Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 178033
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I have several. | Bir çok olasılık var. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| The one I chose myself I don't know who was he. | Kendi adıma konuşursam, nereli olduğunu bilmiyorum. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| He doesn't know himself. | Kendisi dahi bilmiyor. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Where do you live? I belong to the nomads. | Nerede yaşıyorsun? Ben de bir Göçebeyim. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| As my father. I live everywhere. | Aynı babam gibi, benim de sabit bir yerim yok. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Are you trying to run away from something? | Bir şeylerden mi kaçıyorsun? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| May be, she was right. | Belki de, haklıydı. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What do I run from? It's not necessary to run from something. | Neyden kaçıyorum o zaman? Kaçmak için illaki bir şeye ihtiyaç yok. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Your name Shakuni where does it come from? | Şakuni adı nereden geliyor? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I can read you a part from it. In sanskrit? Yes. | Sana, şiirden bir parça okuyabilirim. Sanskritçe mi? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| No, I took it myself. | Kendim buldum. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Anyway, we always sleep close to the deadmen. | ...artık her ne ise, ölülere yakın uyuyoruz. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Come here. | Bu tarafa gel. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| It was long ago. When I was a small girl. There were plenty of people here. | Ben küçük bir kız iken, buralar insanlarla kaynardı. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Animals, families, children � all of them lived here together. | Aileler, çocuklar, hayvanlar hepsi bir arada yaşarlardı. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Not too much, but enough. | Fazlası yoktu... ama yeterliydi. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Those who made a fortune prefer it to be jungles, it's obvious. | Ormana dönüşmesinden kâr sağlayanların şikayet etmediği kesin. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Nothing makes you frightened? | Korktuğun bir şey yok mu? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Not you, definitely. | Senden korkmadığım kesin. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| You are very uncareful in your dids and in your speech. | Her zaman oldukça rahatsın, konuşurken de... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Never sleep in the prairie. | Bozkır'da uyuma derler. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Otherwise you'll loose your mind. | Yoksa aklını kaybedebilirmişsin. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Why are you so stubborn? Stubborn? | Niye bu kadar inatçısın? İnatçı mıyım? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| If I tell you this secret, will you calm down? | Söylersem, rahatlayacak mısın? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Real treasures? In prairie? | Define mi? Hem de bozkırda mı? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| There, in the mountains. There are some golden stuff in the combs. . | Orada, dağlarda... O dağların yamaçlarında çok altın var. Bu yüzden "Altın Bozkır" diyorlar. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Have you ever heard of nestorians? No. What's that? | Nasturileri hiç duymuş muydun? Hayır. Onlar da kim? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Some time after Jesus. | İsa'dan yüzyıllarca sonra... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| and took the most valuable things with them. | Bütün değerli eşyalarını da yanlarında götürdüler. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| They were called 'the bearers of light'. | Onlara 'Işık Taşıyıcıları' deniliyordu. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| But their way to China was connected with dangers. | Fakat, Çin yolu, tehlikelerle doluydu. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| You went traveling to find this treasures? | Yola sadece bu hazineler için mi çıktın? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| And if we find the rest, we can discover the whole world, their world. | Geri kalanını da bulabilirsek, onların dünyasını tamamen ortaya çıkarabiliriz. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| On a bike? No, no, I sold it. | Motosikletle mi geleceksin? Yok, yok. Sattım onu. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Take it. It's from far away. And with bad temper. | Al bakalım. Çok uzak yoldan geldi. Biraz asabidir. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I see, you are not alone now. That's good. | Gördüğüm kadarıyla artık yalnız değilsin. İyi yapmışsın. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Over the last two days I sold just one word. | Son iki gündür sadece bir kelime satabildim. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| It's very simple. Look. | Anlamı oldukça basit... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| You talk too much. That's because I live alone. | Çok konuşuyorsun. Çünkü yalnız yaşıyorum. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| How came that she speaks French? | İlginç, Fransızca konuşabiliyor mu? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| No. I killed someone in France, and escaping here? Yes. | Bilmem, Fransa'da birini öldürüp buralara kaçtığımı mı? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| You mean he is a sort of a... shaman? If you like it. | Bir çeşit şaman mı? Artık sen nasıl adlandrırırsan. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| He is always on his way. You never know where you meet him. | Hayatı yollarda geçerdi. Onunla nerede karşılaşacağını bilemezdin. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| What did you sell them? A word 'dharma'. Do you know its meaning? | Onlara ne sattın? "Dharma" sözünü. Anlamını biliyor musun? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| If you don't respect your dharma... the stars can get mixed up. | İçindeki Dharma'ya saygı gösterirsen... yıldızları bile yerinden oynatabilirsin. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| It's a dangerous land. Because of the test. | Burası oldukça tehlikeli bir bölge. Burada denemeler yapılmıştı. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Here is the training area. 500 nuclear explosions. | Eskiden burada Poligon vardı. Yaklaşık 500 nükleer deneme yapıldı. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| There's exposure! Come back! | Radyoaktif bölge! Geri dön! | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I'd like to see the manuscripts, and the map as well, | El yazmaları ve haritanı görmek isterdim, | Ulzhan-1 | 2007 | |
| the one you have in your bag. | Çantanda olanları. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| How did you learn? You were talking in sleep. | Nereden öğrendin? Uykunda sayıklıyordun. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Don't go through my stuff. | Eşyalarımı karıştırma. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| The manuscripts do exist. | El yazmaları gerçek. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| They're written in an unknown language, which can't be deciphered. | Bilinmeyen bir dilde yazılmış, hâlâ kimse çözemedi. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| "What are you doing from morning till night? What are you busy with?" | "Sabahtan akşama kadar ne iş yaparsın?" diye sormuşlar. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| "I'm looking for the way to avoid death". | "Ölümden kaçmanın yollarını arıyorum" demiş. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| "Any success?" | "Gelişme var mı?" diye sormuşlar. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Better take care of her. | Kızla ilgilenmelisin. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| It's made by Buddhists. | Budistler tarafından yapılmış. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| The rocks have stopped them, and they did not move further. | Bu kayalar yollarını kesmiş, daha ileriye gidememişler. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Gods never travel without us. | Tanrılar, biz olmadan bir yere gidemezler. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Buddhist drawings in Kazakhstan unbelievable! | Kazakistan'da Budist resimleri... gerçekten inanılmaz! | Ulzhan-1 | 2007 | |
| You think I'm asking myself where am I? I've got a lot to do without that. | Nerede olduğumuzun ne önemi var. Hiç önemsemem, başka şeylere kafa yorarım. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| May be, we are in China already? Or in Mongolia? | Belki de Çin'e ya da Moğolistan'a geldik. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Dad! | Baba! Baba! Baba! | Ulzhan-1 | 2007 | |
| There, there. | Sakin ol... sakin ol. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| He feels worse. | Kendini çok kötü hissediyor. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Now he leaves on that hill with a woman who takes care of him. | Artık bu dağlarda onunla ilgilenen bir kadınla birlikte yaşıyor. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| And he was right, may be. | Sanırım en doğrusunu yapıyormuş. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| The words don't worth fighting. | Kelimeler için kavga etmeye değmez. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Sometimes you fight because of much more ridiculous matters. | Bazen çok daha saçma şeyler için kavga edersin. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| My dad never delivered such letters. | Babam bu mektupları asla yerine ulaştırmazdı. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| He used to say, that... | Her zaman... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| death is not worthy of reporting it. | "Ölüm, haber verilmeye değecek bir şey değildir" derdi. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| We have to split. | Burada ayrılmalıyız. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Look: Asia is really big. | Gördüğün gibi! Asya yeterince büyük. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I will follow my father. | Babamın yolundan gideceğim. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I will go to the celebrations, weddings... | Kutlamalara, düğünlere katılıp... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I will sing songs and tell stories. | Şarkılar söyleyip, tarihi hikayeler anlatacağım. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| I always knew it was your horse. | Senin atın olduğunu aklımdan hiç çıkarmadım. | Ulzhan-1 | 2007 | |
| Without water and food? | Yiyecek ve su olmadan mı? | Ulzhan-1 | 2007 | |
| "We'll come even earlier, than the postcard, | "Mektup'tan daha önce bile gelebiliriz... | Ulzhan-1 | 2007 | |
| "Japan Coast Guard" | "Japon Sahil Güvenlik" | Umizaru-1 | 2004 | |
| UMIZARU | UMIZARU Altyazılar: ZeuS | Umizaru-1 | 2004 | |
| Since joining the Coast Guard, I've witnessed 9 maritime accidents. | Sahil güvenliğe katıldığımdan beri, dokuz kaza ile karşılaştım. | Umizaru-1 | 2004 | |
| Each one, however, from the deck of a boat. | Hepsinde, ne yazık ki, güvertedeydim. | Umizaru-1 | 2004 | |
| Each time, I wished I could be in the water. | Her seferinde suyun içinde olmayı diledim. | Umizaru-1 | 2004 | |
| The 14 of you have come recommended by your regional headquarters... | 14'ünüz de, müdürlükleriniz tarafından önerildiniz. | Umizaru-1 | 2004 | |
| to undergo special training as search and rescue divers. | Özel tim olarak dalgıçlık eğitimi alacaksınız. | Umizaru-1 | 2004 | |
| Only 1% of all Japan Coast Guard officers earn such a distinction. | Japon Sahil Güvenlik teşkilatının sadece %1'i bu onura ulaşır. | Umizaru-1 | 2004 | |
| It is my earnest hope that all of you will have what it takes to endure... | Hepinizden temennim, bu zor eğitimi yüzünüzün akıyla... | Umizaru-1 | 2004 | |
| the most rigorous training of your lives. | ...tamamlamanızdır. | Umizaru-1 | 2004 | |
| Your Chief Training Instructor! | Eğitim şefiniz! | Umizaru-1 | 2004 | |
| Trainees, salute! | Öğrenciler, selam! | Umizaru-1 | 2004 | |
| My name is Taro Minamoto. | Adım Taro Minamoto. | Umizaru-1 | 2004 | |
| For the next 50 days... | Önümüzdeki 50 gün boyunca... | Umizaru-1 | 2004 | |
| I will supervise your training. | ...eğitiminizden ben sorumlu olacağım. | Umizaru-1 | 2004 | |
| But first let me say... | Ama öncelikle söylemeliyim ki... | Umizaru-1 | 2004 | |
| my job is not to turn you into divers... | ...benim görevim, sizleri dalgıç yapmak değil. | Umizaru-1 | 2004 | |
| but to sift out the unworthy. | Sizleri adam etmektir. | Umizaru-1 | 2004 |