Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 152340
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Stop! Don't move! | Dur! Hareket etme! | Stalker-2 | 1979 | |
| Why did you do it? Why did I do what? | Bunu neden yaptın? Neyi neden yaptım? | Stalker-2 | 1979 | |
| Why did you stop him? I thought it was you... | Onu neden durdurdun? Ben, sen olduğunu sanıyordum. | Stalker-2 | 1979 | |
| What's up? Why did you stop me? | Neler oluyor? Beni neden durdurdunuz? | Stalker-2 | 1979 | |
| I didn't stop you. | Ben seni durdurmadım. | Stalker-2 | 1979 | |
| Who did it then? You? | Kim o zaman? Sen mi? | Stalker-2 | 1979 | |
| Who the hell knows... | Kahretsin, neler oluyor? | Stalker-2 | 1979 | |
| You're smart, Mister Shakespeare. | Öyle akıllısınız ki Bay Shakespeare. | Stalker-2 | 1979 | |
| To go straight ahead is scary, to go back is embarrassing. | Dümdüz gitmek korkutucu, geri dönmek utanç verici. Ayrıca, bunun ne kadar utanç verici bir durum olduğunu görmüyor musunuz? | Stalker-2 | 1979 | |
| So you gave yourself a command. Fear has made you come to your senses. | Kendi kendinize bir emir verdiniz. Korku aklınızı başınıza toplamanızı sağlamış. | Stalker-2 | 1979 | |
| What? Stop it. | Ne dedin? Kesin şunu! | Stalker-2 | 1979 | |
| Why have you emptied the bottle? Stop it, I said! | Şişemi neden boşalttın? Size kesin şunu dedim! | Stalker-2 | 1979 | |
| The Zone is a very complicated system... | Bölge, bir sürü tuzaktan oluşan karmaşık bir sistemdir. | Stalker-2 | 1979 | |
| of traps, and they're all deadly. | Ve hepsi de ölümcüldür. | Stalker-2 | 1979 | |
| I don't know what's going on here in the absence of people, | Burada insanlar olmayınca neler olduğunu bilmiyorum... | Stalker-2 | 1979 | |
| but the moment someone shows up, everything comes into motion. | ...ama insanlar burada görünür görünmez her şey hareket etmeye başlıyor. | Stalker-2 | 1979 | |
| Old traps disappear and new ones emerge. | Eski tuzaklar yok olup yerine yenileri geliyor. | Stalker-2 | 1979 | |
| Safe spots become impassable. | Güvenli alanlar geçit vermez yerlere dönüşüyor. | Stalker-2 | 1979 | |
| Now your path is easy, now it's hopelessly involved. | Artık sizin yolunuz kolay, şimdi umutsuzca bu işe bulaştık. | Stalker-2 | 1979 | |
| That's the Zone. | Bölge, budur. | Stalker-2 | 1979 | |
| It may even seem capricious. | Her an yeniden değişebilir. Bu sadece bir bomba. | Stalker-2 | 1979 | |
| But it is what we've made it with our condition. | Ama bu da bizim, kendi şartlanmalarımızla yarattığımız bir şeydir. | Stalker-2 | 1979 | |
| It happened that people had to stop halfway and go back. | Daha önce yolun yarısında vazgeçip dönmek isteyen insanlar oldu. | Stalker-2 | 1979 | |
| Some of them even died on the very threshold of the room. | Hatta bazıları odanın kapısındaki eşikte düşüp öldüler. | Stalker-2 | 1979 | |
| But everything that's going on here depends not on the Zone, but on us! | Ama burada olup biten her şey Bölge'ye değil, bize bağlı. | Stalker-2 | 1979 | |
| So it lets the good ones pass and kills the bad ones? | Yani iyi insanların geçmesine izin verip kötü olanları öldürüyor mu? | Stalker-2 | 1979 | |
| I don't know. | Bilmiyorum. Gerçekten, bilmiyorum. | Stalker-2 | 1979 | |
| I think it lets those pass who... | Bence içeriye girmesine izin verdiği kişiler... | Stalker-2 | 1979 | |
| have lost all hope. | ...dünyadaki bütün umudunu kaybetmiş olanlar. | Stalker-2 | 1979 | |
| Not good or bad, but wretched people. | İyi ya da kötü olanları değil. Zavallı olanları. | Stalker-2 | 1979 | |
| But even the most wretched will die if they don't know how to behave. | Ama en zavallı adam bile, nasıl davranacağını bilmiyorsa, ölecektir. | Stalker-2 | 1979 | |
| You have been lucky, it just warned you. | Seni sadece uyarmakla yetindiği için çok şanslı bir adam olduğunu bilmelisin. | Stalker-2 | 1979 | |
| I guess I'll wait for you here | Sanırım ben, burada oturup sizi bekleyeceğim. | Stalker-2 | 1979 | |
| until you come back, made happy. | Siz geri gelene kadar, oturup dinleneceğim. | Stalker-2 | 1979 | |
| I've got sandwiches, a thermos... | Yanımda sandviçlerim var, ayrıca termosum da var. | Stalker-2 | 1979 | |
| You won't last even an hour here without me. | Burada benim yanımda olmazsan bir saat bile hayatta kalamazsın. | Stalker-2 | 1979 | |
| Besides, one doesn't return here the way one comes. | Ayrıca burada insan bir yere, gittiği yolu geri dönerek ulaşamaz. | Stalker-2 | 1979 | |
| Anyway, I would prefer... | Her neyse, benim tercihim... | Stalker-2 | 1979 | |
| Then we're going back right away. | Hemen toparlanıp geri dönmek olurdu, değil mi? | Stalker-2 | 1979 | |
| I'll return your money minus a certain sum | Size, içine girdiğimiz bu bela karşılığında bir kısmını kestikten sonra... | Stalker-2 | 1979 | |
| for the trouble, so to speak... | ...paranızı da iade ederim. | Stalker-2 | 1979 | |
| Have you come to your senses, Professor? | Aklınız başınıza geldi mi Profesör? | Stalker-2 | 1979 | |
| All right. Go on, throw your nut. | Tamam. Haydi, at bakalım şu somunlarını. | Stalker-2 | 1979 | |
| Where are you? Come here! | Neredesiniz? Buraya gelin! | Stalker-2 | 1979 | |
| Judging by his tone, he's going to start sermonizing again. | Ses tonuna bakılırsa bize yeni bir seremoni yaptırmaya hazırlanıyor. | Stalker-2 | 1979 | |
| Let everything that's been planned come true. | Onların, bütün planlarının gerçekleşmesini sağla. | Stalker-2 | 1979 | |
| Let them believe. | Onların, inanmasını sağla. | Stalker-2 | 1979 | |
| And let them have a laugh at their passions. | Ve onların, kendi tutkularına gülmelerini sağla. | Stalker-2 | 1979 | |
| Because what they call passion actually is not some emotional energy, | Onların tutku diye adlandırdıkları şey, gerçek bir duygusal enerji değil... | Stalker-2 | 1979 | |
| but just the friction between their souls and the outside world. | ...dış dünyayla ruhları arasındaki çatışma. | Stalker-2 | 1979 | |
| And most important, let them believe in themselves | En önemlisi, kendilerine inanmalarını sağla. | Stalker-2 | 1979 | |
| Let them be helpless like children, | Onların, çocuklar gibi çaresiz kalmasına izin ver. | Stalker-2 | 1979 | |
| because weakness is a great thing, and strength is nothing. | Çünkü zayıflık harika bir şeydir. ve güç hiçbir şey değildir. | Stalker-2 | 1979 | |
| When a man is just born, he is weak and flexible, | Bir insan yeni doğduğunda, zayıf ve esnektir. | Stalker-2 | 1979 | |
| when he dies, he is hard and insensitive. | Öldüğü zamansa, kaskatı ve duygusuzdur. | Stalker-2 | 1979 | |
| When a tree is growing, it's tender and pliant, | Bir ağaç büyürken, körpe ve yumuşaktır. | Stalker-2 | 1979 | |
| but when it's dry and hard, it dies. | Ama kuru ve sert hale geldiğinde, ölüp gider. | Stalker-2 | 1979 | |
| Hardness and strength are death's companions. | Sertlik ve güç, ölümün arkadaşlarıdır. | Stalker-2 | 1979 | |
| Pliancy and weakness are expressions of the freshness of being. | Esneklik ve zayıflık, varoluşun tazeliğinin ifadeleridir. | Stalker-2 | 1979 | |
| Because what has hardened will never win. | Kendini sertleştiren hiçbir şey kazanmayı başaramaz. | Stalker-2 | 1979 | |
| Come here! We're progressing well. | Buraya gelin! Oldukça iyi gidiyoruz. | Stalker-2 | 1979 | |
| Soon we'll come to a dry tunnel, after that it will get easier. | Yakında kuru bir tünele geleceğiz. ondan sonrası daha kolay olacak. | Stalker-2 | 1979 | |
| Knock on wood. | Tahtaya vurmayı ihmal etme. | Stalker-2 | 1979 | |
| Are we on our way already? Of course. Why? | Yani, şimdi biz yola çıktık mı? Tabii çıktık. Neden? | Stalker-2 | 1979 | |
| I thought you just wanted to show us something. | Bilmem ki, ben sadece bize bir şey göstermek istediğini sanmıştım. | Stalker-2 | 1979 | |
| What about my knapsack? What about it? | Sırt çantama ne olacak? Ne olmuş ki sırt çantana? | Stalker-2 | 1979 | |
| I left it there. I didn't know we were going. | Onu orada bıraktım. Yola çıktığımızı . bilmiyordum. Orada kaldı. | Stalker-2 | 1979 | |
| There's nothing we can do about it. No, we have to go back. | Bunun için yapılacak hiçbir şey yok. Hayır, var. Geri döneceğiz. | Stalker-2 | 1979 | |
| It's impossible! I can't do without my knapsack! | Bu imkansız. Sırt çantam olmadan yapamam. | Stalker-2 | 1979 | |
| Can't you understand that no one here has ever come back the same way? | Burada hiç kimsenin, geldiği yoldan geri dönemeyeceğini anlamıyor musun? | Stalker-2 | 1979 | |
| Forget about your knapsack. What have you got there, diamonds? | Unut artık şu sırt çantanı. İçinde ne var, elmasların mı? | Stalker-2 | 1979 | |
| The room will give you anything you want. | Oda sana istediğin, aklından geçen her şeyi verebilir. | Stalker-2 | 1979 | |
| Really. It will drown you in knapsacks. | Gerçekten, Oda seni sırt çantalarına boğabilir. | Stalker-2 | 1979 | |
| How far is it, this room? | Şu Oda, ne kadar uzakta? | Stalker-2 | 1979 | |
| If you go straight, about 200 meters, but there's no going straight here. | Dümdüz gidersen yaklaşık iki yüz metre. Ama burada düz gitmek diye bir şey yok. | Stalker-2 | 1979 | |
| Give up your empiricism, Professor. Miracles are outside empiricism. | Deneysel tavrınızdan vazgeçin, Profesör. Mucizelerin deneyle ilgisi yoktur. | Stalker-2 | 1979 | |
| Remember how St. Peter was nearly drowned? | Aziz Peter'in neredeyse boğulduğu hikayeyi hatırlıyor musunuz? | Stalker-2 | 1979 | |
| Go, Writer. | Önden sen git, Yazar. | Stalker-2 | 1979 | |
| Up these stairs. | Bu merdivenlerden yukarı çık. | Stalker-2 | 1979 | |
| Professor, where are you? | Profesör, geliyor musunuz? | Stalker-2 | 1979 | |
| Here is the dry tunnel! | İşte burası kuru tünel. | Stalker-2 | 1979 | |
| You call it dry? | Sen buna kuru mu diyorsun? | Stalker-2 | 1979 | |
| This is a local joke. Normally one has to swim here. | Bu yerliler arasında bir espridir. Normalde burada yüzüyor olmalıydık. | Stalker-2 | 1979 | |
| Wait, where's Professor? | Bekle! Profesör nerede? | Stalker-2 | 1979 | |
| What? Professor has disappeared! | Ne? Profesör ortadan kayboldu. | Stalker-2 | 1979 | |
| How could it happen? He was following you all the way. | Nasıl olabilir ki? Bütün yol boyunca arkandaydı. | Stalker-2 | 1979 | |
| He probably lagged behind and lost his way. | Büyük ihtimalle geride kaldı ve yolunu kaybetti. | Stalker-2 | 1979 | |
| No, he didn't lose his way! He must've gone for the knapsack! | Hayır, yolu filan kaybetmedi. Sırt çantası için geri dönmüş olmalı. | Stalker-2 | 1979 | |
| He won't be able to make it now. | Artık başarması imkansız. | Stalker-2 | 1979 | |
| Shall we wait for him? | Onu bekleyelim mi? | Stalker-2 | 1979 | |
| We can't. Things change here every minute. We'll have to go. | Bekleyemeyiz. Burada her şey, her dakika değişiyor. Gitmeliyiz. | Stalker-2 | 1979 | |
| Look! What is it? How could it be? | Bak! Bu da ne? Nasıl olabilir? | Stalker-2 | 1979 | |
| I already explained. What did you explain? | Bak! Bu ne? Nasıl olur? Daha önce açıkladım ya. Neyi açıkladın? | Stalker-2 | 1979 | |
| It's the Zone, don't you understand? Let's go, quick. It's... | Burası Bölge, anlamıyor musun? Haydi, gidelim. Çabuk. Bu... | Stalker-2 | 1979 | |
| I'm certainly grateful to you that you... but... | İkinize de gerçekten minnettarım... şey için... ama... | Stalker-2 | 1979 | |
| How did you get here? | Buraya gelmeyi nasıl başardın? | Stalker-2 | 1979 | |
| Mostly I had to crawl up here on my fours. | Şey, buraya çıkana kadar genellikle dört ayak üzerinde emekledim. | Stalker-2 | 1979 | |
| Incredible. How did you manage to overtake us? | İnanılmaz. Bizim önümüze geçmeyi nasıl başardın? | Stalker-2 | 1979 | |
| What do you mean, "overtake"? I came back here for the knapsack. | Önümüze geçmek de ne demek? Buraya sırt çantamı almak için döndüm. | Stalker-2 | 1979 | |
| And how has our nut gotten here? | O halde bizim somunumuz buraya nasıl geldi? | Stalker-2 | 1979 |