Search
English Turkish Sentence Translations Page 169767
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I don't want your pistol. I just dont want you pointing it at me. | Tabancanı istemiyorum ki. Sadece, bana doğrultmanı istemiyorum. Tabancanı istemiyorum. Sadece bana doğrultmamanı istiyorum. Tabancanı istemiyorum ki. Sadece, bana doğrultmanı istemiyorum. | The Road-1 | 2009 | |
| You see, you've got two choices here. | Bak, iki seçeneğin var. Gördüğün gibi, iki seçeneğin var. Bak, iki seçeneğin var. | The Road-1 | 2009 | |
| You can stay here with your papa. Or you can go with me. | Burada babanla kalabilirsin ya da benimle gelebilirsin. Ya burada babanla kalırsın. Ya da benimle gelirsin. Burada babanla kalabilirsin ya da benimle gelebilirsin. | The Road-1 | 2009 | |
| If you stay here, you need to keep off the road. | Burada kalırsan, yoldan uzak durman gerekir. Şayet burada kalırsan, yoldan uzak durman gerek. Burada kalırsan, yoldan uzak durman gerekir. | The Road-1 | 2009 | |
| How do I know you're one of the good guys? | Senin iyi adam olduğunu nereden bileceğim? Senin iyi adamlardan biri olduğunu nasıl bileceğim. Senin iyi adam olduğunu nereden bileceğim? | The Road-1 | 2009 | |
| You dont. You'll have to take a shot. | Bilemezsin. Denemek zorundasın. Bilemezsen. Ateş etmek zorunda kalırsın. Bilemezsin. Denemek zorundasın. | The Road-1 | 2009 | |
| Do you have any kids? | Çocuğun var mı? Çocuğunuz var mı? Çocuğun var mı? | The Road-1 | 2009 | |
| Yes, we do. | Evet, çocuklarımız var. Evet, var. Evet, çocuklarımız var. | The Road-1 | 2009 | |
| Do you have a little boy? | Küçük bir oğlun var mı? Küçük bir oğlunu var mı. Küçük bir oğlun var mı? | The Road-1 | 2009 | |
| We have a little boy and a little girl. | Küçük bir oğlum ve küçük bir kızım var. Küçük bir oğlan ve küçük bir kızımız var. Küçük bir oğlum ve küçük bir kızım var. | The Road-1 | 2009 | |
| How old is he? About your age. Maybe a little older. | Oğlun kaç yaşında? Senin yaşlarında. Belki biraz daha büyük. Oğlun kaç yaşında. Senin yaşında. Belki biraz daha büyük. Oğlun kaç yaşında? Senin yaşlarında. Belki biraz daha büyük. | The Road-1 | 2009 | |
| And you didn't eat them. | Onları yemedin mi? Onları yemediniz mi? Onları yemedin mi? | The Road-1 | 2009 | |
| So, you dont eat people. No. We dont eat people. | Yani, siz insan yemiyor musunuz? Hayır, biz insan yemiyoruz. O halde, siz insan yemiyorsunuz. Hayır yemiyoruz. Yani, siz insan yemiyor musunuz? Hayır, biz insan yemiyoruz. | The Road-1 | 2009 | |
| And | Peki... | The Road-1 | 2009 | |
| are you carrying the fire? | ...ateşi taşıyor musun? | The Road-1 | 2009 | |
| Am I what? Carrying the fire. | Ne yapıyor muyum? Ateşi taşıyor musun? | The Road-1 | 2009 | |
| You're kind of weirded out, aren't you kid? | Sen biraz tuhafsın, değil mi evlat? Tuhaf bir çocuksun, değil mi? Sen biraz tuhafsın, değil mi evlat? | The Road-1 | 2009 | |
| Well, are you? | Taşıyor musun? | The Road-1 | 2009 | |
| Yeah, I'm carrying the fire. | Evet, ateşi taşıyorum. | The Road-1 | 2009 | |
| Can I come with you? | Peki, seninle gelebilir miyim? Seninle gelebilir miyim? Peki, seninle gelebilir miyim? | The Road-1 | 2009 | |
| Yes. You can. | Evet, gelebilirsin. | The Road-1 | 2009 | |
| I'll talk to you every day. | Seninle her gün konuşacağım. | The Road-1 | 2009 | |
| And I won't forget, no matter what. | Asla unutmayacağım, ne olursa olsun. Ne olursa olsun unutmayacağım. Asla unutmayacağım, ne olursa olsun. | The Road-1 | 2009 | |
| No matter what, Papa. | Ne olursa olsun, baba. | The Road-1 | 2009 | |
| I'm so glad to see you. | Seni gördüğüme çok memnun oldum. Seni gördüğüme çok sevindim. Seni gördüğüme çok memnun oldum. | The Road-1 | 2009 | |
| We were following you, did you know that? | Sizi takip ediyorduk, biliyor muydun? Sizi takip ediyorduk, biliyor musun? Sizi takip ediyorduk, biliyor muydun? | The Road-1 | 2009 | |
| We saw you with your papa. | Seni babanla görmüştük. Babanla seni gördük. Seni babanla görmüştük. | The Road-1 | 2009 | |
| You're so lucky. | Çok şanslı birisin. Çok şanslısın. Çok şanslı birisin. | The Road-1 | 2009 | |
| Now we don't have to worry about a thing. | Artık endişelenmemize hiç gerek kalmadı. Şimdi ise hiçbir şey için endişelenmeye gerek yok. Artık endişelenmemize hiç gerek kalmadı. | The Road-1 | 2009 | |
| How's that sound? Is that okay? | Ne dersin? Tamam mı? Ne diyorsun? Tamam mı? Ne dersin? Tamam mı? | The Road-1 | 2009 | |
| Committed suicide. Why? | İntihar etmişler. Neden? | The Road-2 | 2009 | |
| It's okay. Okay. | Tamam mı? Tamam. | The Road-2 | 2009 | |
| Thanks. Thirsty. Thirsty? | Sağ ol. Susadım. Susadın mı? | The Road-2 | 2009 | |
| Check those cars over there. | Şuradaki arabaları kontrol edin! Şuradaki hurdaları kontrol edin. Şuradaki arabaları kontrol edin! Şuradaki arabaları kontrol edin! Şuradaki arabaları kontrol edin! Şuradaki arabaları kontrol edin! | The Road-2 | 2009 | |
| What you can find. Yeah. | Ne bulursanız onu mu? Evet. | The Road-2 | 2009 | |
| They'll hear the shot. Maybe. But you won't. | Silah sesini duyarlar. Belki de. Ama sen duymayacaksın. | The Road-2 | 2009 | |
| Because it will go thru your skull inside your brain before you can hear it. | Çünkü, daha sen duyamadan kafatasından beynine ulaşmış olacak. | The Road-2 | 2009 | |
| Nothing hapend here. I'll take care of you. | Sana bir şey olmasına müsaade etmeyeceğim. Sana gözüm gibi bakacağım. | The Road-2 | 2009 | |
| I should have done it when we had more bullets. Why did I listen to you. | Bunu, elimizde daha çok mermi varken yapmam gerekirdi. Ama seni dinledim. | The Road-2 | 2009 | |
| Whatever it takes... Stop it! | Nereye kadar... Kes şunu! | The Road-2 | 2009 | |
| You're hearing? There's nothing left to talk about. | Haklısın. Konuşacak bir şey kalmadı zaten. | The Road-2 | 2009 | |
| A drink for you. | Senin için bir içecek. Sana bir ziyafet. Senin için bir içecek. Senin için bir içecek. Senin için bir içecek. Senin için bir içecek. | The Road-2 | 2009 | |
| You should have some. No, you drink it. | Sen de biraz içmelisin. Hayır, sen iç. | The Road-2 | 2009 | |
| I'm hungry. I know. | Acıktım. Biliyorum. Karnım aç. Biliyorum. Acıktım. Biliyorum. Acıktım. Biliyorum. Acıktım. Biliyorum. Acıktım. Biliyorum. | The Road-2 | 2009 | |
| And we are still heading south? Of course. | Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. Güneye gitmeye devam mı edeceğiz? Elbette. Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. Hala güneye mi gidiyoruz? Elbette. | The Road-2 | 2009 | |
| You mean you wish that you were dead. | Keşke ölseydim diyorsun yani? Ölmüş olmak mı isterdin? Keşke ölseydim diyorsun yani? Keşke ölseydim diyorsun yani? Keşke ölseydim diyorsun yani? Keşke ölseydim diyorsun yani? | The Road-2 | 2009 | |
| You musn't say that. It's a bad thing to say. | Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. Böyle konuşma. Bunu söylemen iyi değil. Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. Böyle konuşmamalısın. Bunu söylemek kötü bir şey. | The Road-2 | 2009 | |
| No. No? | Hayır Hayır mı? Hayır. Hayır mı? Hayır Hayır mı? Hayır Hayır mı? Hayır Hayır mı? Hayır Hayır mı? | The Road-2 | 2009 | |
| Why not? | Neden ama? Neden peki? Yapamam. Neden ama? Neden ama? Neden ama? Neden ama? | The Road-2 | 2009 | |
| Because I can't. | Çünkü kalamam. | The Road-2 | 2009 | |
| Can you spend one more night. I have to go. | Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. Benimle bir gece daha geçiremez misin? Gitmem gerek. Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. Bir gece daha kalamaz mısın? Gitmek zorundayım. | The Road-2 | 2009 | |
| Why do you have to go? Why...!? | Neden gitmek zorundasın? Neden..?! Neden gitmek zorundasın? Neden... Neden gitmek zorundasın? Neden..?! Neden gitmek zorundasın? Neden..?! Neden gitmek zorundasın? Neden..?! Neden gitmek zorundasın? Neden..?! | The Road-2 | 2009 | |
| I don't want you to acclimate all the winter here. | Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. Hiç kimse burada başka bir kış daha geçiremez. Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. Burada bir kış daha geçirmeye gücünüz yetmez. | The Road-2 | 2009 | |
| Why don't you help me? | Bana neden yardım etmiyorsun? Neden bana yardım etmiyorsun ki? Bana neden yardım etmiyorsun? Bana neden yardım etmiyorsun? Bana neden yardım etmiyorsun? Bana neden yardım etmiyorsun? | The Road-2 | 2009 | |
| I'm begging you. Don't. | Yalvarıyorum sana. Sakın. Sana yalvarıyorum. Yapma. Yalvarıyorum sana. Sakın. Yalvarıyorum sana. Sakın. Yalvarıyorum sana. Sakın. Yalvarıyorum sana. Sakın. | The Road-2 | 2009 | |
| Please. No. | Lütfen. Hayır. | The Road-2 | 2009 | |
| There's a reason why it's locked. | Kilitli olmasının bir sebebi vardır. Kilitli olmasının bir sebebi olmalı. Kilitli olmasının bir sebebi vardır. Kilitli olmasının bir sebebi vardır. Kilitli olmasının bir sebebi vardır. Kilitli olmasının bir sebebi vardır. | The Road-2 | 2009 | |
| Help us. Let's go. | Yardım et bize. Gidelim, gidelim! Yardım edin. Gidelim. Yardım et bize. Gidelim, gidelim! Yardım et bize. Gidelim, gidelim! Yardım et bize. Gidelim, gidelim! | The Road-2 | 2009 | |
| Away from me! Wait, wait! | Uzak dur benden! Bekle, bekle! Benden uzak dur! Bekle! Bekle! Uzak dur benden! Bekle, bekle! Uzak dur benden! Bekle, bekle! Uzak dur benden! Bekle, bekle! | The Road-2 | 2009 | |
| Who left this window open? I leave it open for the smell. | Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku çıksın diye açmıştım. Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku gitsin diye ben bıraktım. Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku çıksın diye açmıştım. Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku çıksın diye açmıştım. Bu pencereyi kim açık bıraktı? Koku çıksın diye açmıştım. | The Road-2 | 2009 | |
| What small? You don't smell it anymore? | Ne kokusu? Artık kokusunu alamıyor musun? Ne kokusu? Artık koku almıyor musun? Ne kokusu? Artık kokusunu alamıyor musun? Ne kokusu? Artık kokusunu alamıyor musun? Ne kokusu? Artık kokusunu alamıyor musun? | The Road-2 | 2009 | |
| It's rained all day. I go up to change. | Bütün gün yağmur yağdı. Üzerimi değiştirmeye çıkıyorum. Tüm gün yağmur yağdı. Çıkıp üzerimi değiştireceğim. Bütün gün yağmur yağdı. Üzerimi değiştirmeye çıkıyorum. Bütün gün yağmur yağdı. Üzerimi değiştirmeye çıkıyorum. Bütün gün yağmur yağdı. Üzerimi değiştirmeye çıkıyorum. | The Road-2 | 2009 | |
| No, no... Take it! | Hayır, hayır... Al şunu! Hayır, Hayır. Al şunu! Hayır, hayır... Al şunu! Hayır, hayır... Al şunu! Hayır, hayır... Al şunu! | The Road-2 | 2009 | |
| What's going on? What the hell was that? | Neler oluyor? O da neydi öyle? Ne oluyor? Bu da neydi böyle? Neler oluyor? O da neydi öyle? Neler oluyor? O da neydi öyle? Neler oluyor? O da neydi öyle? | The Road-2 | 2009 | |
| Keep hold on him. Got it. | Tut onu. Tamamdır. Tut şunu. Tuttum. Tut onu. Tamamdır. Tut onu. Tamamdır. Tut onu. Tamamdır. | The Road-2 | 2009 | |
| There's one. | Bir tane var. Sonuncu. Bir tane var. Bir tane var. Bir tane var. | The Road-2 | 2009 | |
| Nom atter how hungry we were? | Ne kadar aç olsak da mı? Ne kadar acıksak bile mi? Ne kadar aç olsak da mı? Ne kadar aç olsak da mı? Ne kadar aç olsak da mı? | The Road-2 | 2009 | |
| Yes. And we're carrying the fire. | Evet. Bir de ateşi taşıdığımız için? Evet. Ateşi de taşıyoruz. Evet. Bir de ateşi taşıdığımız için? Evet. Bir de ateşi taşıdığımız için? Evet. Bir de ateşi taşıdığımız için? | The Road-2 | 2009 | |
| This is where we used to have the Xmas tree, when I was a boy. | Ben çocukken Noel ağacını koyduğumuz yer burasıydı. Burası, ben çocukken, Noel ağacını koyduğumuz yer. Ben çocukken Noel ağacını koyduğumuz yer burasıydı. Ben çocukken Noel ağacını koyduğumuz yer burasıydı. Ben çocukken Noel ağacını koyduğumuz yer burasıydı. | The Road-2 | 2009 | |
| Here is where we hang our stockings. | Çoraplarımızı da buraya asardık. Burası da çoraplarımızı astığımız yer. Çoraplarımızı da buraya asardık. Çoraplarımızı da buraya asardık. Çoraplarımızı da buraya asardık. | The Road-2 | 2009 | |
| I think we should be doing this. | Bence bunu yapmamalıyız. Bence bunu yapmamamız gerek. Bence bunu yapmamalıyız. Bence bunu yapmamalıyız. Bence bunu yapmamalıyız. | The Road-2 | 2009 | |
| Wait. Come on. I'm not going to hur you. | Bekle. Dursana! Sana zarar vermeyeceğim. Bekle. Hadi ama. Sana zarar vermeyeceğim. Bekle. Dursana! Sana zarar vermeyeceğim. Bekle. Dursana! Sana zarar vermeyeceğim. Bekle. Dursana! Sana zarar vermeyeceğim. | The Road-2 | 2009 | |
| What are you doing? What? | Ne yapıyorsun? Ne var? Ne yapıyorsun? Ne? Ne yapıyorsun? Ne var? Ne yapıyorsun? Ne var? Ne yapıyorsun? Ne var? | The Road-2 | 2009 | |
| There's a little boy, Papa! What little boy? | Küçük bir çocuk var baba! Ne küçük çocuğu? Küçük bir çocuk var, baba! Ne küçük çocuğu? Küçük bir çocuk var baba! Ne küçük çocuğu? Küçük bir çocuk var baba! Ne küçük çocuğu? Küçük bir çocuk var baba! Ne küçük çocuğu? | The Road-2 | 2009 | |
| I saw a little boy! What the hell are you doing? | Küçük bir çocuk gördüm! Ne yapıyorsun sen be? Küçük bir çocuk gördüm. Ne yaptığını sanıyorsun? Küçük bir çocuk gördüm! Ne yapıyorsun sen be? Küçük bir çocuk gördüm! Ne yapıyorsun sen be? Küçük bir çocuk gördüm! Ne yapıyorsun sen be? | The Road-2 | 2009 | |
| There's no boy. Let off! There is. Just like me. | Çocuk falan yok. Bırak! Var işte, tıpkı benim gibi. Çocuk filan yok. Bırak beni. Var. Tıpkı benim gibi. Çocuk falan yok. Bırak! Var işte, tıpkı benim gibi. Çocuk falan yok. Bırak! Var işte, tıpkı benim gibi. Çocuk falan yok. Bırak! Var işte, tıpkı benim gibi. | The Road-2 | 2009 | |
| Come on. No! | Gel hadi. Hayır! Hadi! Hayır! Gel hadi. Hayır! Gel hadi. Hayır! Gel hadi. Hayır! | The Road-2 | 2009 | |
| I have to see him! Stop it. | Onu görmek zorundayım! Kes şunu. Onu görmem gerek! Kes şunu. Onu görmek zorundayım! Kes şunu. Onu görmek zorundayım! Kes şunu. Onu görmek zorundayım! Kes şunu. | The Road-2 | 2009 | |
| I need to. Why? I just do. | Görmem lazım! Neden? Görmem lazım işte. Onu görmem... Neden? Görmem lazım! Neden? Görmem lazım işte. Görmem lazım! Neden? Görmem lazım işte. Görmem lazım! Neden? Görmem lazım işte. | The Road-2 | 2009 | |
| He's right there. I understand. | Tam şurada! Anlıyorum. Tam şuradaydı. Anladım. Tam şurada! Anlıyorum. Tam şurada! Anlıyorum. Tam şurada! Anlıyorum. | The Road-2 | 2009 | |
| I understand. It's okay.. | Anlıyorum. Geçti artık.. Anladım. Tamam. Anlıyorum. Geçti artık.. Anlıyorum. Geçti artık.. Anlıyorum. Geçti artık.. | The Road-2 | 2009 | |
| When I have nothing else, I try to dream the dreams of a child's imagines. | Elimde bir şey kalmadığında, bir çocuğun düşlerinin hayalini kuruyorum. Başka bir şeyim kalmayınca, bir çocuğun hayallerini... Elimde bir şey kalmadığında, bir çocuğun düşlerinin hayalini kuruyorum. Elimde bir şey kalmadığında, bir çocuğun düşlerinin hayalini kuruyorum. Elimde bir şey kalmadığında, bir çocuğun düşlerinin hayalini kuruyorum. | The Road-2 | 2009 | |
| Nothing new we haven't seen before. | Daha önce görmediğimiz bir şey değil ya! Daha önce görmediğimiz bir şey. Daha önce görmediğimiz bir şey değil ya! Daha önce görmediğimiz bir şey değil ya! Daha önce görmediğimiz bir şey değil ya! | The Road-2 | 2009 | |
| Really skinny. | Çok zayıf görünüyoruz. Bir deri bir kemik kalmışız. Çok zayıf görünüyoruz. Çok zayıf görünüyoruz. Çok zayıf görünüyoruz. | The Road-2 | 2009 | |
| It's okay. Please Papa. | Sorun yok. Lütfen baba. Tamamdır. Lütfen, baba. Sorun yok. Lütfen baba. Sorun yok. Lütfen baba. Sorun yok. Lütfen baba. | The Road-2 | 2009 | |
| Come down. What did you find? | Aşağı gel. Ne buldun? | The Road-2 | 2009 | |
| What are all this stuff? Food. | Bütün bunlar da ne? Yiyecek. Bunlar da neyin nesi? Yiyecek. Bütün bunlar da ne? Yiyecek. Bütün bunlar da ne? Yiyecek. Bütün bunlar da ne? Yiyecek. | The Road-2 | 2009 | |
| Pears. Yes. | Armut. Evet. | The Road-2 | 2009 | |
| What? Nothing. | Ne oldu? Yok bir şey. Ne oldu? Hiçbir şey. Ne oldu? Yok bir şey. Ne oldu? Yok bir şey. Ne oldu? Yok bir şey. | The Road-2 | 2009 | |
| Souldn't we thank them? Yeah. Go ahead. | Onlara teşekkür etmemiz gerekmez mi? Tabii. Buyur, et. Şükran duası yapmamız gerekmiyor mu? Evet, başla bakalım. Onlara teşekkür etmemiz gerekmez mi? Tabii. Buyur, et. Onlara teşekkür etmemiz gerekmez mi? Tabii. Buyur, et. Onlara teşekkür etmemiz gerekmez mi? Tabii. Buyur, et. | The Road-2 | 2009 | |
| Cheese puffs And... | Peynir. Ve... Cipsler ve diğer şeyler için... Peynir. Ve... Peynir. Ve... Peynir. Ve... | The Road-2 | 2009 | |
| Sir, how often should one exonerate one's bowels? | Efendim, birisi bağırsaklarını ne sıklıkla temizlemelidir? | The Road to Wellville-1 | 1994 | |
| One should never, ever interrupt one's desire to defecate. | Kişi asla, herhangi bir zamanda kişisel isteklerine karşı düzenini bozmamalıdır. | The Road to Wellville-1 | 1994 | |
| I have inquired at the Bronx and London zoos... | Ben Bronx'ta ve Lonra'daki hayvanat bahçelerinde araştırmıştım. | The Road to Wellville-1 | 1994 | |
| as to the daily bowel evacuation of primates. | Başpiskopozların günlük bağırsak boşaltımı gibi | The Road to Wellville-1 | 1994 | |
| It's not once, twice or three times, sir, but four. | Bir kez değil, iki veya üç kez efendim, ama dört değil. | The Road to Wellville-1 | 1994 | |
| At the end of an average day their cages are filled... | Onların kafesleri gün ortasında doldurulur... | The Road to Wellville-1 | 1994 | |
| with a veritable mountain of natural health. | uygun yaşam içeren gerçek bir dağ sayesinde. | The Road to Wellville-1 | 1994 | |
| And sex? | Ve seks? | The Road to Wellville-1 | 1994 | |
| Sex is the sewer drain of a healthy body, sir. | Seks sağlıklı bir bedenin lağım akıntısıdır efendim. | The Road to Wellville-1 | 1994 |