Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 152337
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Verses by F.I. TIUTCHEV Ar.A. TARKOVSKY | Verses by F.I. TIUTCHEV Ar.A. TARKOVSKY | Stalker-2 | 1979 | |
| Sound by V. SHARUN Conductor E. KHACHATURYAN | Sound by V. SHARUN Conductor E. KHACHATURYAN | Stalker-2 | 1979 | |
| "What was it? A meteorite? | "Neydi o? Bir göktaşı mı? | Stalker-2 | 1979 | |
| A visit of inhabitants of the cosmic abyss? | Yoksa kozmik uçurumun sakinlerinden bir ziyaret mi? | Stalker-2 | 1979 | |
| One way or another, our small country | Öyle ya da böyle küçük ülkemiz | Stalker-2 | 1979 | |
| has seen the birth of a miracle the Zone. | bir mucizenin doğuşunu gördü ; Bölge'. | Stalker-2 | 1979 | |
| We immediately sent troops there. | Oraya derhal birlikler gönderdik. | Stalker-2 | 1979 | |
| They haven't come back. | Geri dönmediler. | Stalker-2 | 1979 | |
| Then we surrounded the Zone with police cordons... | Sonra polis kordonuyla Bölge'yi kuşattık. | Stalker-2 | 1979 | |
| Perhaps, that was the right thing to do. Though, I don't know..." | Belki de yapılması gereken en doğru şey buydu. | Stalker-2 | 1979 | |
| From an interview with Nobel Prize winner, Professor Wallace. | Nobel Ödüllü Profesör Wallace'ın bir söyleşisinden. | Stalker-2 | 1979 | |
| Why did you take my watch? | Saatimi nereden aldın? | Stalker-2 | 1979 | |
| Where are you going, I'm asking you? | Sana soruyorum, nereye gidiyorsun? | Stalker-2 | 1979 | |
| You gave me your word and I believed you. | Bana söz verdin ve ben de sana inandım. | Stalker-2 | 1979 | |
| All right, you're not thinking about yourself, but what about us? | Pekala, kendini düşünmüyorsun, peki biz ne olacağız? | Stalker-2 | 1979 | |
| Did you think about your child? | Çocuğunu hiç düşündün mü? | Stalker-2 | 1979 | |
| She's just getting used to you, and you start it again! | Tam sana alışmaya başlamıştı ve sen yine başlıyorsun. Her şey ancak burada, artık çok geç olduğunda açığa çıkar. | Stalker-2 | 1979 | |
| You've made an old woman of me. You've ruined my life. | Beni yaşlı bir kadın yaptın. Hayatımı mahvettin. | Stalker-2 | 1979 | |
| Not so loud, you'll wake up Monkey. | Sessiz ol, Maymun'u uyandıracaksın. | Stalker-2 | 1979 | |
| I can't wait for you forever. I'm going to die! | Seni sonsuza kadar bekleyemem. Öleceğim! | Stalker-2 | 1979 | |
| You wanted to start working! | Çalışmaya başlamak istiyordun! | Stalker-2 | 1979 | |
| You've been promised a normal human work! | Normal bir insan gibi çalışmaya söz vermiştin. | Stalker-2 | 1979 | |
| You'll be back to prison! | Cezaevine döneceksin. | Stalker-2 | 1979 | |
| Though this time you'll get ten years, not five! | Ama bu defa on yıl yatacaksın, beş değil. | Stalker-2 | 1979 | |
| And for ten years you will have neither your Zone, nor anything! | Ve bu on yıl boyunca, Ne 'Bölge'n olacak, ne de başka bir şeyin. | Stalker-2 | 1979 | |
| And I'll be dead in the meantime. | Ve ben de ölmüş olacağım. | Stalker-2 | 1979 | |
| Oh God, for me it's prison everywhere! | Tanrım, benim için her yer cezaevi gibi zaten. | Stalker-2 | 1979 | |
| Let me go! No! | Bırak gideyim! Hayır. | Stalker-2 | 1979 | |
| Let go, I said! | Bırak gideyim, dedim. ...ve bağırmaya başlar: "Nobel Ödülü onun olmalı!" | Stalker-2 | 1979 | |
| Go! And may you rot there! | Git! Ve orada çürü! | Stalker-2 | 1979 | |
| Be damned the day when I met you, bastard! | Seni tanıdığım güne lanet olsun, alçak herif! | Stalker-2 | 1979 | |
| God himself has cursed you by giving you this child! | Tanrı zaten bu çocuğu vererek seni lanetlemiş! | Stalker-2 | 1979 | |
| And me too, because of you, jerk! | Ve senin yüzünden beni de, alçak! | Stalker-2 | 1979 | |
| My dear, our world is hopelessly boring. | Sevgilim, dünyamız çok sıkıcı. | Stalker-2 | 1979 | |
| Therefore, there can be no telepathy, or apparitions, or flying saucers, | Bu nedenle, telepati ya da hayaletler, ya da uçan daireler... | Stalker-2 | 1979 | |
| nothing like that. | ...gibi şeyler yok. | Stalker-2 | 1979 | |
| The world is ruled by cast iron laws, and it's insufferably boring. | Dünya kesin kanunlarla yönetiliyor, ve dayanılmaz derecede sıkıcı. | Stalker-2 | 1979 | |
| Alas, those laws are never violated. | Yazık ki, o kanunlar hiç çiğnenmiyor. | Stalker-2 | 1979 | |
| They don't know how to be violated. | Kanunları nasıl çiğneyeceklerini bilmiyorlar. | Stalker-2 | 1979 | |
| So don't even hope for a UFO, that would have been too interesting. | Bu yüzden, çok ilginç olsa da bir UFO için umutlanma. | Stalker-2 | 1979 | |
| And how about the Bermuda Triangle? You're not going to deny... | Bermuda Şeytan Üçgenine ne diyeceksin? Onu da reddedecek değilsin herhalde. | Stalker-2 | 1979 | |
| I am. There is no Bermuda Triangle. | Edeceğim. Bermuda Şeytan Üçgeni diye bir şey yok. | Stalker-2 | 1979 | |
| There's only Triangle ABC that equals Triangle A prim, B prim, C prim. | Sadece A kenarı, B kenarı ve C kenarları eşit olan ABC üçgeni var. | Stalker-2 | 1979 | |
| Do you feel the boredom contained in this assertion? | Bunun ne kadar sıkıcı bir iddia olduğunun farkında mısın? | Stalker-2 | 1979 | |
| To live in the Middle Ages was interesting. | Ortaçağda yaşamak ilginçti. | Stalker-2 | 1979 | |
| Every home had its house spirit, and every church had its God. | Her evin kendi ruhu, her kilisenin de kendi Tanrısı vardı. | Stalker-2 | 1979 | |
| People were young! Now every fourth is an old person. | İnsanlar gençti! Şimdi her dört kişiden biri yaşlı. | Stalker-2 | 1979 | |
| It's so boring, my angel. | Bu çok sıkıcı, meleğim. | Stalker-2 | 1979 | |
| But you said that the Zone | Ama sen demiştin ki, ' Bölge',... Sen hiç bu Oda'da kendin için dilek diledin mi? | Stalker-2 | 1979 | |
| was the product of a superior civilization... | ...bir üst uygarlığın ürünüdür. | Stalker-2 | 1979 | |
| It must be boring, too, all those laws, triangles, | Yine de sıkıcı olmalı tüm bu kanunlar, üçgenler,... | Stalker-2 | 1979 | |
| and no house spirits, and no God, that's for certain. | ...ruhu olmayan evler ve kesinlikle Tanrısızlık... | Stalker-2 | 1979 | |
| Because if God is also a triangle, | Çünkü, eğer Tanrı bir üçgense... | Stalker-2 | 1979 | |
| then I don't know what to think. | ...o zaman ne düşüneceğimi bilmiyorum. | Stalker-2 | 1979 | |
| It's for me! Great! | Bu benim için mükemmel. | Stalker-2 | 1979 | |
| Goodbye, my dear friend. | Hoşça kal, dostum. | Stalker-2 | 1979 | |
| This lady was so kind as to agree to go with us to the Zone. | Bu bayan bizimle Bölge'ye gelmek isteyecek kadar nazik. | Stalker-2 | 1979 | |
| She's a very courageous woman. Her name is... | Çok cesur bir kadın. Adı... | Stalker-2 | 1979 | |
| I beg your pardon, your name is..? | Affedersiniz, adınız...? | Stalker-2 | 1979 | |
| Are you really a stalker? | Siz gerçekten bir iz sürücü müsünüz? | Stalker-2 | 1979 | |
| Wait... I'll explain everything. | Bekle... Her şeyi açıklayacağım. | Stalker-2 | 1979 | |
| What a cretin! | Ne salaklık! | Stalker-2 | 1979 | |
| You did get drunk after all. | Ne de olsa sarhoş oldun. | Stalker-2 | 1979 | |
| I had a drink, like one half of the population does. | Nüfusun yarısının yaptığı gibi, yalnızca bir içki içtim. | Stalker-2 | 1979 | |
| The other half gets drunk. Including women and children. | Diğer yarısı da sarhoş oluyor. Kadınlar ve çocuklar dahil. | Stalker-2 | 1979 | |
| I just had a drink though. | Sadece bir kadeh içtim. | Stalker-2 | 1979 | |
| Damn it, what a mess here. | Kahretsin, bu ne pislik böyle. | Stalker-2 | 1979 | |
| Go on, drink. We've got time. | İçmeye devam et. Daha zamanımız var. | Stalker-2 | 1979 | |
| How about a glass for the road? | Yol için bir bardak içmeye ne dersin? | Stalker-2 | 1979 | |
| Take it away. | Bunu al. | Stalker-2 | 1979 | |
| I see. Dry law. Alcoholism is a scourge of mankind. | Anlıyorum. Kuru hukuk. Alkolizm, insanlığın baş belasıdır. | Stalker-2 | 1979 | |
| All right, we'll drink beer. | Tamam, bira içelim. | Stalker-2 | 1979 | |
| Is he with us? | O da bizimle mi? | Stalker-2 | 1979 | |
| Never mind, he'll sober up. He needs to go there, too. | Boş ver, ayılacaktır. Onun da oraya gitmeye ihtiyacı var. | Stalker-2 | 1979 | |
| Are you really a professor? | Siz gerçekten bir profesör müsünüz? | Stalker-2 | 1979 | |
| If you don't mind. | Sizin için bir sakıncası yoksa. | Stalker-2 | 1979 | |
| Then let me introduce myself. My name is... | O zaman kendimi tanıtmama izin verin. Benim adım... | Stalker-2 | 1979 | |
| Your name is Writer. | Adın Yazar. | Stalker-2 | 1979 | |
| Well. And what is my name? | Peki, benim adım ne? | Stalker-2 | 1979 | |
| Yours? Professor. | Sizin adınız mı? Sizin adınız Profesör. | Stalker-2 | 1979 | |
| I see. I'm a writer, | Anlıyorum. Ben bir yazarım... | Stalker-2 | 1979 | |
| so, naturally, everyone calls me Writer for some reason. | ...o yüzden, doğal olarak, herkes bir nedenle beni ' Yazar ' diye çağırıyor. | Stalker-2 | 1979 | |
| And what do you write about? About the readers. | Ne hakkında yazıyorsunuz? Okurlar hakkında. | Stalker-2 | 1979 | |
| Obviously, there's nothing else one should write about. | Açıkçası, hakkında yazılacak başka bir şey yok. | Stalker-2 | 1979 | |
| One should write about nothing at all. | En azından birileri hiçbir şey hakkında yazmalı. | Stalker-2 | 1979 | |
| And what are you? A chemist? | Peki siz ne iş yaparsınız? Bir kimyager misiniz? | Stalker-2 | 1979 | |
| A physicist rather. | Daha çok bir fizikçi. | Stalker-2 | 1979 | |
| That must be boring, too. Searching for the truth. | Bu çok sıkıcı olmalı. Gerçeği aramak. | Stalker-2 | 1979 | |
| It's hiding and you keep searching for it. | O gizleniyor ve siz de onu aramaya devam ediyorsunuz. | Stalker-2 | 1979 | |
| You dig in one place eureka! The nucleus is made of protons. | Bir yeri kazarsınız eureka Çekirdek, protonlardan meydana gelir. | Stalker-2 | 1979 | |
| You dig in another great! | Diğerini kazarsınız harika! | Stalker-2 | 1979 | |
| Triangle ABC equals Triangle A prim, B prim, C prim. | ABC üçgeni A, B ve C kenarının toplamına eşittir. | Stalker-2 | 1979 | |
| With me it's quite different. | Benim için durum biraz farklı. | Stalker-2 | 1979 | |
| While I am digging for the truth, so much happens to it | Gerçeği ararken, gerçeği keşfedeceğime,... | Stalker-2 | 1979 | |
| that instead of discovering the truth | ...onun değiştiğini görüyorum. | Stalker-2 | 1979 | |
| I dig up a heap of, pardon... I'd better not name it. | Çok derine daldım, özür dilerim. En iyisi adlandırmamak. | Stalker-2 | 1979 | |
| You're lucky! | Şanslısınız. | Stalker-2 | 1979 | |
| But imagine some antique pot displayed in a museum. | Ama müzede sergilenen antik bir vazoyu düşünün. | Stalker-2 | 1979 | |
| It was used at its time as a receptacle of food leftovers, | Zamanında, yiyecek artıklarını saklamak için kullanılıyordu... | Stalker-2 | 1979 | |
| but now it's an object of universal admiration | ...ama şimdi anlamlı deseni ve eşsiz biçimiyle... | Stalker-2 | 1979 |