Search
English Turkish Sentence Translations Page 158200
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Within the past week. | Geçtiğimiz hafta elde ettiğimiz sağlam kanıtlar gösterdi ki... | Taken-3 | 2002 | |
| that a series of offensive missile sites | ...bu esaret altındaki adada bazı tehlikeli füze rampaları hazırlanıyor. | Taken-3 | 2002 | |
| The purpose of these bases can be none other | Bu üslerin amacı, batı yarımküreye karşı bir nükleer saldırı gücü oluşturmaktan... Hava kuvvetlerine ait bir bomba sığınağında hapistim. | Taken-3 | 2002 | |
| against the Western Hemisphere. | ...başka bir şey olamaz. Girin. | Taken-3 | 2002 | |
| Come in. | Anneni arayıp yerleştiğini bildiririm, bir süre onu ya da herhangi bir başkasını aramanı istemiyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| Upon receiving the first preliminary hard information... | Elimize gelen ilk kanıtların ardından... | Taken-3 | 2002 | |
| I want you to put me in touch with whoever runs the UFO program. | Beni UFO programının başındaki kişiyle görüştürmeni istiyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| We're in the middle of a crisis here, in case you hadn't heard. | Sanırım duymadın ama şu anda bir krizin ortasındayız. | Taken-3 | 2002 | |
| ... has now confirmed and completed our evaluation of the evidence... | ...kanıtların dikkatli incelemelerinin tamamlanması gösterdi ki... | Taken-3 | 2002 | |
| There is no UFO program that's run by the United States Air Force | Ne Amerikan Hava Kuvvetlerinin ne da başka bir hükümet biriminin sürdürdüğü bir UFO programı yok. Babası orduda albaydı. Adı Owen Crawford'dı. | Taken-3 | 2002 | |
| I don't believe that. You're gonna have to go now. | Buna inanmıyorum. Artık gitmen gerek. | Taken-3 | 2002 | |
| I'll call someone to have you escorted off the base. | Seni üsten çıkarması için birini çağıracağım. | Taken-3 | 2002 | |
| ...several of them include medium range ballistic missiles | ...bunların bazıları nükleer başlık takılabilen orta menzilli balistik füzeler. | Taken-3 | 2002 | |
| My father's in your hospital. | Babam sizin hastanenizde. | Taken-3 | 2002 | |
| He has something in his brain. | Beyninde bir şey var. | Taken-3 | 2002 | |
| The doctors say it's a tumour they can't operate on. | Doktorlar müdahale edemeyecekleri bir tümör olduğunu söylüyorlar. | Taken-3 | 2002 | |
| I have an identical tumour in my own head. | Aynı tümörden bende de var. | Taken-3 | 2002 | |
| I believe these tumours were put there... | Ben bu tümörlerin, o tanımlanamayan uçan cisimlerden gelen kişiler tarafından konduğuna inanıyorum. Amerikan Hava Kuvvetleri bu konuyu biliyor. | Taken-3 | 2002 | |
| Our fathers fought together. | Babalarımız birlikte savaştı. | Taken-3 | 2002 | |
| That has to count for something. | Bunun bir anlamı olması lazım. | Taken-3 | 2002 | |
| I don't expect you to believe me, but I expect you to help me. | Bana inanmanı beklemiyorum ama yardım edebilirsin. | Taken-3 | 2002 | |
| That is the path of surrender or submission. | Şimdi ne görüyorsun? | Taken-3 | 2002 | |
| You tell anybody I gave you this name, I'll deny it. | Bu ismi benim verdiğimi kimseye söylersen inkâr ederim. | Taken-3 | 2002 | |
| This guy's a colonel at Groom Lake near Las Vegas. | Bu adam Las Vegas yakınlarındaki Groom Lake'de albay. | Taken-3 | 2002 | |
| Help me get all these things inside. | Şunları içeri taşımama yardım edin. | Taken-3 | 2002 | |
| The market was almost out of supplies. | Markette neredeyse hiçbir şey kalmamış. Rafları hiç bu kadar boş görmemiştim. | Taken-3 | 2002 | |
| You're expecting a world war? | Dünya savaşı mı bekliyorsun? Sırıtma albay. Başkanın konuşmasını duydun. | Taken-3 | 2002 | |
| Just because you're in charge of the little green men project | Sırf yeşil adamlar projesinin başındasın diye tüm sırları bileceksin demek değil. | Taken-3 | 2002 | |
| Did you know that boys? | Babanızın gizli görevinin, Mars'lıların bize saldırıp saldırmayacağını bulmak olduğunu biliyor muydunuz çocuklar? | Taken-3 | 2002 | |
| You're daddy's big, important, secret job | Hiçbir şey kolay değil değil mi? | Taken-3 | 2002 | |
| You're drunk, Anne. You shouldn't take the car out when you're drunk. | Sarhoşsun Anne. Bu halde araba kullanmamalıydın. | Taken-3 | 2002 | |
| He stole that job from my father. | Bu işi babamdan çaldı. Nasıl yaptın bilmiyorum ama babamın işini aldın. | Taken-3 | 2002 | |
| Took my daddy's job. | Onunla birlikte odasındaydım.. | Taken-3 | 2002 | |
| Get these groceries in the house. Now. | Şu yiyecekleri hemen eve taşıyın. | Taken-3 | 2002 | |
| You should really be more careful | Çocukların önünde söylediklerine gerçekten dikkat etmelisin Anne. Doğru. Mesela Daffy, kokarca gibi davrandığında. | Taken-3 | 2002 | |
| The guy ought to get a haircut. I think he looks serious. | Adamın saçını kesmesi lazım. Bence çok ciddi duruyor. | Taken-3 | 2002 | |
| Seriously stupid. And this song has no beat. | Cidden aptal. Hem bu şarkının ritmi de yok. | Taken-3 | 2002 | |
| I don't think it's supposed to have a beat. | Ritmi olması gerekmiyor. | Taken-3 | 2002 | |
| Boys, you must be done with all your homework. | Çocuklar ödevinizi yapmanız lazım. Önce biraz müzik dinlemek istedik. | Taken-3 | 2002 | |
| You always could do your work at the last minute, | Ödevini son dakikada yapabilirsin ama abine kötü örnek oluyorsun. | Taken-3 | 2002 | |
| Don't look so bent out of shape. | O kadar şaşırma. Sen akşamlarını pikap başında müzik dinleyerek geçirebilecek kadar başarılı bir öğrenci değilsin. | Taken-3 | 2002 | |
| who can afford to spend an evening by the record player. | Sorun ne? Sabah başağrısıyla uyandım. Geçtiğini sanıyordum. | Taken-3 | 2002 | |
| I finished my homework at the library, sir. | Ödevimi kütüphanede yaptım efendim. | Taken-3 | 2002 | |
| I guess that's easier than having your mother spill her drink all over it. | Sanırım annen üzerine içki dökmediği için daha kolay olmuştur. | Taken-3 | 2002 | |
| You guys worried about this missile crisis? | Bu füze krizi yüzünden endişeli misiniz? | Taken-3 | 2002 | |
| ERIC: I figure if there was going to be a war, you'd know about it. | Eğer bir savaş olacaksa bunu senin bileceğini düşündüm. | Taken-3 | 2002 | |
| You guys worried about your mother? | Anneniz için endişeleniyor musunuz? | Taken-3 | 2002 | |
| People dig their own graves, boys. | İnsanlar kendi mezarlarını kazar çocuklar. Bunu hatırlarsanız iyi olur. | Taken-3 | 2002 | |
| These are her problems she's dealing with, not yours. | Sen benim yaşantım hakkında ne biliyorsun ki? Onun sorunları kendine, sizinle alakalı değil. | Taken-3 | 2002 | |
| You're my sons. I'm gonna take care of you both. | Ben gördüğümü söylüyorum. Siz benim oğullarımsınız. İkinize de ben bakacağım. | Taken-3 | 2002 | |
| You don't need to worry about that. Is it true? | Bunu dert etmenize gerek yok. Gerçekten mi? | Taken-3 | 2002 | |
| No. | Hayır. Kesinlikle hayır. | Taken-3 | 2002 | |
| You guys have the number of my private phone at the office? | Özel ofis numaramı biliyorsunuz değil mi çocuklar? | Taken-3 | 2002 | |
| I need to go in for a while this afternoon, | Öğleden sonra bir ara bu krizle ilgili çalışmak için ofise gideceğim. | Taken-3 | 2002 | |
| If anything around here gets out of hand, | Eğer burada işler kontrolden çıkarsa beni arayın tamam mı? | Taken-3 | 2002 | |
| It's kind of catchy. | Müzik fena değilmiş. | Taken-3 | 2002 | |
| Colonel Crawford? | Albay Crawford? | Taken-3 | 2002 | |
| My name is Jesse Keys. | Adım Jesse Keys. Babamın adı Russell Keys. | Taken-3 | 2002 | |
| He was a pilot over in Germany in the Second World War. | 2. Dünya savaşında, Almanya üzerinde uçan bir pilottu. | Taken-3 | 2002 | |
| He and I have both had encounters with unidentified flying objects. | İkimiz de tanımlanamayan uçan cisimlerle karşılaştık. İkimiz de onların içinde bindik. | Taken-3 | 2002 | |
| They've come for us, they've taken us, | Bizim için geldiler. Bizi aldılar. Ve yine gelecekler. | Taken-3 | 2002 | |
| Get in the car. | Arabaya bin. Bugün nasılsın Frank? İyiyim. Daha iyiyim. | Taken-3 | 2002 | |
| ALLIE: You know in cartoons. | Bilirsiniz, çizgi filmlerdeki tipler uçurumu yürüyüp geçerler ama aşağı bakana kadar düşmezler. | Taken-3 | 2002 | |
| My mum always said that was the secret of life. | Annem her zaman hayatın sırrı bu derdi. Aşağı bakmamak. | Taken-3 | 2002 | |
| But it's more than that. It's not just about not looking. | Ama dahası var. Sadece bakmamak değil. | Taken-3 | 2002 | |
| It's about not ever realizing that you're in the middle of the air | Uçmayı bilmediğiniz halde havada olduğunuzu anlamamak da önemli. | Taken-3 | 2002 | |
| Whatever they did to me... | Bana yaptıkları şey... | Taken-3 | 2002 | |
| Killed all the members of my crew. | Ekibimdeki herkesi öldürdü. | Taken-3 | 2002 | |
| I don't know why it didn't kill me. | Beni neden öldürmedi bilmiyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| I tried to run from it, but... | Kaçmaya çalıştım ama... | Taken-3 | 2002 | |
| Then they started taking Jesse. | Jesse'yi almaya başladılar. | Taken-3 | 2002 | |
| They seem more interested... | Program çalıştı. Teşekkür ederim. Ona olan ilgileri bana olandan fazla gibi görünüyor. | Taken-3 | 2002 | |
| You're talking about the tumours? | Tümörlerden mi bahsediyorsun? Onlar tümör değil. Kafamıza koydukları bir şey. | Taken-3 | 2002 | |
| It's a shame we can't take a closer look. | Daha yakından bakamıyor olmamız üzücü. Doktorlar müdahale edemeyecekleri bir yerde olduğunu söyledi. | Taken-3 | 2002 | |
| If someone put them in, | Eğer onu oraya birileri koyduysa, başka birilerinin de çıkarabilmesi lazım. | Taken-3 | 2002 | |
| (chuckles) You have a very brave son... | Her türlü tehlikeye göğüs gerebilecek kadar cesur bir oğlun var. | Taken-3 | 2002 | |
| You should be proud of him. | Onunla gurur duymalısın. Bize fazla bir seçenek bırakmadılar. | Taken-3 | 2002 | |
| Still, you're a very brave young man. | Yine de çok cesursun. Biraz aptalca ama çok cesur. Direk üstüne gidiyorsun. | Taken-3 | 2002 | |
| The initiative, for example, with which you found me. | Mesela beni bulma şeklini ele alalım. | Taken-3 | 2002 | |
| We are, for reasons I'm sure you both can imagine, | İkinizin de tahmin edebileceği sebeplerden dolayı biz çok gizli bir ekibiz. | Taken-3 | 2002 | |
| And so we have officers out in the field. | Dışarıda normal subay gibi davranan gizli görevlilerimiz var. | Taken-3 | 2002 | |
| but their real job is to screen the stories that come to us, | Ama asıl görevleri bize gelen hikâyeleri inceleyip, sapla samanı birbirinden ayırmak. | Taken-3 | 2002 | |
| You mean Lieutenant Wylie works for you? | Yani teğmen Wylie sizin için mi çalışıyor? | Taken-3 | 2002 | |
| Wylie. Yes, he's one of ours. | Wylie. Evet, bizden biri. | Taken-3 | 2002 | |
| Your son did the right thing by coming to us. | Oğlun bize gelmekle doğru olanı yaptı. | Taken-3 | 2002 | |
| You are familiar with the work Dr Watson and Crick are doing now, | Dr. Watson ve Crick'e Nobel ödülü kazandıran çalışmaları biliyor musun? | Taken-3 | 2002 | |
| Yeah. Genetics, yeah. That's what this is about. | Evet. Genetik. İşte olay bu. | Taken-3 | 2002 | |
| Traits that run in families. | Bu ailede bulunan bir şey. Dostlarımız bir şey arıyorlar. Keys ailesinde aradıkları şeyin hiç değilse bir kısmını buldular. | Taken-3 | 2002 | |
| And the tumours? | Ya tümörler? | Taken-3 | 2002 | |
| Perhaps it is some unfortunate by product | Sanırım uzaylıların olduğu ortama girmenin şanssız bir yan etkisi. | Taken-3 | 2002 | |
| or perhaps it is something that's put there for a purpose. | Ya da bir amaç için oraya konmuşlar. | Taken-3 | 2002 | |
| It could be, for example, something as simple as a tracking device | Mesela yerlerini tespit etmek için kullandıkları bir izleme aracı olabilir. | Taken-3 | 2002 | |
| that allows them to know where the test subjects | Böylece her an, onlar için önemli olan deneklerin yerlerini bilebilirler. | Taken-3 | 2002 | |
| We should find out more. Definitely. | Başkalarını da bulmalıyız. Kesinlikle. | Taken-3 | 2002 | |
| Where are Erickson and Bowen? Any word? | Erickson ve Bowen neredeler? Haber var mı? | Taken-3 | 2002 | |
| You don't have much of a future. Anyone ever tell you that? | Senin geleceğin karanlık. Kimse söyledi mi? | Taken-3 | 2002 | |
| We've just been put on Defcon 2, sir. We're preparing for attack. | 2. Savunma alarmı efendim. Bir saldırıya hazırlanıyoruz. | Taken-3 | 2002 | |
| I knew that Ivy League idiot Kennedy was gonna cause trouble. | Bu Kennedy denen ahmağın başımıza dert açacağını biliyordum. İstediğine bahse girebilirdim. | Taken-3 | 2002 | |
| You feel good now? | Şimdi iyi misiniz? | Taken-3 | 2002 | |
| Are you rested? Well fed? | Dinlendiniz mi? Karnınız doydu mu? | Taken-3 | 2002 |