Search
English Turkish Sentence Translations Page 168739
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| and then drive tractors over the mud | traktörler çamurları sürüyodu. ...çamurun üzerinde traktör gezdirip... | The Pacific-1 | 2010 | |
| just to churn it up and till it. | bütün sete yayıyorduk. ...çamuru karıştırıyorduk. | The Pacific-1 | 2010 | |
| So it was a mess. | Ortalık baya bi kirleniyodu. Tam bir pislikti. | The Pacific-1 | 2010 | |
| And then at night and sometimes in the day, | Sonra yağmur kuleleri kurduk Sonra geceleri ve bazen de gündüzleri... | The Pacific-1 | 2010 | |
| we had rain towers, so it was always raining. | gece gündüz yağmur yağdırıyoduk. ...yağmur kulemizden sürekli yağmur yağıyordu. | The Pacific-1 | 2010 | |
| It was always muddy. | Her daim çamurluydu. Hep çamurdaydık. | The Pacific-1 | 2010 | |
| Okinawa was part of Japan. | Okinawa japonyanın bir kısmıydı Okinawa, Japonya bölümü. | The Pacific-1 | 2010 | |
| They were viewing themselves as defending Japan, | O yüzden japonlar daima en çetin bir biçim savaşıyorlardı. Kendilerini Japonya'yı koruyor olarak görüyorlardı ve... | The Pacific-1 | 2010 | |
| and the only way in order to get through the battle of Okinawa | Okinawa savaşının kazanmanın tek yolu ...savaştan çıkmanın tek yolu... | The Pacific-1 | 2010 | |
| is to take every day that it requires | her gün ne gerekiyorsa yapılmalı ...gerektiği kadar kalıp... | The Pacific-1 | 2010 | |
| and spend every life that it was going to take. | ve herkes yaşamı pahasına savaşmalıydı. ...mâlolacağı kadar hayatı almaktı. | The Pacific-1 | 2010 | |
| That was the only way to do it. | Tek yolu buydu. Yapılacak tek şey buydu. | The Pacific-1 | 2010 | |
| Okinawa had a profound effect on all of us. | Okinawa burdaki herkesi etkiledi Okinawa hepimizin üzerinde derin bir etki bıraktı. | The Pacific-1 | 2010 | |
| It's a very intense episode. | Çok etkileyici bir bölümdü. Çok ciddi bir bölümdü. | The Pacific-1 | 2010 | |
| It affected everybody. | Herkes etkilendi Herkesi etkiledi. | The Pacific-1 | 2010 | |
| And it particular affected the actors, | ve özellikle aktörler çok etkilendi Belirli şekilde aktörleri etkiledi ki... | The Pacific-1 | 2010 | |
| and their performances reflect that. | performansları göz doldurucuydu. ...bu oyunculuklarına yansıdı. | The Pacific-1 | 2010 | |
| Cease fire, God damn it! | Ateş kes, Lanet olsun! Ateş kes, lanet olası! | The Pacific-1 | 2010 | |
| I told you to cease fire. | Sana ateş kes dedim. Sana ateşi kes dedim. | The Pacific-1 | 2010 | |
| You're supposed to be observing. | Tanrının görmeyeceğinimi sanıyon. Gözetlemen gerekiyordu! | The Pacific-1 | 2010 | |
| I see you with a goddamn sidearm. | Elimde ki tanrının cezası tabancayı görüyomusun. Ama seni tabancayla görüyorum. | The Pacific-1 | 2010 | |
| We were all sent here to kill Japs, weren't we? | Biz buraya neden geldik? Japonları öldürmek için. Hepimiz Japon öldürmeye gönderilmedik mi? | The Pacific-1 | 2010 | |
| So what the hell difference does it make what weapon we use? | Cehenemmde farklı bir silah kullanmak fark etmez? Hangi silahla öldürdüğümüz ne fark eder? | The Pacific-1 | 2010 | |
| I'd use my goddamn hands if I had to. | Ben olsam ellerimi kullanırdım. Gerekirse ellerimle bile öldürürüm. | The Pacific-1 | 2010 | |
| We're telling the story the way it was. | Biz burda hikayeyi olduğu gibi gösteriyoz. Hikâyeyi olduğu gibi anlatıyoruz. | The Pacific-1 | 2010 | |
| I feel we get inside our marines' heads, | Denizcilerimizin kafalarının içindekileri gösteriyoruz. Askerlerimizin aklına girdiğimizi hissediyorum ve... | The Pacific-1 | 2010 | |
| and hope that we tell the story that we would want them to have us tell. | ve umarım hikayeyi onların kafalarından geçtikleri gibi anlatabilmişizdir. ...umarım hikâyeyi, onların bize anlatacağı şekilde anlatabiliriz. | The Pacific-1 | 2010 | |
| I want you to meet some of the reason | Bugün sizlere birilerini tanıştırmak istiyorum Seni her gün burada ne yaptığımızla... | The Pacific-1 | 2010 | |
| that we're doing what we're doing every day out here. | biz burda hergün yaptığımız şey aslında ...tanıştırmak istiyorum. | The Pacific-1 | 2010 | |
| When the veterans come on set, | Savaş gazileri sete geldiklerinde, Gaziler sete geldiğinde... | The Pacific-1 | 2010 | |
| they bring home the sense of responsibility. | bir sorumluluk duygusu oluştu ...sorumluluk duygusu da getirdiler. | The Pacific-1 | 2010 | |
| The fact that we're doing this today | Aslında biz burda bugün Bugün burada yaptıklarımız... | The Pacific-1 | 2010 | |
| and going over all of this again | herşeyi en baştan ...her şeyi gözden geçirmemiz... | The Pacific-1 | 2010 | |
| is really startling to me. | yeniden başlatıyoruz. ...beni gerçekten şaşırttı. | The Pacific-1 | 2010 | |
| I just can't believe it's happening. | Bunun olabildiğine hala inanamıyorum. Gerçek olduğuna inanamıyorum. | The Pacific-1 | 2010 | |
| I am so proud and so thrilled | Şu anda çok gururlu ve heycanlıyım. Böyle bir şey yapmaya karar vermiş olmalarından dolayı... | The Pacific-1 | 2010 | |
| that they have decided to make this thing. | biz birşeyler yapmaya karar verdik ve birşey yaptık. ...çok gurur duydum, çok heyecanlandım. | The Pacific-1 | 2010 | |
| I'm I can't express how I feel. | Şu anda hissetiklerimi anlatamıyorum. Neler hissettiğimi tarif edemem. | The Pacific-1 | 2010 | |
| We'd all given up that this story would ever be told | Biz burda bir hikaye anlatıyoruz Hepimiz bu olayı anlatmayı bırakmıştık. | The Pacific-1 | 2010 | |
| The real true story. | Gerçek bir hikaye Yaşanmış olayları. | The Pacific-1 | 2010 | |
| 'Cause it was a nasty war, man. | 'Bu savaş çok pislikti Çünkü çok kötü bir savaştı, dostum. | The Pacific-1 | 2010 | |
| War is a part of the human condition. | Savaşmak insanoğlunun bir parçasıdır Savaş, insan doğasının bir parçasıdır. | The Pacific-1 | 2010 | |
| The question we ask in "The Pacific" | Ama sorulması gereken soru şu Bizim Pasific'de sorduğumuz soru... | The Pacific-1 | 2010 | |
| is, "What did it do to its participants? | "The Pacific" bu işe katılanlara ne kattı? "Bu savaş, askerlere ne yaptı?" | The Pacific-1 | 2010 | |
| "How can you survive? | "Nasıl hayatta kalırsınız? "Nasıl kurtulabilirsiniz?" | The Pacific-1 | 2010 | |
| "How can you see what those guys did | "Bu çocuklarda ne gördünüz "Bu adamların yaptıklarını nasıl görüyorsunuz,... | The Pacific-1 | 2010 | |
| "and expect to just move on with things?" | ve içinizde bazı şeyler harekete geçtimi?" ...ve hayatınıza nasıl devam etmeyi düşünüyorsunuz?" | The Pacific-1 | 2010 | |
| It's not about America versus Japan. | Bu sadece Amerika japonyaya karşı olayı değil. Bu Amerika Japonya'ya karşı durumuyla ilgili değildi. | The Pacific-1 | 2010 | |
| It's about war | Bu aslında savaş hakkında Savaşla ve herkes için ne kadar... | The Pacific-1 | 2010 | |
| and how horrific it can be for everybody. | ve herkes için nasıl bir korku olduğunu. ...korkunç olabileceğiyle ilgiliydi. | The Pacific-1 | 2010 | |
| Every single person that had to go through that | Ordaki her bir kişinin Savaşa gitmek zorunda kalan her insan... | The Pacific-1 | 2010 | |
| deserves to be remembered, | kendi hatıralarını, ...hatırlanmayı ve hikâyeleri de... | The Pacific-1 | 2010 | |
| and their story deserves to be told. | anlatma hakkı var. ...anlatılmayı hakediyor. | The Pacific-1 | 2010 | |
| I can't imagine any human being | Hayal bile edemiyorum Herhangi bir insanın, bu adamlarınkinden daha büyük... | The Pacific-1 | 2010 | |
| going through a greater struggle than what these guys did. | böylesine büyük bir mücadelede bu adamların olmayaşını ...bir mücadeleye girebileceğine inanmıyorum. | The Pacific-1 | 2010 | |
| It's brutal and it's honest | Çok vahşice hırslıydı Acımasızca ve dürüstçe... | The Pacific-1 | 2010 | |
| and it's right there in your face, | tam gözünüzün önünde, ...tam gözlerinizin önünde... | The Pacific-1 | 2010 | |
| as it was for them. | aynı onların yaşadıkları gibi gözünüzün önünde. ...ve hepsi onlar içindi. | The Pacific-1 | 2010 | |
| There were long piers on Guadalcanal | Guadalcanal'da uzun payandalar vardı... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| and we really and truly figured none of us | ...ve gerçekten ama gerçekten hiçbirimiz... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| Will survive err, that... we were expandable. | ...oradan çıkıp da hayatta kalabileceğimizi sanmıyorduk. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| The Japanese navy came in | Japon donanması geldi... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| and sank all of our escorts. | ...ve bütün korumalarımızı batırdı. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| The American navy suffered one of their worst defeats in history. | Amerika Donanması, tarihteki en büyük yenilgilerden birisini yaşıyordu. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| And our supplies, food | Levazımımız, yemeğimiz... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| and most of our ammunition went down with it. | ...ve mühimmatımızın çoğu da o gemilerle battı. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| By September of 1942, | 1942 Eylülünde... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| the marines had been left to fight the battle for Guadalcanal alone. | ...denizciler Guadalcanal'da tek başlarına savaşmak için terk edilmişlerdi. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| They were vastly under supplied. | Ciddi derecede mühimmat eksikleri vardı. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| And many were on the verge of starvation. | Çoğu da açlık sınırındaydı. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| We knew that our navy had left and that | Bizim donanmanın bırakıp gittiğini... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| the Japanese had control of the sea. | ...ve Japonların denizi kontrol ettiğini biliyorduk. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| And that they can supply their troops, | Kendi birliklerinin ihtiyaçlarını karşılıyorlardı... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| and we... we couldn't. | ...biz ise, karşılayamıyorduk. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| With thousand of Japanese reinforcements pouring onto the island... | Binlerce Japon destek kuvvetinin adaya çıkmasıyla... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| The marines were strafed and bombed continuously. | ...denizciler durmadan bombalanıyorlardı. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| Pressure was on us from the Japanese, | Japonlar yoğun bir şekilde saldırıyorlardı. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| 24 hours a day, | 24 saat durmadan... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| and they bombed every day | ...büyük zararlara yol açarak... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| in big formations. | ...her gün bombaladılar. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| They just kept coming in | Durmadan gelmeye devam ettiler... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| and guns just pounding. | ...silahlar hiç susmadı. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| At the mercy of the Japanese bombers, | Japon bombacılarının merhametine kalmış... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| and without any naval support, | ...ve hiçbir donanma desteği almayan... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| the marines' battle get another enemy: | ...denizciler bir düşmanla daha savaşıyordu... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| the jungle on Guadalcanal. | Guadalcanal Ormanı. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| The jungle on Guadalcanal | Guadalcanal Ormanı... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| was practically impenetrable. | ...neredeyse geçilemez türdendi. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| The malaria was vicious, | Sıtma çok şiddetliydi... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| boys would come down with chills, half temperature was 105F. | ...çocuklar 40 derece sıcaklıkta titremeden duramıyorlardı. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| The whole Gudalcanal campaign was | Tüm Guadalcanal birlikleri... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| one of near starvation as I recall it. | ...açlık sınırındalardı hatırladığım kadarıyla. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| After enduring more than a month of jungle warfare. | Bu orman mücadelesinde bir aydan fazla dayandıktan sonra... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| The marines faced the Japanese offensive to retake their lost airfield. | ...denizciler, kaybettikleri havaalanını geri almaya çalışan... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| On Guadalcanal I developed a sort of a... | Guadalcanal'dayken, hayatta kalmak için bir formül geliştirdim. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| in which there're times, that you just pray and hold on. | Bazı zamanlar dua edip dayanmaya çalıştım sadece. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| And that's what we did on Guadalcanal. | Guadalcanal'da bunu yaptık işte biz. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| Repeatedly, | Durmaksızın... | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| we just pray and hold on. | ...dua ettik ve dayandık. | The Pacific Basilone-1 | 2010 | |
| Eugene, I I'm sorry. | Eugene, üzgünüm. | The Pacific Basilone-1 | 2010 |