Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 16295
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
It's called | Evet, buna... Evet buna... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
a harvest cake. | ...Hasat Keki deniyor. ...Hasat Kek'i diyorum. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Is that something you would make on a farm? | Çiftlikte yaptığınız bir şey mi? Çiftlikte yaptığınız bir şey mi? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
I mean, not any more. We used to when we had a gaggle of geese. | Yani artık değil. Eskiden kazlarımız varken... Yani artık değil. Kaz yumurtalarından yapardık bunu. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Geese? Well, right around the harvest time, | Kaz mı? Kaz mı? Şey kaz yumurtalarının akı... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
that's when your goose eggs will make a real dense yolk. | ...hasat zamanlarında yoğun olurdu. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
It makes for a rich cake. | Bu da keklerin iyi kabarmasını sağlar. Bu da keke ayrı bir lezzet katardı. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Well, just thank you. | Elinize sağlık. Şey, teşekkürler. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Here we are. Sorry to interrupt the bonding sesh. | İşte geldik. Kusura bakmayın, muhabbetinizi böldük. İşte geldik. Kaynaşma faslını böldüğümüz için affedin. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Why don't you join us in the dining room? Good. | Yemek odasına geçelim. Neden yemek odasında bize katıl mıyorsunuz? Güzel. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Yeah, let's go. It's right in here. Okay. | Tabii, geçelim. Peki. Haydi bakalım. Tamam. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Jeez. Hecuba. | Aman Tanrım! Hecuba! Tanrım. Hecuba. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
I never did understand that damned animal. I hate cats. | Hiçbir zaman bu lanet hayvanın derdini anlamadım. Kedilerden nefret ediyorum. Bu lanet hayvanları hiç anlayamadım. Kedilerden nefret ederim. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
That is so strange. Hecuba is usually very sweet. | Çok garip. Hecuba genelde çok cana yakındır. Bu çok garip. Hecuba genelde çok insan severdir. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
That's okay. I had a cat. I understand. | Sorun değil. Benim de kedim vardı, anlayabiliyorum. Önemli değil anlıyorum. Ben de evde kedi besliyordum. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
You mean... You mean you have a cat. | Yani... Yani kedimiz var demek istedin. Besliyorum demek istedin sanırım. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
What do you mean? Did something happen? | Ne yani? Bir şey mi oldu? Başına bir şey gelmedi ya? Ne demek istiyorsun? Birşey mi oldu? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Unless something happened to him. | Tabii ki ona birşey olmadıysa. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Well, how am I supposed to know? | Ben nereden bileyim? Nasıl bilebilirim ki? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
I mean, you know how cats are. They come and they go. | Kediler nasıldır bilirsin. Canları istedi mi gelir, istemedi mi giderler. Kedileri bilirsiniz, ne zaman gelip gittiklerini bilemezsiniz. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
That's true. | O da doğru. Bu doğru. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Well, should... Well... Yes. Yes, please. | Artık... Tabii, buyurun. Artık geçelim mi? Evet, haydi. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
So, how's the coin collection, son? | Bozuk para koleksiyonun ne âlemde evlat? Para koleksiyonun ne alemde evlat? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
That's my dad's way of saying, "So, you're still a huge nerd?" | Babam 'Hâlâ ineğin teki misin?' sorusunu bu şekilde sorar da. Babamın demek istediği şey, "Hala bir inek misin?" | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
It's good. It's good. In fact, Christine just got me | İyi gidiyor, iyi. Christine geçen gün... Çok iyi gidiyor. Aslında Christine bankadan bana... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
a 1929 Standing Liberty quarter at her bank. | ...bankadan bana 1929 basımı bir çeyreklik getirdi. ...bir 1929 basımı çeyreklik getirdi. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Really? Isn't that crazy? Yeah, it's rare. | Gerçekten mi? Harika değil mi? Çok nadir parçalardır. Gerçekten mi? Sen deli misin, o şey çok nadir bulunur. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
I just think the job of a bank teller must be so difficult, | Sanırım veznedar olmak zordur, değil mi? Bankadaki işin çok zor olmalı,... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
with all that counting and repetition. It must get very tedious. | Sayım işleri, evraklar... Bıkmışsındır herhâlde. Bütün o para saymak, hesap açma işleri falan oldukça can sıkıcı olmalı. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Yes, you're right, | Evet haklısınız. Evet haklısınız. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
but I'm not a teller. Oh? | Ama ben veznedar değilim. Ama ben veznedar değilim. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
CLAY: Yeah, Mom, I told you. Christine's a loan officer. | Evet anne, sana söylemiştim. Christine kredi servisinde çalışıyor. Evet anne sana söylemiştim. Christine kredi servisinde çalışıyor. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
She handles all the loans for small businesses and homes for her bank. | Küçük işletmeler ve konut kredileriyle ilgileniyor. Küçük şirketler ve şahıslara verilen kredilere bakıyor... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
And she's up for this big promotion, so... Right, Chris? | Ayrıca yakında da bir terfi alacak... Öyle değil mi Chris? ...ve yakında bir terfi alacak. Yani...Doğru değil mi Chris? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
If I could close this one account that I'm working on, it would really help. | Şu an üzerinde çalıştığım bir hesabı kapatabilirsem çok faydası olacak. Şu an üzerinde çalıştığım hesaplardan birini kapatabilirsem bunun çok faydası olacak. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
That must be a very important loan. | Çok önemli bir kredi olmalı? Çok önemli bir kredi olmalı. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
It's the biggest that my branch has ever handled. | Şubemin şu ana kadar baktığı en büyük kredi. Şu ana kadar şubenin baktığı en büyük kredi. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
And how did that come to you? | Peki, işi nasıl sen kaptın? Peki bunu nasıl alabildin? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Well, I was reading the Wall Street Journal | Şöyle, Wall Street Journal okuyordum... Şey, Wall Street Journal okuyordum... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
and came across this medical supply company | ...ve bir ilaç tedarik firmasının büyümeyi düşündüğünü ancak... ...ve bir ilaç firmasının sermaye artırımına gideceğini gördüm. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
that was looking to expand but didn't have the liquidity. | ...yeterli likiditesinin olmadığını okudum. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
So I met with their CFO and presented a formula | Bunun üzerine şirketin finans müdürüyle görüşüp, uzun vadeli ödemelerini... Ben de şirketin başkanına gidip onlara finansman sağlayabilecek... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
for restructuring some of their long term debt. | ...yeniden yapılandıracağımız bir plan sundum. ...uzun dönem bir yapılanma planı sundum. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Sounds like you've got a lot going for you, Christine. | Şansın yaver gidiyora benziyor Christine. Görünüşe göre parlak bir gelecek seni bekliyor Christine. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Well, your mother must be very proud of you. | Annen seninle gurur duyuyor olmalı. Annen seninle gurur duyuyor olmalı. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
I suppose. | Öyledir herhâlde. Sanırım. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
I don't see much of my mother. | Annemle pek görüşmeyiz de. Onunla pek sık görüşmeyiz. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Why is that? Wow, Mom, that's... It's kind of personal. | Neden ki? Anne... Bunlar özel konular. Nedenmiş o? Anne bu çok...özel oldu. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
TRUDY: I'm speaking to Christine. | Christine ile konuşuyorum. Ben Christine'le konuşuyorum. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Well, ever since my dad died, she doesn't talk much. | Babam öldüğünden beri pek konuşmuyor. Babam öldüğünden beri, pek fazla konuşmuyor. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
She just stays on the farm and keeps to herself because... | Çiftlikten çıkmıyor ve yalnız oturuyor. Çünkü... Sadece çiftlikte oturuyor ve kendini dışa kapattı, çünkü... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Because? | Çünkü? Çünkü? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Because her husband died, Mom, and she just wants to be by herself. | Çünkü anne, kocası ölmüş ve yalnız kalmak istiyor. Çünkü kocası ölmüş anne ve yanlız kalmak istiyor. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Why don't... Because my mother's an alcoholic. | Çünkü annem bir alkolik. Neden bunu... Çünkü annem bir alkolik. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
(STAMMERING) I'm sorry. | Özür dilerim. Çok üzüldüm. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
It's certainly nothing to be ashamed of. | Bunda utanacak bir şey yok. Bu kesinlikle utanılacak bir şey değil. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
I have to say, I find your honesty very refreshing. | Açıkçası, dürüstlüğünü çok samimi buldum. Bunu söyleyecek kadar dürüst olmak çok rahatlatıcı bir şey. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
My father had a drinking problem, and I was always too ashamed to admit it. | Benim babamın da alkol problemi vardı ve ben bunu kabul etmekten hep utandım. Benim babamın da alkol problemi vardı ve ben bunu itiraf etmekten hep utandım. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
You've got backbone. | Sen sağlam karakterlisin. Senin cesaretin var. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Unlike that last girl he brought by. | Buraya son getirdiğin kızın aksine. Buraya daha önce getirdiği kızın aksine. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
What was her name? Alice. | Neydi adı? Alice. Neydi onun adı? Alice. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
CLAY: We don't have to... Alicia! | Bunu şimdi Alicia. Bunu konuşmak zorunda... Alicia! | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Alicia. She was dreadful, Christine. | Alicia. Berbat bir kızdı, Christine. Alicia. Çok çekilmez biriydi Christine. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
She was ill mannered, no ambition at all. | Terbiyesiz ve mıymıntının tekiydi. Hastalıklı bir tarzı vardı, çok basitti. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
CLAY: That's not really... They met on the Internet. | İnternetten tanışmışlardı, anla işte. Bu gerçekten... İnternette tanışmışlardı. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
There you go. CLAY: What is that, | Bu neydi? "İnternetten tanışmışlardı, anla işte". İşte başlıyor. Nedir bu böyle. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
"They met on the Internet"? CHRISTINE: Really? | "İnternette tanışmışlardı"? Gerçekten mi? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
What does that mean? Am I being too hard on him? | Ne demek bu? Çok mu üstüne gidiyorum? Bunun anlamı ne şimdi? Ona karşı çok mu serttim? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
No, not at all. | Hiç de bile. Hiç de değil. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
There you go. Thank you very much. CLAY: Thanks a lot... | Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. İşte başlıyor. Çok teşekkürler. Çok teşekkürler... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
You know, I think I will try some of that cake of yours. | Ben senin getirdiğin kekten alacağım. Biliyor musun, sanırım kekinden bir parça deneyeceğim. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
CLAY: ...for tossing me under the bus. LEONARD: Look at that. It looks great. | ...beni bu duruma düşürdüğünüz için. Şuna bak, harika görünüyor. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
You're gonna like it. TRUDY: It looks so interesting. | Buna bayılacaksın. Çok ilginç görünüyor. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
You only dislike it if you hate delicious things. | Lezzetli şeyleri sevmediğin sürece beğenmemen mümkün değil. Sadece lezzetli şeylerden nefret ediyorsan bunu beğenmezsin. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
LEONARD: Well, that counts us out. TRUDY: Not my problem. | Bu bizi etkilemez. Benim problemim değil. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
TRUDY: Lovely. | Harika. Harika. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
LEONARD: Thank you, Christine. This is wonderful. | Eline sağlık, Christine. Kek harika. Teşekkürler Christine. Bu harika olmuş. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
CLAY: It also changed the subject nicely. | Konuyu da güzelce değiştirdi. Ayrıca konuyu değiştirmede de iyi birşey. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Thank you. That looks good! | Ellerine sağlık. Harika görünüyor. Teşekkürler, güzel görünüyor. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
LEONARD: Harvest cake, huh? CLAY: That's right. | Hasat keki demek? Aynen öyle. Hasat keki ha? Doğru. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
LEONARD: We'll have to get this recipe. TRUDY: It sounds so quaint, doesn't it? | Tarifini almalıyım. Ne kadar da ilginç bir ismi var! Bunun tarifini almayılım. Kulağa çok değişik geliyor değil mi? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Did you hear something? | Bir ses duydun mu? Bir şey duydun mu? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
No. You okay? | Hayır, iyi misin? Hayır, sen iyi misin? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
TRUDY: Tasty! | Çok lezzetli. Çok lezzetli. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
I like it a lot. I do like it. | Çok beğendim. Ben de. Bundan çok hoşlandım. Ben de öyle. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
CLAY: You know, Mom, when you say we met on the Internet, it's a little misleading. | İnternetten tanıştığımızı söylemiştin ama biraz yanıltıcı oldu. Kızla internette tanıştığımızı söylerken bu biraz aldatmaca oldu sanırım anne. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
TRUDY: Yes, well you need to do that to find a good mate. | İyi bir eş bulmak için bunları yapmalısın. Evet, sanırım iyi bir eş bulmak için bunu yapmak zorundaydın. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
CLAY: She has a Facebook... TRUDY: You can't even trust | Facebook'u vardı. Onun Facebook'da sayfası... İnsanların kendileri hakkında yazdığı ya da... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
the things you hear or that people write about themselves. | ...söylediği şeylere güvenemezsin. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Very nice. Even the pictures are false half the time. | Çok hoş. Fotoğraflar bile çoğu zaman sahte oluyor. Çok güzel. Resimleri bile sahte olabilir. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Isn't that true? CLAY: It's true. | Haksız mıyım? Doğru... Bu doğru değil mi? Doğru. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
It doesn't really count. TRUDY: I don't think it's a misconception | Bence düzgün ve başarılı insanların... Bu gerçekten sayılmaz. Başarılı ve iyi ailelerden gelmiş insanların... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
to think that people of good breeding | ...potansiyel hayat arkadaşlarını... ...hayat arkadaşlarıyla gerçek hayatta tanışmaları gerektiğini düşünmemin... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
and success should be able to meet potential life partners in a realistic situation. | ...gerçek dünyadan bulmaları gerektiği düşüncesinin yanlış bir tarafı yok. ...bir hata olduğunu sanmıyorum. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
CLAY: Well, you also have a thing about bars. | Senin barlar hakkında düşündüklerini biliyoruz zaten. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Would you, Christine? | Sence de öyle değil mi Christine? Sen ne dersin Christine? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
No. No, of course not. CLAY: What? What... But we did. | Hayır, tabii ki hayır. Nasıl? Ama biz öyle tanıştık. Hayır, elbette değil. Ne? Ne...Ama biz yaptık. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
We met at a bar, Chris. What are you talking about? | Barda tanışmıştık ya Chris. Sen neden söz ediyordun? Biz barda tanıştık Chris. Sen neden söz ediyorsun? | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
Oh, my God, that's right! CLAY: She... | Tabii ya, haklısın! Tanrım, bu doğru. O... | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |
You two better get your stories straight. CLAY: It's not a Klan rally, Mom. It's a bar. | Hikâyeniz konusunda ağız birliği etseniz iyi olur. Hikayeleriniz tutarlı olsa daha iyi olur. Olayı büyütme anne. Sadece bir bardı. | Drag Me to Hell-1 | 2009 | ![]() |