Search
English Turkish Sentence Translations Page 169760
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I'm too lazy for the big philosophies, so I invent little ones of my own. | Büyük felsefi yaklaşımlar için fazla tembelim, o yüzden kendime küçük bir şey icatladım. | The River-2 | 1951 | |
| I look at it and digest what I see. | Ona baktığımda gördüğüm şey, bir özet. | The River-2 | 1951 | |
| Oh, I did once, but I earned too much money. | Bir zamanlar çalışıyordum ama çok fazla para kazandım. | The River-2 | 1951 | |
| You see, I'm rich. How rich? | Görüyorsun ya, zenginim. Ne kadar zengin? | The River-2 | 1951 | |
| To have so much, I had to learn not to add but to subtract. | Çok fazla şeye sahip olmak için eklemeyi değil, çıkarmayı öğrenmek zorundaydım. | The River-2 | 1951 | |
| You think I should learn how to jump? | Sence, nasıl atlanacağını mı öğrenmeliyim? | The River-2 | 1951 | |
| I'm your cousin, not your teacher. | Ben senin kuzeninim, öğretmenin değil. | The River-2 | 1951 | |
| I want cobra! I want cobra! | Kobra istiyorum! Kobra istiyorum! | The River-2 | 1951 | |
| I knew the bazaar intimately. | Pazarı çok iyi biliyordum. | The River-2 | 1951 | |
| I knew the stand where they sold paper garlands and painted cups. | Yağlıboyalı fincanların ve origami kağıtlarının nerede satıldığını biliyordum. | The River-2 | 1951 | |
| I knew the cloth shops where endless yards of silk reflected the sun | Güneş ışınlarını sonsuzmuşcasına yansıtan ipekli giysilerin satıldığı tezgahları ve... | The River-2 | 1951 | |
| I caught a glimpse of Captain John... | Güzellik satın almak isteyen bir insanın bunu alabilecek olduğu yerin... | The River-2 | 1951 | |
| And I knew the fortune teller who came every week... | Her hafta gelip iyi şans ve zenginlik hakkında... | The River-2 | 1951 | |
| I wanted to break through his indifference. | Soğuk tavırlarını kırmak istemiştim. | The River-2 | 1951 | |
| I wanted to impress him... | O'nu etkilemek... | The River-2 | 1951 | |
| tell him that I was an author, a poet. | O'na bir yazar, bir şair olduğumu söylemek istemiştim. | The River-2 | 1951 | |
| Silly girl. I couldn't utter a word. | Şapşal kız... Tek bir kelime bile söyleyemedim. | The River-2 | 1951 | |
| I wonder what the other fishes are thinking. | Acaba diğer balıklar ne düşünüyordur? | The River-2 | 1951 | |
| I would never understand men. | Erkekleri asla anlamadım. | The River-2 | 1951 | |
| But I guess you have to accept them as they are... | Ama sanırım onları oldukları gibi kabul etmek zorundaydım... | The River-2 | 1951 | |
| and I had decided to conquer him. | ve O'nu ele geçirmeye karar vermiştim. | The River-2 | 1951 | |
| I'd like to show you something. It's a secret. | Sana bir şey göstermek istiyorum, sır. | The River-2 | 1951 | |
| It's a secret. Will you come? | Bu bir sır. Gelecek misin? | The River-2 | 1951 | |
| Hey I'm a fairy! I'm a fairy! | Ben bir periyim, periyim! | The River-2 | 1951 | |
| Beautiful, Harriet. It is, isn't it? | Çok iyiler Harriet. Güzeller. Değil mi? | The River-2 | 1951 | |
| I'll finish reading them some other time? | Başka bir zaman okuyup bitiririm. | The River-2 | 1951 | |
| I hate her. | O'ndan nefret ediyorum! | The River-2 | 1951 | |
| I hate her. I hate her. | O'ndan nefret ediyorum! O'ndan nefret ediyorum! | The River-2 | 1951 | |
| I like to be cruel. | Zalim olmayı seviyorum. | The River-2 | 1951 | |
| No, I don't, Harriet. I like him. | Hayır, sevmiyorum Harriet. O'ndan hoşlanıyorum. | The River-2 | 1951 | |
| I sought seclusion from my inward despair on the roof of the house... | İç kederimden kaçıp inzivaya çekilmiştim. Kendimi rahatlatmak için çatıda... | The River-2 | 1951 | |
| He was close to me. It was wonderful. | Bana çok yakındı... Harika bir şeydi... | The River-2 | 1951 | |
| I'm going to give you all my turtles, Muffy. | Tüm kaplumbağalarımı sana vereceğim Muffy. | The River-2 | 1951 | |
| I'm Mouse. | Ben Mouse. | The River-2 | 1951 | |
| There is one there. I'm sure there is. | Burada bir şey var, eminim var. | The River-2 | 1951 | |
| It was under such a tree that Prince Gautama sat in meditation... | Gautama Prensi de böyle bir ağacın altına oturup meditasyon yapmış... | The River-2 | 1951 | |
| No, it's not very good. But I like to do it. | Hayır, bu çok iyi değil. Ama bunu yapmayı seviyorum. | The River-2 | 1951 | |
| It's part of your inheritance from your mother... | Bu, sana annenden ve büyükannenden geçen... | The River-2 | 1951 | |
| It's a puzzle. I don't know where you belong. | Bu bir bilmece... Nereye ait olduğunu bilmiyorum. | The River-2 | 1951 | |
| Sometimes I think I've put you in a frightful position. | Bazen seni korkunç bir duruma soktuğumu düşünüyorum. | The River-2 | 1951 | |
| But I am born. | Ama doğdum. | The River-2 | 1951 | |
| Someday I shall find out where I belong. | Nereye ait olduğumu bir gün bulacağım. | The River-2 | 1951 | |
| I had written this poem for Captain John. | Bu şiiri Yüzbaşı John için yazmıştım. | The River-2 | 1951 | |
| It didn't sound like any poem I'd ever read, and I was afraid he wouldn't like it. | Daha okuduğum hiçbir şiire benzemiyordu ve beğenmeyecek diye korkmuştum. | The River-2 | 1951 | |
| But I felt alive and curiously powerful... | Ama kendimi capcanlı ve güç dolu hissetmiştim... | The River-2 | 1951 | |
| I wanted to write more and more everything about the river. | Nehir hakkında her şeyi yazmak, sürekli yazmak istiyordum. | The River-2 | 1951 | |
| I wanted to tell Captain John... | Yüzbaşı John'a... | The River-2 | 1951 | |
| learning the wisdom of India on the banks of the river. | nehirin kıyılarında Hindistan'ın bilgeliğini öğrenen insanları anlatmak istedim... | The River-2 | 1951 | |
| I wanted to tell about the endless, humble daily chores... | Sonu gelmez, günlük mutevazi işleri... | The River-2 | 1951 | |
| I thought about the magic of the innumerable ghats... | Sayılamayacak kadar çok olan gatların büyüsünü düşündüm... | The River-2 | 1951 | |
| I loved those steps. | Bu basamakları seviyordum. | The River-2 | 1951 | |
| I asked her to give me words to charm Captain John. | Yüzbaşı John'u etkileyebilmek için gerekli olan sözleri O'ndan istemiştim. | The River-2 | 1951 | |
| I decided to win his heart with tales about India. | ben de onun kalbini, Hindistan'la ilgili hikayeler anlatarak kazanmaya karar vermiştim. | The River-2 | 1951 | |
| I'll write a song in praise of the Lord Krishna. | Tanrı Krishna'yı övmek için bir şarkı yazacağım. | The River-2 | 1951 | |
| I know everything about him. | Krishna hakkında her şeyi biliyorum. | The River-2 | 1951 | |
| K R I | K R I | The River-2 | 1951 | |
| No, dowries. I mean really not in the story. | Hayır, çeyiz. Hikayeyi kastetmiyorum, gerçek hayatımızı kastediyorum. | The River-2 | 1951 | |
| Better be careful, Harriet. If she's as good as all that, you won't be able to find a husband for her. | Dikkat et Harriet, eğer bu kadar iyi ise O'na bir koca bulamayacaksın. | The River-2 | 1951 | |
| But an Indian girl never contradicts her father. | Ama bir Hint kızı babasına asla karşı gelemez. | The River-2 | 1951 | |
| I want to be always in your presence, O Krishna. " | "Daima senin huzurunda olmak istiyorum." | The River-2 | 1951 | |
| I thought you said it was about Krishna. | Krishna hakkında bir hikaye olduğunu söylemiştin. | The River-2 | 1951 | |
| It's about any little girl. | Ama bu, küçük bir kızı konu eden hikaye. | The River-2 | 1951 | |
| It isn't the end. It's endless. | Son değil ki. Bu, sonsuz. | The River-2 | 1951 | |
| It begins all over again with the new baby. | Her yeni bebekle tekrar tekrar başlar. | The River-2 | 1951 | |
| I'll never forgive you! Never! | Seni asla affetmeyeceğim! Asla! | The River-2 | 1951 | |
| I could kill you both. | İkinizi de öldürebilirim! | The River-2 | 1951 | |
| You shouldn't have done that, Valerie. It was her secret book. | Bunu yapmamalıydın Valerie. O'nun özel defteriydi... | The River-2 | 1951 | |
| I didn't think that of you. | Bunu senden beklemezdim. | The River-2 | 1951 | |
| I don't care what you think of me. | Benim hakkımda ne düşündüğün de umurumda değil. | The River-2 | 1951 | |
| I just don't feel like it. | Canım istemiyor. | The River-2 | 1951 | |
| Get away from me, I said! | Benden uzak dur dedim! | The River-2 | 1951 | |
| I don't care. I don't care what I get. | Umurumda değil. Ne kapacağım umurumda değil. | The River-2 | 1951 | |
| Now I know why Cleopatra killed herself. | Kleopatra'nın kendini neden öldürdüğünü şimdi anlıyorum. | The River-2 | 1951 | |
| We've a pretty collection of females in this house, I must say. | Bu evde dişilerden oluşan koca bir koleksiyonumuz olduğunu söylemem lazım. | The River-2 | 1951 | |
| If anything goes wrong, you paste their bottoms for them. | Bir şeyler yanlış gittiği zaman kıçlarını onlar için yapıştırman gerekiyor. | The River-2 | 1951 | |
| I know, but it's ridiculous, absurd, horrible. John? | Biliyorum ama bu çok komik, anlamsız, korkunç. John mu??? | The River-2 | 1951 | |
| And it may be absurd, but it's not horrible. It's lucky. | Belki anlamsız olabilir ama korkunç değil. Aksine şanslılar. | The River-2 | 1951 | |
| I did. When I was Harriet's age, it was Byron. | Evet. Harriet'in yaşındayken Byron vardı. | The River-2 | 1951 | |
| Then it was Valentino, I think. Then I fell in love with the milkman. | Sonra sanırım Valentino oldu. Sonra da sütçüye aşık oldum. | The River-2 | 1951 | |
| What I like about it most is that it's doing the captain good too. | En çok hoşuma giden şey, olup bitenlerin Yüzbaşı'nın iyiliğine de dokunuyor olması. | The River-2 | 1951 | |
| It's giving him a private revolution... | Bu durum, Yüzbaşı'ya kişisel bir devrim yaşatırken... | The River-2 | 1951 | |
| Breaking them in? I'd like to | Kabuklarını kırmak mı? Bunun hoşuma gideceğini... | The River-2 | 1951 | |
| I never knew I was so primitive. If I feel like this now... | Bu kadar ilkel olduğumu hiç bilmiyordum. Eğer şimdi böyle hissediyorsam... | The River-2 | 1951 | |
| what shall I do when it's Tom, Dick and Harry? | yarın öbür gün Tom, Dick, Harry olduğu zaman ne yapacağım? | The River-2 | 1951 | |
| We shall have boys buzzing round them like mosquitoes. I can't bear it. | Etraflarında sivrisinekler gibi vızıldayarak dolanan bir sürü oğlan olacak. Buna katlanamam. | The River-2 | 1951 | |
| I shall never know what they'll be up to next. | O veletlerin bir sonraki niyetlerinin ne olduğunu asla bilemeyeceğim. | The River-2 | 1951 | |
| If I were in love with a man and he was sick... | Aşık olan eğer ben olsaydım ve aşkım hasta olsaydı... | The River-2 | 1951 | |
| Il should at least take him some flowers. | ona en azından bir çiçek götürürdüm. | The River-2 | 1951 | |
| Bogey. I'm talking to you. | Bogey, sana söylüyorum. | The River-2 | 1951 | |
| I can't come now. I'm busy. | Ben şimdi gelemem. İşim var. | The River-2 | 1951 | |
| I didn't like Nan. I like cobra. | Nan'ı sevmiyorum. Kobrayı seviyorum. | The River-2 | 1951 | |
| Well, I'm here now. I barely even catch a glimpse of you. | Ama şimdi buradayım. Neredeyse bir saniye bile göremiyorum seni. | The River-2 | 1951 | |
| Sometimes I feel that I've spoiled it. | Sanki bunu bozduğumu düşünüyorum bazen... | The River-2 | 1951 | |
| Never mind. I I'm going anyway. | Neyse boşver. Zaten gidiyorum. | The River-2 | 1951 | |
| It makes no difference? No. It's the same story anywhere I go. | Bir şey fark edecek mi? Hayır. Nereye gidersem gideyim, aynı hikaye. | The River-2 | 1951 | |
| I spoil everything. | Her şeyi mahvediyorum. | The River-2 | 1951 | |
| I can't seem to help it. | Bunun üstesinden gelemiyorum gibi. | The River-2 | 1951 | |
| I'm a stranger. You know what that means? | Ben bir yabancıyım. Bunun anlamı nedir, biliyor musun? | The River-2 | 1951 | |
| Well, I don't accept it. | Ama kabul etmiyorum. | The River-2 | 1951 | |
| I refuse to be bound by this! | Bunun beni sınırlamasını reddediyorum! | The River-2 | 1951 |