Search
English Turkish Sentence Translations Page 169763
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Listen to yourself. | Kendini bir dinle. | The Road-1 | 2009 | |
| You sound | Sanki... | The Road-1 | 2009 | |
| crazy. | ...çıldırmışsın. | The Road-1 | 2009 | |
| Other families are doing it. | Başka aileler böyle yapıyor. | The Road-1 | 2009 | |
| Let's take a bath. | Bir banyo yapalım. | The Road-1 | 2009 | |
| Listen... We have to talk. | Dinle! Konuşmamız gerek. | The Road-1 | 2009 | |
| That man back there | O adam vardı ya... | The Road-1 | 2009 | |
| there are not many good guys left. That's all. | Pek fazla iyi adam kalmadı. Hepsi onlar gibi. | The Road-1 | 2009 | |
| Gotta watch out for the bad guys. | Kötü adamlara karşı dikkatli olmamız gerek. | The Road-1 | 2009 | |
| We have to just... keep carrying the fire. | Yapmamız gereken... Ateşi taşıyabilmek... | The Road-1 | 2009 | |
| Fire inside you. | İçindeki ateş. | The Road-1 | 2009 | |
| Are we still the good guys? | Peki biz hâlâ iyilerden miyiz? | The Road-1 | 2009 | |
| Yes, we're still the good guys. Of course we are. | Evet, iyilerdeniz. Elbette, iyiyiz. | The Road-1 | 2009 | |
| We always will be, no matter what happends? | Ne olursa olsun, iyi olarak mı kalacağız? | The Road-1 | 2009 | |
| Always will be. | Daima. | The Road-1 | 2009 | |
| It's a treat for you. | Senin için bir içecek. Sana bir ziyafet. Senin için bir içecek. Senin için bir içecek. Senin için bir içecek. Senin için bir içecek. | The Road-1 | 2009 | |
| Go ahead. | Hadi bakalım. Al bakalım. Hadi bakalım. Hadi bakalım. Hadi bakalım. Hadi bakalım. | The Road-1 | 2009 | |
| Really good. | Çok güzelmiş. Gerçekten güzelmiş. Çok güzelmiş. Çok güzelmiş. Çok güzelmiş. Çok güzelmiş. | The Road-1 | 2009 | |
| You should have some. No, you drink it. | Sen de biraz içmelisin. Hayır, sen iç. | The Road-1 | 2009 | |
| I want you to have some. | İçmeni istiyorum. Biraz içmeni istiyorum ama. İçmeni istiyorum. İçmeni istiyorum. İçmeni istiyorum. İçmeni istiyorum. | The Road-1 | 2009 | |
| It's bubbly. | Köpüklüymüş. İçi kabarcık dolu. Köpüklüymüş. Köpüklüymüş. Köpüklüymüş. Köpüklüymüş. | The Road-1 | 2009 | |
| Come on. | Hadi. Hadi bakalım. Hadi. Hadi. Hadi. Hadi. | The Road-1 | 2009 | |
| I'm hungry. I know. | Acıktım. Biliyorum. Karnım aç. Biliyorum. Acıktım. Biliyorum. Acıktım. Biliyorum. Acıktım. Biliyorum. Acıktım. Biliyorum. | The Road-1 | 2009 | |
| So am I. | Ben de acıktım. Ben de açım. Ben de acıktım. Ben de acıktım. Ben de acıktım. Ben de acıktım. | The Road-1 | 2009 | |
| And we are still heading south? Of course. | Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. Güneye gitmeye devam mı edeceğiz? Elbette. Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. | The Road-1 | 2009 | |
| There might be food there. | Orada yiyecek olabilir. O tarafta yiyecek olabilir. Orada yiyecek olabilir. Orada yiyecek olabilir. Orada yiyecek olabilir. Orada yiyecek olabilir. | The Road-1 | 2009 | |
| Everything depends on reaching the coast. Okay? | Her şey, sahile ulaşmamıza bağlı. Tamam mı? Her şey sahile varmamıza bağlı. Tamam mı? Her şey, sahile ulaşmamıza bağlı. Tamam mı? Her şey, sahile ulaşmamıza bağlı. Tamam mı? Her şey, sahile ulaşmamıza bağlı. Tamam mı? Her şey, sahile ulaşmamıza bağlı. Tamam mı? | The Road-1 | 2009 | |
| I wish I was with my mom. | Keşke annemin yanında olsaydım. Keşke annem yanımda olsaydı. Keşke annemin yanında olsaydım. Keşke annemin yanında olsaydım. Keşke annemin yanında olsaydım. Keşke annemin yanında olsaydım. | The Road-1 | 2009 | |
| Meaning you wish you were dead. | Keşke ölseydim diyorsun yani? Ölmüş olmak mı isterdin? Keşke ölseydim diyorsun yani? Keşke ölseydim diyorsun yani? Keşke ölseydim diyorsun yani? Keşke ölseydim diyorsun yani? | The Road-1 | 2009 | |
| You mustn't say that. It's a bad thing to say. | Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. Böyle konuşma. Bunu söylemen iyi değil. Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. | The Road-1 | 2009 | |
| I can't help it. | Engel olamıyorum ki. Kendimi alamıyorum. Engel olamıyorum ki. Engel olamıyorum ki. Engel olamıyorum ki. Engel olamıyorum ki. | The Road-1 | 2009 | |
| Just stop thinking about her. | Onu düşünmeyi bırak yeter. Onu düşünmeyi bırak o halde. Onu düşünmeyi bırak yeter. Onu düşünmeyi bırak yeter. Onu düşünmeyi bırak yeter. Onu düşünmeyi bırak yeter. | The Road-1 | 2009 | |
| Would you at least say goodbye to him. | En azından ona veda edemez misin? En azından ona "hoşça kal" diyemez misin? En azından ona veda edemez misin? En azından ona veda edemez misin? En azından ona veda edemez misin? En azından ona veda edemez misin? | The Road-1 | 2009 | |
| No. No? | Hayır Hayır mı? Hayır. Hayır mı? Hayır Hayır mı? Hayır Hayır mı? Hayır Hayır mı? Hayır Hayır mı? | The Road-1 | 2009 | |
| No. Noo. | Hayır. Hayır. | The Road-1 | 2009 | |
| Why not? I can't. | Neden ama? Neden peki? Yapamam. Neden ama? Neden ama? Neden ama? Neden ama? | The Road-1 | 2009 | |
| Why can't... why can't you stay until morning? | Neden... Neden sabaha kadar kalmıyorsun? Neden... Neden sabaha kadar beklemiyorsun? Neden... Neden sabaha kadar kalmıyorsun? Neden... Neden sabaha kadar kalmıyorsun? Neden... Neden sabaha kadar kalmıyorsun? Neden... Neden sabaha kadar kalmıyorsun? | The Road-1 | 2009 | |
| Because I can't. | Çünkü bekleyemem. | The Road-1 | 2009 | |
| Can you spend one more night with me. I have to go. | Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. Benimle bir gece daha geçiremez misin? Gitmem gerek. Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. | The Road-1 | 2009 | |
| Why you have to go? Why...!? | Neden gitmek zorundasın? Neden..?! Neden gitmek zorundasın? Neden... Neden gitmek zorundasın? Neden..?! Neden gitmek zorundasın? Neden..?! Neden gitmek zorundasın? Neden..?! Neden gitmek zorundasın? Neden..?! | The Road-1 | 2009 | |
| What am I to tell him? | Ona ne söylerim? | The Road-1 | 2009 | |
| You go south. | Güneye git. Güneye gidin. Güneye git. Güneye git. Güneye git. Güneye git. | The Road-1 | 2009 | |
| Keep him warm, and you go south. | Onu sıcak tut ve güneye gidin. | The Road-1 | 2009 | |
| No one will survive another winter here. | Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. Hiç kimse burada başka bir kış daha geçiremez. Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. | The Road-1 | 2009 | |
| Why won't you help me? | Bana neden yardım etmiyorsun? Neden bana yardım etmiyorsun ki? Bana neden yardım etmiyorsun? Bana neden yardım etmiyorsun? Bana neden yardım etmiyorsun? Bana neden yardım etmiyorsun? | The Road-1 | 2009 | |
| Where are you going? You can't even see out there. | Nereye gidiyorsun? Dışarıda hiçbir şey göremezsin bile! Nereye gidiyorsun? Orada göremezsin bile. Nereye gidiyorsun? Dışarıda hiçbir şey göremezsin bile! Nereye gidiyorsun? Dışarıda hiçbir şey göremezsin bile! Nereye gidiyorsun? Dışarıda hiçbir şey göremezsin bile! Nereye gidiyorsun? Dışarıda hiçbir şey göremezsin bile! | The Road-1 | 2009 | |
| I don't need to. I don't need to see. | Gerek yok... Görmeme gerek yok. Görmeme... Görmeme gerek yok. Gerek yok... Görmeme gerek yok. Gerek yok... Görmeme gerek yok. Gerek yok... Görmeme gerek yok. Gerek yok... Görmeme gerek yok. | The Road-1 | 2009 | |
| I beg you. Don't. | Yalvarıyorum sana. Sakın. Sana yalvarıyorum. Yapma. Yalvarıyorum sana. Sakın. Yalvarıyorum sana. Sakın. Yalvarıyorum sana. Sakın. Yalvarıyorum sana. Sakın. | The Road-1 | 2009 | |
| Don't. | Sakın. Yapma. Sakın. Sakın. Sakın. Sakın. | The Road-1 | 2009 | |
| She was gone. | Gitmişti. Gitmiş... Gitmişti. Gitmişti. Gitmişti. Gitmişti. | The Road-1 | 2009 | |
| And the coldness of it was her final gift. | Soğuk hava da son armağanıydı. ...ve son hediyesinin de soğukluğunu bırakmıştı. Soğuk hava da son armağanıydı. Soğuk hava da son armağanıydı. Soğuk hava da son armağanıydı. Soğuk hava da son armağanıydı. | The Road-1 | 2009 | |
| But she died somewhere in the dark. | Ama karanlıkta bir yerde öldü. Karanlıkta bir yerlerde öldü. Ama karanlıkta bir yerde öldü. Ama karanlıkta bir yerde öldü. Ama karanlıkta bir yerde öldü. Ama karanlıkta bir yerde öldü. | The Road-1 | 2009 | |
| There are no other tales to tell. | Anlatacak başka hikâye yok. Anlatacak başka masal kalmadı. Anlatacak başka hikâye yok. Anlatacak başka hikâye yok. Anlatacak başka hikâye yok. Anlatacak başka hikâye yok. | The Road-1 | 2009 | |
| Look! Those colours. | Bak! Renklere bak! Bak! Şu renklere! Bak! Renklere bak! Bak! Renklere bak! Bak! Renklere bak! Bak! Renklere bak! | The Road-1 | 2009 | |
| Want to go in? | İçeri girmek ister misin? | The Road-1 | 2009 | |
| There's a reason this is locked. | Kilitli olmasının bir sebebi vardır. Kilitli olmasının bir sebebi olmalı. Kilitli olmasının bir sebebi vardır. Kilitli olmasının bir sebebi vardır. Kilitli olmasının bir sebebi vardır. Kilitli olmasının bir sebebi vardır. | The Road-1 | 2009 | |
| Nothing's gonna happen. | Bir şey olmayacak. Hiçbir şey olmayacak. Bir şey olmayacak. Bir şey olmayacak. Bir şey olmayacak. | The Road-1 | 2009 | |
| It's okay. | Her şey yolunda. Gel hadi. Her şey yolunda. Her şey yolunda. Her şey yolunda. | The Road-1 | 2009 | |
| What's that? | O da ne? Bu da ne? O da ne? O da ne? O da ne? | The Road-1 | 2009 | |
| My God. | Aman Tanrım! Tanrım. Aman Tanrım! Aman Tanrım! Aman Tanrım! | The Road-1 | 2009 | |
| Help us, please. | Yardım et bize, lütfen. Yardım edin, lütfen. Yardım et bize, lütfen. Yardım et bize, lütfen. Yardım et bize, lütfen. | The Road-1 | 2009 | |
| Help us. Let's go. | Yardım et bize. Gidelim, gidelim! Yardım edin. Gidelim. Yardım et bize. Gidelim, gidelim! Yardım et bize. Gidelim, gidelim! Yardım et bize. Gidelim, gidelim! | The Road-1 | 2009 | |
| Away from me! Wait, wait! | Uzak dur benden! Bekle, bekle! Benden uzak dur! Bekle! Bekle! Uzak dur benden! Bekle, bekle! Uzak dur benden! Bekle, bekle! Uzak dur benden! Bekle, bekle! | The Road-1 | 2009 | |
| I can't get us thru here! | Buradan çıkamıyoruz! Bizi buradan çıkaramam! Buradan çıkamıyoruz! Buradan çıkamıyoruz! Buradan çıkamıyoruz! | The Road-1 | 2009 | |
| Go, go, go! | Çabuk, çabuk! Hadi, hadi, hadi! Çabuk, çabuk! Çabuk, çabuk! Çabuk, çabuk! | The Road-1 | 2009 | |
| No! | Hayır, hayır! Hayır! Hayır, hayır! Hayır, hayır! Hayır, hayır! | The Road-1 | 2009 | |
| Look! | Bak! Baksana! Bak! Bak! Bak! | The Road-1 | 2009 | |
| Bad guys. Bad men. | Kötü insanlar. Kötü adamlar. Kötü herifler. Kötü adamlar. Kötü insanlar. Kötü adamlar. Kötü insanlar. Kötü adamlar. Kötü insanlar. Kötü adamlar. | The Road-1 | 2009 | |
| Bad men. | Kötü adamlar. Kötü insanlar. Kötü adamlar. Kötü herifler. Kötü adamlar. Kötü insanlar. Kötü adamlar. Kötü insanlar. Kötü adamlar. Kötü insanlar. | The Road-1 | 2009 | |
| Who left this window open? I leave it open because of the smell. | Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku çıksın diye açmıştım. Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku gitsin diye ben bıraktım. Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku çıksın diye açmıştım. Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku çıksın diye açmıştım. Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku çıksın diye açmıştım. | The Road-1 | 2009 | |
| What small? You don't smell it anymore? | Ne kokusu? Artık kokusunu alamıyor musun? Ne kokusu? Artık koku almıyor musun? Ne kokusu? Artık kokusunu alamıyor musun? Ne kokusu? Artık kokusunu alamıyor musun? Ne kokusu? Artık kokusunu alamıyor musun? | The Road-1 | 2009 | |
| Who want's to drink? | İçmek isteyen var mı? Kim bir şeyler içmek istiyor? İçmek isteyen var mı? İçmek isteyen var mı? İçmek isteyen var mı? | The Road-1 | 2009 | |
| It's rained all day. I going up to change. | Bütün gün yağmur yağdı. Üzerimi değiştirmeye çıkıyorum. Tüm gün yağmur yağdı. Çıkıp üzerimi değiştireceğim. Bütün gün yağmur yağdı. Üzerimi değiştirmeye çıkıyorum. Bütün gün yağmur yağdı. Üzerimi değiştirmeye çıkıyorum. Bütün gün yağmur yağdı. Üzerimi değiştirmeye çıkıyorum. | The Road-1 | 2009 | |
| They are bad men. | Onlar kötü adam. Onlar kötü adamlar. Onlar kötü adam. Onlar kötü adam. Onlar kötü adam. | The Road-1 | 2009 | |
| No, no... Take it! | Hayır, hayır... Al şunu! Hayır, Hayır. Al şunu! Hayır, hayır... Al şunu! Hayır, hayır... Al şunu! Hayır, hayır... Al şunu! | The Road-1 | 2009 | |
| Don't be afraid. | Korkma. Sakın korkma! Korkma. Korkma. Sakın korkma! Korkma. Sakın korkma! Korkma. Sakın korkma! | The Road-1 | 2009 | |
| When they get hold to you, you have to do it as anybody else. | Seni yakalarlarsa, bunu herkes gibi yapmak zorundasın. Seni yakaladıklarında herkes gibi bunu yapmak zorundasın. Seni yakalarlarsa, bunu herkes gibi yapmak zorundasın. Seni yakalarlarsa, bunu herkes gibi yapmak zorundasın. Seni yakalarlarsa, bunu herkes gibi yapmak zorundasın. | The Road-1 | 2009 | |
| You have to brave. You have to! | Cesur olmak zorundasın. Mecbursun! Cesur olmalısın. Cesur! Cesur olmak zorundasın. Mecbursun! Cesur olmak zorundasın. Mecbursun! Cesur olmak zorundasın. Mecbursun! | The Road-1 | 2009 | |
| Have to. You know how. | Mecbursun. Nasıl yapılacağını biliyorsun. Tamam mı? Nasıl olacağını biliyorsun. Mecbursun. Nasıl yapılacağını biliyorsun. Mecbursun. Nasıl yapılacağını biliyorsun. Mecbursun. Nasıl yapılacağını biliyorsun. | The Road-1 | 2009 | |
| I quess. | Sanırım. | The Road-1 | 2009 | |
| I'm so sorry. | Çok üzgünüm. Çok özür dilerim. Çok üzgünüm. Çok üzgünüm. Çok üzgünüm. | The Road-1 | 2009 | |
| Will I see you again? | Seni bir daha görecek miyim? Seni tekrar görecek miyim? Seni bir daha görecek miyim? Seni bir daha görecek miyim? Seni bir daha görecek miyim? | The Road-1 | 2009 | |
| When would I see you? | Seni ne zaman göreceğim? Seni tekrar ne zaman görürüm? Seni ne zaman göreceğim? Seni ne zaman göreceğim? Seni ne zaman göreceğim? | The Road-1 | 2009 | |
| What's going on? What the hell was that? | Neler oluyor? O da neydi öyle? Ne oluyor? Bu da neydi böyle? Neler oluyor? O da neydi öyle? Neler oluyor? O da neydi öyle? Neler oluyor? O da neydi öyle? | The Road-1 | 2009 | |
| What's hapening over there? | Neler oluyor orada? Orada ne oluyor? Neler oluyor orada? Neler oluyor orada? Neler oluyor orada? | The Road-1 | 2009 | |
| The cellar hatch is open. | Kilerin kapağı açılmış. Bodrum kapağı açık. Kilerin kapağı açılmış. Kilerin kapağı açılmış. Kilerin kapağı açılmış. | The Road-1 | 2009 | |
| Goddamn it. | Kahretsin. Lanet olsun. Kahretsin. Kahretsin. Kahretsin. | The Road-1 | 2009 | |
| Gome on! | Hadi! | The Road-1 | 2009 | |
| Keep hold on him. Got it. | Tut onu. Tamamdır. Tut şunu. Tuttum. Tut onu. Tamamdır. Tut onu. Tamamdır. Tut onu. Tamamdır. | The Road-1 | 2009 | |
| Son of a bitch. | Seni orospu çocuğu! Piç kurusu. Seni orospu çocuğu! Seni orospu çocuğu! Seni orospu çocuğu! | The Road-1 | 2009 | |
| We have to get out of here. We gotta go now. | Buradan gitmemiz gerek. Artık gitmeliyiz. Buradan gitmemiz gerek. Hemen gitmeliyiz. Buradan gitmemiz gerek. Artık gitmeliyiz. Buradan gitmemiz gerek. Artık gitmeliyiz. Buradan gitmemiz gerek. Artık gitmeliyiz. | The Road-1 | 2009 | |
| Last one. | Bir tane var. Sonuncu. Bir tane var. Bir tane var. Bir tane var. | The Road-1 | 2009 | |
| We would never eat anybody, would we? | Biz kimseyi yemeyiz, değil mi? Kimseyi yemeyeceğiz, değil mi? Biz kimseyi yemeyiz, değil mi? Biz kimseyi yemeyiz, değil mi? Biz kimseyi yemeyiz, değil mi? | The Road-1 | 2009 | |
| No, of course not. | Hayır, elbette yemeyiz. Hayır, tabii ki. Hayır, elbette yemeyiz. Hayır, elbette yemeyiz. Hayır, elbette yemeyiz. | The Road-1 | 2009 | |
| No matter how hungry we were? | Ne kadar aç olsak da mı? Ne kadar acıksak bile mi? Ne kadar aç olsak da mı? Ne kadar aç olsak da mı? Ne kadar aç olsak da mı? | The Road-1 | 2009 | |
| Even if we were starving? | Açlıktan ölüyor olsak bile mi? Açlıktan ölmek bile mi? Açlıktan ölüyor olsak bile mi? Açlıktan ölüyor olsak bile mi? Açlıktan ölüyor olsak bile mi? | The Road-1 | 2009 | |
| We're starving now. | Zaten açlıktan ölüyoruz. Şu an açlıktan ölüyoruz zaten. Zaten açlıktan ölüyoruz. Zaten açlıktan ölüyoruz. Zaten açlıktan ölüyoruz. | The Road-1 | 2009 | |
| Because we're the good guys. | İyi insanlar olduğumuz için mi? Çünkü biz iyi adamlardanız. İyi insanlar olduğumuz için mi? İyi insanlar olduğumuz için mi? İyi insanlar olduğumuz için mi? | The Road-1 | 2009 | |
| Yes. And we're carrying the fire. | Evet. Bir de ateşi taşıdığımız için? Evet. Ateşi de taşıyoruz. Evet. Bir de ateşi taşıdığımız için? Evet. Bir de ateşi taşıdığımız için? Evet. Bir de ateşi taşıdığımız için? | The Road-1 | 2009 | |
| This way. | Bu taraftan. Peki... Bu taraftan. Bu taraftan. Bu taraftan. Bu taraftan. | The Road-1 | 2009 |