Search
English Turkish Sentence Translations Page 145732
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Can I see your face? | Yüzünü görebilir miyim ? Yüzünü görebilir miyim? Yüzünü görebilir miyim? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Sure. | Tabii ki Elbette. Tabii ki. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Do you like what you see? | Gördüğünü beğendin mi ? Hoşuna gittim mi? Yüzüm hoşuna gitti mi? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Yeah, I do. How much? | Evet fazlasıyla. Peki kaç para ? Evet. Fiyat ne kadar? Evet, gitti. Kaç para? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
How much do you usually pay? | Genelde ne kadar ödersin ? Genelde ne kadar verirsin? Genelde ne kadar verirsin? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
It's my first time... | İlk deneyimim... Bu benim için bir ilk... İlk defa böyle bir şey yapacağım. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
How about 200,000 won? | 200.000 Won'a ne dersin ? 200,000 won'a ne dersin? 200,000 von'a ne dersin? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Great. | Harika derim. Harika. Gayet iyi. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
We'll decide on the spot. | Yerde karar kılalım. Kararımızı hemen verelim. Hemen kararımızı verelim. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
You're not a cop, right? | Polis değilsin değil mi ? Polis değilsin, değil mi? Polis değilsin, değil mi? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
If you're not, then we're not either. | Sen değilsen bende değilim Sen değilsen, ben de değilim. Sen değilsen, ben de değilim. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
There was a prostitute in India named Vasumitra. | Hindistanda Vasumitra adında bir fahişe vardı. Hindistan'da Vasumitra adlı bir fahişe varmış. Hindistan'da Vasumitra adında bir fahişe varmış | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Vasumitra? What a pretty name. | Vasumitra ? Ne hoş bir isim. Vasumitra mı? Ne hoş bir isim! Vasumitra mı? Ne güzel isim öyle. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Words say that any man who slept with her, | Söylentiye göre onunla yatan tüm erkekler... Derler ki, onunla yatan her erkek... Onunla yatan her erkeğin... | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
turned into a devoted Buddhist. | ...daha sonra kendilerini tamamen Budizme adadılar. ...daha sonra inancı sağlam bir Budist olurmuş. ...dindar bir Budist'e dönüştüğünden bahsederler. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
What the hell did she do to them? | Onlara ne yapıyormuş ki ? Ne yapıyormuş bu kadın onlara ki? Ne yapıyormuş ki bu kadın erkek milletine? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
She gave a ecstatic sex as a prostitute, I guess. | Sanırım onlara seks sırasında ekstazmı yaşatmış. Sanırım seks sırasında onları kendinden geçiriyormuş. Sanırım sevişirken erkeği başka dünyalara götürüyor. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
What does sex have to do with Buddihsts? | Budizmle seksin ne ilişkisi var ? Peki seksin Budizm ile ilgisi ne ki? Seks yapmakla Budizm'in ne alakası var? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Maybe it aroused some deep maternal love. | Belki de anne özlemini harekete geçirmiştir. Belki insanın derinliklerindeki anaç sevgiyi uyandırıyordur. Belki de insanın içindeki anne sevgisini harekete geçiriyordur. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
You see, men are like babies when they have sex. | Bildiğin gibi erkekler seks sırasında bebek gibidirler. Yani, erkekler seks yaparken tıpkı bebek gibidirler. Anlayacağın, erkekler seks yaparken bebek gibi olurlar. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Yeo jin, call me Vasumitra from now on. | Yeo jin beni bundan sonra Vasumitra diye cağır. Yeo jin, bundan böyle bana Vasumitra de. Yeo jin, artık bana Vasumitra de. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Close your mouth. | Kapa çeneni. Kapa çeneni! Kapa dudaklarını. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Got it? I'm Vasumitra from today on. | Anlaşıldı mı ? Bundan sonra ben Vasumitrayım ! Anladın mı? Bugünden itibaren ben Vasumitra'yım. Anladın mı? Bugünden sonra Vasumitra benim. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Isn't that him? | Bu o değil mi ? Bu o değil mi? Bu o çocuk değil mi? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Look out for me. | Beni bul. Sen etrafı kolaçan et. Sen ortalığı gözetle. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Yeo jin! How can you laugh? 'Cause it's fun. | Yeo jin ! Nasıl gülebilirsin ? Çünkü çok komik. Yeo jin! Nasıl oluyor da gülebiliyorsun? Çünkü çok eğlenceli. Yeo jin! Nasıl böyle pişmiş kelle gibi sırıtabiliyorsun? Komik de ondan. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Stop right there! | Burada dur ! Durun orada! Olduğunuz yerde kalın! | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
He stopped chasing us. | Bizi takip etmeyi biraktı. İzlemekten vazgeçtiler. Takip etmeyi bıraktı. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Wanna eat some pig's feet? | Domuz ayağı yemek ister misin ? Paça yemeye ne dersin? Domuz bacağına ne dersin? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Pig's feet? | Domuz ayağı mı ? Paça mı? Paça mı? Domuz bacağı, ha? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
The money? | Paradan ne haber ? Para? Para? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
How much do we have now? | Şu anda ne kadar paramız var ? Ne kadar paramız var? Kaç paramız oldu şimdi? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
A little more than one person's airfare. | Bir kişinin uçak parasından biraz fazla. Bir uçak bileti bedelinden birazcık fazla. Bir uçak bileti ücretinden biraz daha az. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I guess I'll have to meet ten more. | Sanırım 10 adamla daha yatmam gerekiyor. Sanırım 10 erkekle daha yatmak zorundayım. Sanırım, bu işi on kereden fazla yapmak zorunda kalacağım. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Hey, that's dirty. | Hey, bu pis. Hey, pisletiyorsun! Hey, pisletiyorsun! | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Come on, I was eating it. | Hadi canım ben onu yiyiyordum. Haydi ama! Yemiştim zaten. Yapma ama! O pis şeyi mideye indiriyorum. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
That guy... Do you know his occupation? | Bu adamın ne iş yaptığı hakkında bir fikrin var mı ? Şu herifin... Ne iş yaptığını biliyor musun? O adam var ya, ne iş yapıyormuş biliyor musun? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Who cares. | Kimin umurunda. Kimin umurunda! Çok da tın. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Have you heard of sensors? | Algılayıcılara dikkat ettin mi ? Sensörleri duymuş muydun hiç? Algılayıcı diye bir şey duydun mu? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Sensors? | Algılayıcılar mı ? Sensör mü? Sensör mü? Algılayıcı mı? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
You've seen those glass doors open when you approach them. | Gördüğün gibi cam kapılar yaklaşılınca kendiliğinden açılıyor. Yaklaştığında kendiliğinden açılan cam kapılar. Yaklaşınca açılan kapılardan görmüşsündür. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
They are all sensor operated. | Hepsinde algılayıcı var. Onların hepsi sensörlüdür. İşte o kapıların hepsi algılayıcıyla çalışıyor. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
He says he runs a shop that sells those sensors. | Bu algılayıcılardan satan bir dükkanı olduğunu söylüyor. Sensör satan bir mağaza yönettiğini söyledi. Algılayıcı satan bir dükkân işlettiğini söyledi. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
He said sensors had another use. | Algılayıcıların başka bir işlevi daha varmış. Ayrıca dedi ki, sensörler başka işe de yararmış. Algılayıcıların bir işe daha yaradığını söylemişti. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
What was it again? | Efendim ? Neydi ? Birşey daha anlatmıştı ama? Neydi ya? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Stop talking nonsense. | Saçmalamayı kes. Bırak salak salak konuşmayı! Boş boş konuşma. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
What's the use knowing what those beasts do? | Bu aletlerin ne işe yaradığını bilmek neyine yarar ? Bu abazaların ne yaptığını bilmenin kime ne faydası var ki? Bu heriflerin ne yaptıklarını bilsen ne olur ki? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Tell me! | Anlat bana ! Söylesene! Söyle bakalım! | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Why are you getting mad? | Neden sinirleniyorsun ki ? Niye sinirleniyorsun ki? Neden kızıyorsun ki? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I'm just curious about what they do. | Sadece neye işe yaradıklarını merak ediyordum. Sadece ne yaptıklarını merak ediyorum. Sadece ne yaptıklarını merak ediyorum. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Even though it's brief, we're still sharing something. | Neticede paylaştığımız bir şey var. Kısa bilgiler alıyorum, birşeyler paylaşıyoruz. Kısa da olsa bir şeyler paylaşıyoruz. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
It's too dreary if there's only sex. | Sadece seks olması aslında üzücü. Sadece seks olması, can sıkıcı. Sadece seks yaparsan, insanın canı sıkılıyor. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
You Vasumitra idiot. | Seni Vasumitra manyağı. Seni Vasumitra salağı! Vasumitra aptalı. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Come here. | Gel buraya ! Gel buraya. Yürü. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I'm not dirty. | Ben kirli değilim. Kirlenmiyorum. Kirli değilim. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
It's filthy. | Bu olaylar kirli. Bu kirlenmek! Yaptığın iğrenç bir şeydi. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
You don't know anything about those guys. | Bu adamlar hakkında hiçbir bilgin yok. Erkekler hakkında hiçbirşey bilmiyorsun. Bu herifleri tanımıyorsun. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I'm sorry I pulled you into this. | Seni bu işin içine çektiğim için üzgünüm. Seni bu işe bulaştırdığım için üzgünüm. Özür dilerim. Seni de bu işe bulaştırdım. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Let's stop. | Duralım. Gel, vazgeçelim. Bir daha yapmayalım. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I'm scared that this would haunt me forever. | Korkarım bu iş sonsuza dek peşimi birakmayacak. Bunun, sonsuza kadar yakamı bırakmamasından korkuyorum. Bu yaptığımızın hayatımın sonuna kadar gözümün önünden gitmemesinden korkuyorum. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
It's not even a murder. | Neticede cinayet değil. Cinayet filan işlemiyoruz ki! Adam öldürmüyoruz ki! | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
It's not that hard on me. | Beni çok yormuyor. Benim için o kadar da kötü değil. Benim açımdan bir sorun yok. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
There is some fun too. | Aynı zamanda eğlenceli de. Hatta eğlenceli bile! Hatta eğlenceli. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
And we need more money to buy two tickets to Europe. | Ve Avrupaya 2 kişilik uçak bileti için daha fazla paraya ihtiyacimiz var. Ve Avrupa seyahati için 2 uçak bileti parasına ihtiyacımız var. Ayrıca Avrupa'ya gitmek için iki uçak bileti alacak kadar paramız olması gerek. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Let's be patient. | Sabırlı olalım. Sabırlı olmak lazım. Dişimizi sıkalım. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
You seem like you're enjoying it. | Bu işten hoşlanıyor gibisin. Çok hoşuna gitmişe benziyor! Senin keyfin yerinde mübarek! | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Yeo jin, eat before you go to school. | Yeo jin, yemeden okula gitme. Yeo jin, okula gitmeden birşeyler atıştır. Yeo jin, okula gitmeden önce kahvaltı yap. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
You have a test today. | Bugün sınavın var Bugün bir sınavın var. Bugün sınavın var. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I don't wanna take the test. | Sınava girmek istemiyorum. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I won't take it. | Girmeyecegim. Girmeyeceğim! İstemiyorum. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Let's eat. | Hadi yiyelim. Haydi ye. Hadi ye. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Do you know that today's your mom's memorial? | Bugün annenin sene i devriyesi oldugunu biliyor musun? Bugün annenin ölüm yıldönümü olduğunu biliyor musun? Bugün annenin ölüm yıldönümü olduğunu biliyor musun? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Did you get the suspect? | Şüpheliyi yakaladınız mı ? Şüpheliyi yakaladınız mı? Şüpheliyi yakaladınız mı? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I'm still investigating. | Hala araştırıyoruz. Hâlâ araştırıyorum. Yakalamaya çalışıyorum. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
At the Notre Dame Cathedral in Avignon, France. | Fransanın Avignon şehrindeki Notre Dame Cathedralin de Fransa'nın Avignon şehrindeki Notre Dame Katedrali'nde... Fransa'nın Avignon şehrindeki Notre Dame Kathedrali'nde... | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
There's a wooden statue of Jesus Christ. | Hz İsanın Ahşap heykeli var. ...İsa Peygamber'in ağaçtan yapılmış bir heykeli var. ...Hazreti İsa'nın ahşap bir heykeli var. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
The wood is so old and rotted, | Agaç eskimiş ve çürümüş. Ahşap o kadar eski ve çürük ki... Ahşap o kadar eski ve dökük ki... | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
you can't recognize the face. | Yüzü dahi anlaşılmıyor. ...heykelin kime ait olduğu anlaşılamıyor. ...yüzünü tanıyamazsın bile. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Even one of his arms is gone. | Hatta kollarından biri yok. Hatta kollarından birisi kayıp! Kollarından biri de yok. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Are you with me? | Beni dinliyor musun ? Beni dinliyor musun? Dinliyor musun? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Then suddenly one day | Bir gün, aniden... Derken bir gün, aniden... Sonra bir gün, ahşaptan bir çiçek filizlenmiş... | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
a bud sprouted from the wood. | ...kökleri bile olmayan.... ...ağaçtan bir dal filizlenmiş. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
But it has no roots... | ...agaçtan bir filiz çıktı. Ama ağacın kökü yoktu... ...ama kökü falan yok. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
It's so mysterious, isn't it? | Esrarengiz degil mi? Çok gizemli, değil mi? Ne garip bir olay, değil mi? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
The quarry in Misari? | Misarideki Taş ocağında mı? Misari'deki taş ocağında mı? Misari'deki taş ocağında mı? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
At two? | Saat iki'de mi? Saat 2'de? İki'de. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Did you set it up? Yeah | Yeri karalaştırdınız mı ? Evet Yeri kararlaştırdınız mı? Evet. Ayarladın mı? Evet. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Misari at two. Let's go. | Misaride, saat iki de. Hadi gidelim. Misari'de, saat 2'de. Gidelim. İki'de, Misari'de. Gidelim. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Don't they say that your voice is different? | Senin sesinin farklı oldugunu söyleyen oldu mu ? Sesinin farklı olduğunu söylemediler mi? Sesin telefondakinden farklı demiyorlar mı sana hiç? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I feel strange. | Kendimi tuhaf hissediyorum. Kendimi bir acayip hissediyorum. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
It's not like I'm the one doing it, | Sanki bu işi yapan ben degilim gibi. Yaptığım hiç hoş değil... Yapan ben değilim... | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
but I call and handle the money. | Fakat yine de... Arayıp, parayı veririm ...fakat telefonla arayıp parayı almasını biliyorum. ...ama müşteriyi ayarlayıp parayı alan da ben. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I was supposed to do your makeup at the beginning. | Başlangıçta makyajını yapmak gerekiyordu. Başlangıçta sadece senin makyajını yapıyordum. Başlarda sadece makyajını yapıyordum. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Why do you have me do everything? | Niye her şeyini bana yaptırıyorsun ? Niye herşeyi bana yaptırıyorsun? Neden her işini bana yaptırıyorsun? | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I'm sorry. | Afedersin. Özür dilerim. Özür dilerim. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
I can't do anything without you. | Sensiz hiç bir şey yapamıyorum. Sensiz birşey yapamıyorum. Sensiz bir şey yapamıyorum. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
No, you're the one who is suffering. | Hayır asıl sıkıntıyı çeken sensin. Hayır, işin kahrını çeken sensin. Olmaz ama! Bu işin cefasını sen çekiyorsun. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Don't ask about their occupations from now on. | Bundan böyle onların işleriyle ilgili bir şey sorma. Bundan böyle onlara yaptıkları işi sorma. Artık adamların işlerini falan sorma. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Okay. | Tamam Tamam. Pekâlâ. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |
Yeo jin, get in. | Yeo jin. İçeri gir. Yeo jin, içeri gir. Yeo jin, gel hadi. | Samaritan Girl-1 | 2004 | ![]() |