Search
English Turkish Sentence Translations Page 183080
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I wish I could find a bush that tasted like birthday cake. | Keşke şimdi doğum günü pastası tadında bir çalılık bulsam. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Pretend it's a gummy worm. Pretend it's a gummy worm. | Kurdu sakız gibi düşün. Kurdu sakız gibi düşün. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Yogi, I've been looking everywhere for you. | Yogi, her yerde seni arıyorum. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Not now, Boo Boo. I'm busy foraging. | Şimdi olmaz, Boo Boo. Yemek bulmakla meşgulüm. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Come on, Yogi. | Hadi, Yogi. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Jellystone is in trouble. We need your help. | Jellystone'un başı belada. Yardımına ihtiyacımız var. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Nothing I can do, Boo Boo. | Elimden bir şey gelmez, Boo Boo. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I'm average now. My brain is out of business. | Şimdi normal bir ayıyım. Beynim artık çalışmıyor. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I wouldn't even be standing if my paws didn't hurt. | Pençelerim acımasa şu an iki ayak üstünde yürümezdim bile. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Quit feeling sorry for yourself. You know you're not an average bear. | Kendin için üzülmeyi bırak. Normal bir ayı olmadığını sen de biliyorsun. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Hey, hey, Boo Boo. You're right, I'm not. | Boo Boo. Haklısın, normal bir ayı değilim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I failed at that too. | Onu bile beceremedim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Hey, come back here. You've gotta save Jellystone. | Buraya geri gel. Jellystone'u kurtarmalısın. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| YOGI: What are you doing? I'm not... | Ne yapıyorsun sen? Ben artık... | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Yogi, you have to use your smarts for good. | Yogi, zekanı güzel şeyler için kullanmalısın. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| And if you can't see that, maybe you are just an average bear. | Eğer bunu fark edemiyorsan, belki de normal bir ayısındır. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| What's going on, Boo Boo? | Burada neler oluyor, Boo Boo? | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| But whatever it is... | Ama bu artık her neyse... | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| ...I think they're just getting started. | ...kısa sürmeyeceği kesin. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Boo Boo... | Boo Boo... | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| ...get my collar. | ...yakalığımı getir. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Nobody is gonna hurt Jellystone. | Kimse Jellystone'a zarar veremez. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Where are we going, Yogi? | Nereye gidiyoruz, Yogi? | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| We can't get Jellystone back alone, Boo Boo. | Jellystone'u tek başına geri alamayız, Boo Boo. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| My thinker is good, but Ranger Smith's is better. | Ben zekiyimdir, ama Korucu Smith daha zekidir. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| He was going to a place called Evergreen Park. | Evergreen Parkı denen bir yere gidecekti. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| That's right. In the city. | Doğru. Şehir merkezinde. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| The city? That's a long walk. | Şehir merkezinde mi? Oraya yürülerek gidilmez. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Don't be silly, Boo Boo. | Aptal olma, Boo Boo. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I've already got a smarty smart cheat to keep our feet off the street. | Benim zaten ayaklarımızı yerden kesecek bir fikrim var. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Get ready for it. Here it comes. | Hazır ol. İşte geliyor. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Run, Boo Boo, run! | Koş, Boo Boo, koş! | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Hurry, Boo Boo. | Acele et, Boo Boo. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I think we gotta jump for it. Ready? | Sanırım atlamalıyız. Hazır mısın? | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Yogi, grab my paw. | Yogi, pençemi tut. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Boo Boo, Boo Boo, Boo Boo! I gotta get...! | Boo Boo, Boo Boo, Boo Boo! Benim acilen...! | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I guess it makes a stop here. | Sanırım şimdi durakta duracağız. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Looks like Evergreen Park is about two miles away from here. | Görünüşe göre Evergreen Park'ı buradan iki mil uzakta. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Two miles? I'll have to tap into my emergency rations. | İki mil mi? Hemen erzak sığınağımdan yardım istemeliyim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Snack break. | Abur cubur molası. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Come on, Yogi. We need to keep moving. It's not that far and it's all downhill. | Hadi, Yogi. Yürümeye devam etmeliyiz. Çok uzak değil, hem yokuş aşağı. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Downhill? | Yokuş aşağı mı? | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Excuse me, Mr. Dirty Shopper. | Affedersin, bay Kirli Alışverişci. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Any chance my friend and I might borrow your wheely basket? | Arkadaşım ve benim sepetli arabanı alma şansı ne acaba? | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Is that chocolate? | O senin elindeki çikolata mı? | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Okay, Boo Boo, keep it steady. | Pekâlâ, Boo Boo, sıkı tutun. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I'm okay, Ma. Just... | Ben iyiyim, anne. Sadece... | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Yeah, no, it's not Jellystone, but at least there's nothing here to drive me crazy. | Evet, hayır, Jellystone artık yok ama en azından çıldırtıcı sorunlar da yok. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Hey, Mr. Ranger. Hey, Yogi. | Selam, Bay Korucu. Selam, Yogi. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| All right, Ma, I gotta call you back. | Neyse, anne, ben seni daha sonra ararım. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| We need your help, Mr. Ranger, sir. | Yardımınıza ihtiyacımız var Bay Korucu, efendim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| But don't worry, my days of goofing things up for you are over. | Ama endişelenmeyin, aptalca hatalar yapıp sizi delirttiğim günler artık geride kaldı. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| MAN: Hey, move that shopping cart! | Çekin şu arabayı yolumdan! | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I'm just gonna put this over here. | Şunu sağa çekeyim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| What do you want? I don't have a life left for you to ruin anymore. | Ne istiyorsun? Artık senin berbat edeceğin bir hayatım yok. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Sir, I know I messed things up and I'm sorry. | Efendim, her şeyi mahvettiğimi biliyorum ve bunun için çok üzgünüm. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I never meant to. | Böyle olsun istemezdim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| You and Boo Boo are the best friends I ever had. | Siz ve Boo Boo, şimdiye kadar sahip olduğum en iyi arkadaşlarsınız. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| And I've never done anything but think of myself. | Asla kendimi düşünmekten başka bir şey yapmadım. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| And now Jellystone is just gonna be a big field of stumps. | Şimdi de Jellystone kütüklerle dolu bir tarlaya dönüşecek. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| They've started cutting down the trees. | Ağaçları kesmeye başladılar. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| "Agricultural interest" is logging. Oh, no, not our Jellystone. | "Tarim arazisi" ağaç kesimiydi yani. Olamaz, bunu Jellystone'umuza yapamazlar. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| We have to save it, sir. | Parkı kurtarmalıyız, efendim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I don't think we can save it, Yogi. | Kurtarabileceğimizi sanmıyorum, Yogi. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I'm no smarter than you. | Ben senden daha zeki sayılmam. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I lost Jellystone. | Jellystone'u kaybettim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I lost Rachel. | Rachel'ı kaybettim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Mr. Ranger, I've learned two things from stealing pic a nic baskets. | Bay Korucu, piknik sepeti çalarken şu iki hayati şeyi öğrendim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| One: Light mayonnaise is not nearly as good as regular mayonnaise. | Bir; az yağlı mayonezler, normal mayonezler kadar lezzetli değil. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| And two: You can't fail if you never stop trying. | Ve iki; pes etmediğin sürece kaybetmezsin. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| You have to fight for the things you love... | Sevdiğiniz şeyler uğruna savaşmalısınız... | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| ...whether it's a park, a girl or a roast beef sandwich. | ...ister bir park, ister bir kız, isterse biftekli bir sandviç olsun. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Don't give up now. | Şimdi pes etmeyin. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| We're all Jellystone's got. | Jellystone'un varı yoğu biziz. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| You're right, Yogi. | Haklısın, Yogi. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Jellystone's too important to give up on. We gotta try. Come on. | Jellystone, vazgeçilemeyecek kadar önemli. Elimizden geleni yapmalıyız. Hadi. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Shotgun. Aw. | Topukla. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I never thought I'd see this. | Bunu göreceğim hiç aklıma gelmezdi. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Happy 100th anniversary, Jellystone. | Mutlu 100. Yıldönümleri, Jellystone. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Isn't that Miss Movie Lady? | Şu bayan Filmçeker değil mi? | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| RACHEL: I gotta get in there. You don't understand. | Oraya gitmeliyim. Anlamıyorsunuz. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Let me in, please. | Lütfen, geçmeme izin verin. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| No can do. Park is closed to the public until the press conference. Mayor's orders. | Kimse giremez. Park, basın toplantısına kadar halka kapalı. Başkan'ın emirleri böyle. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Then go talk to him. Tell him what I told you. | O zaman gidip onunla konuşun. Size anlattıklarımı ona anlatın. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I don't really take orders from a... | Ben bir kızdan emir alacak kadar... | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I lived with gorillas, pal. | Gorillalarla yaşadım ben, arkadaşım. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I know rage. | Hiddet nedir, bilirim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| You do not want me to go gorilla on you. | Gorillaya dönüşüp sana saldırmamı istemezsin. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| Uh, I'll speak to the mayor. | Ben Başkan'la bir konuşayım. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I didn't think I'd ever see you again. | Sizi tekrar göreceğim hiç aklıma gelmezdi. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I know. I don't know what I was thinking. | Biliyorum. Ne yaptığımın farkında değildim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I think you're perfect. | Bence siz mükemmelsiniz. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I think any guy in the world would be lucky just to stand next to you. | Bence dünyadaki herhangi bir erkek yanınızda bile dursa, kendini şanslı hissetmeli. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| You really mean that? | Bunları içten mi söylüyorsunuz? | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| It's just, when I lost Jellystone, I felt like such a failure. | Jellystone'u kaybettiğimde, fiyaskoymuşum gibi hissettim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| But losing you has felt much, much worse. | Ama sizi kaybetmek, kendimi daha kötü hissettirdi. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I'm like... | Ben, sanki... | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| I'm like a genus without a phylum. | Sizde kaybolmuş gibiyim. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| That's the sweetest thing anyone's ever said to me. | Bunlar, birinin bana söylediği en tatlı şeyler. | Yogi Bear-1 | 2010 | |
| So, um, we're still here. YOGI: Mm hm. | Biz hala buradayız. | Yogi Bear-1 | 2010 |