Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158250
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I hope you're not involved in this shit. | Umarım bu boka bulaşmamışsındır. Bu pisliğe bulaşmamışsındır umarım. | Taken-19 | 2008 | |
| What shit?. This is not the time or place, Bryan. | Ne boku? Şu an yeri ve zamanı değil Bryan. Ne pisliği? Bunun ne yeri ne de sırası, Bryan. | Taken-19 | 2008 | |
| Are you involved?. lnvolved in what?. | Sen de mi buna dahilsin? Neye dahil? Bulaştın mı? Neye bulaştı mı? | Taken-19 | 2008 | |
| What are you two talking about?. | Siz ikiniz neyden bahsediyorsunuz? Neden bahsediyorsunuz? | Taken-19 | 2008 | |
| Are you?. My salary is X, my expenses are Y. | Dahil misin? Gelirim X, giderim Y diyelim. Bulaştın mı? Gelirim X, giderim Y. | Taken-19 | 2008 | |
| As long as my family is provided for... | Ailemin ihtiyaçları karşılandığı sürece... | Taken-19 | 2008 | |
| ...I do not care where the difference comes from. | ...aradaki farkın nereden geldiği umrumda değil. ...paranın nereden gelip nereye gittiği umurumda olmaz. | Taken-19 | 2008 | |
| That is my entire involvement. | Bu işteki bütün payım bu. Bulaştığım kısım bundan ibaret. | Taken-19 | 2008 | |
| What about my family?. I told you... | Ya benim ailem? Sana söyledim... Benim ailem ne olacak? Soruna yol açmadığı... | Taken-19 | 2008 | |
| ...I would help as long as it didn't cause trouble. | ...bana sorun olmadığın sürece sana yardım ederim. ...sürece sana yardım edeceğimi söylemiştim. | Taken-19 | 2008 | |
| Who is Patrice Saint Clair?. | Patrice Saint Clair kim? | Taken-19 | 2008 | |
| I don't know, I don't care. I am driving you to the airport. | Bilmiyorum, umrumda da değil. Seni havaalanına götürüyorum. Bilmiyorum, umurumda da değil. Seni havaalanına götürüyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| Let's get going. Dinner is over. | Haydi kalk, gidiyoruz. Yemek bitmiştir. Kalk ayağa. Yemek sona erdi. | Taken-19 | 2008 | |
| I'm not finished yet. Yes, you are. | Ben daha bitirmedim. Evet, bitirdin. Daha bitirmedim. Evet, bitirdin. | Taken-19 | 2008 | |
| No! No, I'm not. | Hayır! Hayır, bitirmedim. Hayır, bitirmedim. | Taken-19 | 2008 | |
| That's what happens when you sit behind a desk. You forget things. | Masabaşında iş yapmaya başlarsan, işte böyle olur. Unutursun. Yüksek mevki sahibi olmanın bedeli bu işte. Bazı şeyleri unutursun. | Taken-19 | 2008 | |
| Like the weight in the hand of a gun that's loaded. | Dolu silahın elindeki ağırlığını unuttuğun gibi. Dolu bir silahla boş bir silahın ağırlığı arasındaki farkı unutmak gibi. | Taken-19 | 2008 | |
| It's a flesh wound. | Sadece etine saplandı... Yarası ölümcül değil. | Taken-19 | 2008 | |
| But if you don't get me what I need, the last thing you'll see... | ...ama istediğimi bana vermezsen son göreceğin şey... Ama bana istediğimi vermezsen, çocukların öksüz kalmadan önce göreceğin son şey... | Taken-19 | 2008 | |
| ...is the bullet I put between her eyes. | ...onun gözlerinin arasından giren kurşun olur. ...karının iki kaşı ortasına sıkacağım kurşun olur. | Taken-19 | 2008 | |
| Now, Patrice Saint Clair. | Şimdi, Patrice Saint Clair. Patrice Saint Clair'den bahsediyorduk. | Taken-19 | 2008 | |
| You could've made this less painful... | Kızımı, masandan daha çok önemseseydin... Mevkini dert edeceğine... | Taken-19 | 2008 | |
| ...if you had been more concerned about my daughter and less about your desk. | ...biraz olsun kızımı düşünseydin her şey çok daha kolay olurdu. | Taken-19 | 2008 | |
| Please apologize to your wife for me. | Lütfen karından benim adıma özür dile. Benim adıma karından özür dile lütfen. | Taken-19 | 2008 | |
| Can I help you?. Yes, I'm here to see Mr. Saint Clair. | Yardımcı olabilir miyim? Evet, Bay Saint Clair'le görüşecektim. Yardımcı olabilir miyim? Bay Saint Clair'i görmeye geldim. | Taken-19 | 2008 | |
| Your name, please. | İsminiz lütfen. Adınız lütfen. | Taken-19 | 2008 | |
| I'm sorry, your name is not on the list. | Üzgünüm. İsminiz listede yok. Üzgünüm, adınız listede görünmüyor. | Taken-19 | 2008 | |
| Oh, please check again. | Tekrar bakar mısınız lütfen? Bir daha bakıver lütfen. | Taken-19 | 2008 | |
| Inside. | Gir içeri. İçeri geç. | Taken-19 | 2008 | |
| May I help you, sir?. | Yardımcı olabilir miyim efendim? Ne aramıştınız, efendim? | Taken-19 | 2008 | |
| Your champagne. Yeah, I will take it. | Şampanyanız. Tamam, şöyle koy. Şampanyanız. Şuraya bırakıver. | Taken-19 | 2008 | |
| I have 50,000. Fifty thousand. | 50,000 geldi. 50,000. "Elli bin veren var." | Taken-19 | 2008 | |
| Fifty thousand. | 50,000. "Elli bin." | Taken-19 | 2008 | |
| One hundred, 1 00,000. | Yüz. 100,000. "Yüz bin oldu." | Taken-19 | 2008 | |
| One hundred, 1 50. | Yüz, yüz elli. "Yüz bin... Yüz elli bine çıktı." | Taken-19 | 2008 | |
| I have 1 50. | 150 var. "Yüz elli bin veren var." | Taken-19 | 2008 | |
| Your champagne, sir. | Şampanyanız efendim. Şampanyanız, efendim. | Taken-19 | 2008 | |
| Two, I have two, 250. | İki, iki oldu. İki yüz elli. "İki yüz elli, iki yüz elli veren var." | Taken-19 | 2008 | |
| May I serve?. | Servis yapmamı ister misiniz? Servis etmemi ister misiniz? | Taken-19 | 2008 | |
| Please. I have 250. | 250 geldi. Lütfen. " İki yüz elliye satıyorum." | Taken-19 | 2008 | |
| Two fifty. | 250. "Satıyorum." | Taken-19 | 2008 | |
| Sold for 250, 000. | 250,000'e satıldı. "İki yüz elliye satıldı." | Taken-19 | 2008 | |
| The last item. | Son parça. "Sırada son parça var." | Taken-19 | 2008 | |
| As usual, we save the best for last. | Her zamanki gibi, en iyisini en sona sakladık. "Her zaman olduğu gibi en iyisini sona sakladık." | Taken-19 | 2008 | |
| Speaks English, some French. | İngilizce ve biraz da Fransızca konuşabiliyor. "İngilizce ve çat pat Fransızca konuşuyor." | Taken-19 | 2008 | |
| Certified pure. | Saflığı denetlenmiştir. "El değmemiş." | Taken-19 | 2008 | |
| Sorry. Get out. | Özür dilerim. Defol. | Taken-19 | 2008 | |
| The bidding will begin at 1 00,000. | Arttırma 100,000 ile başlayacaktır. "Açılış yüz binden başlayacak." | Taken-19 | 2008 | |
| One hundred. | Yüz. "Yüz binden açıyorum." | Taken-19 | 2008 | |
| One hundred thousand. | 100,000. "Yüz bin." | Taken-19 | 2008 | |
| I said I heard what you said. | Sana def Ne dediğini duydum. Ne dedim ben sana... Dediğini duydum. | Taken-19 | 2008 | |
| Buy her. | Al onu. Onu satın al. | Taken-19 | 2008 | |
| I have 1 00. | 100 geldi. "Yüz bin." | Taken-19 | 2008 | |
| Buy her. One fifty. | Al onu. Yüz elli. Satın al. " Yüz elliye çıktı." | Taken-19 | 2008 | |
| Two hundred. | İki yüz. "İki yüz veren var." | Taken-19 | 2008 | |
| Two fifty, three, 350. | 250, 300. 350. "İki yüz, üç yüz, üç yüz elliye çıktı." | Taken-19 | 2008 | |
| Three hundred and fifty thousand. | Üç yüz elli bin. "Üç yüz elli bin." | Taken-19 | 2008 | |
| Four. Four. | Dört. Dört geldi. "Dört. Dört yüz bin oldu." | Taken-19 | 2008 | |
| Four fifty, 450. | Dört yüz elli. "Dört yüz elliye çıktı." | Taken-19 | 2008 | |
| Four hundred and fifty thousand. | 450,000. "Dört yüz elli bin." | Taken-19 | 2008 | |
| Four fifty. | 450. "Son fiyat dört yüz elli." | Taken-19 | 2008 | |
| Five hundred. Five hundred thousand. | Beş yüz. 500,000. "Beş yüz. Beş yüz bine çıktı." | Taken-19 | 2008 | |
| Five hundred thousand. Sold. | 500,000. Satıldı. "Beş yüz bine satıldı." | Taken-19 | 2008 | |
| That concludes the sales for tonight. Thank you all for coming. | Bu geceki satış burada bitmiştir. Hepinize geldiğiniz için teşekkürler. "Böylelikle bu geceki satışımızın sonuna geldik." | Taken-19 | 2008 | |
| You can collect your purchases directly. Move. | Parçalarınızı doğrudan alabilirsiniz. Yürü. " Malınızı ilk elden alabilirsiniz." Kıpırda. | Taken-19 | 2008 | |
| You will never get away with this. lf you wanna live, you ' ll make sure I do. | Bundan asla kurtulamayacaksın. Yaşamak istiyorsan, kurtulmamı sağla. Yaptığın yanına kâr kalmayacak. | Taken-19 | 2008 | |
| Now, Mr...?. | Şimdi, Bay... Bay... | Taken-19 | 2008 | |
| Well, we know you're not this man. So, what do we call you?. | Bu adam olmadığınızı biliyoruz. Size nasıl hitap edelim? Bu adam olmadığını biliyoruz. Sana nasıl hitap edelim? | Taken-19 | 2008 | |
| It doesn't matter what we call you... | Adınızın ne olduğu önemli değil... Sana nasıl hitap ettiğimizin bir önemi yok. | Taken-19 | 2008 | |
| ...what does matter is what you're doing here. | ...önemli olan burada ne yaptığınız. Önemli olan, burada ne işler çevirdiğin. Anlatmak ister misin? | Taken-19 | 2008 | |
| The last girl, I'm her father. | Son kız. Ben onun babasıyım. Son çıkan kız. Ben onun babasıyım. | Taken-19 | 2008 | |
| Oh, my. Give her to me. | Oh. Onu bana verin. Olur şey değil! Onu bana ver. | Taken-19 | 2008 | |
| I wish I could, honestly. | Keşke verebilseydim, gerçekten. Keşke verebilsem. İnan bana. | Taken-19 | 2008 | |
| See, I'm a father myself. | Ben de bir babayım. | Taken-19 | 2008 | |
| I have two sons and a daughter... | İki oğlum ve bir kızım var... İki oğlum ve bir de kızım var. | Taken-19 | 2008 | |
| ...but let me tell you something, Mr. Whoever You Are. | ...ama size şunu söyleyeyim, Bay Her Kimse. Ama sana şunu söyleyeyim, Bay Her Kimse. | Taken-19 | 2008 | |
| This is a business. | Bu bir iş. Burada bir iş yürütüyoruz. | Taken-19 | 2008 | |
| This is a very unique business... | Emsalsiz müşterileriyle... Nezih müşterileri olan... | Taken-19 | 2008 | |
| ...with a very unique clientele. I'll pay. | ...emsalsiz bir iş. Parasını ben öderim. ...nezih bir iş. Parasını öderim. | Taken-19 | 2008 | |
| In this business, you have no refunds, returns... | Bu işte, geri ödeme, iade... Bu işte geri ödeme, malın iadesi,... | Taken-19 | 2008 | |
| ...discounts, buybacks. All sales are final. | ...indirim ve geri satın alma yoktur. Satışlar nihaidir. ...indirim ve geri satın alma yoktur. Bütün satışlar nihaîdir. | Taken-19 | 2008 | |
| Besides discretion, it's about the only rule we have. | Bunların yanında, tedbir, sahip olduğumuz tek kuraldır. Ketum olmanın dışında sahip olduğumuz tek kural budur. | Taken-19 | 2008 | |
| Kill him. Quietly. I have guests. | Öldürün. Sessizce. Yukarıda misafirlerim var. Öldürün onu. Fazla ses çıkarmayın. Misafirlerim var. | Taken-19 | 2008 | |
| Would you please go see which part of "quietly"... | Gidip "sessizce" kelimesinin neresini anlamadıklarına... "Fazla ses çıkarmayın" lafından ne anladıklarını... | Taken-19 | 2008 | |
| ...they did not understand?. Yes, sir. | ...bir bakar mısın? Tabii efendim. ...görmeye gider misin? Peki, efendim. | Taken-19 | 2008 | |
| Okay, we can resolve this. I know how you feel. | Tamam, bu işi aramızda çözebiliriz. Ne hissettiğini biliyorum. Tamam, bunu çözebiliriz. Hislerini anlıyorum. | Taken-19 | 2008 | |
| We should talk, okay?. We can work this out. | Konuşmalıyız, tamam mı? Bunu hâlledebiliriz. Oturup konuşmaya ne dersin? Bir orta yolunu buluruz. | Taken-19 | 2008 | |
| You have no idea | Kime bulaştığının farkın Ne halt ettiğinin farkında bile... | Taken-19 | 2008 | |
| Where is she?. Please. | Kızım nerede? Lütfen. Nerede o? Lütfen. | Taken-19 | 2008 | |
| Understand. Please try | Anla. Lütfen Anla. Lütfen anlamaya... | Taken-19 | 2008 | |
| There's a boat by the quay. | Rıhtımda bir tekne var. Rıhtımda bekleyen bir tekne var. | Taken-19 | 2008 | |
| Please understand. | Lütfen anla. Anla lütfen. | Taken-19 | 2008 | |
| It was all business, it wasn't personal. | Sadece iş, kişisel bir mesele değil. Her şey iş icabıydı. Kişisel bir durum yoktu. | Taken-19 | 2008 | |
| It was all personal to me. | Benim için fazlasıyla kişisel. Benim için baştan sona kişiseldi. | Taken-19 | 2008 | |
| We can | Bunu Bunu aramızda... | Taken-19 | 2008 | |
| Daddy. Kim. | Baba! Kim. Babacığım. Kim. | Taken-19 | 2008 | |
| I told you I would. | Sana geleceğimi söylemiştim. Geleceğimi söylemiştim. | Taken-19 | 2008 | |
| May I have your attention. If you're waiting for oversized bags | Lütfen dikkat. Büyük boyutlu bagajlar için bekleyenler... "Lütfen dikkat. Ağırlık sınırını geçen bavullar için lütfen..." | Taken-19 | 2008 | |
| Oh, my God. | Aman Tanrım. Şükürler olsun! | Taken-19 | 2008 | |
| Oh, sweetie. | Hayatım. Canım benim. | Taken-19 | 2008 |