Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 178883
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Mm. Nephew? | Yeğen? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| I hope she's not banished in my honor. | Umarım benim şerefime kalır. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| You know I am nothing if not democratic. | Bilirsin, fazlasıyla demokratım. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| It's no great sacrifice in the cause of peace. | Barış için büyük fedakarlık değil. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Of course, Miss Sharp must dine with us if you wish it, Aunt. | Dilerseniz elbette bizimle yiyebilir. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Dinner is served! | Yemek hazır. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Good! Come along, my dear. You'll sit by me. | Güzel. Gel tatlım, yanıma otur. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| And after dinner, we shall abuse the company. | Ve yemekten sonra fesatlığa devam. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Really, the hoops she makes us jump through. | Bizi resmen parmağında oynatıyor. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| I don't mind, Mama. I like Miss Sharp. Mm. | Önemli değil. Bayan Sharp'ı seviyorum. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Caesar liked Brutus and look where it got him. | Sezar'da Brütüs'ü seviyordu ama bak, sonu ne oldu. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| ��All these and all Thy other gifts may...�� Pitt! | Bunlar ve verdiği diğer nimetler için. Pitt. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Aunt Matilda, you are the guest ofhonor. | Matilda Hala sen onur konuğusun. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Um, what shall we drink to? | Neye içmemizi istersin? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Better food and a warmer room. | Daha iyi yiyecek, daha sıcak oda. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Should we not drink to peace at last... with Napoleon safe on Elba? | Sonunda gelen barışa ve Napolyon'un Elbe'de oluşuna içmeyelim mi? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| To the men who put him there... to Wellington and Nelson. | Onu oraya hapseden adamlara: Wellington ve Nelson'a. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Wellington and Nelson. | Wellington ve Nelson'a. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Wellington I grant you, hmm, | Wellington'u kabul ederim ama... | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| but, um, it is hard to match Nelson's heroism... | ...Nelson'un kahramanlığıyla | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| with his private life. | özel yaşamını bağdaştırmak zor. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| The life of Alexander did not bear much scrutiny. | İskender'in yaşamı da pek masum sayılmaz ama... | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Is he not a hero, either? Quite right, Miss Sharp. | ...kahraman değil miydi? Çok doğru Bayan Sharp. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| And to my mind, that was the best part of Nelson's character! | Ve bence Nelson'un karakterinin en güzel yanı da buydu. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| He went to the deuce for a woman. | Bir kadına ömrünü verdi. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| There must be some good in a man who'll do that. Hmm. | Bunu yapan adamda iyi bir şeyler vardır. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| I adore imprudent matches. | Uygunsuz birleşmelere bayılırım. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Wellington and Nelson. Wellington... | Wellington ve Nelson. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Mm. You set no store by birth, then? | Doğuştan asalet önemli değil mi? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Birth? Look at this family.! | Doğuştan mı? Bu aileye bakın. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| We've been at Queen's Crawley since Henry II, | II. Henry'den beri Queen's Crawley'deyiz ama... | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| but not one of us here is as clever as Miss Sharp. | ...hiçbirimiz Bayan Sharp kadar zeki değiliz. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| To all the King's officers! All the King's officers! | Kralın tüm subaylarına. Kralın tüm subaylarına. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| The King's officers. | Kralın tüm subaylarına. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Mmm, lobster. | Istakoz. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Come in, my dear. I've left my toadies in London. | İçeri gel tatlım. Dalkavuklarımı Londra'da bıraktım ve... | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| And what bores they are downstairs. | ...aşağıdakiler çok sıkıcı. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| It falls to you to make me laugh. | Beni güldürme sorumluluğu sana kaldı. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| She's clever enough, isn't she, Firkin? | Yeterince zeki, değil mi Firkin? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| I think Miss seems very clever. Oh, yes. | Bence küçük hanım çok zeki. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| If merit had its just reward, you ought to be a duchess. | Değer gerçek anlamda ödüllendirilse bir düşes olmanız gerekirdi. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Silly old fool, grabbing at my money for her daughter's intended, | Yaşlı budala, paramı kapmak için... | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| that hypocrite Pitt. | ...ikiyüzlü Pitt'e güveniyor. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| He should put down his Bible and do the dirty work himself. | Adam İncili elinden bırakıp pis işi kendisi yapmalıydı. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| With a decent position, you could put the world on a leash. | İsteseniz dünyaya tasma takarsınız. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Perhaps I'll surprise you and run away with a great man. | Belki sizi şaşırtır, biriyle kaçarım. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Oh, that'd be perfect. I love elopements. | Mükemmel olur. Kaçışlara bayılırım. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| I've set my heart on Rawdon running away with someone. | Umudum, Rawdon'un biriyle kaçması. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| A rich someone or a poor someone? | Zengin biriyle mi, fakir biriyle mi? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Well, above all, a clever someone. | Her şeyden önemlisi zeki biriyle. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| He's the dearest of creatures, but not the wisest. | O dünyanın en tatlı yaratığı ama en bilgesi değil. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Oh, it's the lobster. | Istakozdan oldu. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| They've poisoned me with the lobster. | Beni ıstakozla zehirlediler. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Off you go. | Haydi bakalım. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Sir Pitt? Mm. | Bay Pitt? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Can I not be of any assistance? | Herhangi bir yardımım olamaz mı? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| L I don't think so, madam. The doctor is with her now. | Sanmıyorum. Şu anda doktor yanında. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| The best we can do is pray, pray for her soul. Mm. | Tek yapılacak şey ruhu için dua etmek. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| And for her hundred thousand. Ohh. | Ve yüz bini için. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Will she live, Doctor? | Yaşayacak mı Doktor? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Well, I've pumped her. I've purged her. | Midesini yıkayıp temizledim. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| There's nothing more I can do. | Yapabileceğim başka bir şey yok. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Now, it rests with the Lord. | Gerisi Tanrı'ya kaldı. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Uh, would you like to settle with me now, Sir Pitt? | Ücretimi şimdi mi ödersiniz Bay Pitt? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Tomorrow, if you don't mind, Doctor. | Sakıncası yoksa yarın. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| I only pays on results. | Ben sadece sonuca para öderim. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| A good deal stronger. They will be disappointed. | Güçlü. Bu, onlar için hayal kırıklığı. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Lady Southdown hovers at the door night and noon. | Leydi Southdown öğle, akşam kapıda. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| "Mm mm, I always travel with my medicine chest. | Yolculuğa çıktığımda ilaç kutum hep yanımdadır. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| "Can I not be of any assistance... | Özel toniklerimle yardımcı olmam | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| with my special tonics?" | mümkün değil mi? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| That's a dose I doubt I'd live through. | Bir dozdan sonra yaşayabileceğimden kuşkuluyum. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Nonsense! It's Captain Rawdon that needs you dead. | Saçmalık. Ölümünüz Yüzbaşı Rawdon'un işine gelir. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Lady Southdown and Mr. Pitt Crawley want you well enough to change your will. | Leydi Southdown ve Bay Pitt iyileşip vasiyetinizi değiştirmenizi bekliyorlar. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Rebecca Sharp, I've made up my mind. | Rebecca Sharp, kararımı verdim. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| You must come with me to London. | Benimle Londra'ya gelmelisin. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| I insist upon it, and so does Byron. | Israr ediyorum. Byron da öyle. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| And we won't be gainsaid, will we? | Ve karşı çıkmayacağız, değil mi? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| But what could I say to dear Sir Pitt, after all his kindness? | Ama onca nezaketinden sonra Bay Pitt'e ne diyebilirim? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Oh, leave him to me. | Onu bana bırak. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| When a man has two sons and a rich spinster sister, | İki oğlu ve zengin, evde kalmış bir kız kardeşi... | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| he seldom gainsays her, my dear. | ...olan adam, buna karşı çıkmaz. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Must you go, Rawdon? Uh, l I thought you might stay for some shooting. | Gitmen şart mı Rawdon? Biraz atış yapmaya kalırsın sanıyordum. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Oh, no. I... I thought it best to see them safely back home... | Hayır, güven içinde eve, Mayfair'e ulaşmaları benim için önemli. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Clear the way, there! | İşte gidiyor. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| There she goes, the best little governess the girls ever had. | Kızların şimdiye kadar sahip oldukları en iyi mürebbiye. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Mm, mm. Suppose I better write to Miss Pinkerton for a replacement. | Bayan Pinkerton'a yazıp yeni birini istemem gerekecek. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Let me, Sir Pitt. | Bana bırakın Bay Pitt. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Mm, Miss Pinkerton is an old friend, and I should so like to be useful. | Bayan Pinkerton eski bir dost ve yararlı olabilmeyi çok istiyorum. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Meddlesome old cat. | Meraklı, yaşlı kedi. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| "My dear, Miss Pinkerton, mm. | "Sevgili Bayan Pinkerton... | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| "Apupil of yours has recently come to my notice, mm. | ...eski bir öğrenciniz kısa süre önce ilanıma cevap verdi. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| "I should so like to know more ofher history. | Geçmişi hakkında daha fazla bilgi almak isterim. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Her name is Rebecca Sharp. '" | Adı Rebecca Sharp." | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| The governor will miss you. | Vali sizi özleyecek. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Sir Pitt has been good to me. | Bay Pitt bana çok iyi davrandı. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Who wouldn't be? | Kim davranmazdı ki? | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Apples! Juicy apples! Come on, people! Juicy apples! | Elmalar! Sulu elmalar! Gelin, alın! | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| Here we are, my dear. | İşte geldik tatlım. | Vanity Fair-1 | 2004 | |
| It's my neighbor, the Marquess of Steyne. Why? | Komşum Marki Steyne. Neden? | Vanity Fair-1 | 2004 |