• tr flag Türkçe
    • en flag İngilizce

Ara

İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 172798

İngilizce Türkçe Film Adı Film Yılı Ayrıntılar
Okay. Yeah. Tamam. Evet. Peki. Anlaştık. Peki. Anlaştık. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Yeah. Um.... Evet. Evet... Evet... The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
So Beau Thai, 7. HENRY: Mm hm. Beau Thai, 7:00? Tamam. Yani Beau Thai, 7'de. Yani Beau Thai, 7'de. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
COP 1: Hey. HENRY: Oh, man. Hey. Hay aksi. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Going somewhere, asshole? Nereye gidiyorsun, pislik? Bir yere mi gidiyorsun, it herif? Bir yere mi gidiyorsun, it herif? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I wouldn't bother. Ben olsam hiç zahmet etmezdim. Hiç zahmet etmeyin. Hiç zahmet etmeyin. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
You'll see. COP 2: Shut up. Göreceksiniz. Kes sesini. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Dispatch, Unit 11. DISPATCHER [OVER RADIO]: Go ahead, 11. Memur, birim 11. Devam et, 11 Burası E 11 birimi. Devam et, 11. Burası E 11 birimi. Devam et, 11. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I got a Bir şüpheliyi... Bir şüph... Bir şüph... The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Jesus Christ. Aman Tanrım! Aman Tanrım. Aman Tanrım. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
WAITER: would you like another glass? Sure. Thank you. Bir bardak şarap daha ister misiniz? Tabii, teşekkürler. Biraz daha şarap ister miydiniz? Elbette. Teşekkürler. Biraz daha şarap ister miydiniz? Elbette. Teşekkürler. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Sorry. I was, uh, detained. Özür dilerim. Tutuklanmıştım. Üzgünüm. Tutuklandım da. Üzgünüm. Tutuklandım da. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Are you okay? Yeah, no big deal. İyi misin? Evet, önemli bir şey değil. İyi misin? Evet, önemli değil. İyi misin? Evet, önemli değil. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
You do understand why it is I don't know you? Neden seni tanımadığımı biliyor musun? Seni tanıyamadığım için beni gerçekten anlıyor musun? Seni tanıyamadığım için beni gerçekten anlıyor musun? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Uh, of course. Tabii ki. Elbette. Elbette. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
When you're older, you'll travel back to when I'm a little girl. Yaşlandığında, küçük bir kız için zamanda geriye yolculuk edeceksin... Daha olgunken yolculuk yapıp bana döneceksin. Daha olgunken yolculuk yapıp bana döneceksin. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
For me, ahh ...benim için. Benim için... Benim için... The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I mean, I've known you since Since I was 6 years old. Seni 6 yaşından beri tanıyorum. Yani, seni altı yaşımdan beri tanıyorum. Yani, seni altı yaşımdan beri tanıyorum. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Since, um, you appeared in the meadow behind my parents' house... Ailemin evinin, oyun oynadığım arka bahçesinde ortaya çıktığından beri. Çayırlıkta, aileme ait, çocukken oyun oynadığım... Çayırlıkta, aileme ait, çocukken oyun oynadığım... The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
...where I used to play. ...evde gördüğümden beri. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
You're not really supposed to drink. Aslında içki içmemelisin. Nedenmiş? Aslında senin içmemen gerekiyor. Aslında senin içmemen gerekiyor. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Well, you told me that Dr. Kendrick said that you should stop drinking... Bana sen söylemiştin, Dr. Kendrick içmemeni istemiş... Şey, Doktor Kendrick'in söylediğine göre, içkiyi bırakmalıymışsın,... Şey, Doktor Kendrick'in söylediğine göre, içkiyi bırakmalıymışsın,... The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
...because it makes you travel. ...çünkü sana zamanda yolculuk yaptırıyor. ...çünkü yolculuk yapmana sebep oluyormuş. ...çünkü yolculuk yapmana sebep oluyormuş. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Who's Dr. Kendrick? He's your doctor. Dr. Kendrick de kim? Senin doktorun. Doktor Kendrick kim? Kendi doktorun. Doktor Kendrick kim? Kendi doktorun. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
He wins the Berger for his work in genetics. He.... He helps you. Genetik çalışmasıyla Berger ödülünü kazandı. Genetik dalında çalışmalarıyla Berger ödülü kazanmıştı. Genetik dalında çalışmalarıyla Berger ödülü kazanmıştı. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
This is too much. Bu kadarı çok fazla. Bu kadarı fazla artık. Bu kadarı fazla artık. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
You told me to go easy on you, and, um, I'm not. Üzerine fazla gitmemei söylemiştin. Ama yapamadım. Sana karşı şaşkın davranmamamı söylemiştim ama şuan değilim. Sana karşı şaşkın davranmamamı söylemiştim ama şuan değilim. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I wrote down every time that you came to visit me. Beni her ziyarete gelişini not ettim. Beni her ziyaretime gelişini deftere kaydettim. Beni her ziyaretime gelişini deftere kaydettim. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Which I gather I did, or will do, fairly often. Demek ki bunları toparladım veya toplayacağım, düzenli aralıklarla. Demek oluyor ki bunları yaptım veya yapacağım, belirli aralıklarla. Demek oluyor ki bunları yaptım veya yapacağım, belirli aralıklarla. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
The last time that I saw you, I was 18. Seni son gördüğümde 18 yaşımdaydım. Seni son gördüğümde on sekizimdeydim. Seni son gördüğümde on sekizimdeydim. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Seems that you go back to the same places a lot. Aynı yere çok fazla gidiyormuş gibi görünüyorsun. Görünüşe göre pek çok kez aynı yerlere gidiyorsun. Görünüşe göre pek çok kez aynı yerlere gidiyorsun. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Yeah, it's like gravity. Evet. Yer çekimi gibi. Evet, aynı yer çekimi gibi. Evet, aynı yer çekimi gibi. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Big events pull you in. Büyük olaylar seni birine çeker. Önemli olaylarda kendini birine kaptırırsın. Önemli olaylarda kendini birine kaptırırsın. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I was a big event. Ben büyük bir olaydım. Önemli bir olaydım. Önemli bir olaydım. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Clare, right? Clare, değil mi? Clare'ydi, değil mi? Clare'ydi, değil mi? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Could we pretend just for a minute that this is the first time we've met? Bir dakikalığına, sanki ilk kez buluşuyormuşuz gibi davranabilir miyiz? Kısa süreliğine de olsa bunu ilk tanışmamızmış gibi yapabilir miyiz? Kısa süreliğine de olsa bunu ilk tanışmamızmış gibi yapabilir miyiz? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Okay. Tamam. Olur. Olur. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Sure. Tabii ki. Tabi. Tabi. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
It's just that.... Sen benim... The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
It's just that you're my best friend. Sen benim en iyi arkadaşımsın. Sen benim en yakın arkadaşımsın. Sen benim en yakın arkadaşımsın. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I've been in love with you all my life. Tüm hayatım boyunca seni sevdim. Hayatım boyunca hep sana aşıktım. Hayatım boyunca hep sana aşıktım. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
CLARE: Is this really necessary? HENRY: Yeah. Count to 1000. Bu gerçekten gerekli mi? Evet, bine kadar say. Bu gerçekten de gerekli mi? Evet. Bine kadar say. Bu gerçekten de gerekli mi? Evet. Bine kadar say. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
One. 1. Bir. Bir. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Two. 2. İki. İki. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Three. 3. Üç. Üç. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Four hundred. 400. Dört yüz. Dört yüz. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Six hundred. 600. Altı yüz. Altı yüz. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Eight hundred. 800. Sekiz yüz. Sekiz yüz. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
A thousand. 1000. Bin. Bin. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Do you want a drink? Bir şey içmek ister misin? Bir şey içer misin? Bir şey içer misin? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I don't want a drink. Bir şey içmek istemiyorum. İçmek istemiyorum. İçmek istemiyorum. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
God, you're so young. Tanrım. Çok gençsin. Tanrım, ne kadar da gençsin. Tanrım, ne kadar da gençsin. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
HENRY: Tell me again. Tekrar anlat. Bir daha söyle. Bir daha söyle. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
How did we meet? Nasıl tanışmıştık? Nasıl tanıştık? Nasıl tanıştık? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
You're older than you are now. Şu andakinden daha yaşlısın. Şimdikinden daha da yaşlıydın. Şimdikinden daha da yaşlıydın. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Maybe I'm not supposed to tell you. Belki de sana bunu anlatmamalıyım. Belki de bu sana söylememeliyim. Belki de bu sana söylememeliyim. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Well, I think I need to know. Sanırım öğrenmeliyim. Galiba bilmem gerekiyor. Galiba bilmem gerekiyor. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
HENRY: Greetings, Earthling. Merhaba, Dünyalı! Merhaba dünyalı. Merhaba dünyalı. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Mark, you idiot. Mark, seni salak. Mark! Seni gidi aptal! Mark! Seni gidi aptal! The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
HENRY: Ow! Clare, I'm not gonna hurt you. Just please don't throw anything at me. Claire, seni incitmeyeceğim. Ah! Clare, seni incitmeyeceğim. Lütfen bir şeyler fırlatıp durma. Ah! Clare, seni incitmeyeceğim. Lütfen bir şeyler fırlatıp durma. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Who are you, how do you know my name, and why can't you come out? Sen kimsin, adımı nereden biliyorsun, ve neden ortaya çıkmıyorsun? Kimsin, adımı nereden biliyorsun ve neden karşıma çıkmıyorsun? Kimsin, adımı nereden biliyorsun ve neden karşıma çıkmıyorsun? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
HENRY: Can you just hand me the blanket? Bana bir battaniye getirebilir misin? Önce örtüyü alabilir miyim? Önce örtüyü alabilir miyim? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Maybe I should call my mom. Belki de annemi çağırmalıyım. Annemi çağırsam iyi olacak. Annemi çağırsam iyi olacak. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
HENRY: No, no, no. Don't call your mom, please. Hayır, hayır, hayır! Anneni çağırma, lütfen. Hayır, hayır. Lütfen anneni çağırma. Hayır, hayır. Lütfen anneni çağırma. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Just hand me the blanket and I'll leave. Bana bir battaniye getir ben de gideyim. Yalnızca örtüyü ver de gideyim. Yalnızca örtüyü ver de gideyim. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
What do you need the blanket for? Battaniyeyi ne yapacaksın? Ne yapacaksın ki örtüyü? Ne yapacaksın ki örtüyü? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
HENRY: I'm a time traveler. Ben bir zaman yolcusuyum. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I come from the future. Gelecekten geliyorum. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
And when I do, I don't get to bring my clothes. Ve yolculuk yaptığımda, kıyafetlerimi getiremiyorum. Yolculuk yaptığımda ise elbiselerimi yanıma alamıyorum. Yolculuk yaptığımda ise elbiselerimi yanıma alamıyorum. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
There's no such thing as time travelers. Zaman yolcusu diye bir şey yoktur. Zaman yolcusu diye bir şey yok ki. Zaman yolcusu diye bir şey yok ki. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Yes, there is. Evet, var. Evet var. Evet var. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
In fact, you and I are friends in the future. Aslında, sen ve ben gelecekte arkadaşız. Hatta senle ben gelecekte arkadaşız. Hatta senle ben gelecekte arkadaşız. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
When you're a lady. Am I pretty? Büyük bir bayan olduğunda. Güzel miyim? Kocaman bir kız olunca. Alımlı mıyım? Kocaman bir kız olunca. Alımlı mıyım? The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Very. Hem de çok. Çok. Çok. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Prove you're from the future. Gelecekten geldiğini kanıtla. Gelecekten olduğunu kanıtla. Gelecekten olduğunu kanıtla. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Well, your name is Clare Abshire. İsmin Clare Abshire. Adın Clare Abshire, 24 Mayıs 1972 doğumlusun. Adın Clare Abshire, 24 Mayıs 1972 doğumlusun. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Born May 24th, 1972. 24 Mayıs 1972 doğumlusun. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Your parents are Philip and Lucille So you know things. Ailenin isimleri Phill ve Lucie. Ailen Philip ve Lucille... Demek bunları biliyorsun. Ailen Philip ve Lucille... Demek bunları biliyorsun. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
That doesn't prove you're from the future. Ama bu gelecekten geldiğini kanıtlamaz. Bunlar gelecekten olduğunu kanıtlamaz. Bunlar gelecekten olduğunu kanıtlamaz. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
This weekend, your brother, Mark, who's a real pain in the ass... Bu hafta sonu, tam bir belası olan kardeşin Mark... Bu hafta sonu tam bir baş belâsı olan kardeşin Mark,... Bu hafta sonu tam bir baş belâsı olan kardeşin Mark,... The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
...falls out of a tree and breaks his arm. ...ağaçtan düşüp, kolunu kıracak. ...bir ağaçtan düşecek ve kolunu kıracak. ...bir ağaçtan düşecek ve kolunu kıracak. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Yeah, but I won't know till then if you're telling the truth or not. Peki, ama o zamana kadar doğru söylediğini anlayamayacağım. Tamam ama o zamana kadar doğru söyleyip söylemediğini bilmeyeceğim. Tamam ama o zamana kadar doğru söyleyip söylemediğini bilmeyeceğim. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Well, if you hang around long enough, you'll see me disappear. Etrafımda yeterince takılırsan, beni kaybolurken görebilirsin. Buralarda vakit geçirirsen kayboluşumu görürsün. Buralarda vakit geçirirsen kayboluşumu görürsün. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
But you just got here. Ama daha yeni geldin. Ama daha yeni ortaya çıktın. Ama daha yeni ortaya çıktın. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I'll be back again. Tekrar geri döneceğim. Tekrar geleceğim. Tekrar geleceğim. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Lots of times. Birçok defa. Pek çok kez. Pek çok kez. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
In fact... Aslında... Hatta... Hatta... The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
...I'll be back next Tuesday at 4. ...haftaya salı günü saat 4de geleceğim. ...gelecek salı saat 4'de tekrar geleceğim. ...gelecek salı saat 4'de tekrar geleceğim. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
And it'd be great if, when you come then, you could bring me some clothes. Sen de burada olursan... Sen de tekrar gelip, gelirken bir kaç kıyafet getirirsen harika olur. Sen de tekrar gelip, gelirken bir kaç kıyafet getirirsen harika olur. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Something your dad won't miss. Babanın özlemeyeceği kıyafetlerinden. Babanın kullanmadıklarından. Babanın kullanmadıklarından. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Nice to meet you. Tanıştığıma memnun oldum. Tanıştığımıza memnun oldum. Tanıştığımıza memnun oldum. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
Don't worry about that. It's been over for a while. O konuda endişelenme. Üzerinden çok zaman geçti. Endişelenme. Uzun zaman oldu. Endişelenme. Uzun zaman oldu. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
This is weird. Tuhaf bir durum. Bu çok garip. Bu çok garip. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I never knew you at this age. I mean, I've only known you as this... Senin bu yaştaki halinle tanımıyorum. Yan, seni daima... Bu yaşındayken seninle hiç karşılaşmadım. Yani, seninle hep... Bu yaşındayken seninle hiç karşılaşmadım. Yani, seninle hep... The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
...mature, worldly person. ...olgun bir kişi olarak tanıdım. ...olgunken karşılaştık. ...olgunken karşılaştık. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I'm competing against myself. Kendime karşı yarışıyorum. Kendimle yarışıyorum. Kendimle yarışıyorum. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
You were just kind of my perfect guy. Sen benim beyaz atlı prensimsin. Sen benim beyaz atlı prensimdin. Sen benim beyaz atlı prensimdin. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
CLARE: I just can't get used to this. Henüz bu duruma alışamadım. Bu duruma alışamıyorum. Bu duruma alışamıyorum. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
I mean, I just keep waiting for you to disappear. Kaybolup gitmeni bekliyorum. Yani oturup senin kaybolmanı beklemeye. Yani oturup senin kaybolmanı beklemeye. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
HENRY: Oh, it'll happen, believe me. Gerçekleşecek, inan bana. Bu olacak, inan bana. Bu olacak, inan bana. The Time Traveler's Wife-1 2009 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 172793
  • 172794
  • 172795
  • 172796
  • 172797
  • 172798
  • 172799
  • 172800
  • 172801
  • 172802
  • …
  • »
  • »»
Kısıtlı Mod:   
  • Katkıda Bulun
  • Hakkımızda
  • Sorumluluk Reddi
  • İletişim