Search
English Turkish Sentence Translations Page 158203
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| It looks as if your mother changed her mind about leaving us. | Sanırım anneniz bizi terk etme konusundaki fikrini değiştirmiş. | Taken-3 | 2002 | |
| And Howard tried to stop her, and... | Howard onu durdurmaya çalışmış ve... | Taken-3 | 2002 | |
| Look, sometimes when grownups care about something... | Bakın, bazen yetişkinler bir şeyi önemsediğinde... | Taken-3 | 2002 | |
| Things can get a little confused. | İşler biraz karışır. | Taken-3 | 2002 | |
| (voice breaking) She's gone, boys. | O gitti çocuklar. | Taken-3 | 2002 | |
| (sobbing) I'm so sorry. She's gone. | Çok üzgünüm. O gitti. Gitti... | Taken-3 | 2002 | |
| She's go | Biraz nazik olsan, biraz ilgi göstersen. Bunlar olmayabilirdi. Bildiğin şeyler bizi bu duruma getirdi. | Taken-3 | 2002 | |
| She was the sun and the moon to me. | O benim güneşim ve ayımdı. | Taken-3 | 2002 | |
| ALLIE: I have this idea about why people do the terrible things they do. | İnsanların neden korkunç şeyler yaptıkları konusunda bir fikrim var. | Taken-3 | 2002 | |
| Same reason little kids push each other on the schoolyard. | Çocukların okulda birbirlerine sataşmalarıyla aynı sebepten. | Taken-3 | 2002 | |
| If you're the one doing the pushing. | Eğer sataşan sizseniz, size kimse sataşmıyor demektir. | Taken-3 | 2002 | |
| If you're the monster. | Eğer canavar sizseniz, gölgelerin içinde üzerinize atlamak için bekleyen bir şey yok demektir. | Taken-3 | 2002 | |
| It's pretty simple. really. | Sorun yok. Ateş etmeye hazır olun! Gerçekten çok basit. | Taken-3 | 2002 | |
| People do the terrible things they do because they're scared. | İnsanlar korktukları zaman, korkunç şeyler yaparlar. | Taken-3 | 2002 | |
| That's all we found in the wreckage. | Yıkıntıların arasında tüm bulduğumuz, cesetler ve bu film. | Taken-3 | 2002 | |
| Russell Keys' body? | Russell Keys'in cesedi? Cerrahın kestiği kafatası kemiği hariç evet. | Taken-3 | 2002 | |
| Any sign of the thing they put in his head? | Ya kafasına konulmuş olan şey? Adli ekibin söylediğine göre Russell Keys'in ön lobunda bu şeyin girebileceği kadar... | Taken-3 | 2002 | |
| where this thing could've been lodged, but, no... | ...minik bir boşluk varmış. Ama hayır. | Taken-3 | 2002 | |
| It must've been destroyed in the fire. | Herhalde yangında yok oldu. | Taken-3 | 2002 | |
| After first doing this to a room full of people. Huh. | İlkin bunu bir oda dolusu insanla yaptıktan sonra. | Taken-3 | 2002 | |
| You're probably wondering why I wasn't in that room. | Neden benim bu sefer orada olmadığımı merak ediyorsundur. | Taken-3 | 2002 | |
| Over the years, Marty, I've found that I have good gut, | Bunca yıllık çalışma hayatımda fark ettim ki, bana dikkatli olmamı söyleyen bir altıncı hissim gelişmiş. | Taken-3 | 2002 | |
| One of the luxuries of being in charge, you get a twinge like that, | Yönetici olmanın avantajlarından bir tanesi, kendi risklerini başkalarının üzerine yıkabilmendir. | Taken-3 | 2002 | |
| Marty, I appreciate your loyalty in all this. | Marty, bu işe bağlılığını takdir ediyorum. Seni unutmayacağım. | Taken-3 | 2002 | |
| Now that Howard's gone, you're gonna be in a position | Artık Howard gittiğine göre, senin sorumluluğun daha da arttı. | Taken-3 | 2002 | |
| I hope you're up to the challenge. | İnşallah bununla baş edebilirsin. Evet efendim. | Taken-3 | 2002 | |
| What was he looking for in Montana? | Montana'da ne arıyordu? Orada bana karşı kullanabilmek için aradığı şey neydi? | Taken-3 | 2002 | |
| He thought that Jacob Clarke was still alive. | Jacob Clarke'ın hala sağ olduğunu düşündü. | Taken-3 | 2002 | |
| Are you going to show this film to the president? | Bu filmi başkana gösterecek misiniz? Hayır. Hayır. Sanmıyorum. | Taken-3 | 2002 | |
| Now that he's saved the world, | O şimdi dünyayı kurtardı. Artık daha da çekilmez olur. | Taken-3 | 2002 | |
| You really think he'll shut us down? | Gerçekten bizi kapatacağını ya da geri hizmete çekeceğini düşünüyor musun? | Taken-3 | 2002 | |
| So what do we do? We just bide our time. | Ne yapacağız? Sabredeceğiz. | Taken-3 | 2002 | |
| Jesse Keys? | Jesse Keys'i mi? | Taken-3 | 2002 | |
| Yeah. The doctors tell me the thing in his head | Evet. Doktorlar bana kafasındaki şeyin babasınınkiyle aynı olduğunu söyledi. | Taken-3 | 2002 | |
| We just bide our time and keep him on ice. | Sabredip onu gözetim altında tutacağız. | Taken-3 | 2002 | |
| That pretty boy won't be president forever. | Bu yakışıklı hep başkan olarak kalmayacak. | Taken-3 | 2002 | |
| These, uh I was told these were your old man's. | Bunlar...Babana aitmiş. | Taken-3 | 2002 | |
| ALLIE: We're all standing on the edge of a cliff. | Hepimiz, bir gün düşeceğimiz bir uçurumun kenarında duruyoruz. Her zaman. Her gün. | Taken-3 | 2002 | |
| Our choice isn't about that. | Ama seçeceğimiz şey bu değil. Seçmemiz gereken şey düşerken çırpınıp bağıracak mıyız? | Taken-3 | 2002 | |
| or whether we might want to open our eyes and our hearts | Yoksa düşmeye başladıktan sonra neler olacağını görebilmek için gözlerimizi ve kalbimizi mi açacağız? | Taken-3 | 2002 | |
| Dad! (Subtitle Revised by HchC) | Baba! | Taken-3 | 2002 | |
| Previously on Taken... | Taken'da daha önce... | Taken-4 | 2002 | |
| Guys! (Subtitle Revised by HchC) | Çocuklar! | Taken-4 | 2002 | |
| What do you got, Toland? Lights blue ones. | Ne görüyorsun, Toland? Işıklar... Mavi ışıklar. | Taken-4 | 2002 | |
| My crew of nine men... What the hell are they? | Ekibim dokuz kişiydi. Bunlar da ne böyle? | Taken-4 | 2002 | |
| Eight of them are dead. | Sekizi öldü. | Taken-4 | 2002 | |
| What happened to them? No one knows. | Onlara ne oldu? Kimse bilmiyor. | Taken-4 | 2002 | |
| Are you the people we talk to about flying saucers? | Uçan dairelerle ilgili olarak sizinle mi görüşmemiz gerekiyor? Bir tanesinin nereye düştüğünü biliyoruz. | Taken-4 | 2002 | |
| I saw the saucer, | Uçan daireyi ve içindekileri gördüm. | Taken-4 | 2002 | |
| I mentioned that they had certain abilities. | Bazı yetenekleri olduğunu söylemiştim. | Taken-4 | 2002 | |
| Don't confine your search to little grey men. | Aramalarınızı ufak gri adamlarla sınırlamayın. Daha çok... İnsana benzeyen birilerini arayın. | Taken-4 | 2002 | |
| Who's that man? | O adam kim? O bir yabancı canım ve yaralı. | Taken-4 | 2002 | |
| I don't know what's happening here... | Burada neler olduğunu anlamıyorum. Ama umurumda da değil zaten. | Taken-4 | 2002 | |
| And whatever it is... it's still going on. | Her ne ise hala devam ediyor. | Taken-4 | 2002 | |
| Except for these dreams, | Bu rüyaların dışında neler olduğunu hatırlamıyorum. | Taken-4 | 2002 | |
| JOHNSON: You were an A 1 Audie Murphy hero. | Siz önemli bir savaş kahramanısınız. | Taken-4 | 2002 | |
| Only one thing | bir şey daha var. İkimiz de biliyoruz ki o gün öldürdüklerin Alman değildi. | Taken-4 | 2002 | |
| This is from my grandmother. | Bunlar büyükannemden. | Taken-4 | 2002 | |
| You take one with you, and I'll keep the other. | Bir tanesini yanına al diğeri bende kalsın. İlki Gary'li bir pilottan, ikincisi bir yolcu uçağından geldi. Bu aradığın kanıt olabilir baba. | Taken-4 | 2002 | |
| I saw something crash, Owen, and then I found that. | Bir şeyin çakıldığını gördüm Owen sonra bunu buldum. | Taken-4 | 2002 | |
| You brought it to me. | Bana getirdin. | Taken-4 | 2002 | |
| Sally, honey, what's the matter with you? | Sally canım neyin var? | Taken-4 | 2002 | |
| KATE: "In ordinary times, | "Sıradan zamanlarda, sıradan çocuklar, sıradan şeylerle dolu, sıradan hayatlar yaşardı." | Taken-4 | 2002 | |
| "but these were not ordinary times, | "Ama bu hikâye sıradan bir zamanda geçmiyordu ve Charlie Chestnut'da sıradan bir çocuk değildi." | Taken-4 | 2002 | |
| "It was hard not to know a squirrel who was four feet tall. | "1.5 metrelik bir sincabı tanımamak zordu. Artemis ormandaki en yüksek meşe ağacında yaşardı." | Taken-4 | 2002 | |
| "Inside the tree was a three room house | "Ağacın içindeki evi üç odalıydı. Yatak ve oturma odasının yanı sıra..." | Taken-4 | 2002 | |
| "and a pantry with as many nuts as a person, | "...bir sincaba ömür boyu yetecek kadar fındık fıstık depoladığı bir de kileri vardı." | Taken-4 | 2002 | |
| "You could only find Artemis' home if you'd been invited, | "Artemis'in evini sadece davet edilirseniz bulabilirdiniz. Ve Charlie Chestnut'da davet edilmişti." | Taken-4 | 2002 | |
| Go to sleep, Jesse. | Uyu atık Jesse. Sence babam bizi düşünüyor mudur? | Taken-4 | 2002 | |
| Of course he does, honey. | Tabii ki düşünüyor canım. | Taken-4 | 2002 | |
| You think he'll ever come and see me? | Sence beni görmeye gelecek mi? | Taken-4 | 2002 | |
| You know I love you very much, | Seni çok sevdiğimi biliyorsun ve Bill'de seni öz evladı gibi seviyor. | Taken-4 | 2002 | |
| Was it the war that made Daddy go away? | Babam savaş yüzünden mi gitti? | Taken-4 | 2002 | |
| Kind of, honey. | Öyle bir şey canım. Onu hiç hatırlamıyorum. | Taken-4 | 2002 | |
| I just thought maybe | Düşündüm de... Belki ona telefon falan açabilirsin. | Taken-4 | 2002 | |
| that he could be my invited guest. | Benim misafirim olur. | Taken-4 | 2002 | |
| Jesse asleep? Yeah. | Jesse uyudu mu? Evet. | Taken-4 | 2002 | |
| Did Charlie go into the woods and find Artemis yet? | Charlie ormana gidip Artemis'i buldu mu? Tam yola çıkacakken okumayı bırakıyoruz. | Taken-4 | 2002 | |
| Love to know what happens when he gets to Artemis' house. | Artemis'in evinde neler olduğunu öğrenmek istiyorum. | Taken-4 | 2002 | |
| He's asking about his father again. | Yine babasını soruyor. Russell'ın gelip gelemeyeceğini merak ediyor. | Taken-4 | 2002 | |
| What can I tell him? | Ne diyebilirim ki? | Taken-4 | 2002 | |
| How about you, Kate? | Ya sen Kate? Onu hala özlüyor musun? | Taken-4 | 2002 | |
| I'm married to you now, Bill. | Şimdi seninle evliyim Bill. Onu sormadım. | Taken-4 | 2002 | |
| He ran out on us. | O bizi terk etti. Ama sen buradaydın ve bir yere gitmedin. Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun? | Taken-4 | 2002 | |
| (chuckles) | İyi. Bugün doğum günü vardı. | Taken-4 | 2002 | |
| ALLIE: When you're a kid. all you ever want | Çocukken tek istediğimiz şey annemizin anlattığı hikâyelerin gerçek olmasıdır. | Taken-4 | 2002 | |
| You think you can crawl inside the world that's in every book | Kitapların içindeki dünyaya girebileceğinizi, resimlerde yaşayabileceğinizi sanırsınız. | Taken-4 | 2002 | |
| but deep down you know that this isn't something | Ama bilirsiniz ki böyle bir şey hiç bir zaman olmayacaktır. | Taken-4 | 2002 | |
| And it's knowing that the magic isn't quite there. | Bu, sihrin elimizin altında olmadığını bilmektir. | Taken-4 | 2002 | |
| that it's just over the next hill or maybe in the next story. | Sihir belki o tepenin ardında, belki de başka bir hikâyenin içindedir. Bu sizin gece rahat uyumanızı sağlar. | Taken-4 | 2002 | |
| You really wouldn't want it to be any other way. | Öbür türlü olmasını gerçekten istemezsiniz. | Taken-4 | 2002 | |
| ALLIE: There are times when it seems | Her gün korku ile yaşamak zorunda kalınırsa... | Taken-4 | 2002 | |
| Captain Video, blast the Martian invader! | Yüzbaşı Video gebert şu Mars'lıyı Zultan'a karşı işe yaramaz! | Taken-4 | 2002 | |
| ... when the fear is something you have to live with | ...tüm dünyanın korkmuş göründüğü zamanlar vardır. | Taken-4 | 2002 | |
| Use the nails from last year. I'm trying. | Geçen yılki çivileri kullan Deniyorum. | Taken-4 | 2002 | |
| When people get scared. they do a lot of different things. | İnsanlar korktuğu zaman farklı tepkiler verirler. Savaşırlar ya da kaçarlar. | Taken-4 | 2002 | |
| they destroy the thing they're afraid of. | Ya korktukları şeyi yok ederler. Ya da aralarına büyük mesafeler koyarlar. | Taken-4 | 2002 | |
| ... make it something you can shoot at with a friction action gun. | Lazer silahıyla vurulabilecek bir şey haline getiriler. | Taken-4 | 2002 | |
| We'll get a tree tonight when I get home, okay? | Akşam döndüğümde bir ağaç alırız tamam mı? Tamam. | Taken-4 | 2002 | |
| Bye, boys! | Görüşürüz çocuklar. | Taken-4 | 2002 |