Search
English Turkish Sentence Translations Page 158193
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| What do you guys make of all this flying saucer razzmatazz? | Siz bu uçan daire zırvasından ne sonuç çıkarıyorsunuz? | Taken-2 | 2002 | |
| I think the Russians was giving us a buzz | Bence Ruslar yeni oyuncaklarıyla bize sataşıyor. | Taken-2 | 2002 | |
| see what all we got out at the base. | Üsteki kalıntıları gördünüz mü? Lanet olsun. O bizim alet. | Taken-2 | 2002 | |
| We were testing something to spy on them. | Biz casusluk yapmaya çalışıyorduk. | Taken-2 | 2002 | |
| Or maybe the Germans. | Ya da belki Alman'lardır. Bence Mars'lılar. Bu kadar basit. | Taken-2 | 2002 | |
| I say it was the Martians, pure and simple. | Belki nerede tanıştığınızı bile anlayabiliriz. | Taken-2 | 2002 | |
| Owen, I need to speak to you. | Owen seninle konuşmam lazım. | Taken-2 | 2002 | |
| Um, you know what? Couple of minutes. | Bana birkaç dakika ver oldu mu? | Taken-2 | 2002 | |
| Marty. Yes, sir. | Marty. Evet efendim. | Taken-2 | 2002 | |
| That woman I just nodded to | Az önce tamam dediğim kadın var ya | Taken-2 | 2002 | |
| give me a couple of minutes, | Biraz sonra ona gidip acil bir iş için çıkmam gerektiğini ve bugün dönmeyeceğimi söyle. Tom Clarke adındaki bir adam, hayatını hükümetin UFO komplosunu ortaya çıkarmaya adadığını söylüyor. | Taken-2 | 2002 | |
| then go tell her I was called away on an emergency | Diğer insanlara zarar vermelerinden korktum. | Taken-2 | 2002 | |
| And, Marty, she's gonna know you're lying, | Marty, yalan söylediğini hemen anlar o yüzden samimi görün. | Taken-2 | 2002 | |
| MARTY: Excuse me, Miss. | Affedersiniz bayan. Çok üzgünüm ama yüzbaşı çıkmak zorunda kaldı. | Taken-2 | 2002 | |
| You're welcome to wait, | İsterseniz bekleyebilirsiniz. Ama uzun süre dönmeyebilir. | Taken-2 | 2002 | |
| but he may not be back for a while. | Cehenneme gidin zenciler. | Taken-2 | 2002 | |
| Excuse me. Are you the people we talk to about flying saucers? | Pardon, uçan dairelerle ilgili olarak sizinle mi görüşmemiz gerekiyor? | Taken-2 | 2002 | |
| There's someone who can help you down the hall. | Koridorun sonunda size yardımcı olabilecek biri var. | Taken-2 | 2002 | |
| My boys and l have some information. | Oğullarım ve ben bazı bilgilere sahibiz. | Taken-2 | 2002 | |
| Down the hall. | Koridorun sonu. | Taken-2 | 2002 | |
| BOY: But we know where one crashed. | Ama biz bir tanesinin nereye düştüğünü biliyoruz. | Taken-2 | 2002 | |
| I was out with the boys, | Yapacakları keşif turu öncesi etrafı göstererek oğullarıma pratik yaptırıyordum. | Taken-2 | 2002 | |
| BOY: Which we think is kind of cheating. | Biz bunun hile olduğunu düşünüyoruz. Bilgi toplamak hile değildir. | Taken-2 | 2002 | |
| It's being prepared. Thank you, Captain. | Hazırlıklı olmak demektir. Sağolun yüzbaşı. Şu tepeyi tırmanıyorduk. | Taken-2 | 2002 | |
| It's a real one, isn't it, sir? | Bu gerçek, değil mi efendim? | Taken-2 | 2002 | |
| Most people change kind of slowly. | Çoğu insanın değişimi yavaş olur. | Taken-2 | 2002 | |
| They're who they are. and then after a while. | Onlar kendileri gibidirler. Aradan zaman geçer ve bir başkası olurlar. | Taken-2 | 2002 | |
| But some people know the exact moment | Ama bazı insanlar hayatlarının ne zaman değiştiğini kesin olarak bilirler. | Taken-2 | 2002 | |
| They saw the person they were going to marry | Onlar evlenecekleri kişiyi bilirler. | Taken-2 | 2002 | |
| or the look in their baby's eyes the first time he smiled. | Çocuklarının ilk gülümsemesindeki yüz ifadesini bilirler. | Taken-2 | 2002 | |
| For some people. | Bazı insanları değiştiren şey hayatlarındaki iyi olaylar değildir. | Taken-2 | 2002 | |
| it's not the good things in life that made them change. | Oyunun sana doğru gelmesini izleyebiliyorsun. | Taken-2 | 2002 | |
| It's something they've gone through | Onların değişimi, yaşadıkları bir olay sonrasında, bakış açılarının farklı görünmeye başlamasıyla olur. | Taken-2 | 2002 | |
| Yeah, he does. | Evet öyle. Geçen sene benim oğlum Moe'ya yardım etmiştin. Burada ne halt ediyorsun? | Taken-2 | 2002 | |
| You've got the life, I'm telling you. | Hayatın çok parlak. | Taken-2 | 2002 | |
| You've got the best girl in Bement, | Bement'teki en güzel kızla evlisin. Harika bir oğlun var. | Taken-2 | 2002 | |
| you got your memories of your heroic youth. | Anlatacak kahramanlık hikayelerin var. Evet hepsine sahibim. | Taken-2 | 2002 | |
| Russell, if I was you, I'd be the happiest man in town. | Russell, yerinde ben olsam kasabanın en mutlu adamı olurdum. Senin gibi perişan görünmezdim. | Taken-2 | 2002 | |
| Bill, I'm all right. | Bill, ben iyiyim. | Taken-2 | 2002 | |
| I just have, uh... | Sadece...Uyku sorunum var o kadar. | Taken-2 | 2002 | |
| (laughing) | Başkan Bush projeyi tekrar almadan, uygunluğundan emin olmamız gerekiyor. | Taken-2 | 2002 | |
| Get off of him! Let him go! Go...go, go! | Çekilin üzerinden. Bırakın onu! Kaçın...Kaçın! | Taken-2 | 2002 | |
| I'm sorry. It's all right. | Bu işi bitirmek istiyorum. İşte demek istediğim bu. Üzgünüm. Sorun yok. | Taken-2 | 2002 | |
| I get these pictures in my head... | Beynimde bazı görüntüler var. Hiçbir şeye konsantre olamıyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| Pictures in your head... from the war? | Beynindeki görüntüler... Savaşın görüntüleri mi? | Taken-2 | 2002 | |
| I was shot in the gut, Kate... | Karnımdan vurulmuştum ve ölüyordum Kate. | Taken-2 | 2002 | |
| and my plane was going down. | Bu sırada uçağım da düşüyordu. | Taken-2 | 2002 | |
| And three days later, I was in a field in France | Ve üç gün sonra bütün adamlarımla beraber Fransa'da bir arazideydim. | Taken-2 | 2002 | |
| With no idea where we'd been for those three days | Üç gün boyunca nerede olduğumuzu ve oraya nasıl geldiğimizi bilmiyorduk. | Taken-2 | 2002 | |
| Or why weren't we dead. | Neden ölmediğimizi de bilmiyorduk. | Taken-2 | 2002 | |
| What did your men say? | Peki adamların ne dediler? | Taken-2 | 2002 | |
| Something happened to me. | Bana birşey oldu. | Taken-2 | 2002 | |
| I just have this feeling it's still happening. | Hatta hala da olmaya devam ettiğini hissediyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| Get away from me! | Çekilin üzerimden! Sadece bir rüyaydı! | Taken-2 | 2002 | |
| Get away from me! | Çekilin üzerimden! Sadece bir rüyaydı canım. Birşeyin yok. | Taken-2 | 2002 | |
| You're here with me. It was a dream. | Yanımdasın. Sadece bir rüyaydı. Sadece Rüyaydı. | Taken-2 | 2002 | |
| A dream. It was a dream. | Rüyaydı...Sadece rüyaydı. | Taken-2 | 2002 | |
| You're all right, sweetie. | Birşeyin yok tatlım. | Taken-2 | 2002 | |
| For God's sakes, Russell, how are we gonna get out? | Tanrı aşkına Russell. Dışarı nasıl çıkacağız? Önemi yok. | Taken-2 | 2002 | |
| As long as they can't get in. | Onlar içeri giremesin yeter. Kimler? Kimler içeri giremesin? | Taken-2 | 2002 | |
| Look at me! No! No! | Bana bak! Hayır! Hayır! | Taken-2 | 2002 | |
| You're gonna let them give this to the press, too? | Bunu da basına verecek misiniz? Yalan olduğunu bilmek başka. | Taken-2 | 2002 | |
| Who found it? | Kim bulmuş? Gezintiye çıkmış bir adam ve oğulları. | Taken-2 | 2002 | |
| Did you clean that up? | İcabına baktın mı? Hallettim. | Taken-2 | 2002 | |
| Son...I appreciate your coming to me with this, | Evlat. Bu işte benimle olduğuna memnunum. Zamanı geldiğinde hatırlanacaksın. | Taken-2 | 2002 | |
| Sir, when I went inside the craft, | Efendim. Gemiye girdiğimde beş tane koltuk gördüm. Ama dört ceset var. | Taken-2 | 2002 | |
| Canvass everything within a 200 mile radius | Kaza bölgesinin 200 mil çevresindeki herkesle konuşun. | Taken-2 | 2002 | |
| If something crawled out of here alive, | Eğer buradan canlı birşey çıktıysa bilmek istiyorum. | Taken-2 | 2002 | |
| People are lonely in this world for lots of different reasons. | İnsanlar çok çeşitli sebepler yüzünden yalnızlık çekerler. | Taken-2 | 2002 | |
| Some people have something in their disposition. | Bazı insanların yapısında birşey vardır. | Taken-2 | 2002 | |
| Maybe they were just born too mean. | Belki de onlar ciddi ya da çok yumuşak olarak doğmuşlardır. | Taken-2 | 2002 | |
| But most people are brought to where they are | Ama birçok insan olduğu yere kötü bir olay ya da kırık bir kalp gibi şartlar yüzünden... | Taken-2 | 2002 | |
| What the hell's wrong with my chicken? | Tavuğumun nesi varmış? Sorunun tavukta olduğunu sanmıyorum Tyler. | Taken-2 | 2002 | |
| You can go on home, Sally. | Eve gidebilirsin Sally. Ben bunları postalayıp dükkanı kapatırım. | Taken-2 | 2002 | |
| 'Lessen, of course, you want to call Fred | Tabii Fred'i arayıp, onu ve çocukları benim için terkettiğini söylemeyeceksen. | Taken-2 | 2002 | |
| Well, maybe I best go home and tell him in person, Tyler. | Belki de en iyisi eve gidip bunu onun yüzüne söylemek Tyler. | Taken-2 | 2002 | |
| He ain't good enough for you, Sal. | O seni haketmiyor Sally. | Taken-2 | 2002 | |
| The one thing that I do know is. | Bildiğim tek şey, ne derlerse desinler. Kimse yalnız kalmak istemez. | Taken-2 | 2002 | |
| Shoehorn? What? | Kerata? Ne? | Taken-2 | 2002 | |
| The shoehorn have you seen it? | Keratayı gördün mü? | Taken-2 | 2002 | |
| You have to leave tonight? | Bu gece gitmek zorunda mısın? | Taken-2 | 2002 | |
| I'm in San Antonio tomorrow afternoon | Yarın ögleden sonra San Antonio'dayım. Sigorta şirketine satışım var. | Taken-2 | 2002 | |
| Those guys can smell road sweat on a person. | Bu insanlar ter kokusunu hemen alırlar. Ter kokusuna pek iyi tepki vermezler. | Taken-2 | 2002 | |
| Did the kids eat? | Çocuklar yemek yedi mi? Ben mi yedireceğim? Garson sensin. Sen yedir. | Taken-2 | 2002 | |
| I'll see you in three weeks. | Üç hafta sonra görüşürüz. Eğer birşey olursa ofisi ararsın. Onlar beni bulur. | Taken-2 | 2002 | |
| MAN: Please help me. | Lütfen yardım edin. | Taken-2 | 2002 | |
| Stay right here for just a second. | Bir saniye burada dur. | Taken-2 | 2002 | |
| Tom, honey. Wake up, sweetie. | Tom canım. Uyan tatlım. | Taken-2 | 2002 | |
| What's wrong? | Ne oldu? Birşey yok. Koltukta uyumanı istiıyorum tamam mı? | Taken-2 | 2002 | |
| Who's that? | O da kim? Sabah konuşuruz. | Taken-2 | 2002 | |
| Go get the pillow and the extra blanket | Benim yatağımdan yastık ve battaniye al. | Taken-2 | 2002 | |
| Come on, sweetie, go on. | Hadi canım. Kımılda. | Taken-2 | 2002 | |
| You really should see a doctor. | Bir doktora görünmen gerek. | Taken-2 | 2002 | |
| I'll be fine as soon as I can collect my thoughts. | Kafamı topladığım zaman bir şeyim kalmaz. | Taken-2 | 2002 | |
| Thank you. | Teşekkürler. Beni eve aldığınız için teşekkür ederim. | Taken-2 | 2002 | |
| Who is he? | Kim o? O adam kim? | Taken-2 | 2002 | |
| He's a stranger, honey, and he's hurt. | O bir yabancı canım ve yaralı. Benim odamda ne kadar kalacak? | Taken-2 | 2002 | |
| I don't know. | Bilmiyorum. Sanırım iyi oluncaya kadar | Taken-2 | 2002 | |
| Mama, what happened to your nose? | Anne burnuna ne oldu? | Taken-2 | 2002 | |
| Some people have given up all hope | Bazı insanlar hayatlarının değişeceği umudunu yitirmişlerdir. | Taken-2 | 2002 |