
| Mom says your job made you paranoid. | Annem, işinin seni paranoyaklaştırdığını söylüyor. Annem yaptığın işin seni paranoyaklaştırdığını söylüyor. Annem yaptığın işin seni paranoyaklaştırdığını söylüyor. | Taken-19 | 2008 | |
| Well, my job made me aware. | İşim, bazı şeylerin farkına varmamı sağladı. Yaptığım iş tetikte kalmamı sağlıyor. Yaptığım iş tetikte kalmamı sağlıyor. | Taken-19 | 2008 | |
| I used to ask Mom what your job was that you were away all the time. | Devamlı uzakta olduğun için anneme hep ne iş yaptığını sorardım. Eskiden sen sürekli uzaklardayken anneme senin ne iş yaptığını sorardım. Eskiden sen sürekli uzaklardayken anneme senin ne iş yaptığını sorardım. | Taken-19 | 2008 | |
| And she would tell me to ask you. | O da sana sormamı söylerdi. | Taken-19 | 2008 | |
| Whenever I did see you, I was afraid to ask. | Ben de ne zaman seni görsem, sormaya korkardım. Seni ne zaman görsem, korkudan soramazdım. Seni ne zaman görsem, korkudan soramazdım. | Taken-19 | 2008 | |
| Yeah?. Why?. | Öyle mi? Neden? Annem yaptığın işin seni paranoyaklaştırdığını söylüyor. Nedenmiş o? Nedenmiş o? | Taken-19 | 2008 | |
| I don't know. Maybe because... | Bilmiyorum, belki de... Bilemiyorum. Belki de... Bilemiyorum. Belki de... | Taken-19 | 2008 | |
| ...I was afraid to find out. | ...öğrenmekten korktuğumdandır. ...öğrenmekten korkuyordum. ...öğrenmekten korkuyordum. | Taken-19 | 2008 | |
| Like, maybe it was something I wouldn't like. | Yani, belki de hoşuma gitmeyecek bir şey olacağından. Hoşuma gitmeyecek bir iş yapıyor olma ihtimaline karşın. Hoşuma gitmeyecek bir iş yapıyor olma ihtimaline karşın. | Taken-19 | 2008 | |
| I worked for the government. You knew that. | Hükümet için çalışıyordum. Bunu zaten biliyordun. Hükümet için çalıştım. Bunu biliyordun zaten. Hükümet için çalıştım. Bunu biliyordun zaten. | Taken-19 | 2008 | |
| So you were like a spy, right?. | Casus gibi bir şeydin, değil mi? Bir nevi ajandın yani, öyle mi? Bir nevi ajandın yani, öyle mi? | Taken-19 | 2008 | |
| What happens if I push this button?. Don't touch that button. | Bu düğmeye basarsam ne olur? Sakın o düğmeye basma. Bu düğmeye basarsam ne olur? O düğmeye basma. Bu düğmeye basarsam ne olur? O düğmeye basma. | Taken-19 | 2008 | |
| Well, no, I was a I was a preventer, actually. | Hayır, daha çok bir önleyiciydim aslında. Hayır, aslında... Ben bir engelleyiciydim. Hayır, aslında... Ben bir engelleyiciydim. | Taken-19 | 2008 | |
| A preventer?. Yeah. | Önleyici mi? Evet. Engelleyici mi? Evet. Engelleyici mi? Evet. | Taken-19 | 2008 | |
| What did you prevent?. | Neyi önlüyordun? Neyi engelliyordun peki? Neyi engelliyordun peki? | Taken-19 | 2008 | |
| Bad things from happening. | Kötü şeylerin olmasını. | Taken-19 | 2008 | |
| So it was a good job?. | Yani iyi bir iş miydi? İyi bir işti yani? İyi bir işti yani? | Taken-19 | 2008 | |
| Yes. Yep, it was. | Evet. Evet, öyleydi. Evet. Öyleydi. Evet. Öyleydi. | Taken-19 | 2008 | |
| Do you miss it?. | Özlüyor musun? | Taken-19 | 2008 | |
| I missed you more. | Seni daha çok özlüyorum. Seni özlediğim kadar değil. Seni özlediğim kadar değil. | Taken-19 | 2008 | |
| Kim! Dad, there's Amanda. | Kim! Baba, Amanda şurada. Kim! Baba, Amanda orada. Kim! Baba, Amanda orada. | Taken-19 | 2008 | |
| Go ahead. I'll get the bags. | Sen git. Ben çantaları getiririm. | Taken-19 | 2008 | |
| Jimmy'll give you a hand with those. I can manage. | Jimmy sana yardım etsin. Ben hâllederim. Jimmy taşımana yardımcı olur. Kendim hâlledebilirim. Jimmy taşımana yardımcı olur. Kendim hâlledebilirim. | Taken-19 | 2008 | |
| Lenore. | Lenore. | Taken-19 | 2008 | |
| Do you know about this?. She's not just going to Paris. | Bunu gördün mü? Sadece Paris'e gitmiyor. Bundan haberin var mıydı? Sadece Paris'e gitmiyor. Bundan haberin var mıydı? Sadece Paris'e gitmiyor. | Taken-19 | 2008 | |
| I know. She lied to me. | Biliyorum. Bana yalan söyledi. | Taken-19 | 2008 | |
| Yes, because she can't be honest with you. | Evet, çünkü sana karşı dürüst olamıyor. Söyledi, çünkü sana karşı dürüst olamıyor. Söyledi, çünkü sana karşı dürüst olamıyor. | Taken-19 | 2008 | |
| Why?. What are you talking about?. | Neden? Neden bahsediyorsun? Niyeymiş o? Bu da nereden çıktı şimdi? Niyeymiş o? Bu da nereden çıktı şimdi? | Taken-19 | 2008 | |
| Your rules and conditions. | Kuralların ve şartların. Kuralların ve şartların yüzünden. Kuralların ve şartların yüzünden. | Taken-19 | 2008 | |
| What is this?. | Bu ne? Nedir bu? Nedir bu? | Taken-19 | 2008 | |
| It's U2's European tour dates. | U2'nun Avrupa turnesi rotası. U2'nin Avrupa turnesi güzergahı. U2'nin Avrupa turnesi güzergahı. | Taken-19 | 2008 | |
| She's following a rock band around Europe?. | Gidip Avrupa'da bir rock grubunun peşinden mi dolaşacak? Bir rock grubunun peşinde Avrupa'yı mı dolaşıyor? Bir rock grubunun peşinde Avrupa'yı mı dolaşıyor? | Taken-19 | 2008 | |
| All kids do. Stuart got her tickets, arranged her to stay in the best hotels. | Bütün çocuklar yapıyor bunu. Stuart biletleri aldı ve en iyi otelleri ayarladı. Bütün gençler dolaşıyor. Bütün gençler dolaşıyor. | Taken-19 | 2008 | |
| Best hotels. You know, you live in your little bubble here... | En iyi otellermiş. Şoförlerinle, hizmetçilerinle o duvarın arkasında... En seçkin otellermiş. Bir kabarcığın içinde yaşıyorsun. En seçkin otellermiş. Bir kabarcığın içinde yaşıyorsun. | Taken-19 | 2008 | |
| ...behind your wall, with your maids and chauffeurs and servants. | ...bir baloncuğun içinde yaşıyorsun. Kale gibi evin, hizmetçilerin, şoförlerin, uşakların var. Kale gibi evin, hizmetçilerin, şoförlerin, uşakların var. | Taken-19 | 2008 | |
| No idea what the world is like. | Dünyanın nasıl bir yer olduğunu bilmiyorsun bile. Dünyanın nasıl bir yer olduğundan bihabersin. Dünyanın nasıl bir yer olduğundan bihabersin. | Taken-19 | 2008 | |
| Yes, and neither will she unless she goes out and experiences it. | Evet, ve çıkıp bunu tecrübe etmedikçe o da bilmeyecek. Hayatı yaşamadığı sürece kızın da bihaber kalmaya devam edecek. Hayatı yaşamadığı sürece kızın da bihaber kalmaya devam edecek. | Taken-19 | 2008 | |
| Don't tell me I don't know the world. | Bana dünyayı bilmediğimi söyleme. Dünyadan bihaber olduğumu söyleme bana sakın. Dünyadan bihaber olduğumu söyleme bana sakın. | Taken-19 | 2008 | |
| For five years I waited for a phone call that didn't come for weeks at a time. | Beş yıl boyunca, her seferinde haftalarca bir telefonun gelmesini bekledim. Gelecek diye umut ettiğim bir telefon için beş yıl boyunca her hafta bekledim. Gelecek diye umut ettiğim bir telefon için beş yıl boyunca her hafta bekledim. | Taken-19 | 2008 | |
| For a knock on the door telling me there'd be no calls anymore. | Artık telefon gelmeyeceğini söyleyen birinin kapıyı çalmasını. Birinin kapımı çalıp artık telefon görüşmesi... Birinin kapımı çalıp artık telefon görüşmesi... | Taken-19 | 2008 | |
| Listen, I know you moved here to build some sort of relationship with Kimmy. | Dinle, buraya Kimmy'yle bir şekilde yakınlaşmak için taşındığını biliyorum... Buraya Kimmy'le aranda bir köprü kurmak için taşındığını biliyorum. Buraya Kimmy'le aranda bir köprü kurmak için taşındığını biliyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| But you're not gonna do that by smothering her. | ...ama onu sıkboğaz ederek bunu yapamazsın. Ama şunu bil ki, onu sık boğaz ederek bu amacına ulaşamazsın. Ama şunu bil ki, onu sık boğaz ederek bu amacına ulaşamazsın. | Taken-19 | 2008 | |
| Let her live, or I promise, I promise you'll lose her. | Bırak hayatını yaşasın, yoksa onu gerçekten kaybedersin. Bırak hayatını yaşasın. Yoksa inan bana, onu temelli kaybedeceksin. Bırak hayatını yaşasın. Yoksa inan bana, onu temelli kaybedeceksin. | Taken-19 | 2008 | |
| I love you. | Sizi seviyorum! Seni seviyorum. Seni seviyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| Let's go. Come on. | Gidelim, haydi. Gidelim. Hadi. Gidelim. Hadi. | Taken-19 | 2008 | |
| I'll teach you the French words I know. | Sana bildiğim bütün Fransızca kelimeleri öğreteceğim. | Taken-19 | 2008 | |
| Which may not be that much, but Okay. Yeah, right. | Çok fazla olmayabilir ama olsun. Tamam. Olsun. O da azıcık bir şey zaten... Tabii canım. Sen nasıl istersen. O da azıcık bir şey zaten... Tabii canım. Sen nasıl istersen. | Taken-19 | 2008 | |
| Three. Okay, now take one | Üç. Tamam, bir tane de... Üç. Tamam, bir de şöyle çekelim... Üç. Tamam, bir de şöyle çekelim... | Taken-19 | 2008 | |
| Need some help?. One with the two of you?. | Yardım lâzım mı? İkinizi de çekmemi ister misiniz? Yardım lazım mı? İkinizi bir arada çekelim mi? Yardım lazım mı? İkinizi bir arada çekelim mi? | Taken-19 | 2008 | |
| Yes, please. | Evet lütfen. Evet, lütfen. Evet, lütfen. | Taken-19 | 2008 | |
| Okay. He's really cute. | Tamam. Gerçekten yakışıklı. Tamam. Çok şeker. Tamam. Çok şeker. | Taken-19 | 2008 | |
| Okay. Yeah, great. Very nice. | Tamam. Evet, harika. Çok güzel. Tamam. Evet. Süper oldu. Tamam. Evet. Süper oldu. | Taken-19 | 2008 | |
| Where are you from?. | Nerelisiniz? | Taken-19 | 2008 | |
| No. I'm Peter. | Hayır. Ben, Peter. Merhaba. Adım Peter. Merhaba. Adım Peter. | Taken-19 | 2008 | |
| This is Kim. Hi. | Bu da Kim. Merhaba. Bu da Kim. Selam. Bu da Kim. Selam. | Taken-19 | 2008 | |
| Nice to meet you. Hi. | Memnun oldum. Selam. Memnun oldum. Memnun oldum. | Taken-19 | 2008 | |
| You're going into Paris?. | Paris'e mi gideceksiniz? Paris'e mi gidiyorsunuz? Paris'e mi gidiyorsunuz? | Taken-19 | 2008 | |
| You know, taxis here are so damned expensive. | Biliyorsunuz, buralarda taksiler çok pahalı. Kahrolası taksiler çok pahalı. Kahrolası taksiler çok pahalı. | Taken-19 | 2008 | |
| Want to share?. | Ücreti paylaşmak ister misiniz? Birlikte binelim mi? Birlikte binelim mi? | Taken-19 | 2008 | |
| Yeah. Sure. Okay, perfect. | Evet, tabii. Tamam, mükemmel. Tabii. Olur. Harika. Tabii. Olur. Harika. | Taken-19 | 2008 | |
| To check arrivals, please press one. | İnişleri öğrenmek için bire basınız. "Varış saatlerinden haberdar olmak için 1'e basın." "Varış saatlerinden haberdar olmak için 1'e basın." | Taken-19 | 2008 | |
| Please enter the flight number. | Lütfen uçuş kodunu giriniz. "Sefer sayısını girin lütfen." "Sefer sayısını girin lütfen." | Taken-19 | 2008 | |
| Flight 288 arrived in Paris Charles de Gaulle... | 288 no'lu uçuş Paris Charles de Gaulle'a... "288 sefer sayılı uçak Paris'in Charles de Gaulle Havaalanı'na..." "288 sefer sayılı uçak Paris'in Charles de Gaulle Havaalanı'na..." | Taken-19 | 2008 |