Search
English Turkish Sentence Translations Page 178032
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Wouldn't say no to a smoke though. I've got the makings. Good Boy. | Birşey içmek geldi içimden. Var yanımda birşey. Uslu çocuk! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Corporal, get those Apaches buried. Buried, sir? | Çavuş, Apaçileri gömdürün. Gömmek mi? | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Bury them. Yes, sir? | Evet, gömmek! Evet, efendim. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Graves detail. Don't suppose making cigarettes | Bir kısım gömmeye! Sanırım, sigara sarmak | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| is one of your accomplishments, Lieutenant? | Öğrendiğiniz vasıflar arasında yer almıyor. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Never mind. | Olsun. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| You'll learn. | Öğreneceksiniz. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| That'll be Ke Ni Tay. | Bu Ke Ni Tay. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| It's time we were getting you on the wagon. | Onları arabaya yüklemenin zamanı geldi. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Only cause me a lot of suffering. | Bu başımı ağrıtıyor. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Well, you can't stay here. | Burada kalamazsınız. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| It'd be two days before we got back. You'd die. | İki gün sonra geleceğiz yeniden, o zamana kadar ölürsünüz. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Hell, Lieutenant, I'm going to die anyway. | Zaten öleceğim, Teğmen. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Not if we get you to the surgeon. You won't get me to the surgeon. | Doktora götürürsek, ölmezsiniz. Doktora götüremezsiniz beni. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| You might not get me to that wagon. | Beni arabaya bile oturtamazsınız. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| What about your... | Peki sizin... | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| My burial? | Gömülmeniz? | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Being another one of those black markers back at the Fort | Kale'de o haçlardan bir tanesi olsam hiç de | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| don't have much appeal for me. | cazip gelimyor bana. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| I'll leave a detail behind. The hell you will. | Bir kısımı burda bırakıyorum. Kesinlikle olmaz! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| I ain't passing the time of day with no bunch of gravediggers. | Kalan zamanımı ölü gömücüleri ile geçirmek istemem. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Now goddammit, Lieutenant, let me sit. | Lanet olsun, Teğmen, bırakın şurda oturayım! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| It's not Christian. | Bu Hıristiyanlığa aykırı. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| That's right, Lieutenant, it's not. | Doğru, aykırı. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Rider coming in! | Atlılar geliyor! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| You're right. It's Ke Ni Tay. | Haklısınız. Bu Ke Ni Tay. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| We're about ready to move, sir. | Hazırız. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Mr. Mclntosh will be staying behind at his own request. | Bay Mclntosh kendi isteği üzerine burada kalacak. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Yes, sir. What about Ulzana? | Evet, efendim. Ulzana ne olacak peki? | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Bury him. | Gömün onu! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| They'd most like to see the body, or at least the head. | Cesedi görmek istiyorlar, en azından kafasını. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| They'll see my report. Yes, sir. I'll see to it, sir. | Raporumu görecekler. Evet efendim. İlgileniyorum. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| I see to it. | Ben yaparım. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Alright, Corporal. | Tamam, çavuş. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Mr. Mclntosh. | Bay Mclntosh! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Mr. DeBuin. | Bay DeBuin. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Scout! | İzci! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Mount up! | Binin! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Prepare to mount! | Binişe hazırlanın! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Mount! | Binin! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Ready to move out, Corporal? Yes, sir. | Hazır mıyız, çavuş? Evet, efendim. | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Let's move them out! | Haydi yolumuza! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Forwards at a walk! | İleriye doğru, aynı adımlarla! | Ulzana's Raid-1 | 1972 | |
| Ulzhan, you are the delight of my sight, you are the meaning of my life. | Uljan, sen gözlerimin ışığısın, hayatımın anlamısın. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| My soul can't be cured from the wounds of love... | Ruhum, aşk acısıyla yaralı... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Do I look like a lonely person? A Frenchman? | Yalnız birine mi benziyorum? Fransız mısın? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Wanna have a drink? | İçki ister misin? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What is your name? I am Irina. | Adın ne? Ben, İrina. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Where did your come from? Well, from Paris, as you say. | Nereden geliyorsun? Paris'ten mi? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Fare thee well, maverick. | Yolun açık olsun, Kaçak! | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Working with oil? | Petrol işinde mi çalışıyorsun? Hayır. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What a banknote! 500 euro! | Beşyüzlük! 500 euro! | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Once upon a time, there lived a small boat, | Bir zamanlar, küçük bir gemi varmış... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| which never sailed the sea... | Denizlere hiç açılmamış, denizlere hiç, hiç açılmamış... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Whom do you work for? "Halliburton"? | Hangi firma için çalışıyorsun? "Halliburton"? Hayır. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What are you looking for? | O zaman ne arıyorsun buralarda? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Your identity, your address, your birthday, your passport. | Kimliğini, adresini, doğum tarihini, pasaportunu. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| The French embassy proved your identity. | Fransız elçiliği, kimliğinizi doğruladı. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Take this. There are dollars. | Bunu alın... İçinde biraz para var. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| So am I free? May I go? Whenever you wish. | Yani özgür müyüm? Gidebilir miyim? Ne zaman isterseniz. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I suggest you take a helicopter to Astana. | Helikopterle Astana'ya gitmeye ne dersiniz? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Is it really what you do? So, you go? | Yürüyerek gitmeyi mi düşünüyordunuz... gerçekten? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I am alone. | Yalnız başımayım. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Enormous pain is burning my chest as if it's a fire. | Onulmaz bir acı, göğsümü yangın varmışcasına yakıyor. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Oh god, when will my heart will calm down again? | Tanrım, kalbim bir daha ne zaman huzur bulacak? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Yes. They were bedouins, nomads. They were made to enter these collective farms, kolkhoz. | Eskiden göçebe olarar yaşıyorlardı. Sonra Kolhoz adı verilen kollektif çiftlikler inşa ettiler. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I guess, starvation was the reason? Exactly, it was a dreadful hership. | Sebebi açlıktı, değil mi? Evet, korkunç bir yıkım. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Did you block your credit card? | Kredi kartınızı bloke ettirdiniz mi? Hayır. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I don't know what you think, but... | Siz nasıl düşünüyorsunuz bilmiyorum, ama... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What's up? You don't like it? | Ne oldu? Hoşlanmadınız mı? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| No, everything is fine, but I have to go. | Yok, ondan değil, her şey çok güzel. Ama gitmem lazım. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What is this place? It's a camp of course, what did yo think? | Eskiden ne varmış burada? Askeri Kamp tabii ki, ne zannediyordun? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Let's go. | Haydi gel. Haydi... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| "Help", of course. "SOS". As simple as that. | "Yardım edin" ya da "SOS". Hepsi sıradan. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| It looks so ancient, as the Great Wall of China. | Hepsi Çin Seddi kadar eski gözüküyor... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What do you sell? Whatever I can. | Ne satıyorsun? Ne satabilirsem. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| If you have a long way ahead, buy a horse. | Yolun uzunsa, bir at satın almalısın. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I was told that... You can help me? | Birini beğendim... Sizinki olduğunu söylediler. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| A local? I don't know. | Buralı mı? Emin değilim. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| That's a wrong belief. The old horses are more expensive. | Tam tersi, yaşlı atlar daha pahalıdır. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| My dad is in the hospital. | Babam, hastanede yatıyor. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| And I don't know when will he come back. | Ne zaman geri döner, hiç bilmiyorum. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| It's impossible. Tomorrow morning. It's too late now. | Olmaz. Yarın sabah gidersiniz. Çok geç oldu. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I'll arrange a room for you. No, no, I want to stay here. | Ben size bir oda hazırlayayım. Yok, yok, yok. Ben burada kalırım. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Horse meat. It's very good. | At eti. Oldukça güzeldir. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I studied French using books. | Fransızca'yı kitaplardan öğrendim. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| It's far away. | Oldukça uzaktır. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Yes, I know, but I have a map. | Evet, biliyorum, ama elimde haritam var. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| She says that in the past shamans used to go there to die. | Orada şamanların ruhlarının dolaştığını söylüyor. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| And a shapka it's a must. | Ve tabii ki şapka, olmazsa olmaz. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Ulzhan, I can't tell you why, but I want to stay alone. | Uljan, sana sebebini söyleyemem, ama yalnız başıma devam etmeliyim. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| No, I have some business, and I need to be alone. | Olmaz, yalnız olmalıyım. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Come back, you can't do like that. | Geri dön, bu şekilde gelemezsin. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Leave me alone, okay? | Beni yalnız bırak... anlaştık mı? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What did you sell them? | Onlara ne sattın? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| But just some time ago, the time of my father, it was enough. | Babamın zamanında, bu işle rahatlıkla geçinebilirdin. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Especially in those countries where people can't read. | Özellikle de, insanların başka diller bilmediği böyle ülkelerde. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What do you sell exactly? | Tam olarak ne satıyorsun? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| more expensive words, needless to say. | ...daha pahalı sözleri. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| love, desire? | Aşk ya da tutku mu? | Ulzhan-1 | 2007 |