Search
English Turkish Sentence Translations Page 158249
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| ...before you have time to scratch your balls. | Hayalarını toplayacak zamanın bile olmaz. ...içerisi 30 ajanla dolup taşar. | Taken-19 | 2008 | |
| Stop jerking around before I close you down for wasting my time. | Zamanımı boşa harcadığın için seni yere sermeden saçmalamayı kes. Vaktimi boşa harcamaktan ötürü seni içeri tıkmadan önce şakımaya başla. | Taken-19 | 2008 | |
| You have weapon?. | Silahın var mı? | Taken-19 | 2008 | |
| You're holding it. | Elinde tutuyorsun. Elinde tutuyorsun ya. | Taken-19 | 2008 | |
| Black, one sugar, please. | Koyu ve tek şekerli lütfen. Sütsüz, tek şekerli olsun. | Taken-19 | 2008 | |
| What is it you want?. | Nedir istediğin şey? Ne istiyorsun? | Taken-19 | 2008 | |
| I'm here to negotiate the rates. | Fiyatlar konusunda anlaşma yapmaya geldim. Ücreti müzakere etmeye geldim. | Taken-19 | 2008 | |
| We already negotiated the rate with Mr. Macon. | Zaten Bay Macon'la fiyatlar konusunda anlaşmıştık. Ücreti, Bay Macon'la müzakere etmiştik zaten. | Taken-19 | 2008 | |
| Mr. Macon has moved to another division. | Bay Macon başka bir bölüme kaydırıldı. Bay Macon başka bir bölüme atandı. | Taken-19 | 2008 | |
| I'm here for the renegotiation. | Buraya tekrar görüşmek için geldim. Yeni müzakere sürecini başlatmak için buradayım. | Taken-19 | 2008 | |
| Unless you think I'm being unreasonable, let me explain ourselves. | Mantıksızca davrandığımı düşünüyorsanız, önce bir açıklamama izin verin. Makul davranmadığımı düşünmüyorsanız, durumumuzu açıklamama izin verin. | Taken-19 | 2008 | |
| Nice coffee. We have you under satellite surveillance, 24 hours a day. | Güzel kahveymiş. Sizi günün 24 saati uydu gözetimi altında tutuyoruz. Güzel kahveymiş. Uydu yoluyla günün 24 saati sizi izliyoruz. | Taken-19 | 2008 | |
| We hear everything you say, we know everything you do. | Her söylediğinizi duyuyor, her yaptığınızı biliyoruz. Söylediğiniz her şeyi duyuyor, yaptığınız her şeyi biliyoruz. | Taken-19 | 2008 | |
| Do you have any idea what it costs just to change the angle... | Dünyanın 200 mil dışındaki bir yörüngede duran uydunun lensinin... Dünyanın 320 kilometre tepesinde dönüp duran... | Taken-19 | 2008 | |
| ...of the lens on a satellite orbiting 200 miles above the Earth?. | ...açısını değiştirmek ne kadar bir masraf, biliyor musunuz? ...bir uydunun mercek açısını değiştirmek kaça patlıyor haberiniz var mı? | Taken-19 | 2008 | |
| And those costs have gone up. | Ve bu masraflar tavan yaptı. Maliyet her geçen gün artıyor. | Taken-19 | 2008 | |
| Our costs go up, your costs go up. It's only logical. | Bizim masraflarımız arttıkça, sizin masraflarınız da artar. Mantıken. Bizim işlerin de maliyeti artıyor, sizinkilerin de. Doğru orantı. | Taken-19 | 2008 | |
| By the way, which one of you is Marko?. | Bu arada, hanginiz Marko? Bu arada, Marko hanginiz? | Taken-19 | 2008 | |
| Why do you want to know?. | Neden öğrenmek istiyorsun? Ne yapacaksın? | Taken-19 | 2008 | |
| I was told Marko is in charge. | Bana yetkilinin Marko olduğu söylendi. Yetkili kişi Marko'ymuş diye duydum. | Taken-19 | 2008 | |
| We are all Marko. | Burada hepimiz Marko'yuz. Hepimiz Marko'yuz. | Taken-19 | 2008 | |
| Marko from Tropoja. | Tropoja'dan Marko. Tropojalı Marko'yu sordum. | Taken-19 | 2008 | |
| We are all from Tropoja. | Hepimiz Tropoja'danız. Hepimiz Tropojalıyız. | Taken-19 | 2008 | |
| If that's the game you want to play, the rate just went up 1 0 percent. | Oynamak istediğiniz oyun buysa, fiyatlar az önce yüzde 10 arttı. Madem bu şekilde oynamak istiyorsunuz, ücret yüzde on zamlandı. | Taken-19 | 2008 | |
| If you are trying to extort us because we are immigrants, we know the law. | Bize, göçmen olduğumuz için baskı yapmak istiyorsanız, kanunları biliyoruz. Göçmen olduğumuz için bizi yolmaya çalışıyorsan, yasaları biliyoruz. | Taken-19 | 2008 | |
| I'm extorting you because you are breaking the law. | Kanunları çiğnediğiniz için size baskı yapıyorum. Sizi yoluyorum çünkü yasaları çiğniyorsunuz. | Taken-19 | 2008 | |
| Which charge would you like to be arrested for?. | Hangi suçtan tutuklanmak istersiniz? Hangi suçtan hapsi boylamak istersiniz? | Taken-19 | 2008 | |
| Drugs, kidnapping, prostitution?. Take your pick. | Uyuşturucu, adam kaçırma, fuhuş? Seçin birini. Uyuşturucu, adam kaçırma, kadın pazarlama? Dilediğinizi seçin. | Taken-19 | 2008 | |
| You come to this country, take advantage of it... | Bu ülkeye geliyorsunuz ve bundan faydalanıyorsunuz... Bu ülkeyi sömürmek için geldiniz. | Taken-19 | 2008 | |
| ...and think because we are tolerant, we are weak and helpless. | ...ve bunlara tolerans gösterdiğimizi, zayıf ve güçsüz olduğumuzu sanıyorsunuz. Müsamaha gösteriyoruz diye bizi zayıf ve çaresiz gördünüz. | Taken-19 | 2008 | |
| Your arrogance offends me. | Bu küstahlığınız beni sinirlendiriyor. Küstahlığınız ağrıma gidiyor. | Taken-19 | 2008 | |
| For that, the rate went up 1 0 percent. | Bu yüzden fiyatlar yüzde 10 arttı. İşte bu nedenle ücret yüzde on zamlandı. | Taken-19 | 2008 | |
| Now, do you want to get down to business or to keep playing?. | Şimdi, iş konuşmak istiyor musunuz, oyununuza devam mı edeceksiniz? Şimdi iş mi konuşacağız, yoksa oynamaya devam mı edeceğiz? | Taken-19 | 2008 | |
| How much?. Twenty percent. | Ne kadar istiyorsun? Yüzde yirmi. Ne kadar? Yüzde yirmi. | Taken-19 | 2008 | |
| And you have my word it'll not go up for a year. | Ve de bir yıl boyunca bir daha artmayacağına söz veriyorum. Bir yıl boyunca zamlanmayacağına dair sözüm de cabası. | Taken-19 | 2008 | |
| How do you say "sugar" in your language?. | Sizin dilinizde "şeker" nasıl deniyor? Sizin dilde "şeker" nasıl söyleniyor? | Taken-19 | 2008 | |
| You've made a very good investment, gentlemen. | Çok iyi bir yatırım yaptınız beyler. Akıllı bir yatırım yaptınız, baylar. | Taken-19 | 2008 | |
| See you in a month. | Gelecek ay görüşürüz. Bir ay sonra görüşürüz. | Taken-19 | 2008 | |
| A friend gave this to me. It's Albanian. You mind translating it?. | Bunu bana bir arkadaşım verdi. Arnavutça. Tercüme eder misin? Bunu bana bir arkadaşım verdi. Arnavutça yazıyor. Tercüme edebilir misin? | Taken-19 | 2008 | |
| Good luck. Good luck. | Bol şans. Bol şans. " Bol şans. Bol şans." | Taken-19 | 2008 | |
| Good luck. Good luck. Good luck. | Bol şans. Bol şans. Bol şans. " Bol şans. Bol şans." Bol şans. | Taken-19 | 2008 | |
| You don't remember me. | Beni hatırlamadın, değil mi? Beni hatırlamıyorsun. | Taken-19 | 2008 | |
| We spoke on the phone two days ago. | İki gün önce telefonda konuşmuştuk. | Taken-19 | 2008 | |
| I told you I would find you. | Seni bulacağımı söylemiştim. | Taken-19 | 2008 | |
| I need you to be focused. | Odaklanmanı istiyorum. Dikkatini toplaman lazım. | Taken-19 | 2008 | |
| Are you focused yet?. | Daha odaklanamadın mı? Dikkatini topladın mı? | Taken-19 | 2008 | |
| Where is this girl?. | Bu kız nerede? Kız nerede? | Taken-19 | 2008 | |
| Where is she?. | Nerede? Nerede dedim sana? | Taken-19 | 2008 | |
| You know, we used to outsource this kind of thing. | Bu tarz işleri başka ülkelerde yapardık... Eskiden bu tür işler için taşeron kullanırdık. | Taken-19 | 2008 | |
| But what we found was the countries we outsourced to... | ...ama sonradan farkettik ki, bu ülkelerin... Ama sonra baktık ki, taşeron olarak kullandığımız ülkelerin... | Taken-19 | 2008 | |
| ...had unreliable power grids. Very Third World. | ...elektrik şebekeleri kötü durumdaymış. Üçüncü Dünya işte. ...elektrik şebekesine güven olmuyor. Üçüncü Dünya Ülkelerini bilirsin işte. | Taken-19 | 2008 | |
| You'd turn on a switch, power wouldn't come on... | Bazen düğmeye basarsın, elektrik gelmez... Bazen düğmeyi çevirirsin ama elektrik saatlerce gelmez. | Taken-19 | 2008 | |
| ...and then tempers would get short. People would resort to pulling fingernails. | ...ve sonra şebeke kısa devre yapar. İnsanlar da tırnak çekmek zorunda kalır... Ardından metalin sertliği azalmaya başlar. | Taken-19 | 2008 | |
| Acid drips on bare skin. | ...ya da çıplak deriye asit dökmek. Çıplak deriye asit damlar. | Taken-19 | 2008 | |
| The whole exercise would become counterproductive. | Tüm bu işkence çeşitleri ters tepebilir. Amacına ters düşen sonuçlar alırsın. | Taken-19 | 2008 | |
| But here, the power's stable. | Fakat burada, elektrik iyi durumda. Buradaki elektrik ise sabit. | Taken-19 | 2008 | |
| Here, there's a nice even flow. | Güzel bir elektrik akışı var. Akım bile düzenli. | Taken-19 | 2008 | |
| Here, you can flip a switch and the power stays on all day. | Burada düğmeyi açıp bıraksan, bütün gün elektrik devam edebilir. Burada düğmeyi çevirdin mi, elektrik bütün gün boyunca açık kalır. | Taken-19 | 2008 | |
| Now, I don't have any more time to waste, Marko from Tropoja. | Artık daha fazla harcayacak vaktim yok, Tropoja'lı Marko. Seninle vaktimi daha fazla harcayamam, Tropojalı Marko. | Taken-19 | 2008 | |
| Give me what I need or this switch'll stay on... | Ya istediğimi verirsin, ya da elektrik açık kalır... Ya bana istediğimi verirsin, ya da bu düğme... | Taken-19 | 2008 | |
| ...till they turn power off for lack of payment on the bill. | ...ta ki fatura ödenmediği için elektrik kesilene kadar. ...ödenmemiş borçlar yüzünden elektrik kesilinceye dek açık kalır. | Taken-19 | 2008 | |
| Where is my daughter?. | Kızım nerede? | Taken-19 | 2008 | |
| We don't keep virgins, we sell them. | Bakireleri elimizde tutmayız, satarız. Bakireleri elimizde tutmayız. Satarız. | Taken-19 | 2008 | |
| She was virgin, lot of money. | O bakireydi, çok para etti. Kız bakire olduğundan, çok para ediyordu. | Taken-19 | 2008 | |
| You sold my daughter?. You sold her?. | Kızımı sattın mı? Sattın mı onu? Kızımı sattın mı yani? Onu sattın mı? | Taken-19 | 2008 | |
| To who?. | Kime? | Taken-19 | 2008 | |
| What?. Saint Clair. | Ne? Saint Clair. | Taken-19 | 2008 | |
| Saint Clair. | Saint Clair. | Taken-19 | 2008 | |
| Saint Clair?. Saint Clair. Is that a person, a place?. | Saint Clair mi? Saint Clair. Ne bu, birisi mi, bir yer mi? Saint Clair mi? Saint Clair. Bir kişi mi, yoksa yer adı mı? | Taken-19 | 2008 | |
| Person. Patrice Saint Clair. | Birisi. Patrice Saint Clair. Kişi. Patrice Saint Clair. | Taken-19 | 2008 | |
| Patrice Saint Clair. | Patrice Saint Clair. | Taken-19 | 2008 | |
| Where can I find him?. | Onu nerede bulabilirim? | Taken-19 | 2008 | |
| I don't know, I don't know. | Bilmiyorum. Bilmiyorum. Bilmiyorum, bilmiyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| I don't know. I don't know. I don't know. | Bilmiyorum. Bilmiyorum. Bilmiyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| Please! I don't know! | Lütfen! Bilmiyorum. Lütfen! Bilmiyorum! | Taken-19 | 2008 | |
| I don't know! No! Please! Please. | Bilmiyorum! Hayır! Lütfen! Lütfen! Bilmiyorum! Yapma! Lütfen! Lütfen. | Taken-19 | 2008 | |
| Not that. Please. | Yapma. Lütfen. Bunu yapma. Lütfen. | Taken-19 | 2008 | |
| I believe you. | Sana inanıyorum... Sana inanıyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| But it's not gonna save you. | ...ama bu seni kurtarmayacak. Ama bu, seni kurtarmaya yetmeyecek. | Taken-19 | 2008 | |
| Look who dropped by. | Bak, kim uğradı. Kim geldi tahmin et? | Taken-19 | 2008 | |
| Bryan, what a pleasant surprise. | Bryan, bu ne sürpriz. | Taken-19 | 2008 | |
| The children waited up for you. | Çocuklar senin gelmeni bekledi. Çocuklar bu saate kadar seni bekledi. | Taken-19 | 2008 | |
| If you tuck them in, maybe we can eat before everything gets cold. | Onları yataklarına sokabilirsen, her şey soğumadan yemeğe başlayabiliriz. Onları yatırırsan, yemekler soğumadan önce karnımızı doyurabiliriz belki. | Taken-19 | 2008 | |
| Bryan, will you do the honors?. | Bryan, sen açar mısın? Bryan, sen ikram eder misin? | Taken-19 | 2008 | |
| Sure. I'll be just a minute. | Tabii ki. Hemen dönerim. Elbette. Birazdan dönerim. | Taken-19 | 2008 | |
| I was just telling Bryan how nice it's been... | Ben de Bryan'a eski işinden yenisi için ayrıldığından beri... Ben de Bryan'a yeni işinin güzelliklerinden bahsediyordum. | Taken-19 | 2008 | |
| ...since you left the old job for the new one. | ...ne kadar mutlu olduğumuzdan bahsediyordum. | Taken-19 | 2008 | |
| Home every night for dinner, get to see the kids more. | Her akşam yemeğe eve gelmen, çocukları daha fazla görebilmen. Her akşam yemeği birlikte yiyoruz, çocukları daha sık görebiliyor. | Taken-19 | 2008 | |
| Yeah, must be nice coming home every night, seeing your kids. | Evet, her gece eve gelip çocuklarını görmek, güvende olduğunu bilmek güzeldir. Her akşam eve gelip çocuklarını görmek,... | Taken-19 | 2008 | |
| Bryan has been thinking about relocating. | Bryan taşınmayı düşünüyormuş. Bryan buralara taşınmayı düşünüyormuş. | Taken-19 | 2008 | |
| Really?. Yes. | Gerçekten mi? Evet. Sahi mi? Evet. | Taken-19 | 2008 | |
| To Paris, he's been visiting houses. | Paris'e ev bakmaya gelmiş. Bir süredir Paris'teki evleri ziyaret ediyormuş. | Taken-19 | 2008 | |
| White or dark meat?. Dark, please. | Beyaz et mi, kırmızı mı? Kırmızı lütfen. Beyaz et mi, yoksa siyah mı? Siyah olsun lütfen. | Taken-19 | 2008 | |
| Find anything interesting?. | Evet, her gece evde olup çocukları görmek, güvende... İlgini çeken bir şey bulabildin mi? Beğendiğin bir yer bulabildin mi bari? | Taken-19 | 2008 | |
| As a matter of fact, I did, in the 1 0th arrondissement on Rue Paradis. | Aslına bakarsan buldum, Rue Paris bölgesinin içinde. Buldum aslında. Rue Paradis'in 10. bölgesinde. | Taken-19 | 2008 | |
| People there know someone that works in your office. | Oradakiler senin bölümünde çalışan birini tanıyorlarmış. Oradakiler senin ofisinde çalışan birini tanıyormuş. | Taken-19 | 2008 | |
| A Mr. Macon. Do you know him?. | Bay Macon. Tanıyor musun? Bay Macon. Onu tanıyor musun? | Taken-19 | 2008 | |
| Oh, Henry. I call him Mr. Nervous. | Henry. Ona Bay Sinirli diyorum. Henry mi? Ben ona Bay Gergin diyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| Always seems like he's about to have a problem. Carrots?. | Her zaman bir problem yaşayacakmış gibi bir hâli vardır. Havuç? Sürekli başını derde sokar bir havası var. Havuç alır mıydın? | Taken-19 | 2008 | |
| I got to the bottom of it, Jean Claude. | İşin köküne kadar indim Jean Claude. En ince ayrıntısına kadar araştırdım, Jean Claude. | Taken-19 | 2008 |