Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 145976
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
Then she went to the living room and started to pack. | Sonra O oturma odasına gitti ve toplanmaya başladı. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I tried to stop her. She didn't move... | Onu durdurmaya çalıştım. Hareket etmedi... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
but a message got through from her body to mine. | fakat onun bedeninden benimkine bir mesaj iletildi. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It said "I'm leaving... I'm leaving you". | Diyordu ki: "Terkediyorum... Seni terkediyorum". | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Then I said, with a voice that was foreign to me: "Nobody leaves me". | Sonra ben, kendime bile yabancı gelen bir sesle: "Kimse beni terkedemez" dedim. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
"Nobody leaves me" | "Kimse beni terkedemez". | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
"Nobody turns his back on me and leaves... ". | "Kimse bana arkasını dönüp gidemez..." | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I sat on the floor and thought: "It's over". | Yere oturdum ve düşündüm: "Bitti". | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I shut my eyes and thought: "Anna's leaving and she won't return". | Gözlerimi kapattım ve düşündüm: "Anna gidiyor ve geri dönmeyecek". | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
But then I heard her going around the kitchen. | Fakat sonra onun mutfağa doğru gittiğini duydum. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
She was making coffee. | Kahve yapıyordu. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
But she didn't say a word. Maybe she wanted to sober me up. | Fakat tek kelime bile etmedi. Belki benim ayılmamı istedi. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
She didn't say anything for the rest of the evening: just kept on sewing. | Gecenin kalanında tek kelime etmedi. Dikiş dikmeye devam etti. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Anna was the silent type anyway, she never spoke much. | Anna sessiz biriydi her halükarda, az konuşurdu. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
But we didn't need to speak; we always knew... | Fakat konuşmaya ihtiyacımız yoktu; biz her zaman biliyorduk... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I begged her to forgive me. | beni bağışlaması için ona yalvardım... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Like a child to his mother: "I won't do it again". | Tıpkı bir çocuğun annesine dediği gibi: "Bir daha yapmayacağım" | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It's just what I want to say to you, but it sounds ridiculous. | Sana demek istediğim de bu, fakat sözcükler çok manasız. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Anyone can say "I'm sorry", but it's meaningless. | Herkes "Özür dilerim" diyebilir, fakat manasızdır. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
So no further words were spoken that night. | O geceyle ilgili tek kelime edilmedi. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It became a... distant night. | O uzak... bir gece olarak kaldı. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Anna sunk into a deep sleep: I stayed awake listening to her breathing. | Anna derin bir uykuya daldı: Ben onun nefeslerini dinlerek uyanık kaldım. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I watched her, a street light shone through the window. | Onu izledim, pencereden gelen bir sokak ışığıyla. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I gazed at her for a long time and wondered if she really knew... | Uzun süre merak ederek onu süzdüm... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
how much I loved her. | acaba onu ne kadar sevdiğimi biliyor muydu? | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Between Anna and me it was a question of belonging, if you know what I mean. | Anna'yla benim aramda bir sahip olma meselesiydi bu. Anlamını biliyorsan eğer. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
An ownership that was... a miracle. I know it sounds fatuous. | Bir sahiplik ki o... bir mucizeydi. Saçma geldiğini biliyorum. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
There's no better word. | Bundan daha iyi sözcük yoktu. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I fell asleep as dawn approached, and when the alarm clock rang, | Şafak sökerken uyudum, saatin alarmıyla uyandım, | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
we got up, had breakfast and chatted as usual. | kalktık, kahvaltı ettik ve günlük konuşmalarımıza daldık. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I went to a class and Anna went to the library. | Ben derse gittim, Anna kütüphaneye gitti. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
This is an explanation: not an excuse. | Bu bir açıklama, mazeret değil. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I have no excuses. | Hiç bir mazeretim yok. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
If you leave me... | Eğer beni terkedersen... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I�ll be ruined, or some other word that doesn't exist. | Ben yıkılırım, ya da mevcut olmayan başka sözcükler... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
In due time, you'll have your freedom. You'll go to the conservatory... | Zamanı geldiğinde, sana özgürlük tanıyacağım. Konservatuvara gideceksin... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
With professional teachers and a different life. | Profesyonel öğretmenlerle ve farklı bir hayatla... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It'll be different for me also. | Benim için de farklı olacak. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
These months with you have been "a state of grace". | Bu aylar bizim için "Tanrının bir lütfu" | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
For me, that is, not for you. | Benim için tabi... Senin için değil. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It was kind of you to return so soon. | Bu kadar çabuk dönmen büyük incelik. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I don't know what to say. It's all so complicated. | Ne diyeceğimi bilmiyorum. Öylesine karmaşık. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
We don't have to speak about that. | Bunun hakkında konuşmak zorunda değiliz. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Sometimes I feel a great punishment awaits me. | Bazen beni bekleyen büyük bir ceza olduğunu hissediyorum. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
About a week later, Henrik visits his father. | Yaklaşık bir hafta sonra, Henrik babasını ziyaret ediyor. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
"Kierkegaard, S. Or A Fragment of Life" | "Kierkegaard, S. Ya da hayatın parçaları" | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Am I interrupting? Oh, so it's you. | Bölüyor muyum? Oh, sensin. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
How are you? Well, thank you, and you? | Nasılsın? İyiyim, teşekkürler, ya sen? | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
At 60 there's 6 things wrong with you, at 70, 7 and so on. | Altmışlarda altı şey yanlıştır, yetmişlerde, yedi... böyle devam eder. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It's a good evaluation: Of course, it depends on your priorities. | İyi bir gelişimdir. Elbette senin önceliklerinle de ilişkilidir. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I heard about your ex wife's unexpected visit. Typical Marianne. | Eski karının beklenmedik ziyaretini işittim. Tipik Marianne. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
She's always known I hate improvisation. | Aniden oluşan şeylerden nefret ettiğimi her zaman bilir. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Maybe I can see her. She's gathering strawberries. | Belki onunla görüşebilirim. Çilek topluyor. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I don't know if you'll be here when she returns. | O döndüğünde burda olur musun, bilmiyorum. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I don't mean to disturb you. Thanks for being considerate. | Niyetim rahatsızlık vermek değil. Hassasiyetin için teşekkürler. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I need 890,000 kroner. An advance on my inheritance. | 890.000 krona ihtiyacım var. Mirasımdan avans olarak. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
You need money again. I know, I owe you 200,000. | Yeniden paraya ihtiyacın var. Senden daha önce 200.000 aldım, biliyorum. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
That you haven't even begun to pay back. Don't worry, I'll pay it back. | Evet, hala geri ödemediğin para. Merak etme ödeyeceğim. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I'm sure I'll never see that money again. | O parayı bir daha hiç göremeyeceğimden eminim. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It's funny to consider it a "loan". | Ondan borç diye sözetmek komik. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
If humiliating me amuses you, let's not forget... | eğer beni aşağılamak seni eğlendiriyorsa, unutmayalım ki... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I'm not paying rent on the lake house. | Gölevine de kira ödemiyorum. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
We've been there for five months and you haven't seen a cent. | Beş haftadır ordayız ve sen dana bir sent bile görmedin. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
But you were able to buy a new car. | Fakat yeni bir araba alabildin. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It's a loan. The owner is away. | O da ödünç. Sahibi uzağa gitti. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
When he returns in October, I'll be without a car. | Ekimde geri döndüğünde, arabam olmayacak. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
How's the book going? Well, thank you. | Kitabın nasıl gidiyor? İyi, teşekkürler. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
That's a thorough answer. | Kusursuz bir cevap. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I've been here ten minutes, letting you humiliate me. | Beni aşağılamana göz yumarak, on dakikadır burdayım. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
If I didn't need the money, I'd have left long ago. | Eğer paraya ihtiyacım olmasaydı, çoktan çekip giderdim. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
You can leave now. | Şimdi gidebilirsin. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It's not for me. It's for Karin. | Benim için değil, Karin için. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I see... Marianne told me you two argued. | Anlıyorum. Marianne anlattı, siz ikiniz tartışmışsınız. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Are you trying to make her stay? | Onu senle kalmaya mı zorluyorsun? | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Do you think she'll accept a bribe? | Rüşvetini kabul edeceğini mi sanıyorsun? | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I wonder how Anna was able to stand you. | Anna sana nasıl tahammül etti, merak ediyorum. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Don't bring Anna into this. | Anna'yı bu işe karıştırma. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Don't you dare mention Anna with that mouth. | Anna'nın değerli adını ağzına alma. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I like you more or dislike you less when you use that tone. | Bu tonda konuştuğunda seni daha çok seviyorum ya da daha az nefret ediyorum. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
There's a healthy dose of hate in your banalities. | Senin sıradanlığında sağlıklı dozda bir nefret var. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It's like this: | Mesele şu ki; | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
There's a cello I can buy Karin; an 1815 Fagnola. | Karin'e alabileceğim bir çello var, bir '1815 Fagnola'. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It's an excellent instrument, almost like a Guarneri. | Neredeyse bir Guarneri kadar mükemmel bir alet. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Karin has a special talent, she could become a great musician. | Karin çok özel bir yetenek, çok iyi bir müzisyen olabilir. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I took care of her instruction, | Onun eğitimini üstlendim... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
but her talent calls for more. Like her cello. | Fakat yeteneği daha fazlasını istiyor. Çellosu gibi. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Her German cello is passable, | Alman malı çellosu idare eder... | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
but she'll audition for the conservatory. | fakat o konservatuvar sınavına girecek. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Are you sure it's good? | Gerçekten iyi bir çello olduğundan emin misin? | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It wouldn't be the first time they fool you. | Bu senin ilk kazıklanman olmaz. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
It has an authenticity certificate | Orjinallik belgesi var | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
and the seller is decent. Is that why it's so cheap? | ve satıcı saygın biri. Öyleyse neden bu kadar ucuz? | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
He's old and sick and can't take care of it any more. | Adam yaşlı ve hasta, daha fazla çelloyla ilgilenemeyecek. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
He said it's perfect for her. How touching. | Karin için çok uygun olacağını söyledi. Na kadar dokunaklı. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Dad, where does all this hostility come from? | Baba, bütün bu düşmanlık nerden kaynaklanıyor? | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Speak for yourself. When you were 18 or 19 I tried to approach you. | Kendi adına konuş. Sen 18 19 yaşlarındayken sana yakınlaşmaya çalıştım. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
You had been very ill and your mother wanted us to talk. | Sen oldukça hastaydın ve annen konuşmamızı istedi. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
I told you I knew I had been a bad father, but I wanted to make it better. | Sana kötü bir baba olduğumu bildiğimi, bunu düzeltmek istediğimi söyledim. | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
And you screamed. Yes, screamed: | Ve sen bağırdın. Evet, bağırdın: | Saraband-1 | 2003 | ![]() |
Bad father?! You never were a father! | Kötü baba mı?!... Sen bir baba bile olmadın! | Saraband-1 | 2003 | ![]() |