Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177940
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I think I can do it now. No, you can't. | Şimdi bir de bunu düşüneceğim. Hayır, düşenmeyeceksin. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You are bothered by anxiety and guilt, shyness and shame... if you will. | Senin sorunun utangaçlığının yarattığı kaygı ve suçluluk...bunu atlatacaksın. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| When you have been together with boys, you feel this guilt. | Erkeklerle birlikte olduğun zaman suçluluk hissediyorsun. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You lack the faith that you will have an orgasm with them. | Onlarla birlikte olduğunda orgazm olabileceğine inancın yok. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| I couldn't with Henry. Tell me about Henry. | Henry ile birlikte olamadım. Bana biraz Henry'i anlatsana. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| His parents had gone away, and I went home with him after a party. | Ailesi bir akşam evde değildi ve bir parti sonrası birlikte evlerine gitmiştik. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Hey, Henry... Yes | Hey, Henry... Evet. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You mustn't think that I'm like that. | Aslında böyle biri değilimdir. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Take off your shirt. | Gömleğini çıkartsana. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| NO, I don t want to! | Hayır, ben istemiyorum ! | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Many young girls react this way. | Çoğu genç kız bunu yapar. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| They're ashamed. The result is that | Onlardan utanıyorsun. Sonuç olarakta... | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| that they think too highly of themselves. | onlar seni kibirli bir kız sanıyorlar. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Shame and guilt lead to egoism, | Utangaçlık ve suçluluk, bencilliğe dönüşüyor, | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| that destroys pleasure. Both for them and their companion. | ..ve zevk imkansız hale geliyor. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Do you understand? Yes... | Anladın mı ? Evet... | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Well... maybe not entirely. | Şey..aslında tam olarak anlamadım. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Yes, we can come back to that later. | Tamam, buna sonra tekrar geri döneceğiz. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| I'll make an appointment for you tomorrow. It is very important, that we meet every day. | Saana yarın için randevu yazıyoru. Randevuları hergün yapmamız önemli. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Unfortunately I can't spend so much time with you in the next few weeks. Perhaps only a few minutes. | Ne yazık ki önümüzde bir kaç hafta sana çok zaman ayıramayacağım.Belki bir kaç dakikacık. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Now, it wasn't so bad? NO. | O kadar da kötü değilmiş ,değil mi ? Hayır. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Will you go every day? Yes, every day until exams. | Her gün gelecek misin? Evet, muayene hergünmüş. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| But it won't be a whole half hour every time. | Ama bundan sonrakiler, şimdi ki gibi yarım saat olmayacakmış. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You are still ashamed. | Hala utangaçlık çekiyorsun. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You have a bad conscience about what I'm doing. | Benim yaptıklarımla ilgili aklından kötü şeyler geçiyor. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Your ashamed because you're enjoying yourself, isn't that so? | Utanıyorsun, çünkü hoşuna gidiyor, değil mi ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Well, that's how I feel. | Bunu nasıl bileceğim ki. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Doing something wrong means hurting others, do you agree? | Yaptığın bir yanlışı, diğerlerine de yapmaktan korkuyorsun, değil mi? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| If you couldn't enjoy what I did, | Eğer sana yaptıklarımdan zevk almamış olsaydın.... | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| you wouldn't have a bad conscience, right? | aklında ki kötü düşünceler hiç oluşmayacaktı, değil mi ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| No, then it wouldn't mean anything. | Hayır, o zaman hiçbirşeyin anlamı olmaz. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| That you can enjoy it, and receive pleasure from it, | Sen zevk ve keyif aldığında , | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| must then hurt someone. | mutlaka birisi bundan zarar görmeli. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Who does it hurt, that you are enjoying it? | Sen zevk alırken , kimin canı acıyabilir ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Now, who does it hurt, that you are having a good time? | Şimdi, sen güzel vakit geçirerken kimin canının yanabileceğini söyle bana ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Just think, if my mother could see me! | Sanırım, görürse annemin canı yanar. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Yes, since she is not a... woman. | Evet, gençken o da henüz bir kadın değildi. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| There are a few things, I would like to say to you. | Sana söylemek istediğim bir kaç şey var. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| People often use the words "sexual morality". It is a confusing expression. | İnsanlar genelde "cinsel ahlak" kelimesini kullanır. Bu kafa karıştıran bir ifadedir. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Actually there is no such thing as a special sexual morality. | Aslına bakarsan "cinsel ahlak" diye bir kavram gerçekte yoktur. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| No matter what you do... if you go to bed with boys, or girls | Kimle olduğu mühim değil... bir erkek ya da bir kızla yattığında.. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| it is only between you, and whoever you are together with. | bu sadece ikinizi ilgilendirir, kiminle birlikte olursan o, bu farketmez. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| To deny yourself sexual pleasure is not more moral | Cinsellikten aldığın zevk, kırlarda gezmek......, | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| than refusing to pick flowers, read books or go skiing. | kitap okumak ya da kayağa gitmekten daha az ahlaklı bir tavır değildir. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You and your friend Britta have had some fun together. | Sen ve arkadaşın Britta bazen keyifli anlar yaşıyormuşsunuz. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| How did that come about? | Bu durum ilk nasıl gelişti ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| It was on a school trip. | Bir okul gezisine çıkmıştık. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| We quarrelled, and she said, while all the girls could hear... | Biz atışıyorduk ve o birden bana diğer kızların duyacağı şekilde bağırdı. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You are just as frigid as an old spinster! | Evde kalmış koca karılar kadar soğuksun ! | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| No, stop right now! | Hayır, derhal kesin şunu ! | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| What is it with you two? | Siz ikinizin neyi var böyle ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Ow, I'lljust let you two share a room! | İkinizde derhal odanıza çıkıyorsunuz ! | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Come now. | Gel buraya. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You can use the bathroom first. | İstersen banyoya ilk girebilirsin. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| The fools, they think we've become good friends! | O aptallar ikimizi çok iyi arkadaş sanıyorlardı ! | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Then we might as well become good friends, don't you think? | O zaman biz de düşündükleri gibi iyi arkadaş olalım, ne dersin ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| I guess... | Olabilir... | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| So, are we good friends? Yes. | Artık iyi arkadaş mıyız ? Evet. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Let's go to bed. You could lie next to me for a bit. | Yatağa gidelim. Biraz yanımda yatabilirsin. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Could I? Yes. | Gerçekten mi? Evet. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Hey... that was really nasty of me to say. What? | Hey, o sözleri söylemek gerçekten kötü bir fikirdi. Ne ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| That you were frigid. I didn't mean it... Forgive me. | Seni soğuk olduğun yani. Öyle demek istememiştim...Özür dilerim. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Maybe it's true. I can't do it with boys. | Belki de öyleyimdir. Erkeklerle hiç birlikte olamıyorum. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| That doesn't mean a thing, that you can't do it with boys. | Bunu erkeklerle yapamaman, hiç kimseyle yapamayacağın anlamına gelmez. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Many girls our age feel the same way. | Bu çağda pek çok kız senin durumunda. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Even you? I used to. | Ya sen ? Benim ki sadece çeşitlilik. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Does anything happen, when you are alone? | Yalnız olduğunda birşeyler yapıyor musun ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| When you play with yourself, do you reach orgasm? | Kendinle oynarken , orgazm oluyor musun ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| When you do it alone, do you have an orgasm? | Yalnızken yaptığında , orgazm oluyor musun ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Yes... but I'd rather be together with someone else. | Evet.. ama biriyle olduğumda tam tersi oluyor. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Now, you shouldn't believe, that everything is in order. | Artık herşeyin yolunda olduğuna inanmalısın. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| It should come naturally, and you shouldn't be dependent on me. | Doğal olarak gelişmeli ve bana bağımlı olmamalısın. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You must have complete faith in yourself, don't you think? | Kendine inancının yüksel olması lazım, değil mi ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Are we already finished for today? | Bugün ki seans bitti mi ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Yes, we aren't here simply to amuse ourselves on the national health, are we? | Evet, burda eğlence maksadıyla değil ulusal sağlık sorunları için varız, değil mi ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Don't you get excited? Of course... | Hiç heyecan duymadın mı ? Elbette duydum... | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| But I'm primarily a scientist. I gather statistics | Ama herşeyden önce bir bilim adamıyım. Ben genç kızların .... | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| about young women's difficulties with achieving orgasm. | orgazm sorunları hakkında ki istatistiklerini tutarım. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| It has considerable meaning inside gynecological psychology. | Jinekolojide, psikolojininin önemi sanılandan da fazladır. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| But that's my specialty. I'm a doctor, and I am here to help you | Benim işim bu.Ben bir doktorum ve sana yardım etmeye ... | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| and teach you, that when you concentrate on your partner's orgasm, | ve sana öğretmeye çalışıyorum, konsantre olduğunda partnerinle orgazm yaşayacak, | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| you are mature, and only then will you be able to enjoy it completely. | biraz olgunlaştığında da bütünüyle seksten zevk almaya başlayacaksın. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Think more about other people's desires. Otherwise it could have dire consequences. | Başka insanları tutkularını bir düşün. Böyle olmasaydı hayat çok berbar olurdu. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Now I understand why it all ended, between Henry and me. | Şimdi Henry ile aramda geçenlerin sebebini anlayabiliyorum. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Couldn't I do it properly today? | Bugün birşeyler yapabilir miyiz ? | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| O, Henry, that would ruin everything for us. | Oh Henry, yine herşey kabusa dönüşebilir. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Henry, sit down in that chair. | Henry, hadi git şu sandalyede otur. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Sit a bit forward and lean back. | Biraz ileri doğru gel ve sırtını arkana yasla. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| No, sit in the loungechair. It's softer. | Hayır, koltuklardan birine otur. O daha yumuşak. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| No! You mustn't move. Or I won't let you. | Hayır ! Sakın hareket etme. Yoksa buna müsaade etmem. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Does it feel good? Yes... | İyi geldi mi ? Evet... | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Go to Hell! | Siktir git ! | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| How naive and destructive I have been toward the two of us! | Tecrübesiz ve zarar vermeyi seviyor. Bense ona çok daha uysal davranıyorum. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Because I really do like him. | Çünkü, onu gerçekten çok seviyorum. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Next time you meet a Henry, you must teach him, and make him a real lover. | Henry ile bir sonraki buluşmanızda, onu eğitmelisin ve onu da gerçek bir aşık yapmalısın. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| First: You must only think of him. | Bir ; sadece onu düşünmelisin. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Second: You mustn't be bashful. | İki: Çekingen davranmamalısın. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Third: You must be skillful. | Üç: Maharetli olmalısın. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| Many women are so inhibited, that they become inactive. | Bir çok kadın, kendini frenler ve pasif kalmayı yeğler. | Uden en traevl-1 | 1968 | |
| You must teach me to be active. | Nasıl aktif olacağını bana göstermelisin. | Uden en traevl-1 | 1968 |