Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158248
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Just the way it falls, it must be silk. | Üstündeki duruşuna göre pamuk olmalı. Dokuması itibariyle ipekten başka bir şey olmasına imkân yok. Dokuması itibariyle ipekten başka bir şey olmasına imkân yok. | Taken-19 | 2008 | |
| How it compliments the natural curves of your body. | Vücudunun doğal hatlarına nasıl oturduğuna bir bak. Vücudunun doğal kıvrımlarıyla birebir uyumlu. Vücudunun doğal kıvrımlarıyla birebir uyumlu. | Taken-19 | 2008 | |
| The rate is 40 euros for the standard. | Standart olarak saati 40 Euro. Standart servis bedeli 40 avro. Standart servis bedeli 40 avro. | Taken-19 | 2008 | |
| Standard?. Could you be more specific?. | Standart mı? Daha açık olabilir misin? Standart mı? Biraz daha açık konuşur musun? Standart mı? Biraz daha açık konuşur musun? | Taken-19 | 2008 | |
| Back home, the standard covers a range of possibilities. | Bizim oralarda, standart bir çok olasılığı da kapsar. Bizim oralarda standart dediğin şey birçok hizmeti kapsar. Bizim oralarda standart dediğin şey birçok hizmeti kapsar. | Taken-19 | 2008 | |
| Like kissing, you know, closed lips, open lips. | Öpüşmek mesela, hem kapalı dudaklardan, hem açık dudaklardan. Öpüşmek mesela; dilini sokarak, dilini kullanmadan. Öpüşmek mesela; dilini sokarak, dilini kullanmadan. | Taken-19 | 2008 | |
| lf you're not buying, piss off. I didn't say I wasn't buying. | Kabul etmiyorsan, çek git. Öyle demedim. Alıcı değilsen bas git. Alıcı olmadığımı söylemedim. Alıcı değilsen bas git. Alıcı olmadığımı söylemedim. | Taken-19 | 2008 | |
| I like to get comfortable before I purchase. | Satın almadan önce ne aldığımı bilip rahatlamak isterim. Satın alırken aklımda soru işareti kalsın istemem. Satın alırken aklımda soru işareti kalsın istemem. | Taken-19 | 2008 | |
| Like this karaoke machine I bought. | Geçen gün aldığım karaokeli teyp gibi. Tıpkı şu aldığım karaoke aletinde olduğu gibi. Tıpkı şu aldığım karaoke aletinde olduğu gibi. | Taken-19 | 2008 | |
| I must have read that manual from cover to cover so many times. | Kullanım klavuzunu baştan sona onlarca kez okumuşumdur. Kullanım kılavuzunu defalarca okumuşumdur. Kullanım kılavuzunu defalarca okumuşumdur. | Taken-19 | 2008 | |
| I don't give a shit. You're gonna get me in trouble if you don't buy. | Ne yaptığın umrumda değil. Almıyorsan git, başım belaya girecek. Senin karaoke aletinden bana ne ulan. Alıcı değilsen başımı belaya sokacaksın. Senin karaoke aletinden bana ne ulan. Alıcı değilsen başımı belaya sokacaksın. | Taken-19 | 2008 | |
| Trouble?. Really?. With who?. Piss off. | Bela mı? Gerçekten mi? Kiminle? Çek git. Belaya mı? Ciddi mi diyorsun? Kiminle? Çek arabanı. Belaya mı? Ciddi mi diyorsun? Kiminle? Çek arabanı. | Taken-19 | 2008 | |
| Okay, okay. Listen, I'm sorry. | Tamam, tamam. Özür dilerim. Peki, peki. Dinle bak, özür dilerim. Peki, peki. Dinle bak, özür dilerim. | Taken-19 | 2008 | |
| If I want a package deal, do I get a discount?. | Paket için anlaşmak istesem indirim yapıyor musunuz? Paket teklifi seçersem indirim yapar mısın? Paket teklifi seçersem indirim yapar mısın? | Taken-19 | 2008 | |
| You cost me two now. My name's Bryan. | Bana iki müşteriye mâloldun. Adım Bryan. Senin yüzünden iki müşteri kaybettim. Benim adım Bryan. Senin yüzünden iki müşteri kaybettim. Benim adım Bryan. | Taken-19 | 2008 | |
| Oh, God. You better leave. I thought we were negotiating. | Tanrım. Gitsen iyi olacak. Anlaşmak üzere olduğumuzu sanıyordum. Eyvahlar olsun. Gitsen iyi olur. Pazarlık ettiğimizi sanıyordum. Eyvahlar olsun. Gitsen iyi olur. Pazarlık ettiğimizi sanıyordum. | Taken-19 | 2008 | |
| Anton, I swear, it's not my fault. | Anton, yemin ederim benim suçum değil. Anton, yemin ederim ki benim suçum değil. Anton, yemin ederim ki benim suçum değil. | Taken-19 | 2008 | |
| I told him Why are you bothering the girl?. | Ona söyledim... Neden kızı rahatsız ediyorsun? Ona söyledim... Kızı ne diye rahatsız ediyorsun? Ona söyledim... Kızı ne diye rahatsız ediyorsun? | Taken-19 | 2008 | |
| None of your business. She is my business. | Seni ilgilendirmez. Kız beni ilgilendirir. Yürü git işine. Benim işim o kızla. Yürü git işine. Benim işim o kızla. | Taken-19 | 2008 | |
| And if you're not spending money, you're costing money. | Para harcamayacaksan da, paraya mâlolma. Para harcamıyorsan, bana zarar ettiriyorsun demektir. Para harcamıyorsan, bana zarar ettiriyorsun demektir. | Taken-19 | 2008 | |
| I was negotiating. No negotiating. Price is the price. | Anlaşmaya çalışıyordum. Anlaşma yok. Fiyat sabittir. Pazarlık ediyordum. Pazarlık ediyordum. | Taken-19 | 2008 | |
| Now you owe me for two that got away. | Kaçırdığı iki müşteri için artık bana borçlusun. Kaçan iki müşteri için bana borçlusun. Kaçan iki müşteri için bana borçlusun. | Taken-19 | 2008 | |
| I don't owe you nothing. | Sana hiçbir şey borçlu değilim. Sana hiçbir halt borçlu değilim. Sana hiçbir halt borçlu değilim. | Taken-19 | 2008 | |
| Fifty euros or I kick your ass. Sure, sure, okay. | Ya 50 Euro verirsin, ya da kıçına tekmeyi yersin. Tamam, tamam. Elli avroyu bastır, yoksa kıçına tekmeyi yersin. Elli avroyu bastır, yoksa kıçına tekmeyi yersin. | Taken-19 | 2008 | |
| Chill. | Sökül. Sakin ol. Sakin ol. | Taken-19 | 2008 | |
| Okay. Here's your 50. | Tamam. İşte 50 Euro. Al işte. Elli avron. Al işte. Elli avron. | Taken-19 | 2008 | |
| And another 50 for being an asshole. Now get the hell out of here. | Bu 50'lik de şerefsiz olduğun için. Şimdi defol git buradan. Göt oğlanı olduğun için bir ellini daha alıyorum. Şimdi uza bakalım. Göt oğlanı olduğun için bir ellini daha alıyorum. Şimdi uza bakalım. | Taken-19 | 2008 | |
| If I see you again, I'll kill you. | Seni bir daha görürsem, öldürürüm. Seni bir daha görürsem gebertirim. Seni bir daha görürsem gebertirim. | Taken-19 | 2008 | |
| Mr. Smith, I do not know what kind of job I'm supposed to do for you, but | Bay Smith, sizin için nasıl bir iş yapmamı istediğinizi bilmiyorum ama... Bay Smith, sizin için nasıl bir iş yapmamı istediğinizi bilemiyorum ama... Bay Smith, sizin için nasıl bir iş yapmamı istediğinizi bilemiyorum ama... | Taken-19 | 2008 | |
| You are to translate. Yes. But translate what?. | Çevirmenlik yapacaksın. Tamam ama neyi? Tercüme etmek için buradasın. Tamam ama neyi tercüme edeceğim? Tercüme etmek için buradasın. Tamam ama neyi tercüme edeceğim? | Taken-19 | 2008 | |
| Translate. | Çevir. Tercüme et. Tercüme et. | Taken-19 | 2008 | |
| They're talking about you. What about me?. | Sizden bahsediyorlar. Ne diyorlar? Sizden bahsediyorlar. Ne olmuş bana? Sizden bahsediyorlar. Ne olmuş bana? | Taken-19 | 2008 | |
| They're not saying nice things. Be specific. | İyi şeyler söylemiyorlar. Detayları söyle. Pek hoş şeyler söylemiyorlar. Biraz daha açık konuş. Pek hoş şeyler söylemiyorlar. Biraz daha açık konuş. | Taken-19 | 2008 | |
| They're saying Excuse me, Mr. Smith. what an asshole you are. | Diyorlar ki... Affedersiniz Bay Smith ama şerefsizin teki olduğunuzu söylüyorlar. Diyorlar ki... Kusura bakmayın, Bay Smith. Göt oğlanının tekisiniz. Diyorlar ki... Kusura bakmayın, Bay Smith. Göt oğlanının tekisiniz. | Taken-19 | 2008 | |
| Please, if you can explain to me why we're doing this | Lütfen, eğer bunu neden yaptığımızı açıklarsanız... Bu işin amacını bana açıklarsanız... Bu işin amacını bana açıklarsanız... | Taken-19 | 2008 | |
| Just translate. | Yalnızca çevir. Tercüme etmene bak sen. Tercüme etmene bak sen. | Taken-19 | 2008 | |
| One of them says, the sausage gave him heartburn. | Bir tanesi, sosisin midesini yaktığını söylüyor. Bir tanesinin yediği sosis midesine dokunmuş. Bir tanesinin yediği sosis midesine dokunmuş. | Taken-19 | 2008 | |
| The other one is suggesting something his grandmother used to give him. | Diğeri, eskiden büyükannesinin ona verdiği bir şeyi kullanmasını öneriyor. Diğeri, büyük annesinin ilaç niyetine verdiği şeyi tavsiye ediyor. Diğeri, büyük annesinin ilaç niyetine verdiği şeyi tavsiye ediyor. | Taken-19 | 2008 | |
| Do you really want to hear all this?. Every word. | Bunları gerçekten duymak istiyor musunuz? Her kelimesini. Bunları duymanız şart mı? Kelimesi kelimesine. Bunları duymanız şart mı? Kelimesi kelimesine. | Taken-19 | 2008 | |
| Now they're talking about football. The game between Lazio and Marseille. | Şimdi de futboldan bahsediyorlar. Lazio Marsilya maçından. Şimdi de futboldan bahsediyorlar. Lazio ve Marsilya arasındaki maçtan. Şimdi de futboldan bahsediyorlar. Lazio ve Marsilya arasındaki maçtan. | Taken-19 | 2008 | |
| And they lost money on the betting. | İkisi de bahiste bu maçta para kaybetmişler. Bahiste para kaybetmişler. Bahiste para kaybetmişler. | Taken-19 | 2008 | |
| Perhaps if I knew the purpose You're better off not knowing. | Belki de amacımızı biliyor olsam Hiçbir şey bilmemen daha iyi. Bunun neye hizmet edeceğini bilseydim... Bilmemen senin için daha hayırlı. Bunun neye hizmet edeceğini bilseydim... Bilmemen senin için daha hayırlı. | Taken-19 | 2008 | |
| Is it still football?. | Hâlâ futbol mu? Hâlâ futboldan mı konuşuyorlar? Hâlâ futboldan mı konuşuyorlar? | Taken-19 | 2008 | |
| One is on the phone. | Bir tanesi telefonla konuşuyor. | Taken-19 | 2008 | |
| He has to do a job at the construction site. | Şantiyede bir işi varmış. İnşaat alanına gitmesi gerekiyormuş. İnşaat alanına gitmesi gerekiyormuş. | Taken-19 | 2008 | |
| Something about fresh merchandise giving problems. | Yeni malların çıkardığı sorunlarla ilgili bir şey. Yeni gelen mallarda sorun çıkmış. Yeni gelen mallarda sorun çıkmış. | Taken-19 | 2008 | |
| Mr. Smith, I do not understand any of this. | Bay Smith, bunların hiçbirini anlamıyorum. Bay Smith, hiçbir şey anlamıyorum. Bay Smith, hiçbir şey anlamıyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| You're not supposed to. Goodbye. | Anlaman gerekmiyor zaten. Güle güle. Anlaman da gerekmiyor zaten. Güle güle. Anlaman da gerekmiyor zaten. Güle güle. | Taken-19 | 2008 | |
| I asked for an English Albanian dictionary, did you bring one?. | Bir İngilizce Arnavutça sözlük istemiştim, getirdin mi? İngilizce Arnavutça sözlük istemiştim, getirdin mi? İngilizce Arnavutça sözlük istemiştim, getirdin mi? | Taken-19 | 2008 | |
| Where did you get this?. | Bunu nereden buldun? | Taken-19 | 2008 | |
| I'm good. Who gave this to you?. | Ben iyiyim. Kim verdi sana bunu? Ben iyiyim. Bunu sana kim verdi? | Taken-19 | 2008 | |
| Who ?. Who gave this to you?. I'm good. | Kim? Kim verdi sana bunu? Ben iyiyim. Bunu sana kim verdi? Ben iyiyim. | Taken-19 | 2008 | |
| Monsieur Allen, how are you?. | Mösyö Allen, nasılsınız? Bay Allen, nasılsınız? | Taken-19 | 2008 | |
| Hello, Gilles. How's the wife?. | Merhaba Gilles. Karın nasıl? Merhaba, Gilles. Karın nasıl? | Taken-19 | 2008 | |
| Well, still in charge. | Hâlâ yetkili o. Hâlâ evin reisi. | Taken-19 | 2008 | |
| Been a long time since I've seen you. Way too long. | Sizi görmeyeli uzun zaman oldu. Çok uzun gerçekten. Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Bayağı uzun. | Taken-19 | 2008 | |
| The usual accommodation?. Plus one. | Normal konaklama? İki kişilik. Her zamanki yer mi? İki kişilik olsun. | Taken-19 | 2008 | |
| Yes?. | Evet? Efendim? | Taken-19 | 2008 | |
| We need to talk. I'm listening. | Konuşmamız gerek. Dinliyorum. " Konuşmamız gerek." Dinliyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| Well, can't you come and meet me first?. | Gelsen de yüzyüze konuşsak? Yanıma gelemez misin? | Taken-19 | 2008 | |
| I can't see you. Where are you?. | Seni göremiyorum. Neredesin? | Taken-19 | 2008 | |
| I can see you and hear you very well. | Ben seni gayet iyi görüp duyabiliyorum. Ben seni hem görüyor hem de gayet net duyabiliyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| You can tell them to stop jogging now. | Koşmayı kesmelerini söyleyebilirsin. Adamlarına söyle de boşuna yorulmasınlar. | Taken-19 | 2008 | |
| Didn't think I was gonna come down, did you?. | Oraya yanına geleceğimi sanmıyordun, değil mi? Oraya geleceğimi düşünmedin herhâlde, değil mi? | Taken-19 | 2008 | |
| I didn't think you were gonna make such a mess. | Böylesine ortalığı karıştıracağını da hiç sanmıyordum. Ortalığı birbirine katacağını hesaba katmamıştım. | Taken-19 | 2008 | |
| I didn't have time to worry about neatness. | Düzeni bozduğuma üzülecek kadar vaktim yok. Arkamı toplayacak vaktim yoktu. | Taken-19 | 2008 | |
| I know. You have 70 hours. Now I have 56. | Biliyorum. 70 saatin var. Artık 56. " Biliyorum. 70 saatin var." Geriye 56 saatim kaldı. | Taken-19 | 2008 | |
| No, now you have none. | Hayır, hiç kalmadı. Hayır, hiç vaktin kalmadı artık. | Taken-19 | 2008 | |
| My chief wanted to arrest you, I convinced him to send you home. | Şefim seni tutuklamamı istedi, ben de seni eve göndermek için onu ikna ettim. Müdürüm seni tutuklatmak istedi. | Taken-19 | 2008 | |
| Air France 001 leaves today at 2. First class. | Air France 001 bugün saat 2'de kalkıyor. Birinci sınıf. "001 sefer sayılı Air France uçağı bugün 14:00'de kalkıyor. Birinci sınıf koltuk." | Taken-19 | 2008 | |
| Courtesy of the French government for past services rendered. | Eski hizmetlerine karşılık Fransız hükümetinin cömertliği. Geçmişte verdiğin hizmetler için Fransız hükümetinin duyduğu minnetin göstergesi. | Taken-19 | 2008 | |
| And what about my daughter?. I told you, I sit behind a desk now. | Ya kızım ne olacak? Artık masabaşında olduğumu söylemiştim. Kızım ne olacak? | Taken-19 | 2008 | |
| I take my orders from someone who sits behind a bigger desk. | Emirlerimi daha büyük bir masada oturan birinden alıyorum. "Emirlerimi benden daha yüksek mevkide olan birinden alıyorum." | Taken-19 | 2008 | |
| Come on, seven dead bodies, three in hospital, a building destroyed. | Haydi, yedi ceset var, üç kişi hastanede, bir bina mahvoldu. İnsaf et biraz. Yedi ceset, hastanelik üç kişi, yıkılan bir bina. | Taken-19 | 2008 | |
| Total chaos at the airport. | Havaalanında büyük bir kaos çıkardın. "Havaalanında yaşanan keşmekeş." | Taken-19 | 2008 | |
| He wanted your ass in chains. It's the best I could do, I'm sorry. | Kıçını hapse tıkmak istiyorlar. Elimden gelenin en iyisi bu, üzgünüm. Ona kalsa seni zincire vurduracaktı. Elimden sadece bu kadarı geldi. Üzgünüm. | Taken-19 | 2008 | |
| Sorry doesn't cut it, Jean Claude. Not this time. | Üzgün olmak bir işe yaramıyor Jean Claude. Bu sefer değil. Üzgün olmanın faydası yok, Jean Claude. Bu sefer yok. | Taken-19 | 2008 | |
| You can't beat the state, Bryan. You know that. | Ülkeye karşı savaşı kazanamazsın, Bryan. Bunu biliyorsun. Devlete karşı gelemezsin, Bryan. Bunu sen de biliyorsun. | Taken-19 | 2008 | |
| I'm not trying to. I'm trying to save my daughter. | Ona çalışmıyorum zaten. Sadece kızımı kurtarmaya çalışıyorum. Öyle bir niyetim yok. Tek niyetim kızımı kurtarmak. | Taken-19 | 2008 | |
| It was a trailer, not a building. | Sadece bir karavandı, bina değil. Bulunduğum yer bir karavan, bina değil. | Taken-19 | 2008 | |
| No, no, no. Leave it. | Hayır, hayır. Çıkarma. Hayır, hayır. Kalsın. | Taken-19 | 2008 | |
| It's all right, it's fluids. | Kötü bir şey değil, serum sadece. Merak etme. Sıvı desteği sadece. | Taken-19 | 2008 | |
| And medication to counteract the drugs. | Uyuşturucunun etkisini yoketmek için içinde ilaç var. Uyuşturucunun etkisini geçirici bir ilaç aynı zamanda. | Taken-19 | 2008 | |
| It's all right. | Korkma. Merak etme. | Taken-19 | 2008 | |
| Where'd you get this?. | Bunu nereden buldun? | Taken-19 | 2008 | |
| Where did you get this jacket?. | Bu ceketi nereden buldun? Bu montu nereden buldun? | Taken-19 | 2008 | |
| Did you get it from her?. | Bu kızdan mı aldın? Ondan mı aldın? | Taken-19 | 2008 | |
| Was it from this girl?. | Bu kızın ceketi miydi? Bu kızın montu muydu? | Taken-19 | 2008 | |
| I didn't steal it. | Çalmadım onu. Çalmadım. | Taken-19 | 2008 | |
| I was cold, she gave it to me. Where?. Where did she give it to you?. | Çok üşümüştüm, o da bana verdi. Nerede? Sana bunu nerede verdi? Üşümüştüm, o da montunu bana verdi. Nerede? Neredeyken verdi? | Taken-19 | 2008 | |
| ln the house. What house?. | Evde. Hangi evde? Evdeyken. Hangi ev? | Taken-19 | 2008 | |
| The house with the red door. | Kırmızı kapılı evde. Kırmızı kapısı olan ev. | Taken-19 | 2008 | |
| He said it was a party. | Bana partiye gittiğimizi söylemişti. Partiye gideceğimizi söylemişti. | Taken-19 | 2008 | |
| The girl who gave you this, was she in the house?. | Sana bunu veren kız, o da evde miydi? Bu montu sana veren kız da o evde miydi? | Taken-19 | 2008 | |
| She's my daughter. | O, benim kızım. O benim kızım. | Taken-19 | 2008 | |
| I need to find this house. Do you know where it is?. | O evi bulmam gerek. Nerede olduğunu biliyor musun? O evi bulmam gerekiyor. Yerini biliyor musun? | Taken-19 | 2008 | |
| Good morning. May I help you?. | Günaydın. Yardımcı olabilir miyim? Günaydın. Nasıl yardımcı olabilirim? | Taken-19 | 2008 | |
| I'm here to see your boss. No boss. | Patronunuzla görüşmeye geldim. Patron yok. Patronunu görmeye geldim. Burada patron falan yok. | Taken-19 | 2008 | |
| We're doing nothing wrong here. | Burada yanlış bir şey yapmıyoruz. Yasa dışı bir şey yapmıyoruz. | Taken-19 | 2008 | |
| One button, and 30 agents will be here... | Bir düğmeye bastığım anda 30 ajan buraya doluşur. Bir tuşa basmamla birlikte götün daha tutuşmadan... | Taken-19 | 2008 |