Search
English Turkish Sentence Translations Page 172971
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
So I thought we'd take the B5278 | B5278'e Windermere kıyısının batı yakasından... B5278'den gideriz diye düşündüm. B5278'e Windermere kıyısının batı yakasından | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
along the west bank of Windermere. | ...gideriz diye düşünmüştüm. Windermere'in batı yakasından. gideriz diye düşünmüştüm. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Then when we get to Rydal, | Sonra Ryal'e vardığımızda... Oradan da Rydal'a geçeriz, Sonra Ryal'e vardığımızda, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
we're gonna take the A591 up to Keswick. | ...A591'i Kesvick'e geçeriz. A591'den gideceğiz Keswick'e dek. A591'i Kesvick'e alırız. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I've printed out some reviews... | Bir kaç eleştiri çıkardım. Bazı yerleri işaretledim... Bir kaç eleştiri çıkardım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oh, great. Oh, that's good. | Harika. Güzel. Harika, güzel olmuş bu. Harika, Bu güzel. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
For L'enclume, and basically, with L'enclume, | L'enclume için, ve aslında, L'enclume ile... L'enclume için, ve temel olarak, L'enclume hakkında, L'enclume için, ve aslında, L'enclume ile, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
you can say whatever you want, | ...ne istiyorsan söyleyebilirsin. Ne istersen söyleyebilirsin. Ne istiyorsan söyleyebilirsin, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
because it goes from the terrible to the wonderful. | Çünkü korkunçtan harika bir hâl alıyor. Çünkü gittikçe berbatlıktan harikalığa dönüşür. çünkü korkunçtan harika bir hâl alıyor. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Victor Lewis Smith. | Victor Lewis Smith. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"Never mind all the talk of inventiveness and variety, | "Yaratıcılık ve çeşitlilik konuşmasını salla... "Yaratıcılık ve farklılığa dair söylenenleri takma kafana. "Yaratıcılık ve çeşitlilik konuşmasını salla, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"the result was as formulaic as McDonald's | ...McDonald'ın sonucu formulatikti... "Netice Mcdonalds'ınki kadar basmakalıptı. "McDonald'ın sonucu formulatikti, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"with the same splatter of Technicolor bird shit | ...Teknikolor kuşunun bokunun sıçramasıyla aynı... "Technicolor kuşununun sıçtığı bokun her tabağa "Teknikolor kuşunun bokunun sıçramasıyla aynı | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
on every plate." | ...her tabakta." aynı şekilde sıçraması gibi.'' her tabakta." | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Then... That's a bit unkind. | Sonra.. Bu biraz nezaketsiz. O halde Biraz kaba. Sonra.. Bu biraz nezaketsiz. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Giles Coren in The Times. | Giles Coren The Times Giles Coren The Times.'da Giles Coren The Times | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"Love is not strong enough to describe what I felt | "Aşk L'enclume Cartmel'da ne hissettiğimi... "Aşk, Cartmel'deki L'enclume hakkında ne hissettiğimi ifade edebilecek kadar... "Aşk L'enclume Cartmel'da ne hissettiğimi | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"about L'enclume in Cartmel. | ...açıklayacak kadar güçlü değildir." Güçlü bir kelime değil.'' açıklayacak kadar güçlü değil." | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"I am breathless with admiration, respect, | "Hayranlıkla nefes nefese kaldım, saygı gösteriyorum... "Hayranlıkla ve saygıyla nefesim kesildi, "Hayranlıkla nefes nefese kaldım , saygı gösteriyorum, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"and awe for the skill, imagination, and restraint | ...ve yeteneğinle korkut, hayal gücü, ve restoran... "Ve benim iki ziyaretim sırasında yediğim 20 tuhaf meyvenin "ve yeteneğinle korkut, hayal gücü, ve restaurant | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"of the 20 odd plates of Simon Rogan's food | ...Simon Rogan'ın yediği 20 tuhaf tabağı... tablosunu çizen Simon Rogan'ın yeteneği, hayal gücü "Simon Rogan'ın yediği 20 tuhaf tabak, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
that I ate in my two visits." | ...ben yalnızca iki ziyaretimde yedim.'' ve disiplinine huşu duydum.'' ben sadece iki ziyaretimde yedim." | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
2/3 of the way through that, | Onun anca 2/3'ünü. Yolculuğun üçte ikisi boyunca, onun anca 2/3'ünü, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
you were thinking of doing Anthony Hopkins, weren't you? | Anthony Hopkins yapmayı düşünüyordun, değil mi? Anthony Hopkins taklidi yapmayı düşünüyordun, değil mi? Anthony Hopkins yapmayı düşünüyordun,değil mi? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yes. Yeah, I heard it. | Evet. Evet, onu duydum. Evet. Hah, duymuştum ki. Evet. Evet,onu duydum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I heard it in your voice. Are you glad I didn't? | Onu senin sesinde duydum. Yapmadığıma sevindin mi? Sesinden bir şekilde anladım. Taklit etmediğime memnun musun peki? Onu senin sesinde duydum. Yapmadığıma sevindin mi? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I am glad you didn't. I admire your restraint. | Yapmadığına sevindim. Vurguna hayranım. Memnunum. Disiplinin karşısında nefesim kesildi. Yapmadığına sevindim. Baskına hayranım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
[as Hopkins] " I was dazzled, | "Hiç umudum kalmamıştı... " Gözlerim kamaşmıştı, " Hiç umudum kalmamıştı, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"blown away by the originality, integrity, and extravagance. | ...orijinallikten sürüklenmiş, bütünlük ve savurganlık... özgünlük, bütünlük ve lüks karşısında aklım başımdan gitmişti. "orijinallikten sürüklenmiş, bütünlük ve savurganlık... | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
"I found it the best restaurant experience over the years. | ...bunu yıllardır yaşadığım en iyi restoran deneyimi olarak görüyorum. Uzun süredir tecrübe ettiğim en güzel restoran deneyimiydi. "Bunu yıllardır en iyi restaurant deneyimi olarak görüyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Love is not strong enough to describe what I felt about it!" | Aşk, onun hakkında hissetiklerimi anlatacak kadar güçlü değildir! Aşk bu konuda ne hissettiğimi ifade edebilecek kadar güçlü bir kelime değil." Aşk,onun hakkında hissetiklerimi anlatacak kadar güçlü değildir! | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Please, Christ. | Lütfen. Lütfen ama, Tanrım! Lütfen. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Restaurant I would easily promise to honor and obey! | Restorana saygı gösterip emirlerine uyacağıma söz veriyorum. Hiç çekinmeden saygı duyup boyun eğebileceğim restoran! Restaurant Saygı gösterip emirlerine uyacağıma söz veriyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I will honor you, sir! | Sizi onurlandıracağım efendim. Sizi onurlandıracağım, efendim! Sizi onurlandıracağım efendim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I will honor you and the restaurant, sir! | Size ve restoranınıza şeref vereceğim efendim. Sizi ve restoranı onurlandıracağım! Size ve restaurantınıza şeref vereceğim efendim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
No, sir! No, sir! I shall not, ah! | Hayır efendim olamaz. Hayır olamaz. Nayır, efendim, Nayır! Yapmamalıyım, ah! Hayır efendim olamaz. Hayır olamaz. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'm breathless with admiration and respect... | "Hayranlıkla nefes nefese kaldım, saygı gösteriyorum. Hayranlık ve hürmetle nefesim kesildi... "Hayranlıkla nefes nefese kaldım ,saygı gösteriyorum, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
All right. All right. Jesus Christ. | Tamam, tamam. Aman Tanrım! Pekala. Pekala. Allah Allah! Tamam, tamam. Yüce İsa! | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
It's so early, shouting like that. | Böyle bağırmak için daha çok erken. Böyle böğürmek için çok erken. Böyle bağırmak için daha çok erken. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
It's really horrible. It's really unpleasant. | Gerçekten korkunç. Çok sıkıcı. Gerçekten korkunç. Gerçekten de nahoş. Gerçekten korkunç. Çok sıkıcı. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Well, he is when he does that, isn't he? | Aynen böyle yapıyordu, yapmıyor muydu? Eh öyle ama, bunu yaparken, değil mi? aynı böyle yapıyordu, yapmıyor muydu? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I know. I know. He is, and by default, you are. | Biliyorum. Biliyorum. Senin o olduğunu varsayalım. Biliyorum. Biliyorum. Öyle, ve sen de öylesin, doğuştan. Biliyorum. Biliyorum. Senin o olduğunu varsayalım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Well, yeah, because I inhabit the role, sir. | Pekâla, evet. Çünkü rolü yaşıyorum efendim. Eh, evet. Çünkü kendimi rolüme teslim ediyorum, efendim. Pekâla,evet, Çünkü rolü yaşıyorum efendim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'm not a turn, am I? I inhabit the role. | Dönme değilim, değil mi? Sadece rolümü yaşıyorum. Yeteneksizim, değil mi? Rolüme kaptırıyorum kendimi. Dönme değilim,değil mi? Sadece rolümü yaşıyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, no, you're a real method actor. | Hayır, gerçek bir aktörsün. Evet, hayır, tam bir şekilci aktörsün. Hayır, Gerçek bir aktörsün. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You're right up there with Pacino and... | Tam orada Pacino ile birliktesin. Şimdi Pacino ve... Tam orada Pacino ile birliktesin. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oh, Christ, I better be careful what I say. | Tanrım! Ne dediğime daha dikkat ederdim. Hasbinallah! Ne söylediğime dikkat etsem iyi olacak. Yüce İsa. Ne dediğime daha dikkat ederdim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
[as Pacino] What do you got? | Neyin var? Ne'n var? Neyin var? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Hello, hello, there's method in my madness. | Hey, hey, sertliğimde bile klaslık var. Merhaba. Merhaba. Deliliğimin de bir metodu var Selam,selam, Çılgınlığımda bir yöntem var, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Why are we self catering? | Neden yemeklerimizi kendimiz hazırlıyoruz? Neden kendimiz pişirip kendimiz yiyoruz? Neden yemeklerimizi kendimiz hazırlıyoruz? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
We thought we would go and stay the night at Greta Hall | Aslıda Mischa benimle gelecekken... Düşündük ki Greta Hall'a gideriz ve geceyi orada geçiririz. Aslıda Mischa benimle gelecekken | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
when Mischa was gonna come with me originally, | ...gece Greta Hall'da kalmayı düşündük. Gerçekten de Mischa gelseydi yani, gece Greta Hall'da kalmayı düşündük. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
because we thought we could make love in the bed | Çünkü yatakta sevişiriz diye düşünmüştük. Çünkü yatakta seks yapabileceğimizi sanmıştık. çünkü yatakta sevişebileceğimizi düşündük, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
that Coleridge slept in and made love in | Coleridge'de uyuyup sevişecektik. Coleridge'in uyuyup seviştiği Coleridge'de uyuyup sevişecektik, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
and that it would lend a poetic, romantic frisson | Ve bu da bize romantik bir hava verecekti. ve toplantımıza şiirsel, romantik bir heyecan ve bu da bize romantik bir hava verecekti. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
to our congress. | Birlikteliğimize. katan yatakta. birlikteliğimize, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Still be romantic, just the two of us. | Romantik olsana, hâlâ iki kişiyiz. Hala romantik olabilir. Yalnızca sen ve ben. romantik ol hâlâ iki kişiyiz. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
We can be chummy. Yeah, yeah, chummy. | Can ciğer olabiliriz. Evet evet canciğer. Sarmaş dolaş oluruz. Evet, evet sarmaş dolaş. Can ciğer olabiliriz. Evet evet canciğer. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah. Chummy. | Evet. Canciğer. Evet. Sarmaş dolaş. Evet. Canciğer. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Without the bum. | Serserilik yapmadan. Kaba etlerimiz olmadan. serserilik yapmadan. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Bumless chums. Bumless chums. | Kıçsız ahbap. Kıçsız ahbap. Kaba etsiz sarmaş dolaş. Kaba etsiz sarmaş dolaş. Kıçsız ahbap. Kıçsız ahbap. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Coleridge left quite quickly after he moved here, | Coleridge o adam buraya taşındıktan hemen sonra çekip gitti. Coleridge'in buraya gelmesiyle taşınması bir oldu. Coleridge o adam buraya taşındıktan sonra hemen ayrıldı. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
so Robert Southey had his wife and Coleridge's wife | Yani Robert Southey'in karısı vardı ve Coleridge'in karısı... Yani, Robert Southey'in kendi karısı ve Coleridge'in karısı vardı. yani Robert Southey'in karısı vardı, ve Coleridge'in karısı, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
and another Fricker sister living here, plus the children, | ...ve çocukların üstüne başka bir kız kardeş de burada yaşıyordu. Ve civarda yaşayan Fricker diye bir bacımız ve de çocuklar. ve çocukların üstüne başka bir kız kardeş de burada yaşıyordu, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
so he was the only man looking after all these children | Yani o da bütün çocuklara bakan tek kişiydi... Tüm bu çocukların boğazına bakan tek adam oydu. yani o da bütün çocuklara bakan tek kişiydi, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
and the wives as well. | ...eşleri de öyle. Tabi karılarının da. eşleri de öyle. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
So he, you know, he had to... | Yani, gitmek zorundaydı anlıyor musun? Yani o, bilirsin, o... Yani,gitmek zorundaydı anlıyor musun? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
'Cause Coleridge was off on his travels. | Çünkü Coleridge yolculuktaydı. 'Çünkü Coleridge yolculuklarında hep uzaklarda oluyordu. Çünkü Coleridge yolculuktaydı. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Couldn't cope with the domesticity of life. | Ev hayatıyla başa çıkamadı. Aile yaşamına ayak uyduramadı bu yüzden. ev hayatıyla başa çıkamadı, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
He found it very difficult. | Bunu çok zor buldu. Çok zor geldi. Bunu çok zor buldu. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
He found it very hard to be creative. | Yaratıcı olmayı çok zor buldu. Yapıcı olmak da çok zor geldi ona. Yaratıcı olmayı çok zor buldu. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yes, yes, | Evet, evet. Evet,evet. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
there's bells ringing all over the place here. | Burada sürekli çan çalıyor. Etrafta bir dedikodu yayılmaya başladı. Burada sürekli çan çalıyor. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
He came back, though, didn't he? | Geri geldi, değil mi? Geri döndü, değil mi? Geri geld,gelmedi mi? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Periodically, he would come back and visit, uh huh. | Periyodik olarak, geri gelip ziyaret edecekti. Düzenli olarak gelip bizi ziyaret edecekti. Periyodik olarak,geri gelip ziyaret edecekti. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Hmm. | Hmm. Hım. Hmm. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
We don't think... well, there isn't very much evidence | Parayı gerçekten gönderdiğine dair... Çok fazla, şey, delil olduğunu sanmıyoruz, Parayı gerçekten gönderdiğine dair | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
that he actually had sent any money back, | ...çok fazla kanıt yok. size aslında geri para gönderdiğine dair. çok fazla kanıt yok. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
which is a bit tricky. | Biraz düzanbazlık yaptı. ki biraz da düzenbazlık bu. biraz düzenbazca.. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'm very consistent with my maintenance, Rob. | Nafakamı vaktinde ödüyorum, Rob. Nafaka konusunda oldukça uyumluyumdur, Rob. Nafakamda gerçekten istikrarlıyım, Rob. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oh, no, you are. I would never say anything. | Evet öylesin. Asla bir şey demeyecektim. Oh, hayır, öylesin de. Başka türlü bir şey söyleyemem zaten. Evet öylesin. Asla bir şey demeyecektim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
In case you wanted to draw a parallel there. | Buraya bir paralel çizmek istersin diye... İkisi arasında bir bağ kurarsın diye. Buraya bir paralel çizmek istersin diye. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
So this was Coleridge's study. | Bu Coleridge'in çalışmasıydı. Pekala, burası Coleridge'in çalışma odasıydı. Bu Coleridge'in çalışmasıydı. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Wow. | Vay be! Wow. Wow. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
And possibly his bedroom as well. | Ve aynı zamanda yatak odası. Ve muhtemelen aynı zamanda da yatak odası. Ve aynı zamanda yatak odası. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
He would, like... probably had opium in here maybe. | Muhtemelen burada afyon tentürü açardı. Muhtemelen... Büyük olasılıkla burada afyonu vardı. Muhtemelen burada afyon tentürü açardı, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Possibly laudanum, | Büyük ihtimal afyon tentürü. Muhtemelen afyon ruhu, büyük ihtimal afyon tentürü, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
because that's what they were taking at that time, | Çünkü o zaman aldıkları şey... çünkü o zamanlar insanlar ağrı kesici olarak çünkü o zaman aldıkları şey, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
initially as a painkiller, but then perhaps he would... | ...ilk olarak bir ağrı kesici sonra belki de... onu alıyorlardı. Belki de sonra ilk olarak bir ağrı kesici sonra belki de... | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
well, he did become addicted to it. | Sonra bağımlı oldu. Şey, bağımlısı oluverdi. Sonra bağımlı oldu. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oh, hey. Look at that. | Hey, şuna bak. Hey. Şuna bak. Hey, şuna bak. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
See that? | Görüyor musun? Gördün mü? görüyor musun? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Beautiful. | Güzel. Ne güzel. Güzel. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You can't paint that. | Bunu boyayamayız. Bunun resmini çizemezsin işte. Bunu boyayamayız. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Well... | Peki... Eh... Peki... | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Well, you could, but it'd be a bit rubbish. | Yapabilirsin, fakat bir saçmalık olurdu. Aslında çizebilirsin ama saçma olurdu. Yapabilirsin, fakat bir saçmalık olurdu. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Probably sell it for about 25 quid | Muhtemelen turistler için buralardaki alışveriş mağazası... Muhtemelen de civardaki turist mağazaların birinde, muhtemelen turistler için buralardaki alışveriş mağazası | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
in one of the tourist shops around here. | ...25 sterline satılabilir. 25 sterline satardın. 25 sterline satılabilir. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Fuck. | Siktir. Sikeyim. Siktir. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Why do you do that, eh? Why? | Neden bunu yapıyorsun? Şimdi ne diye böyle yaptın ha? Neden? Neden bunu yapıyorsun? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |