Search
English Turkish Sentence Translations Page 149320
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
sit. | ...oturun. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And what makes you think you're rich enough | Sizi benimle yatmayı düşündürecek kadar... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
to sleep with me? | ...zengin eden nedir? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: That is not what I came for. | Size gelme sebebim bu değil. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
What do you want then? | O zaman, ne istiyorsunuz? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: I need your help. | Yardımınıza ihtiyacım var. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Never mind the price. | Fiyatı önemli değil. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I need to know what is written on it. | Burada ne yazdığını bilmem lâzım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Will you help me? | Yardım eder misiniz? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Madame Blanche: Where did you get this? | Bunu nereden buldunuz? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
"Come back or I shall die." | "Geri dön, yoksa öleceğim." | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Come back? That's what it says. | Geri dönmek mi? Burada yazan bu. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Not the money, the woman. | Parayı değil, kadını. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
She won't die, and you know it. | Ölmeyecek ve bunu biliyorsun. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
[patrons speaking] Baldabiou: I went to see that fellow, Pasteur. | Şu Pasteur denen adamı görmeye gittim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
He's pretty darn clever. | İğneyle ören zeki biri. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
[opening bottle] he's discovered how to isolate | Hastalıklı yumurtaların, sağlıklı olanlardan nasıl... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
[pouring] the infected eggs from the healthy ones. | ...izole edilebileceğini keşfetti. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
He can't cure them, | Tedavi edemiyor... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
but he can tell which ones are good. | ...ama hangilerinin iyi olduğunu söyleyebiliyor. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And the results are guaranteed. | Ve sonuç da garantili. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
There's trouble again in Japan. | Japonya'da yine sorun var. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
This time, it's serious. | Bu defa ciddi. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
The French Consulate in Yokohama have been sending dispatches. | Yokohama'daki Fransız Konsolosu mesajlar gönderiyor. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
They say it's chaos. | Kaos olduğunu söylüyorlar. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And this, uh, Italian fellow, Ferreri, | Ve şu İtalyan herif, Ferreri... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
he's come back from China with eggs, tons of them, | ...Çin'den tonlarca yumurtayla döndü. Hepsi... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Healthy from first to last, same with Bol�e. | ...sağlıklı, Bolee ile de aynı. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
They're offering us a good deal. | Bize iyi bir anlaşma teklif ediyorlar. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Seven francs for the gram. | Gramı yedi Frank. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And they'll insure them. | Ve sigorta da yapıyorlar. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
And with the work that Pasteur is doing, | Ve Pasteur'ün yaptığı şu işle... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
we might get by on our own. | ...bunu kendimiz yapabiliriz. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
It would be madness to go back there. | Oraya geri dönmek çılgınlık olurdu. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I don't want to lose you, Herv�. | Seni kaybetmek istemiyorum Herve. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I'm going to Japan, Baldabiou. | Ben Japonya'ya gideceğim Baldabiou. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Even if it means I have to pay for the trip myself. | Yolculuğun bedelini kendim ödeyeceğim anlamına gelse bile. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
All you have to decide is whether I'm... | Karar vermen gereken tek şey, benim sattığım yumurtaları mı,... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
selling the eggs to you or someone else. | ...yoksa başka birininkileri mi alacağın olacak. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Mayor Joncour: We've heard that the eggs coming in from Turkey | Türkiye'den gelen yumurtaların çok sağlıklı... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Are perfectly healthy. | ...olduklarını duyduk. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
That's where the Lyon breeders go. | Lyon'lu yetiştiricilerin gittiği yer orası. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Man: The Italians, too. | İtalyanların da. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Second man: Well, then why don't we do the same? | Peki o zaman, neden biz de aynısını yapmayalım? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Mayor Joncour: Japan is too dangerous. Man: We can no longer | Japonya çok tehlikeli. Artık tehlikeleri | Silk-1 | 2007 | ![]() |
afford the risks. Baldabiou: Gentlemen. | ...göze alamayız. Baylar. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
These eggs are unreliable. | Bu yumurtalar güvenilir değil. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
The Japanese eggs are pristine. | Japon yumurtaları saf. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Who really knows what's going on there? | Orada gerçekten neler döndüğünü kim biliyor? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Very few people have seen it with their own eyes, | Çok az sayıda insan bunu kendi gözleriyle görmüştür... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
and one of them lives right here. | ...ve onlardan biri de burada. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
This is my son you are talking about. | Hakkında konuştuğun kişi benim oğlum. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
He's made the voyage twice. | Bu yolculuğu iki kez yaptı. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
If anybody understands the dangers, he does, | Biri tehlikeleri anlarsa,... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
and he believes it can be done. | ...bunun yapılabileceğine inanır ve yapar. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Now, I, for one, am staking my money on another trip. | Şimdi ben, kendi adıma paramı başka bir yolculuğa yatırıyorum. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
You gentlemen must make your own decision. | Siz beyler de, kendi kararlarınızı kendiniz vermelisiniz. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Isn't there some way you can stop him? | Onu durdurabilmenin başka bir yolu yok mu? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Baldabiou: There is something else. | Başka bir şey daha var. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
There seems to be some trouble over there... | Orada bir sorun görünüyor... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
an uprising. | ...bir ayaklanma. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Then I suppose all I can do | Sonra sanırım tüm yapacağım,... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
is give him a reason to come back. | ...geri dönmesi için ona bir neden vermek. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
You're not to... | Hiçbir şey için... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
worry about anything. | ...endişelenme. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I won't. | Endişelenmeyeceğim. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I have protection there. | Orada korumam var. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I will... I will be fine. | İyi olacağım. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: This time, it really was the end of the world. | Bu sefer, gerçekten de dünyanın sonuydu. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
The rebellion had reached the village. | İsyan, köye kadar ulaşmıştı. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: Are you alone? | Yalnız mısın? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
<I>Herv�: Hai. | Tamam. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Boy: Hara Jubei. | Hara Jubei. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Take me there, do you understand? | Beni oraya götür, anladın mı? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Hara Jubei: How did you find us? | Bizi nasıl buldun? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Hara Jubei: Who brought you here? | Seni buraya kim getirdi? | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Hara Jubei: Answer me! | Cevap ver! | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Hara Jubei: There is nothing for you here. | Burada senin için hiçbir şey yok. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Hara Jubei: Only war, and it's not your war. | Yalnızca savaş ve bu senin savaşın değil. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
War is an expensive game. | Savaş pahalı bir oyundur. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
You have need of me. | Bana ihtiyacın vardı. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I have need of you. | Sana ihtiyacım vardı. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
You should not have come here. | Buraya gelmemeliydin. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Keep your gold and go! | Altınını al ve git! | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Hara Jubei: Hyah! Herv�: Hara Jubei! | Hara Jubei! | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Hara Jubei: Japan is an ancient country. | Japonya tarihi bir ülkedir. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Hara Jubei: It has ancient laws. | Tarihi yasaları vardır. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
There are crimes here for which it is acceptable | Burada öyle suçlar vardır ki, bir insanı ölüme... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
to condemn a man to death. | ...mahkûm etmek bile, kabul edilebilir. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
This is a rifle, my friend. | Bu bir tüfek, dostum. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
The boy committed one of those crimes | Çocuk, metresinden bir aşk mesajı taşıdığında... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
when he carried a love message from his mistress. | ...bu suçlardan birini işledi. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
He was carrying no message. | Mesaj taşımıyordu. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
<I>He was the message. | Mesaj kendisiydi. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
He was a boy. | O bir çocuktu. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Hara Jubei: Keep your eyes down. | Gözlerini aşağıda tut. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Now go and never return here again. | Şimdi git ve bir daha asla buraya dönme. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Herv�: It took me 11 days to reach Sakata, | Sonunda dört kutu yumurta bulduğum... | Silk-1 | 2007 | ![]() |
Where I finally found four boxes of eggs. | ...Sakata'ya ulaşmam, on bir günümü aldı. | Silk-1 | 2007 | ![]() |
I packed the boxes in crates filled with ice, | Yumurtalardan erken çıkmayı önleme korkusuyla... | Silk-1 | 2007 | ![]() |