Search
English Turkish Sentence Translations Page 169053
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I thought that's how you guys liked to do business. | Sizlerin bundan hoslandiginizi saniyordum. Sizlerin bundan hoşlandığınızı sanıyordum. Sizlerin bundan hoşlandığınızı sanıyordum. | The Player-2 | 1992 | |
| I'll talk to you later. | Sizle daha sonra konusacagim. Sizle daha sonra konuşacağım. Sizle daha sonra konuşacağım. | The Player-2 | 1992 | |
| You weren't in town so I took her. | Sen burda degildin, ben de onu götürdüm. Sen burda değildin, ben de onu götürdüm. Sen burda değildin, ben de onu götürdüm. | The Player-2 | 1992 | |
| Let's leave before he changes his mind. We have witnesses. | Fikrini degistirmeden gidelim. Taniklarimiz var. Fikrini değiştirmeden gidelim. Tanıklarımız var. Fikrini değiştirmeden gidelim. Tanıklarımız var. | The Player-2 | 1992 | |
| "M' The worst crime of all' | 'C' En kötü suç' | The Player-2 | 1992 | |
| Wanna hear something funny? I forgot. We'll have to go back and get it. | Komik birsey duymak ister misin? Ben unuttum. Geri dönüp almamiz lazim. Komik bir şey duymak ister misin? Ben unuttum. Geri dönüp almamız lazım. Komik bir şey duymak ister misin? Ben unuttum. Geri dönüp almamız lazım. | The Player-2 | 1992 | |
| It's all right. Anyway, I got a better idea. Do you like the desert? | Sorun degil. Herneyse, benim daha iyi bir fikrim var. Çölü sever misin? Sorun değil. Herneyse, benim daha iyi bir fikrim var. Çölü sever misin? Sorun değil. Herneyse, benim daha iyi bir fikrim var. Çölü sever misin? | The Player-2 | 1992 | |
| I've never been. I know this great hideaway. | Hiç gitmedim. Harika bir yer biliyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| We'll go there. It's a two hour drive. I know the people. We'll call ahead. | Oraya gideriz. Arabayla iki saat. Tanidiklar var. Onlari arariz. Oraya gideriz. Arabayla iki saat. Tanıdıklar var. Onları ararız. Oraya gideriz. Arabayla iki saat. Tanıdıklar var. Onları ararız. | The Player-2 | 1992 | |
| You'll like it there. It'll remind you of Iceland. | Orayi seveceksin. Sana Izlanda'yi hatirlatacak. Orayı seveceksin. Sana İzlanda’yı hatırlatacak. Orayı seveceksin. Sana İzlanda’yı hatırlatacak. | The Player-2 | 1992 | |
| Because I want to know what you do. | Çünkü ne yaptigini bilmek istiyorum. Çünkü ne yaptığını bilmek istiyorum. Çünkü ne yaptığını bilmek istiyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| I listen to stories and decide if they'll make good movies or not. | Ben hikayeleri dinler ve onlardan film olup olmayacagina karar veririm. Ben hikayeleri dinler ve onlardan film olup olmayacağına karar veririm. Ben hikayeleri dinler ve onlardan film olup olmayacağına karar veririm. | The Player-2 | 1992 | |
| I get 125 phone calls a day... | Günde 125 telefon görüsmesi yaparim... Günde 125 telefon görüşmesi yaparım... Günde 125 telefon görüşmesi yaparım... | The Player-2 | 1992 | |
| and if I let that slip to 100... | ve bu 100'e düserse... ve bu 100'e düşerse... ve bu 100'e düşerse... | The Player-2 | 1992 | |
| I know I'm not doing my job. | isimi iyi yapmiyorum demektir. işimi iyi yapmıyorum demektir. işimi iyi yapmıyorum demektir. | The Player-2 | 1992 | |
| If I say yes, they think that come New Year's... | Evet dersem, yilbasini Aspen'de... Evet dersem, yılbaşını Aspen'de... Evet dersem, yılbaşını Aspen'de... | The Player-2 | 1992 | |
| The problem is I can only say yes... | Sorun su ki Ben sadece... | The Player-2 | 1992 | |
| And I guess sometimes I'm not nice... | Ve sanirim bazen kibar olamiyorum... Ve sanırım bazen kibar olamıyorum... Ve sanırım bazen kibar olamıyorum... | The Player-2 | 1992 | |
| That's what I was to David. | David'de beni düsman bellemisti. David'de beni düşman bellemişti. David'de beni düşman bellemişti. | The Player-2 | 1992 | |
| It lacked certain elements that we need to market a film successfully. | Bir filmi iyi pazarlayabilmemiz için gereken belli ögelerden yoksundu. Bir filmi iyi pazarlayabilmemiz için gereken belli öğelerden yoksundu. Bir filmi iyi pazarlayabilmemiz için gereken belli öğelerden yoksundu. | The Player-2 | 1992 | |
| You're not from Iceland, are you? | Sen Izlandali degilsin, degil mi? Sen İzlandalı değilsin, değil mi? Sen İzlandalı değilsin, değil mi? | The Player-2 | 1992 | |
| Did I say that? | Ben öyle dedim mi? | The Player-2 | 1992 | |
| Why don't you put me in the hot springs and see if I melt? | Sicak bir yere birak beni, bakalim eriyecek miyim? Sıcak bir yere bırak beni, bakalım eriyecek miyim? Sıcak bir yere bırak beni, bakalım eriyecek miyim? | The Player-2 | 1992 | |
| There's something you have to know, something I have to tell you. | Bilmen gereken birsey var, sana söylemem gereken birsey. Bilmen gereken bir şey var, sana söylemem gereken bir şey. Bilmen gereken bir şey var, sana söylemem gereken bir şey. | The Player-2 | 1992 | |
| June, David's death. It's in the past. | June, David'in ölümü. Geçmiste kaldi. June, David'in ölümü. Geçmişte kaldı. June, David'in ölümü. Geçmişte kaldı. | The Player-2 | 1992 | |
| Don't. It's another life. | Yapma. Bu baska bir hayat. Yapma. Bu başka bir hayat. Yapma. Bu başka bir hayat. | The Player-2 | 1992 | |
| I was responsible. I love you. Don't! | Benim yüzümdendi. Seni seviyorum. Sus! | The Player-2 | 1992 | |
| It was my fault. Don't say that. | Benim hatamdi. Öyle deme. Benim hatamdı. Öyle deme. Benim hatamdı. Öyle deme. | The Player-2 | 1992 | |
| Don't, don't. I love you. | Sus, sus. Seni seviyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| Mr. M., I'm sorry disturb you. There's a phone call and it sounds important. | Bay M., rahatsiz ettigim için üzgünüm. Telefon geldi, önemli gibi. Bay M., rahatsız ettiğim için üzgünüm. Telefon geldi, önemli gibi. Bay M., rahatsız ettiğim için üzgünüm. Telefon geldi, önemli gibi. | The Player-2 | 1992 | |
| Am I in a position to | Benim birsey yapmam Benim bir şey yapmam... Benim bir şey yapmam... | The Player-2 | 1992 | |
| Kahane? I tried to, but | Kahane? Denedim, ama Kahane? Denedim, ama... Kahane? Denedim, ama... | The Player-2 | 1992 | |
| I found you a guy. His name is Gar Girard. | Bir adam buldum. Adi Gar Girard. Bir adam buldum. Adı Gar Girard. Bir adam buldum. Adı Gar Girard. | The Player-2 | 1992 | |
| I'll be there. This is a tough one. Good luck. | Orda olacagim. Zor olacak. Iyi sanslar. Orda olacağım. Zor olacak. İyi şanslar. Orda olacağım. Zor olacak. İyi şanslar. | The Player-2 | 1992 | |
| I'll handle the press, police, judge and the witness. | Ben basini, polisi, yargici ve taniklari hallederim. Ben basını, polisi, yargıcı ve tanıkları hallederim. Ben basını, polisi, yargıcı ve tanıkları hallederim. | The Player-2 | 1992 | |
| Thank you for coming without a fight. It's in your best interest. | Direnmeden geldigin için tesekkür ederim. Kendin için de iyi. Direnmeden geldiğin için teşekkür ederim. Kendin için de iyi. Direnmeden geldiğin için teşekkür ederim. Kendin için de iyi. | The Player-2 | 1992 | |
| Susan, I had a lovely time. I can't believe you remembered. | Susan, çok iyi vakit geçirdim. Hatirladigina inanamiyorum. Susan, çok iyi vakit geçirdim. Hatırladığına inanamıyorum. Susan, çok iyi vakit geçirdim. Hatırladığına inanamıyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| Mr. Mill, Gar Girard. I'm here to represent you. | Bay Mill, Gar Girard. Sizi temsil etmek için burdayim. Bay Mill, Gar Girard. Sizi temsil etmek için burdayım. Bay Mill, Gar Girard. Sizi temsil etmek için burdayım. | The Player-2 | 1992 | |
| If you say no, they'll arrest you. | Hayir dersen tutuklanirsin. Hayır dersen tutuklanırsın. Hayır dersen tutuklanırsın. | The Player-2 | 1992 | |
| Even if you get identified, I'll get you off on bail. | Tanimlansan bile, seni kefaletle çikartirim. Tanımlansan bile, seni kefaletle çıkartırım. Tanımlansan bile, seni kefaletle çıkartırım. | The Player-2 | 1992 | |
| a positive I.D., it was very late at night. | gecenin geç bir vaktiydi. | The Player-2 | 1992 | |
| By the time I'm finished with her, we'll have a new legal standard for blindness. | Onunla isimiz bittiginde, yeni bir körlük standardimiz olacak. Onunla işimiz bittiğinde, yeni bir körlük standardımız olacak. Onunla işimiz bittiğinde, yeni bir körlük standardımız olacak. | The Player-2 | 1992 | |
| I saw him clearly. | Onu net bir sekilde gördüm. Onu net bir şekilde gördüm. Onu net bir şekilde gördüm. | The Player-2 | 1992 | |
| It's very hard, you know. Yeah, I know. | Çok zor, bilirsin. Evet, bilirim. | The Player-2 | 1992 | |
| I wouldn't want to pick the wrong one. No. God forbid. | Yanlis kisiyi seçmek istemem. Hayir. Allah korusun. Yanlış kişiyi seçmek istemem. Hayır. Allah korusun. Yanlış kişiyi seçmek istemem. Hayır. Allah korusun. | The Player-2 | 1992 | |
| This is not easy. It never is. | Bu kolay degil. Degildir. Bu kolay değil. Değildir. Bu kolay değil. Değildir. | The Player-2 | 1992 | |
| I am trying. Yes, just take your time. | Deniyorum. Evet, zamanimiz çok. Deniyorum. Evet, zamanımız çok. Deniyorum. Evet, zamanımız çok. | The Player-2 | 1992 | |
| And I did see him clearly. | Ve net bir sekilde gördüm. Ve net bir şekilde gördüm. Ve net bir şekilde gördüm. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't Look hard. Take a good look. | Bilmiy Iyi bakin, dikkatli bakin. Bilmiy... İyi bakın, dikkatli bakın. Bilmiy... İyi bakın, dikkatli bakın. | The Player-2 | 1992 | |
| I did. I am. | Baktim. Bakiyorum. Baktım. Bakıyorum. Baktım. Bakıyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| Um, could I see number three again? | Aaa, üç numarayi tekrar görebilir miyim? Aaa, üç numarayı tekrar görebilir miyim? Aaa, üç numarayı tekrar görebilir miyim? | The Player-2 | 1992 | |
| Could I Could she call her own numbers? | Ben çagirsam Kendisi çagirabilir mi? Ben çağırsam... Kendisi çağırabilir mi? Ben çağırsam... Kendisi çağırabilir mi? | The Player-2 | 1992 | |
| Susan, I think she can call who she's interested in. | Susan, bence kendisi çagirabilir. Susan, bence kendisi çağırabilir. Susan, bence kendisi çağırabilir. | The Player-2 | 1992 | |
| It's not number six. Not number six. | Alti numara degil. Alti numara degil. Altı numara değil. Altı numara değil. Altı numara değil. Altı numara değil. | The Player-2 | 1992 | |
| I think she can request who she wants to see. | Istedigini çagirabilir. İstediğini çağırabilir. İstediğini çağırabilir. | The Player-2 | 1992 | |
| That's him! I'd swear on my mother's grave. | Evet o! Annemin mezari üzerine yemin ederim o. Evet o! Annemin mezarı üzerine yemin ederim o. Evet o! Annemin mezarı üzerine yemin ederim o. | The Player-2 | 1992 | |
| Yeah, I would say so. | Evet, öyle dedim. | The Player-2 | 1992 | |
| Ma'am, may I be personal? Where the fuck is your mother buried? | Hanimefendi, kisisellesebilir miyim? Anneniz nereye gömülmüstü? Hanımefendi, kişiselleşebilir miyim? Anneniz nereye gömülmüştü? Hanımefendi, kişiselleşebilir miyim? Anneniz nereye gömülmüştü? | The Player-2 | 1992 | |
| I don't know who got to that witness. She wrapped up my case picking that cop. | Bu tanigi kim buldu. Davami mahvetti, benim polisimi seçerek. Bu tanığı kim buldu. Davamı mahvetti, benim polisimi seçerek. Bu tanığı kim buldu. Davamı mahvetti, benim polisimi seçerek. | The Player-2 | 1992 | |
| You have made a wonderful movie. It's perfect. | Harika bir film olmus. Kusursuz. Harika bir film olmuş. Kusursuz. Harika bir film olmuş. Kusursuz. | The Player-2 | 1992 | |
| It's Oscar time, Larry. | Oscar zamani, Larry. Oscar zamanı, Larry. Oscar zamanı, Larry. | The Player-2 | 1992 | |
| It's outstanding. The audience will love it. | Essiz. Seyirci bayilacak. Eşsiz. Seyirci bayılacak. Eşsiz. Seyirci bayılacak. | The Player-2 | 1992 | |
| It didn't have to end this way. | Bu sekilde bitmesi gerekmezdi. Bu şekilde bitmesi gerekmezdi. Bu şekilde bitmesi gerekmezdi. | The Player-2 | 1992 | |
| I want you out of here. Good thinking, Larry. | Gidin buradan. Iyi fikir, Larry. Gidin buradan. İyi fikir, Larry. Gidin buradan. İyi fikir, Larry. | The Player-2 | 1992 | |
| I'm going over your head, Larry. | Seni tepeliyorum, Larry. | The Player-2 | 1992 | |
| It takes more to make it in this business than a dirty mouth. | Bu meslekte basarili olmak küfür etmekten daha çogunu gerektirir. Bu meslekte başarılı olmak küfür etmekten daha çoğunu gerektirir. Bu meslekte başarılı olmak küfür etmekten daha çoğunu gerektirir. | The Player-2 | 1992 | |
| It's very important. I must talk to him. | Çok önemli. Onunla konusmam lazim. Çok önemli. Onunla konuşmam lazım. Çok önemli. Onunla konuşmam lazım. | The Player-2 | 1992 | |
| It's me, Bonnie. We're friends. | Benim, Bonnie. Biz arkadasiz. Benim, Bonnie. Biz arkadaşız. Benim, Bonnie. Biz arkadaşız. | The Player-2 | 1992 | |
| You don't understand. I am not just me, I'm also the job. | Anlamiyorsun. Ben sadece ben degilim, ben ayrica isim. Anlamıyorsun. Ben sadece ben değilim, ben ayrıca isim. Anlamıyorsun. Ben sadece ben değilim, ben ayrıca isim. | The Player-2 | 1992 | |
| All right. I'll try. Okay? | Tamam. Denerim. Tamam mi? Tamam. Denerim. Tamam mı? Tamam. Denerim. Tamam mı? | The Player-2 | 1992 | |
| Did Levy fire her? Yes, sir, I guess he did. | Levy onu kovmadi mi? Evet, efendim, sanirim kovdu. Levy onu kovmadı mı? Evet, efendim, sanırım kovdu. Levy onu kovmadı mı? Evet, efendim, sanırım kovdu. | The Player-2 | 1992 | |
| I can't see her now. | Onu su anda göremem. | The Player-2 | 1992 | |
| I promised I'd be home early. | Eve erken dönecegime söz verdim. Eve erken döneceğime söz verdim. Eve erken döneceğime söz verdim. | The Player-2 | 1992 | |
| Tell her I'll get back to her. | Ona geri dönecegimi söyle. Ona geri döneceğimi söyle. Ona geri döneceğimi söyle. | The Player-2 | 1992 | |
| Bonnie, I know you'll land on your feet. | Bonnie, tekrar kendi ayaklarina basacagina eminim. Bonnie, tekrar kendi ayaklarına basacağına eminim. Bonnie, tekrar kendi ayaklarına basacağına eminim. | The Player-2 | 1992 | |
| It's Larry Levy's office. He says it's very important. | Larry Levy'nin ofisi. Önemli oldugunu söylüyor. Larry Levy'nin ofisi. Önemli olduğunu söylüyor. Larry Levy'nin ofisi. Önemli olduğunu söylüyor. | The Player-2 | 1992 | |
| Yeah? I have Larry Levy on the line. | Evet? Larry Levy hatta. | The Player-2 | 1992 | |
| I don't think it should. This is hot. You should hear this writer's pitch. | Sanmiyorum. Çok sicak. Bu yazari dinlemelisin. Sanmıyorum. Çok sıcak. Bu yazarı dinlemelisin. Sanmıyorum. Çok sıcak. Bu yazarı dinlemelisin. | The Player-2 | 1992 | |
| I'll put him on the speaker. Hold on. | Telefona veriyorum. Bekle. | The Player-2 | 1992 | |
| Hi, Griff. Remember me? I'm the asshole who was in the postcard business. | Selam, Griff. Beni hatirladin mi? Kartpostal isindeki sersem benim. Selam, Griff. Beni hatırladın mı? Kartpostal isindeki sersem benim. Selam, Griff. Beni hatırladın mı? Kartpostal isindeki sersem benim. | The Player-2 | 1992 | |
| I haven't heard from you for a while. | Uzun zamandir sesin çikmiyordu. Uzun zamandır sesin çıkmıyordu. Uzun zamandır sesin çıkmıyordu. | The Player-2 | 1992 | |
| I've been busy writing a script. Give him the pitch. | Senaryo yazmakla mesguldüm. Ona fikrini anlat. Senaryo yazmakla meşguldüm. Ona fikrini anlat. Senaryo yazmakla meşguldüm. Ona fikrini anlat. | The Player-2 | 1992 | |
| You'll love this. It's great! | Bayilacaksin. Harika bir fikir! Bayılacaksın. Harika bir fikir! Bayılacaksın. Harika bir fikir! | The Player-2 | 1992 | |
| It's a Hollywood story, a real thriller. | Tam bir Hollywood hikayesi, gerçek bir gerilim. | The Player-2 | 1992 | |
| It's about a shit bag producer, studio exec... | .ok Çuvali bir yapimci hakkinda, stüdyo yöneticisi... Bok Çuvalı bir yapımcı hakkında, stüdyo yöneticisi... Bok Çuvalı bir yapımcı hakkında, stüdyo yöneticisi... | The Player-2 | 1992 | |
| Larry, get off the speaker. I want to talk to him privately. | Larry, hattan çik. Onunla özel konusmak istiyorum. Larry, hattan çık. Onunla özel konuşmak istiyorum. Larry, hattan çık. Onunla özel konuşmak istiyorum. | The Player-2 | 1992 | |
| Can you guarantee that ending? If the price is right, you got it. | Bu sonu garanti eder misin? Fiyatta anlasirsak, oldu bil. Bu sonu garanti eder misin? Fiyatta anlaşırsak, oldu bil. Bu sonu garanti eder misin? Fiyatta anlaşırsak, oldu bil. | The Player-2 | 1992 | |
| Guarantee that ending, you got a deal. I guarantee it. | Bu sonu garantile, anlasma senin. Garanti ederim. Bu sonu garantile, anlaşma senin. Garanti ederim. Bu sonu garantile, anlaşma senin. Garanti ederim. | The Player-2 | 1992 | |
| Translation And Subtitles By Captions, Inc. Los Angeles | Translation And Subtitles By "Husiin" husiin@hotmail.com | The Player-2 | 1992 | |
| Translation And Subtitles By <font color=" ffff00"><b>AMEEN ISMAIL</b></font>>> Kerala, India>>>> | Translation And Subtitles By "Husiin" husiin@hotmail.com | The Player-3 | 1992 | |
| Whenever a good child dies... | Ne zaman iyi bir çocuk ölse... | The Pledge-1 | 2001 | |
| ...an angel of God comes down from Heaven... | ...Tanrı'nın bir meleği cennetten aşağıya iner... | The Pledge-1 | 2001 | |
| ...and takes the dead child in his arms. | ...ve çocuğu kollarına alır. | The Pledge-1 | 2001 | |
| And spreads out his great white wings... | Büyük beyaz kanatları açar. | The Pledge-1 | 2001 | |
| ...and flies with her... | Ve onunla birlikte... | The Pledge-1 | 2001 | |
| ...over all the places that she loved in her life. | ...hayatı boyunca sevdiği yerlerin üzerinden uçarlar. | The Pledge-1 | 2001 | |
| And what do you feel is represented here? | Ve siz burada neyin temsil edildiğini düşünüyorsunuz? | The Pledge-1 | 2001 | |
| Well, the porcupine giant: Ginny told her friends. . . | Şey, kirpi devin. Ginny arkadaşlarına... | The Pledge-1 | 2001 | |
| . . .that she'd meet with a giant in the forest. . . | ...ormanda bir dev ile karşılaştığını... | The Pledge-1 | 2001 | |
| . . .and that he gave her little porcupines. | ...ve devin ona küçük kirpiler verdiğini anlatmış. | The Pledge-1 | 2001 |