Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177302
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I shall fear no evil. | Kimseden ve hiçbir şeyden korkum yok. Kötülükten korkmam. ...kötülükten korkmam. Kötülükten korkmam. ...kötülükten korkmam. Kötülükten korkmam. ...kötülükten korkmam. ...kötülükten korkmam. | True Grit-1 | 2010 | |
| The author of all things watches over me, and | Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor, Başımda bana göz kulak olan bir büyüğüm ve iyi bir atım var. Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor ve iyi bir atım var. Başımda bana göz kulak olan bir büyüğüm ve iyi bir atım var. Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor ve iyi bir atım var. Başımda bana göz kulak olan bir büyüğüm ve iyi bir atım var. Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor ve iyi bir atım var. Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor ve iyi bir atım var. | True Grit-1 | 2010 | |
| I have a fine horse. | ayrıca da sağlam bir atım var. | True Grit-1 | 2010 | |
| Kiss Little Frankie for me and pinch Violet�s cheek. | Küçük Frankie’yi yerime öp, ve Violet’in yanağını mıncıkla. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. | True Grit-1 | 2010 | |
| My Papa's death will soon be avenged. | Babamın intikamı çok yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am off for the Choctaw Nation. | Choctaw’lara doğru yola çıktım. Choctaw Nation'a gidiyorum. Choctaw topraklarına gidiyorum. Choctaw Nation'a gidiyorum. Choctaw topraklarına gidiyorum. Choctaw Nation'a gidiyorum. Choctaw topraklarına gidiyorum. Choctaw topraklarına gidiyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Where is Marshal Cogburn? | Şef Cogburn nerde? Marşal Cogburn nerede? Şerif Cogburn nerede? Marşal Cogburn nerede? Şerif Cogburn nerede? Marşal Cogburn nerede? Şerif Cogburn nerede? Şerif Cogburn nerede? | True Grit-1 | 2010 | |
| Went away. | Çıktı. Gitti. Gitti. Bunu bıraktı. Gitti. Gitti. Bunu bıraktı. Gitti. Gitti. Bunu bıraktı. Gitti. Bunu bıraktı. | True Grit-1 | 2010 | |
| Left this. | Bunu bıraktı. | True Grit-1 | 2010 | |
| Here inside is a train ticket for your return home. | (Rooster) Zarfın içinde eve dönüş biletin var. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. | True Grit-1 | 2010 | |
| By the time you read this, I will be across the river in the Indian Nation. | Sen bunları okurken, ben nehrin karşı kıyısında Kızılderililerin tarafında olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili bölgesine geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili topraklarına geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili bölgesine geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili topraklarına geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili bölgesine geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili topraklarına geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili topraklarına geçmiş olacağım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Pursuit will be futile. | Peşimden gelmen beyude olur. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. | True Grit-1 | 2010 | |
| I will return with your man, Chaney. | Senin adamın Chaney’le beraber döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. | True Grit-1 | 2010 | |
| Leave me to my work. | Beni işimle baş başa bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. | True Grit-1 | 2010 | |
| Rueben Cogburn. | Rueben Cogburn. Ruben Cogburn. Rueben Cogburn. Ruben Cogburn. Rueben Cogburn. Ruben Cogburn. Rueben Cogburn. Rueben Cogburn. | True Grit-1 | 2010 | |
| Is that Marshal Cogburn? | Şuradaki Şef Cogburn mü? Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. | True Grit-1 | 2010 | |
| That is the man. | Evet o. | True Grit-1 | 2010 | |
| Who's he with? | Kiminle birlikte? Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| Well take me across. | Beni karşıya geçir. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. | True Grit-1 | 2010 | |
| So, you're the runaway. | Demek kaçağımız sensin. | True Grit-1 | 2010 | |
| Marshal told me you�d show up. I�m to present you to the sheriff. | Şef senin geleceğini söylemişti. Seni şerife götürmeye gidiyorum. Marşal geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Federal Şerif geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Marşal geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Yardımcı Şerif geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Marşal geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Yardımcı Şerif geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Yardımcı Şerif geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. | True Grit-1 | 2010 | |
| That is a story, let go of my horse. I have business across the river. | Bu hikâye, atımı bırak. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. | True Grit-1 | 2010 | |
| If you don�t turn around and take me across you may find yourself in court where you don�t want to be. | Geri dönüp beni karşıya geçirmezsen, kendini hapsi boylamış halde bulabilirsin. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini istemediğin bir yerde bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini mahkemenin istemediğin tarafında bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini istemediğin bir yerde bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini mahkemenin istemediğin tarafında bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini istemediğin bir yerde bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini mahkemenin istemediğin tarafında bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini mahkemenin istemediğin tarafında bulursun. | True Grit-1 | 2010 | |
| I have a good lawyer. | İyi bir avukatım var. | True Grit-1 | 2010 | |
| Go, Little Blackie. | Yürü, Küçük Siyahî. Hadi, Little Blackie. Hadi, Little Blackie. Hadi! Hadi, Little Blackie. Hadi, Little Blackie. Hadi! Hadi, Little Blackie. Hadi, Little Blackie. Hadi! Hadi, Little Blackie. Hadi! | True Grit-1 | 2010 | |
| That is quite a horse. | Ne atmış ama. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. | True Grit-1 | 2010 | |
| I will give you ten dollars for him. | Onun için on dolar veririm. | True Grit-1 | 2010 | |
| From the money you stole from me? | Benden çaldığın paradan mı? Benden çaldığın paradan mı? Çalma falan yok, adamının peşindeyim. Benden çaldığınız paradan mı? Çalma falan yok, adamının peşindeyim. Benden çaldığın paradan mı? Çalma falan yok, adamının peşindeyim. Benden çaldığınız paradan mı? Çalma falan yok, adamının peşindeyim. Benden çaldığın paradan mı? Çalma falan yok, adamının peşindeyim. Benden çaldığınız paradan mı? Çalma falan yok, adamının peşindeyim. Benden çaldığınız paradan mı? Çalma falan yok, adamının peşindeyim. | True Grit-1 | 2010 | |
| That was not stolen, I'm out for your man. | Çalmadım, adamının peşindeyim. | True Grit-1 | 2010 | |
| I was to accompany you. | Sana yoldaşlık edecektim. Seninle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Seninle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Seninle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. | True Grit-1 | 2010 | |
| If I do not, there is no agreement and my money was stolen. | Etmezsem ortada bir anlaşma yok demektir ve param da çalınmış olur. | True Grit-1 | 2010 | |
| Marshal, put this child back on the ferry. | Şu çocuğu sandalla geri gönderelim. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. | True Grit-1 | 2010 | |
| It's a long road and time's a wasting. | Uzun bir yol ve zaman kaybediyoruz. | True Grit-1 | 2010 | |
| If I go back, it is to the U.S. marshals office to report the theft of my money. | Geri dönersem direk ABD polis şefliği bürosuna gidip çalınan elli dolarımı rapor edeceğim. Marşal Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Federal Şerifler Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Marşal Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Yardımcı Şerifler Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Marşal Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Yardımcı Şerifler Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Yardımcı Şerifler Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. | True Grit-1 | 2010 | |
| And futile, Marshal Cogburn� �Pursuit would be futile�? | Ve beyude mi şef Cogburn? Peşimden gelmen beyude mi olur? Ve bosa mı Marşal Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Marşal Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Marşal Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? | True Grit-1 | 2010 | |
| Is not spelt F U D E L. | B E Y H U D E diye yazılır o. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. | True Grit-1 | 2010 | |
| It's time for your spanking. | Kıçına birkaç şaplak indirmenin vakti geldi. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. | True Grit-1 | 2010 | |
| Now you do as the grown ups say! | Şimdi konuş da görelim. Bir daha böyle yaparsan şaplak yerine... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... Bir daha böyle yaparsan şaplak yerine... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... Bir daha böyle yaparsan şaplak yerine... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... | True Grit-1 | 2010 | |
| Or I will get myself a birch switch and stripe your leg! | Yoksa ayaklarını bağlayıp bir güzel sopa çekeceğim. ...seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...yoksa seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...yoksa seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...yoksa seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...yoksa seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Are you going to let him do this, Marshal. | Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz Şef? Bunu yapmasına izin mi vereceksin, Marşal? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? Bunu yapmasına izin mi vereceksin, Marşal? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? Bunu yapmasına izin mi vereceksin, Marşal? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? | True Grit-1 | 2010 | |
| No, I don�t believe I will. Put your switch away, LeBoeuf. | Hayır, pek sanmıyorum. Sopanı kenara at, LaBoeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. | True Grit-1 | 2010 | |
| I aim to finish what I started. | Başladığım işi bitirmek niyetindeyim. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. | True Grit-1 | 2010 | |
| That will be the biggest mistake you ever made, | Bu yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. | True Grit-1 | 2010 | |
| you Texas brush popper. | Şu mısır patlatma makinesine bir bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Hoorawed by a little girl. | Küçük bir kız tarafından sürüklenmek. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. | True Grit-1 | 2010 | |
| I am not accustomed to so large a fire. | Büyük ateşlere pek alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. | True Grit-1 | 2010 | |
| In Texas, we'll make do with a fire of little more than twigs | Biz Teksas’ta çıradan biraz daha büyük ateşler yakarız. Texas'ta ince dallardan biraz daha büyük ateş yakarız. Texas'ta ince dallarla bundan biraz daha büyük bir ateş yakarız. Texas'ta ince dallardan biraz daha büyük ateş yakarız. Texas'ta ince dallarla bundan biraz daha büyük bir ateş yakarız. Texas'ta ince dallardan biraz daha büyük ateş yakarız. Texas'ta ince dallarla bundan biraz daha büyük bir ateş yakarız. Texas'ta ince dallarla bundan biraz daha büyük bir ateş yakarız. | True Grit-1 | 2010 | |
| or buffalo chips. | Bizon cipsi. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. Bufalo tezekleri kullanırız. | True Grit-1 | 2010 | |
| Heat the nights rations of beans. | Geceleri fasulye falan ısıtırız. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. Geceleri fasulye konservelerimizi ısıtır yerdik. | True Grit-1 | 2010 | |
| And it is Ranger, | Ve bir korucu, Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. | True Grit-1 | 2010 | |
| policy never to make your camp in the same place as your cook fire. | Kurallara göre asla yiyecek ateşiyle aynı yerde kamp yapmaz. | True Grit-1 | 2010 | |
| Very imprudent to make your presence known in unsettled country. | Tam yerleşmemiş bir ülkede varlığını hissettirmek çok düşüncesizce olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. Yerleşim olmayan bir bölgede varlığını belli etmek çok tedbirsiz bir davranış olur. | True Grit-1 | 2010 | |
| How do you know that Bagby will have intelligence? | Bagget’in istihbarat aldığını nerden biliyorsun? Bagbee'ın bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagbee'ın bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagbee'ın bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? Bagby'nin bilgi sahibi olduğunu nereden biliyorsun? | True Grit-1 | 2010 | |
| He has a store. | Dükkânı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. Dükkanı var. | True Grit-1 | 2010 | |
| That makes him an authority on movements in the Territory? | Bu O’nu mıntıka üzerinde söz sahibi mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? Bu onu bölgedeki her hareketi bilen bir yetkili mi yapar? | True Grit-1 | 2010 | |
| We have entered a wild place. | Kötü yerde konakladık. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. Vahşi bir bölgedeyiz. | True Grit-1 | 2010 | |
| Anyone coming in | Gelen adamlar, Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... Bir adam geldiğinde... | True Grit-1 | 2010 | |
| wanting any kind of supply, | tedarikçi falan değillerdi. ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... ...erzağa ihtiyacı varsa... | True Grit-1 | 2010 | |
| cannot pick and choose his portal. | Girişi kendileri seçmediler. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. ...gireceği kapıyı özenle seçmez. | True Grit-1 | 2010 | |
| That is a piece of foolishness. | Bu çok gereksiz. Çizmelerin güzelmiş. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Çizmelerin güzelmiş. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Çizmelerin güzelmiş. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. Tamamen saçmalık. Yılın bu döneminde tüm yılanlar uykudadır. | True Grit-1 | 2010 | |
| All the snakes are asleep this time of year. | Yılın bu zamanında bütün yılanlar uykuda olur. | True Grit-1 | 2010 | |
| They've been known to wake up. | Uyanacakları zamanı biliyorlar. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. Uyanmalarıyla bilinirler. Ben de bir ip alayım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Well let me have a rope, too. | Bana da bir ip ver. | True Grit-1 | 2010 | |
| A snake would not bother you. | Sana dadanacaklarını sanmam. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. Muhtemelen seni rahatsız etmez. Çok küçük ve zayıfsın. | True Grit-1 | 2010 | |
| You are too little and boney. | Çok küçüksün ve bir deri bir kemiksin. | True Grit-1 | 2010 | |
| You should fetch water for the morning, put it by the fire. | Sen git su getir. Ateşin üzerine koy. Su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Sabah için su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Sabah için su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Sabah için su getirip ateşin üzerine dökmelisin. Sabah için su getirip ateşin üzerine dökmelisin. | True Grit-1 | 2010 | |
| The creek�ll ice over tonight. I'm not going down there again. | İlk çıkan ilk girer. Oraya bir daha gitmiyorum. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Gece boyunca yanmamalı. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. Dere sabaha kadar buz tutar. Tekrar oraya gitmem. | True Grit-1 | 2010 | |
| You want anymore water, you can go fetch it yourself. | Suyu sen istiyorsun, gidip kendin alabilirsin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. Daha fazla su istiyorsan gidip kendin getirmelisin. | True Grit-1 | 2010 | |
| You are lucky to be traveling in a place where a spring is so handy. | Su kaynağının el altında olduğu bir güzergahta yolculuk yapıyor olduğun için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğin için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğin için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğin için şanslısın. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. Bu kadar kolay bulunan bir kaynağın olduğu bir yerde seyahat ettiğiniz için şanslısınız. | True Grit-1 | 2010 | |
| In my country you could ride for days and see no ground water. | Benim memleketimde günlerce atla gidip hiç su bulamadığımız zamanlar olur. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. Benim memlekette günlerce su görmeden yolculuk edebilirsin. | True Grit-1 | 2010 | |
| I have lapped filthy water from a hoofprint | Bir seferinde topraktaki toynak izinde biriken pis suyu içtim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. Toynak izlerinin içinde biriken kirli suyu şapur şupur içmiştim. | True Grit-1 | 2010 | |
| And was glad to have it. | Ve onu bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. Bulduğum için memnundum. | True Grit-1 | 2010 | |
| If I ever meet one of you Texas waddies | Siz Teksas oğlanlarından birinden, Senin gibi Texas çocuklarından biri... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... Senin gibi Texas çocuklarından biri... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... Senin gibi Texas çocuklarından biri... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... Hayatında toynak izinden hiç su içmediğini söyleyen... | True Grit-1 | 2010 | |
| who says he never drank water out of a horse track | hayatında hiç at izinden su içmediğini söyleyen birine rastlarsam ...hayatında nal izinden hiç su içmediğini söylerse... ...Texas çocuklarından biriyle tanışırsam... ...hayatında nal izinden hiç su içmediğini söylerse... ...Texas çocuklarından biriyle tanışırsam... ...hayatında nal izinden hiç su içmediğini söylerse... ...Texas çocuklarından biriyle tanışırsam... ...Texas çocuklarından biriyle tanışırsam... | True Grit-1 | 2010 | |
| I think I will shake his hand and give him a Daniel Webster cigar. | elini sıkıp ona allı ballı bir şeker vereceğim. ...ya ellerini sıkarım yada Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ya ellerini sıkarım yada Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ya ellerini sıkarım yada Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! ...ellerini sıkarım ve ona Daniel Webster purosu ikram ederim! | True Grit-1 | 2010 | |
| You do not believe it? | İnanmıyor musun? İnanmıyor musun? İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İnanmıyor musun? İnanmıyor musun? İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İnanmıyor musun? İnanmıyor musun? İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İnanmıyor musun? İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Oh, I believed it the first twenty five times I heard it. | Oh, inanmaz olur muyum, ilk yirmi bin kez duyduğumda inandım. İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. İlk yirmi bin defa duyduğumda inanmıştım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Maybe. Maybe it is true. | Olabilir, gerçektir belki. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. Belki de doğrudur. | True Grit-1 | 2010 | |
| Maybe lapping water off the ground is Ranger policy. | Belki yerdeki suyu yudumlamak korucu kanunlarından biridir. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. Belki de yerden şapır şupur su içmek Ranger kuralıdır. | True Grit-1 | 2010 | |
| You're getting ready to show your ignorance now, Cogburn. | Cehaletini yavaş yavaş gözler önüne sermeye başladın, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. Şimdi de cehaletini göstermeye hazırlanıyorsun, Cogburn. | True Grit-1 | 2010 | |
| I don't mind a little personal chaffing. | Ufak tefek şakalara alınmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. Ufak tefek kişisel şakalara aldırmam. | True Grit-1 | 2010 | |
| But I won't hear anything against the Ranger troop from a man like you. | Ama senin gibi bir adamdan korucu birliğin aleyhinde şeyler duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. Ama senin gibi bir adamdan Ranger Birliği aleyhinde hiçbir şey duymak istemiyorum. | True Grit-1 | 2010 | |
| How long you boys been mounted on sheep down there? | Sizin oralarda ne zamandan beri koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? Ne zamandır orada koyunlara biniyorsunuz? | True Grit-1 | 2010 | |
| My white Appaloosa will still be galloping, | Sizin büyük aygırlarınızın nefesi kesilip yere yığıldığında, Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp, yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp, yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp, yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp yere yıkıldığında... Senin koca Amerikan aygırın nefes nefese kalıp yere yıkıldığında... | True Grit-1 | 2010 | |
| when that big American stud of yours is winded and collapsed. | Beyaz Appaloosa(bir at türü)’m dörtnala gitmeye devam ediyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dört nala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dörtnala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dört nala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dörtnala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dört nala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dörtnala koşuyor olacak. ...benim beyaz Appaloosa'm hâlâ dörtnala koşuyor olacak. | True Grit-1 | 2010 | |
| Now make another joke about it. | O yüzden bu espriyi kendine sakla. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. Hadi bir espri daha yap da görelim. | True Grit-1 | 2010 | |
| You're only trying to put on a show for this girl, Mattie. | Bu kıza, Mattie’ye gösteriş yapmaya çalışıyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. Bu kız Mattie için şovunu yapmak istiyorsun. | True Grit-1 | 2010 | |
| With what you must think is a keen tongue. | Bunun için yapman gereken de sivri dilli olmak diye düşünüyorsun. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. Ama dikkat etmen gereken sivri bir dilin var. | True Grit-1 | 2010 | |
| This is like women talking. | Karı gibi konuştun. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. Kadın muhabbetine benzedi. | True Grit-1 | 2010 | |
| Yes, that is the way! | Evet, işte tam da böyle. Evet, yöntemi bu. Bu kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, senin tarzın bu. Kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, yöntemi bu. Bu kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, senin tarzın bu. Kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, yöntemi bu. Bu kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, senin tarzın bu. Kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. Evet, senin tarzın bu. Kızın gözünde beni aptal durumuna düşür. | True Grit-1 | 2010 | |
| Make me out foolish in this girls eyes. | Bu kızın gözünde aptal gibi göster beni. | True Grit-1 | 2010 | |
| I think she has got you pretty well figured. | En azından seni doğru tanımış olur. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. Bence seni çok iyi çözmüş durumda. | True Grit-1 | 2010 | |
| Would you two like to hear the story of �The Midnight Caller�? | “Gece yarısı Misafiri” hikayesini dinlemek ister misiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? "Geceyarısı Misafiri" hikayesini dinlemek ister miydiniz? | True Grit-1 | 2010 | |
| One of you is gonna have to be "The Caller." | Birinizin misafir olması gerekecek. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. İkinizden biri "Misafir" olmalı. | True Grit-1 | 2010 | |
| I will tell you what to say. | Şimdi size repliklerinizi söyleyeyim. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. Söyleyeceklerini sana anlatacağım. | True Grit-1 | 2010 | |
| I will do all the other parts myself. | Diğer tüm bölümleri de ben yapacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. Diğer bölümleri de ben konuşacağım. | True Grit-1 | 2010 | |
| Good morning, Marshal. Good morning. | Günaydın Şef. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. | True Grit-1 | 2010 | |
| Where is Mr. LeBoeuf? | Bay LaBoeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? Bay La Boeuf nerede? | True Grit-1 | 2010 | |
| Down by the creek performing his necessaries. | İhtiyaçlarını gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. Hacet gidermek için dereye indi. | True Grit-1 | 2010 | |
| Marshal Cogburn, I welcome the chance for a private parley. | Şef Cogburn, özel bir görüşme yapabilirsek çok sevinirim. Marşal Cogburn, özel bir barış görüşmesi ayarlamak istiyorum. Şerif Cogburn, özel bir anlaşmayı hoş karşılarım. Marşal Cogburn, özel bir barış görüşmesi ayarlamak istiyorum. Şerif Cogburn, özel bir anlaşmayı hoş karşılarım. Marşal Cogburn, özel bir barış görüşmesi ayarlamak istiyorum. Şerif Cogburn, özel bir anlaşmayı hoş karşılarım. Şerif Cogburn, özel bir anlaşmayı hoş karşılarım. | True Grit-1 | 2010 |