Search
English Turkish Sentence Translations Page 169042
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| The innocent die. | Masumlar ölür. | The Player-1 | 1992 | |
| Who's the D.A.? No one. | Savci kim? Hiçkimse. Savcı kim? Hiç kimse. Savcı kim? Hiç kimse. | The Player-1 | 1992 | |
| No stars on this project. We're going out on a limb on one. | Bu projede yildizlar yok. Tek ayakla agaca tirmaniyoruz. Bu projede yıldızlar yok. Tek ayakla ağaca tırmanıyoruz. Bu projede yıldızlar yok. Tek ayakla ağaca tırmanıyoruz. | The Player-1 | 1992 | |
| Like unknown stage actors... | Bilinmeyen sahne aktörleri gibi... | The Player-1 | 1992 | |
| or maybe somebody English like what's his name. | ya da belki Ingiliz biri ya da belki İngiliz biri ya da belki İngiliz biri | The Player-1 | 1992 | |
| This story is too damned important to risk being overwhelmed by personality. | Burada öykü karakterle örtülmemesi gerekecek kadar önemli. | The Player-1 | 1992 | |
| That's fine for action pictures, but this is special. | Bu macera filminde olur ama, bu özel bir film. | The Player-1 | 1992 | |
| We want real people. | Gerçek insanlar istiyoruz. | The Player-1 | 1992 | |
| We don't want people coming with any preconceived notions. | Önyargili insanlar istemiyoruz. Önyargılı insanlar istemiyoruz. Önyargılı insanlar istemiyoruz. | The Player-1 | 1992 | |
| We want 'em to see a district attorney. Bruce Willis. | Onlarin bir savci görmesini istiyoruz. Bruce Willis. Onların bir savcı görmesini istiyoruz. Bruce Willis. Onların bir savcı görmesini istiyoruz. Bruce Willis. | The Player-1 | 1992 | |
| Not Bruce Willis or Kevin Costner. | Bruce Willis ya da Kevin Costner degil. Bruce Willis ya da Kevin Costner değil. Bruce Willis ya da Kevin Costner değil. | The Player-1 | 1992 | |
| This is an innocent woman fighting for her life. | Bu hayati için savasan masum bir kadin. Bu hayati için savaşan masum bir kadın. Bu hayati için savaşan masum bir kadın. | The Player-1 | 1992 | |
| Julia Roberts. lf we can get her. | Julia Roberts. Ikna edebilirsek. Julia Roberts. İkna edebilirsek. Julia Roberts. İkna edebilirsek. | The Player-1 | 1992 | |
| We can! | Edebiliriz! | The Player-1 | 1992 | |
| lf l'm perfectly honest, this isn't even an American film. | Dürüst olmak gerekirse, bu bir Amerikan filmi bile sayilmaz. Dürüst olmak gerekirse, bu bir Amerikan filmi bile sayılmaz. Dürüst olmak gerekirse, bu bir Amerikan filmi bile sayılmaz. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's not? No. There are no stars. | Sayilmaz mi? Hayir. Yildizlar yok. Sayılmaz mı? Hayır. Yıldızlar yok. Sayılmaz mı? Hayır. Yıldızlar yok. | The Player-1 | 1992 | |
| No pat happy endings, no Schwarzenegger, no stickups... | Yapay mutlu sonlar yok, Schwarzenegger yok, soygunlar yok... | The Player-1 | 1992 | |
| no terrorists. | teröristler yok. | The Player-1 | 1992 | |
| This is a tough story, a tragedy in which an innocent woman dies. | Sert bir öykü, masum bir kadinin öldügü bir trajedi. Sert bir öykü, masum bir kadının öldüğü bir trajedi. Sert bir öykü, masum bir kadının öldüğü bir trajedi. | The Player-1 | 1992 | |
| Why? Because that happens! | Neden? Çünkü bunlar oluyor! | The Player-1 | 1992 | |
| That's what we're calling it. 'Produce the Corpse.' What do you say? | Adini da burdan aliyor. 'Ceset Üretmek' Ne dersin? Adini da burdan alıyor. 'Ceset Üretmek' Ne dersin? Adini da burdan alıyor. 'Ceset Üretmek' Ne dersin? | The Player-1 | 1992 | |
| That pitch was more than 25 words. But it's brilliant! What's the verdict? | 25 kelimeden fazlaydi. Ama zekiyceydi! Kararin nedir? 25 kelimeden fazlaydı. Ama zekiceydi! Kararın nedir? 25 kelimeden fazlaydı. Ama zekiceydi! Kararın nedir? | The Player-1 | 1992 | |
| Mr. Mill, for you. Who gave this to you? | Bay Mill, sizin için. Bunu size kim verdi? | The Player-1 | 1992 | |
| l received it at the front desk. What is it? | Ön masadan aldim. O nedir? Ön masadan aldım. O nedir? Ön masadan aldım. O nedir? | The Player-1 | 1992 | |
| lt's from the person l was meeting. | Bekledigim kisiden. Beklediğim kişiden. Beklediğim kişiden. | The Player-1 | 1992 | |
| He's not coming. | Gelmiyormus. Gelmiyormuş. Gelmiyormuş. | The Player-1 | 1992 | |
| Do we have a shot? | Çekiyor muyuz? | The Player-1 | 1992 | |
| lt's an intriguing idea. Give me a call at the studio tomorrow. | Ilgimi çekti. Yarin beni stüdyodan arayin. İlgimi çekti. Yarın beni stüdyodan arayın. İlgimi çekti. Yarın beni stüdyodan arayın. | The Player-1 | 1992 | |
| There's a scene in Throne of Blood that has exactly the texture | Throne of Blood'da bir sahne var ayni bu dokuya Throne of Blood'da bir sahne var aynı bu dokuya... Throne of Blood'da bir sahne var aynı bu dokuya... | The Player-1 | 1992 | |
| Tom, just say thank you. She has to die! No Hollywood ending. | Tom, sadece tesekkür et. Ölmek zorunda! Hollywood sonu yok. Tom, sadece teşekkür et. Ölmek zorunda! Hollywood sonu yok. Tom, sadece teşekkür et. Ölmek zorunda! Hollywood sonu yok. | The Player-1 | 1992 | |
| Tom, say thank you! | Tom, tesekkür et! Tom, teşekkür et! Tom, teşekkür et! | The Player-1 | 1992 | |
| Fuck! You fucking dog shit writer! You fucking tried to kill me! | Kahretsin! Sersem, bes para etmez yazar! Beni öldürmeye çalistin! Kahretsin! Sersem, beş para etmez yazar! Beni öldürmeye çalıştın! Kahretsin! Sersem, beş para etmez yazar! Beni öldürmeye çalıştın! | The Player-1 | 1992 | |
| Oh, God, you gave me such a scare! | O, tanrim, beni çok korkuttun! O, tanrım, beni çok korkuttun! O, tanrım, beni çok korkuttun! | The Player-1 | 1992 | |
| What are you doing here? | Burda ne yapiyorsun? Burda ne yapıyorsun? Burda ne yapıyorsun? | The Player-1 | 1992 | |
| You gave me such a fright. Come in. | Çok korktum. Içeri gir. Çok korktum. İçeri gir. Çok korktum. İçeri gir. | The Player-1 | 1992 | |
| What's the matter? You look terrible. | Sorun ne? Korkunç görünüyorsun. | The Player-1 | 1992 | |
| Sit down. l'll get you a drink. | Otur. Sana bir içecek vereyim. | The Player-1 | 1992 | |
| Something happened. | Birsey oldu. Bir şey oldu. Bir şey oldu. | The Player-1 | 1992 | |
| ls it too late? No, it's not too late. | Çok mu geç? Hayir, çok geç degil. Çok mu geç? Hayır, çok geç değil. Çok mu geç? Hayır, çok geç değil. | The Player-1 | 1992 | |
| l don't even know what time it is. | Saatin kaç oldugunu bile bilmiyorum. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyorum. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| What are you painting? ls that me? Yes, it's you. | Ne çiziyorsun sen? Ben miyim o? Evet, sensin. | The Player-1 | 1992 | |
| Do you have snakes in lceland? | Izlanda'da yilan olur mu? İzlanda’da yılan olur mu? İzlanda’da yılan olur mu? | The Player-1 | 1992 | |
| Snakes? No, l don't think so. | Yilan mi? Hayir, sanmam. Yılan mı? Hayır, sanmam. Yılan mı? Hayır, sanmam. | The Player-1 | 1992 | |
| Are you afraid of snakes? | Yilandan korkar misin? Yılandan korkar mısin? Yılandan korkar mısin? | The Player-1 | 1992 | |
| l don't know. l've never come close to a real one. | Bilmem. Gerçek bir yilana yaklasmadim hiç. Bilmem. Gerçek bir yılana yaklaşmadım hiç. Bilmem. Gerçek bir yılana yaklaşmadım hiç. | The Player-1 | 1992 | |
| They scare the shit out of me. | Benim ödümü patlatirlar. Benim ödümü patlatırlar. Benim ödümü patlatırlar. | The Player-1 | 1992 | |
| Have another. | Bir tane daha alir misin? Bir tane daha alır mısın? Bir tane daha alır mısın? | The Player-1 | 1992 | |
| l don't usually drink. | Ben genelde içmem. | The Player-1 | 1992 | |
| Something happened tonight. | Bu gece birsey oldu. Bu gece bir şey oldu. Bu gece bir şey oldu. | The Player-1 | 1992 | |
| there's something else l have to tell you. | sana söylemem gereken birsey var. sana söylemem gereken bir şey var. sana söylemem gereken bir şey var. | The Player-1 | 1992 | |
| This isn't easy for me. | Bu benim için kolay degil. Bu benim için kolay değil. Bu benim için kolay değil. | The Player-1 | 1992 | |
| How about if l just get on with my work... | Ben en iyisi isime döneyim... Ben en iyisi işime döneyim... Ben en iyisi işime döneyim... | The Player-1 | 1992 | |
| and you talk to me when you feel like it, okay? | ve sen de istediginde bana söyle, tamam mi? ve sen de istediğinde bana söyle, tamam mı? ve sen de istediğinde bana söyle, tamam mı? | The Player-1 | 1992 | |
| l came very close to dying tonight. | Bu gece ölüme çok yaklastim. Bu gece ölüme çok yaklaştım. Bu gece ölüme çok yaklaştım. | The Player-1 | 1992 | |
| All l could think about was you. | Tüm düsünebildigim sendin. Tüm düşünebildiğim sendin. Tüm düşünebildiğim sendin. | The Player-1 | 1992 | |
| l don't even know you... | Seni tanimiyorum bile... Seni tanımıyorum bile... Seni tanımıyorum bile... | The Player-1 | 1992 | |
| but you came into my mind. | ama aklima girdin. ama aklıma girdin. ama aklıma girdin. | The Player-1 | 1992 | |
| l couldn't think of anything else. | Baska birsey düsünemedim. Başka bir şey düşünemedim. Başka bir şey düşünemedim. | The Player-1 | 1992 | |
| Remember that first night we spoke on the phone? | Telefonla konustugumuz ilk geceyi hatirliyor musun? Telefonla konuştuğumuz ilk geceyi hatırlıyor musun? Telefonla konuştuğumuz ilk geceyi hatırlıyor musun? | The Player-1 | 1992 | |
| l was outside these windows watching you and | Su pencerden seni izliyordum Su pencerenden seni izliyordum... Su pencerenden seni izliyordum... | The Player-1 | 1992 | |
| lt was so exciting. | Çok heyecanliydi. Çok heyecanlıydı. Çok heyecanlıydı. | The Player-1 | 1992 | |
| So new. | Çok farkliydi. Çok farklıydı. Çok farklıydı. | The Player-1 | 1992 | |
| l can't get you out of my mind. | Seni aklimdan çikaramiyorum. Seni aklımdan çıkaramıyorum. Seni aklımdan çıkaramıyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| Are you making love to me? | Benimle sevisiyor musun? Benimle sevişiyor musun? Benimle sevişiyor musun? | The Player-1 | 1992 | |
| Yes, l guess l am. | Evet, sanirim öyle. Evet, sanırım öyle. Evet, sanırım öyle. | The Player-1 | 1992 | |
| l guess l am. | Sanirim öyle. Sanırım öyle. Sanırım öyle. | The Player-1 | 1992 | |
| l want to make love to you. | Seninle sevismek istiyorum. Seninle sevişmek istiyorum. Seninle sevişmek istiyorum. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's too soon. | Daha çok erken. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's too soon, isn't it? | Erken, degil mi? Erken, değil mi? Erken, değil mi? | The Player-1 | 1992 | |
| lt's so strange how things happen. | Tuhaf seyler oluyor. Tuhaf şeyler oluyor. Tuhaf şeyler oluyor. | The Player-1 | 1992 | |
| David was here... | David burdaydi... David buradaydı... David buradaydı... | The Player-1 | 1992 | |
| You arrived. | Sen geldin. | The Player-1 | 1992 | |
| Maybe it's just the timing, but l feel like... | Belki de sadece zamanlamadir, ama hislerime göre... Belki de sadece zamanlamadır, ama hislerime göre... Belki de sadece zamanlamadır, ama hislerime göre... | The Player-1 | 1992 | |
| l would go anywhere with you... | seninle her yere gelirim... | The Player-1 | 1992 | |
| if you asked. | tabii istersen. | The Player-1 | 1992 | |
| But we mustn't hurry things. | Ama acele etmemeliyiz. | The Player-1 | 1992 | |
| We can't hurry things... | Acele edemeyiz... | The Player-1 | 1992 | |
| any more than we can stop them. | onlari durdurmadan. onları durdurmadan. onları durdurmadan. | The Player-1 | 1992 | |
| l think you better go now. | Sanirim gitmen gerek. Sanırım gitmen gerek. Sanırım gitmen gerek. | The Player-1 | 1992 | |
| l think l'm going to cry now. | Sanirim simdi aglayacagim. Sanırım şimdi ağlayacağım. Sanırım şimdi ağlayacağım. | The Player-1 | 1992 | |
| You better go quick. | Hemen gitmen lazim. Hemen gitmen lazım. Hemen gitmen lazım. | The Player-1 | 1992 | |
| No, no, don't be sorry. Just go home... | Hayir, hayir, üzülme. Sadece evine git... Hayır, hayır, üzülme. Sadece evine git... Hayır, hayır, üzülme. Sadece evine git... | The Player-1 | 1992 | |
| and get some sleep. | ve biraz uyu. | The Player-1 | 1992 | |
| tomorrow. | yarin. yarın. yarın. | The Player-1 | 1992 | |
| lnvite me on a proper date. | Beni uygun bir sekilde davet et. Beni uygun bir şekilde davet et. Beni uygun bir şekilde davet et. | The Player-1 | 1992 | |
| l'd like that. | Bunu isterdim. | The Player-1 | 1992 | |
| Jan? Jan! Get me Larry Levy on the phone. | Jan? Jan! Larry Levy'yi hemen bagla bana. Jan? Jan! Larry Levy'yi hemen bağla bana. Jan? Jan! Larry Levy'yi hemen bağla bana. | The Player-1 | 1992 | |
| l don't think he's on the lot. Try his car. | Stüdyoda oldugunu sanmiyorum. Arabasini dene. Stüdyoda olduğunu sanmıyorum. Arabasını dene. Stüdyoda olduğunu sanmıyorum. Arabasını dene. | The Player-1 | 1992 | |
| lsn't he at Fox? He used to be. Not anymore. | Fox'ta degil miydi? Eskidendi. Artik degil. Fox'ta değil miydi? Eskidendi. Artık değil. Fox'ta değil miydi? Eskidendi. Artık değil. | The Player-1 | 1992 | |
| l pitched him something a few months ago. He hated it. | Ona bir fikrimi anlatmistim geçen hafta. Nefret etmisti. Ona bir fikrimi anlatmıştım geçen hafta. Nefret etmişti. Ona bir fikrimi anlatmıştım geçen hafta. Nefret etmişti. | The Player-1 | 1992 | |
| That Griffin? Yeah. | Griffin mi? Evet. | The Player-1 | 1992 | |
| Larry, Tom Oakley and Andy Civella are here. l wouldn't bother you... | Larry, Tom Oakley ve Andy Civella buradalar. Seni rahatsiz etmezdim... Larry, Tom Oakley ve Andy Civella buradalar. Seni rahatsız etmezdim... Larry, Tom Oakley ve Andy Civella buradalar. Seni rahatsız etmezdim... | The Player-1 | 1992 | |
| but you should hear their idea now. | ama fikirlerini simdi duymalisin. ama fikirlerini şimdi duymalısın. ama fikirlerini şimdi duymalısın. | The Player-1 | 1992 | |
| Hi, guys Hi, Larry. | Merhaba, çocuklar. Merhaba, Larry. | The Player-1 | 1992 | |
| The voice you'll hear has an English accent. Tom Oakley. l'm Andy Civella. | Simdi duyacaginiz ses Ingiliz aksanidir. Tom Oakley. Ben de Andy Civella. Simdi duyacağınız ses İngiliz aksanıdır. Tom Oakley. Ben de Andy Civella. Simdi duyacağınız ses İngiliz aksanıdır. Tom Oakley. Ben de Andy Civella. | The Player-1 | 1992 | |
| Hi, Andy. l know Tom. How are you? | Merhaba, Andy. Tom'u taniyorum. Nasilsin? Merhaba, Andy. Tom'u tanıyorum. Nasılsın? Merhaba, Andy. Tom'u tanıyorum. Nasılsın? | The Player-1 | 1992 | |
| Very well, Larry. And yourself? | Çok iyi, Larry. Ya sen? | The Player-1 | 1992 | |
| Fine. What's your story? | Iyi. Öykün nedir? İyi. Öykün nedir? İyi. Öykün nedir? | The Player-1 | 1992 | |
| We open outside San Quentin. lt's night. | San Quentin'de baslariz. Gecedir. San Quentin'de baslarız. Gecedir. San Quentin'de baslarız. Gecedir. | The Player-1 | 1992 | |
| lt's raining. | Yagmur yagar. Yağmur yağar. Yağmur yağar. | The Player-1 | 1992 |